Gül Kara Harp Okulu'nu Ziyaret Etti
Cumhurbaşkanı Gül: (2) "Yeni stratejik iklim ve bölgemizde farklılaşan tehdit algılamaları ışığında, önce içeride istikrarın ve güçlü bir ekonominin sağlanması, sonra aktif bir diplomasi, realist bir savunma stratejisi ve bunun temelini oluşturacak caydırıcı askeri güç, Türkiye için bir tercih değil, zorunluluktur" "Türkiye'nin bir sorumluluğu vardır.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Yeni stratejik iklim ve bölgemizde farklılaşan tehdit algılamaları ışığında, önce içeride istikrarın ve güçlü bir ekonominin sağlanması, sonra aktif bir diplomasi, realist bir savunma stratejisi ve bunun temelini oluşturacak caydırıcı askeri güç, Türkiye için bir tercih değil, zorunluluktur" dedi
Gül, Kara Harp Okulunu ziyaretinde, Atatürk Amfisi'nde Harbiyelilere hitap etti.
Modern güvenlik politikalarının dar anlamda sınırların korunması değil, sınır ötesindeki milli menfaatlerin de muhafazasını ve olumsuz gelişmelere mahal vermeden tehditlerin yerinde bertaraf edilmesini hedeflediğine dikkati çeken Gül, "Yani savaş gerekçelerini ortadan kaldırmak. Bunun entegre bir askeri doktrin ve etkin sivil-asker işbirliğini gerektirdiği aşikardır. Şüphesiz ki bölgemiz için, Avrupa için söylediklerim geçerli değildir, onun için bizim çok daha farklı stratejilere, hiç değilse bölgede demokrasinin yaygınlaşmasına kadar farklı stratejileri izleme zorunluluğumuz ve mecburiyetimiz vardır. Sorunların kaynağında tespiti ve sivil-askeri yeteneklerin uyumlu biçimde birleştirilmesi esastır. Barışı inşa, koruma ve destekleme misyonlarının temel mülahazası budur. Tüm bu dinamikler karşısında Türkiye'nin uluslararası ve bölgesel konumunu tanımlamak ve bu tanıma uygun bir vizyon geliştirmek durumundayız" diye konuştu.
Gül, köklü bir devlet geleneğine ve medeniyet mirasına ev sahipliği yapan Türkiye'nin geleceğinin de büyük ufuklarda aranmasının en tabii hak olacağına işaret ederek, şunları söyledi:
"Diğer tüm güçlü devletler gibi, bunu yaparken, sahip olduğumuz tüm güç unsurlarından uygun bir bileşimle istifade etmek kararlılığındayız. Bu açıdan öncelikli hususun, Türkiye'nin güç parametrelerinin sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin güç parametreleri dediğimizde de önce bir ülkenin itibarlı, güçlü ve halkının mutlu ve müreffeh olabilmesi için demokratik hukuk standartlarının yüksek olması gerekir. Aslında bu Atatürk'ün 'muasır medeniyetlerin üstünde...' diye işaret ettiği noktadır. İkincisi güçlü, sağlam ekonomisinin olması gerekir. Üçüncüsü de güçlü bir ordusunun ve silahlı kuvvetlerinin olması gerekir. Birinciye demokratik ve hukuk standartlarının yüksekliği ve ekonomiyi yumuşak güç olarak tarif edersek geniş anlamda, bunun muhakkak alt başlıkları vardır. Buna 'hard güç' dediğimiz askeri gücü de koyduğumuzda işte o zaman bir ülke hem güçlü olur, hem itibarlı olur, hem de halkı mutlu olduğu gibi etrafına ışık saçan bir ülke haline de gelir. Örnek alınacak bir ülke haline de gelebilir. Bütün bu tanımlamalardaki esas hedef, ülkemizi içinde bulunduğumuz geniş coğrafyada, stratejik, tarihi ve kültürel derinliğe sahip bir merkez ülke yapmak, örnek alınacak ülke yapmak; aslında itibar buradan gelir. Bir ülkeye dışarıdan baktığınızda örnek alınacak başarıları varsa o zaman itibarlıdır. Yoksa 'ben güçlüyüm, ben itibarlıyım, ben büyüğüm' demekle uluslararası dünyada itibar kazanılmaz. Sizin başarılarınızı siz değil, başkaları anlatacaklar ve sizi örnek alacaklar. Bu çok önemli."
