Gül, Kara Harp Okulu'nu Ziyaret Etti
Cumhurbaşkanı Gül: (1) "Demokratik hukuk devleti' dediğimizde; çok partili sistem, adil, serbest, düzgün seçimler ve kuvvetler ayrılığı prensibi çerçevesinde herkesin yetki ve sorumluluklarının belli olması ve bu düzen içerisinde 'check balans' dediğimiz denge sistemlerinin olup, bunların bir ahenk içerisinde yönetilmesidir" "Dış politika ve milli güvenlik politikaları başta olmak üzere, her türlü siyaset; öncelikle stratejik gerçekler dikkate alınarak yürütülür.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Demokratik hukuk devleti' dediğimizde; çok partili sistem, adil, serbest, düzgün seçimler ve kuvvetler ayrılığı prensibi çerçevesinde herkesin yetki ve sorumluluklarının belli olması ve bu düzen içerisinde 'check-balans' dediğimiz denge sistemlerinin olup, bunların bir ahenk içerisinde yönetilmesidir" dedi.
Kara Harp Okulu'nu ziyaret eden Cumhurbaşkanı Gül, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar ile Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Yılmaz Uyar tarafından karşılandı. Anıtyol'da Onur Kıtası'nı"Merhaba Harbiyeli" diyerek selamlayan Gül, harbiyelilerle anı fotoğrafı çektirdi. Daha sonra Şeref Defteri'ni imzalayan Gül, Kara Harp Okulu Müzesi'nde incelemelerde bulundu. Gül, daha sonra Tümgeneral Uyar'dan okul hakkında brifing aldı.
Anafartalar Taburu dersliklerine geçen 'Makro Ekonomi' dersine katılarak bir süre burada Harbiyelilerle sohbet eden Gül, Kara Harp Okulu Dekanlığı'ndaki Savunma Bilimleri Enstitüsü'nü ve yabancı dil sınıflarını gezdi. Gül, Arapça dil sınıfında öğrencilere "Doğrusu Hariciye de bile bu kadar çok Arapça bilen yoktu. Bölgeye hakimiyet ve anlama açısından çok önemli. Diplomalarını verirken mezunların bildikleri dilleri yazarken arada Arapça, Farsça, Rusça, Yunanca, Rumca'yı görünce insan takdir ediyor" dedi.
Atatürk Amfisi'nde Harbiyelilere hitap eden Cumhurbaşkanı Gül, 180 yıllık köklü mazisiyle engin bir tarihi birikim ve tecrübeyi birleştiren Harbiye'de bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Gül, okulun başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere İstiklal Harbi'nin bütün komutanlarını ve aynı zamanda geleceğin komutanlarını yetiştirdiğini vurgulayarak, "Onun için; siz Harbiyeliler, donanımlı birer askeri lider olarak yetiştirildiğinizin bilincinde olmalısınız. Bu güzide çatı altında sizlere hitap etmekten büyük memnuniyet duyuyor, hepinize ayrı ayrı sevgilerimi sunuyorum" diye konuştu.
Harbiyelilere Harp Okulu Müzesi'ni gezdiğini anımsatan Gül, müzenin, okulun ihtişamlı geçmişini özetlediğini belirterek, "Geçmişi bu kadar sağlam olan, köklü olan ve geçmişi ile övünebilenler muhakkak ki, gelecekleri için de kendilerine çok büyük misyonlar çizerler ve çizmeye de hakları olur. Onun için hepinizin böyle bir okulun mensubu olmaktan dolayı gurur duyma hakkınız olduğunu Cumhurbaşkanınız olarak sizlere söylemek isterim" değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Gül, Harbiyelilerin ülkenin milli güvenliği bakımından son derece önemli misyonlar üstlenmeye hazırlandıklarını ve onlara misyonlarında yararlı olacağına inandığı bazı tavsiyelerde bulunmak istediğini kaydederek, "Dış politika ve milli güvenlik politikaları başta olmak üzere, her türlü siyaset; öncelikle stratejik gerçekler dikkate alınarak yürütülür. Stratejik gerçekler yerine temennileri esas alan, konjonktürü vizyonun önüne koyan bir siyaset daima başarısızlığa mahkumdur. Bu nedenle, Türkiye'nin ulusal güvenliğini ve savunma stratejisini belirlerken küresel sistemi, bölgesel dinamikleri, yeni güvenlik konseptini ve Türkiye'nin uluslararası düzendeki konumunu iyi değerlendirmek gerekir" ifadesini kullandı.