-Türkiye'nin bir sorumluluğu vardır
Türkiye'nin bölgesinde böyle bir ülke olma hakkı ve sorumluluğu bulunduğunun altını çizen Gül, "Geçmişi bu kadar köklü olan bu bölgede başka ülke yoktur. Hiçbir ülkenin Harp Okulu yoktur ki; böylesi bir müzesi olsun, övünebileceği. O bakımdan Türkiye'nin böyle bir sorumluluğu vardır. Aynı zamanda küresel düzende etkin bir aktör durumuna yükselmemiz gerekir. Etkin olabilmek için de önce kendi güveniniz olacak. Kendi öz güveninizin olması için de demokratik hukuk standartlarınız, ekonominiz ve güçlü bir ordunuz olacak. Bunlardan birisi olmadığı süre içinde uluslararası arenada etkin olmanız söz konusu olmaz. Bu gerek askeri, gerek diplomasi alanında olsun..." dedi.
Gül, Türkiye için bir bölgesel rolden söz edilecekse, bu rolün her şeyden önce bölgesel ihtilafların üzerinde bir konumla, barış ve istikrarı tesise çalışan belirleyici güç olması gerektiğini belirterek, Türkiye'nin güçlü olmasının, örnek alınabilmesine ve bölgesindeki ihtilafların barışçı bir şekilde çözümüne yardımcı olacağını kaydetti. Gül, bölgedeki problemlerin çözüldüğünde güvenlik ve istikrarın geleceğini ve bunlarla birlikte ekonomik iş birliklerinin gelişeceğinin altını çizerek, "Ekonomik işbirliğinin olduğu yerde insanlar mutlu olacak. İçinde yaşadığımız bölgenin zenginlikleri düşünüldüğünde, dünya petrol ve gaz rezervlerinin çok büyük kısmı bu bölgededir. Dünya bu bölgeye bağlıdır. Bu bölge kendi kaynaklarını, kendi zenginliklerini, kendi insanının mutluluğu için harcayamıyor ki. Sefalet, acı, yoksulluk hala bu bölgede. Zenginlik olmasına rağmen. Bu zenginliğin, bölgedeki halkların, Türkler, Araplar, İranlılar, diğerleri, mutluluğuna kullanılabilmesi için ihtilafların çözümü, güvenliğin ve istikrarın sağlanması ile olacaktır" değerlendirmesinde bulundu.
-Türkiye'nin milli menfaatleri
Türkiye'nin burada önemli bir rol oynayabileceğine vurgu yapan Gül, bu rolün oynanması ve asla kaybedilmemesi gerektiğini belirtti.
Gül, Türkiye'nin milli menfaatlerinin özenle korunmasına çok önem verdiğini bildirerek, şöyle konuştu:
"Ulusal çıkarların deniliyor. Ulusal çıkar denildiğinde 'çıkar' kelimesi negatif anlam taşıyor. Aslında milletin, devletin 'ali-yüksek' menfaatlerinin korunması dediğimizde çok asil bir durum ortaya çıkıyor. O açıdan yeni Türkçe kelimelerle ifade ederken, çıkar deyince biraz negatif, çıkarcı, oportünist bir tavır ortaya çıkıyor. Bu anlamda değil, şüphesiz ki. Bu bağlamda, politikalarımızı geliştirirken, uluslararası ve bölgesel güç denklemini dikkate alarak realist bir yaklaşım sergilememiz de elzemdir. Nihayetinde dış politikada reel politik dediğimiz şey çok önemlidir. Gözardı edemezsiniz. Eğer bunu gözardı ettiği andan itibaren, o zaman ulusal menfaatlerde problemler ortaya çıkmaya başlar. Ana hatlarıyla bahsettiğim yeni stratejik iklim ve bölgemizde farklılaşan tehdit algılamaları ışığında, önce içeride istikrarın ve güçlü bir ekonominin sağlanması, sonra aktif bir diplomasi, realist bir savunma stratejisi ve bunun temelini oluşturacak caydırıcı askeri güç, Türkiye için bir tercih değil, zorunluluktur."
Türkiye'nin, bu rolü oynamak için gerekli birikime sahip olduğunu, asırlara dayanan köklü bir devlet geleneğine, stratejik zihniyete ve kültürel birikime sahip bulunduğunu aktararak, bölgedeki sorunlar yumağına bakıldığında, küresel ve bölgesel düzen ile istikrarın temini açısından Türkiye'nin caydırıcı bir askeri güç olarak mevcudiyetini sürdürmesinin zaruri olduğunu kaydetti. Gül, 'Hazır ol cenge, istiyorsan sulh-u salah' ilkesinin bugün de geçerliliğini koruduğunu dile getirerek, hocalarının Harbiyelilere görenlerin yanlış yapmaması için savaşmayı ve yeri geldiği zaman vatan için ölmeyi öğrettiklerini kaydetti. "Karşı tarafa yanlış yaptırmamak ve caydırıcı olmak için siz gerektiğinde ölüme hazır hale geliyorsunuz. Gerektiğinde her an savaşacak durumda, teyakkuzda oluyoruz" diyen Gül, Türkiye'nin bölgesindeki olaylara dikkat edildiğinde teyakkuz halinden hiçbir zaman vazgeçilemeyeceğine işaret etti.
-NATO'nun en büyük ikinci ordusu
Gül, Türkiye'nin NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip olduğunu anımsatarak, "Yüksek disiplin anlayışı, modern sevk ve idare kabiliyeti, her geçen gün gelişen teknolojik imkanlarla mücehhez muharebe imkanlarına sahip olması, ordumuzu bölgemizdeki en önemli savunma ve caydırma unsuru haline getirmektedir. Caydırıcı bir askeri güç, ülkemizin bekası için vazgeçilmezdir. Ancak, askeri gücün, stratejik hedeflere ulaşılmasında tek başına yeterli olmadığı aşikardır. Askeri gücün sürekli güçlü olabilmesinin yolu soft power ve hard power'dan geçer. Soft power kısmına koyduğum, demokrasi, hukuk standartları ve ekonomi olmadığı süre içinde askeri gücü sürekli tutabilmek ve sürekli güçlü yapmak da mümkün değildir. Onun için bunların hepsi birbirinin bütünüdür" değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin milli güvenliği ve menfaatlerine yönelik stratejik planlamalarda, ekonomik, sosyal, kültürel ve değerler boyutunda kalpleri ve zihinleri kazandıracak "yumuşak güç" unsurlarının kullanılmasının çok önemli olduğunu kaydeden Gül, bunun en iyi Afganistan'da yapıldığına işaret etti. Gül, Afgan halkının kalbini kazacak çalışmalara, askeri çalışmalar kadar önem verdiklerini ifade ederek, "Onun için gurur duyduğumuz askerlerimiz, burada ayyıldızlı amblemleri ile Afgan sokaklarında rahatlıkla gezebilmektedirler. Başkaları daha güçlü, daha büyük silahlara sahip olsalar da ancak zırhlı arabaların içinde çıkabilmektedirler. Bu Türk askerinin orada başkasına verdiği değeri ve insanları insan gibi görüp onların kalbini ve gönlünü kazanma çalışmalarından kaynaklanmaktadır" dedi.
-Çarpan etkisi ile çoğaltan tamamlayıcı güç
Gül, Türkiye'nin içinde bulunduğu zorlu coğrafyada, demokrasi, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve insan hakları alanında gerçekleştirdiği atılımlarla çok önemli bir yumuşak güç haline geldiğini anlatarak, "Bunu, güçlü ekonomik performansı ve tarihi ve kültürel birikimiyle daha da etkin hale getirmektedir. Bütün bunlar ülkemizin güçlü ve caydırıcı niteliğini çarpan etkisiyle çoğaltan tamamlayıcı güç unsuru haline gelmektedir" şeklinde konuştu.
2012'de Harp Akademileri Konferansı'nda yaptığı konuşmada, Türkiye için temel hedefin, güvenliğin sadece askeri ve siyasi boyutuna değil, adalet ve beşeri değerler boyutlarına da önem veren 'erdemli güç' olarak ele alınması gerektiği konusuna dikkati çeken Cumhurbaşkanı Gül, "Yoksa bir kaba kuvvet değil gücümüz. Kaba kuvvetle övünmek de değil. Erdemli bir güçle övünmek. Gerekirse haklının hakkını korumak, ezilmişin ezilmişliğine son verdirmek, işgal ve zulüm altındaki insanları kurtarabilmek. Bunları yaparken de başka insanların, kimliğine, dinine, diline, kültürüne, farklılığına, rengine saygı gösterebilmek. İşte erdemli güç o zaman oluyor. Yoksa, yine siyasi tarihlerde okuduğunuz ve emperyalizm olarak farklı boyutlara giden farklı anlamlar ve farklı tavırlar çıkar ki, onları sürdürmek mümkün değil. Muhakkak onlara da reaksiyonlar olur. Günü geldiğinde onlardan intikam alınır" diye konuştu.
Gül, kendisi kadar başkalarının huzur, emniyet, mutluluk ve haysiyetini de gözeten; çatışma ve dayatmayı değil, uzlaşma ve işbirliğini esas alan bu güç tanımının kapsamı genişleyen yeni güvenlik konseptini de en iyi şekilde yansıttığına işaret etti. Gül, "Stratejik planlamalarımızı, güvenliği yaymayı ve yaygınlaştırmayı öngören bu yaklaşım temelinde sürdürdüğümüz takdirde, ülkemizin her alanda tahkim ettiği milli güç unsurlarını, kendisi ve insanlığın yararına en optimum şekilde kullanmış olacağına inanıyorum" dedi.
- Ankara