-"Küresel güç dengelerine tesir eden devletlerin sayısı arttı"
Küresel sistemde ve güç parametrelerinde köklü değişikliklerin yaşandığı bir tarihi süreçten geçildiğine işaret eden Gül, günümüzde küresel güç dengelerine tesir eden devletlerin sayısının arttığını, devlet-dışı aktörler ile ulus-alt kimliklerine dayalı yeni oyuncuların güç kazandığını ve bu aktörlerin, ulus devletleri zayıflatacak şekilde güç ve nüfuza kavuştuğunu söyledi.
Gül, gerçek anlamda çok kutuplu bir uluslararası güç dengesinin artık bulunmadığına dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ancak tamamen kutupsuz bir dünya düzeninden söz etmek de mümkün değildir. ABD de dahil olmak üzere hiçbir güç, küresel sistemi tek başına belirleyecek konumda değildir. İkinci Dünya Harbi'nden sonra ortaya çıkan soğuk savaş düzeninin iki kutuplu dünyası ABD ve SSCB, yarım asır bile olmadan çökmek zorunda kalmıştır. Dünyadaki ekonomik güç merkezi ise Trans-Atlantik dünyadan Asya'ya doğru kaymaktadır. Küresel ekonomi, zaman zaman ciddi krizlerle boğuşmak zorunda kalsa da yine kendisini toparlamasını bilmektedir. Yüzyıllar önce dünyanın üretim merkezi Çin ve Hindistan tarafıydı. Daha sonra sanayii devriminin gelişmesiyle İngiltere, Avrupa, oradan büyük teknoloji ve bilimin önderliği ile ABD. Bugün hala bu şekilde dünya üretiminin, bilimin ve teknolojinin merkezi haline geldi. Ama eğilim şu ki; bu tekrar sanki doğuya dönüşü tamamlayacak şekilde Hindistan, Çin tarafına ekonomik merkez kaymaya başladı. Ekonomik merkez kayınca siyasi merkez de muhakkak ki onu takip edecektir. Özetle ifade etmek gerekirse, tek çekim merkezi bulunmayan bir küresel siyasal sistem ve ağırlık merkezleri çeşitlenen ekonomik ve kültürel bir düzen ortaya çıkmıştır."
Gül, stratejik kararlar verirken, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyadaki dinamiklerin de göz önünde bulundurulması zorunluluğunu anımsatarak, parçası olduğumuz geniş coğrafyanın, çeşitli sorunlar kadar fırsatları da içinde barındırdığını dile getirdi. Coğrafyanın riskler ve avantajlar da sunduğuna vurgu yapan Gül, "Bir yandan yıkıcı iç çatışmalar, donmuş ihtilaflar, terörizm, kitle imha silahlarının yayılması gibi tehlikeler bölgemizin gerçeğidir. Yukarı Karabağ'dan Güney Osetya ve Abhazya'ya, PKK'dan El Kaide'ye, kitle imha silahlarının geçmişte kullanıldığı Irak'tan bu sene kullanıldığı Suriye'ye, İran'ın nükleer programından İsrail-Filistin ihtilafına kadar çeşitli sıkıntıları gözden geçirdiğimizde aslında Türkiye'nin çevresini ve bölgesini gözden geçiriyoruz demektir" ifadesini kullandı.
-"Refah ve huzuru gözeten şartları oluşturmak için çalışmak hepimizin boynunun borcudur"
Dünyadaki ihtilaflar ve çatışma potansiyeli taşıyan olaylara haritada bakıldığında bunların Türkiye'nin çevresinde gerçekleştiğinin görüleceğini belirten Gül, bütün bu olumsuzlukların yanında bölgenin zengin tabii ve beşeri kaynaklarıyla eski medeniyetleri de içinde barındıran çok değerli bir bölge olduğunu kaydetti. Gül, "Bu nedenle, mevcut sorunların halline yönelik olarak uygun diplomatik ve stratejik yanıtlar geliştirmek ve coğrafyamızın sunduğu potansiyeli kuvveden fiile geçirerek herkesin refah ve huzurunu gözeten şartları oluşturmak için çalışmak hepimizin boynunun borcudur" dedi.
-"Bölgenin değeri uzun yıllar değişmeyecek"
Gül, bugün, bölgenin en önemli güvenlik risklerinin Ortadoğu kaynaklı olduğuna işaret ederek, aynı Ortadoğu'nun, zengin enerji kaynakları ve geniş demografik yapısıyla büyük fırsatları bünyesinde barındırdığını da belirtti. Gül, dünya petrol ve gaz rezervlerinin Ortadoğu'ya ait olduğu düşünüldüğünde bölgenin önemi ve gelecekteki enerji ihtiyacı dikkate alındığında bölgenin değerinin uzun yıllar değişmeyeceğinin görüldüğünü söyledi.
Bu bölgedeki toplumsal ve siyasal değişim sürecinin, jeopolitik çıkar algılarından da kaynaklanan bir krize girdiğini, aynı zamanda, bölgede devletler arası güç dengelerinde köklü değişiklikler yaşandığını aktaran Gül, bölgesel nüfuz rekabetinin, ya fiili çatışmalara dönüştüğünü ya da bu çatışmaları körüklediğini bildirdi. Gül, "Vekalet Savaşı" ya da İngilizce olarak "Proxy Wars" denilen olayın bölgede artık alenileştiğini kaydetti.
Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir diğer önemli dinamik ise Ortadoğu'da etnik, dini ve mezhepsel temelli kimlik siyasetlerinin öne çıktığı bir dönemin başlamasıdır. Bu da ulus-devletleri yeni sorunlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Bundan şüphesiz ki etkilenecek olan ülkelerden biri de biziz. Bu noktayı da dikkatli bir şekilde takip etmemiz gerekir. Bu nedenle, bölgeyi uzun yıllar boyunca etkisi altına alacak bir istikrarsızlık ve çatışma dönemine girdiğimizi görüyorum. Bu istikrarsızlık ve çatışma döneminin değişik şekillerde ortaya çıkarak uzun bir süre devam edeceğini, bölgede istikrar, güvenlik ve normalleşmenin sağlanmasının çok uzun yıllar alacağını da tahmin ediyorum."
-"Geleneksel 'güvenlik' anlayışında köklü değişimlerin yaşandığı bir ortamda hareket ediyoruz"
Meseleye Türkiye açısından bakıldığında, ülkenin güney kuşağında uzun yıllar boyunca etkisini gösterecek ve milli güvenliğe olumsuz etkilerini bertaraf etmek için uğraşılacak önemli risk ve tehditlerin ortaya çıktığının görüldüğünü kaydeden Gül, "Yapmamız gereken, bu büyük resmin bilincinde olarak bölgesel 'kazan-kazan' formülleri geliştirilmek ve bir taraftan da belirli bir periot geçtikten sonra konumumuzu zayıflatıcı değil, güçlendirici tedbirler almak olacaktır. Hiç şüphesiz, bu yöndeki çabalarımız stratejik bir boşlukta veya beyaz bir zeminde yürütülemez. İyimser olmaya, naif olmaya hiç düşemeyiz, böyle bir durumda olamayız. Zira, geleneksel 'güvenlik' anlayışında da köklü değişimlerin yaşandığı bir ortamda hareket ediyoruz. Bu kavramın kapsamı şüphesiz genişlemiştir. Eskiden toprakların, sınırların, kritik tesislerin ve altyapının korunmasını hedefleyen klasik 'güvenlik anlayışı', odağına insanı yerleştiren yeni bir zihniyete dönüşmüş vaziyettedir" değerlendirmesinde bulundu.
-"Güvenlik, tek bir ülkeyi ve sınırlarını ilgilendiren bir kavram olmaktan çıkmıştır"
Gül, artık konvansiyonel ordular ve silah sistemleri kadar organize suçlar, etnik ve mezhepsel çatışmalar, terörizm, radikalizm, deniz korsanlığı, tabii afetler, yoksulluk, salgın hastalıklar, yasadışı göç, siber saldırılar, iklim değişikliği ve enerji güvenliği gibi birçok konunun 'güvenlik konsepti'nin altında değerlendirildiğine dikkati çekti.
Cumhurbaşkanı Gül, şunları söyledi:
"Ayrıca güvenlik, tek bir ülkeyi ve sınırlarını ilgilendiren bir kavram olmaktan çıkmıştır. Geçen sene Eylül ayında BM Genel Kurulu'nda yaptığım konuşmada, 'Çağımızda barış ve güvenliğe en büyük tehdit iç çatışmalardan gelmektedir ve gelecektir' demiştim. Dolayısıyla, gerçek anlamda bölgesel ve küresel barış, her bir ülkede meşruiyet temelli düzenlerin teşkilinden geçmektedir. 'Meşruiyet temeli nedir?' diye sorduğunuzda, yani 'Bir ülkenin meşru bir şekilde yönetimi nasıl olur?' dediğinizde bugünkü çağda ona vereceğimiz cevap demokrasidir.
Meşruiyetin temeli bugün demokrasiden geçmektedir. Demokrasi dediğimiz de aslında milli iradedir. Bunu biraz daha genişletecek olursak, demokratik hukuk devletlerinin kurulmasıdır. Düzenlerin böyle olmasıdır. Demokratik hukuk devleti dediğimizde; çok partili sistem, adil, serbest, düzgün seçimler ve kuvvetler ayrılığı prensibi çerçevesinde herkesin yetki ve sorumluluklarının belli olması ve bu düzen içerisinde 'check-balans' dediğimiz denge sistemlerinin olup, bunların bir ahenk içerisinde yönetilmesidir."
Bunun dışındaki rejimlerin eninde sonunda ya acı çekerek veyahutta tecrübeli liderlerin inisiyatifinde demokrasiye geçeceklerini belirten Gül, "Arap baharında yaşadığımız budur. Daha önce başka ülkelerde yaşanan budur. Aslında Avrupa 2. Dünya Harbinde 50 milyon insanı öldürdükten sonra, bakmaya kıyamadığınız binaları, şehirleri yakıp yıktıktan sonra dersini almıştır. Daha önceki otoriter, faşizm, komünizm gibi rejimlerden vazgeçip demokratik hukuk devletine geçmiştir" dedi.
Gül, bölgelerdeki istikrar, güvenlik ve işbirliğinin altında da bu hususların yattığına işaret ederek, "Bu sadece bir ülke için geçerli değildir. Bulunduğunuz bölgede eğer böyle bir ortam varsa gerçekleşirse eğer o zaman tehlikeler yok olmaktadır. Bugün Avrupa'da sınırların kalkmasının sebebi budur. Eminim ki siyasi tarih derslerinizde okuyorsunuz. İngiltere ile Fransa arasında Yüz Yıl Savaşları vardır. Yani yüz yıl devam eden savaşlar vardır. Fransa ile Almanya arasında milyonlarca insanın ölümüne sebep olan yıkımlar, savaşlar vardır. Ama neticede derslerini aldıkları için geldikleri noktada demokratik rejimlerini kurmuşlar ve sınırların kalktığı, gümrüklerin olmadığı bir düzene geçilmiştir" ifadesini kullandı.
- Ankara