Grtc Küresel Araştırma Düşünce Merkezi'den Alman Meclisi'nin Ermeni İddialarına İlişkin Kararına...
GRTC Küresel Araştırma Düşünce Merkezi, Alman Feredal Meclisi’nin 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen tasarıyı onaylamasını ve Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir’in açıklamalarına tepki gösterdi.
GRTC Küresel Araştırma Düşünce Merkezi, Alman Feredal Meclisi'nin 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen tasarıyı onaylamasını ve Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir'in açıklamalarına tepki gösterdi.
GRTC Osmanlı Araştırmaları Direktörü Yrd. Doç. Dr. Ahmet Türkan ve GRTC Araştırma Raporlama Koordinatörü Prof. Dr. Hüsamettin İnaç, ortak bir basın açıklaması yaparak, durumum büyük bir siyasi hata olduğunu dile getirdiler. Söz konusu tasarının Federal Meclis'ten geçmesinin 2 ülke arasındaki ilişkilerin olumsuz yönde etkileneceğini belirntilen açıklamada, "2 Haziran 2016 günü dünya kamuoyu, Almanya Federal Meclisi'nin Ermenilerle ilgili alacağı karara odaklanmıştı. Gün içerisinde yaşanan meraklı bekleyişin ardından neticede Federal Meclis, 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen tasarıyı onayladı. Türkiye'nin sert tepkisini çeken bu karara Almanya Şansölyesi Angela Merkel katılmamıştı. Bu hadiseler yaşanırken esas dikkati çeken nokta ise Türk kökenli olan Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cem Özdemir'in 'Benim kökenimde Enver paşa değil, Ermenileri koruyan Kütahya valisi var' sözüydü. Ermeni hadiselerini sırf ittihatçıların tutumlarına bağlayarak indirgemeci bir üslup kullanmak acaba ne kadar gerçekçi ve tarihi vakıalara uygun düşmekteydi. Burada, belli bir kesimin bilindik ve genelleyici ifadelerden ziyade belgeler ışığında daha analitik incelemelerle gerçek ortaya konulabilir. Nitekim yöneticiler bazında bir takım şahsi tutumlar, genel politik bakışın tümünü ifade etmese de tümüyle onlardan bağımsız da değillerdir. Burada Özdemir'in ifadelerinden yola çıkılarak Vali Faik Ali Bey de işin içine katılarak Kütahya özelinde Ermeni hadiselerine parçadan bütüne doğru daha yakından bakılabilir. Konuyu genel hatlarıyla anlama açısından Ermenileri tehcire götüren hadisenin kısa bir öncesine bakmakta fayda olacaktır. Öncelikle 93 Harbi de denilen 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı'nın ardından bir kısım Ermenilerin farklı devletlerin kışkırtmalarıyla komitacılık faaliyetlerinin içerisinde olduğu görülecektir. Hatta komitacılar kendilerine destek vermeyen Ermeni patriğini öldürme noktasına gelecek kadar ileri gideceklerdir. Özellikle 1890 yılından itibaren bu durum Osmanlı Devleti'nin Doğu vilayetlerinde zaman zaman Ermeni isyanlarının çıkmasına yol açacak ve ilerleyen zamanda daha da yoğunlaşacaktır. Durum bu minvalde devam ederken Osmanlı Devleti'nin çok zor şartlarda girdiği I. Dünya Savaşı'nın atmosferi de Ermeni politikalarında etkili bir unsur olacaktır. Bu anlamda, I. Dünya Savaşı'na (1914) girmeden önce Doğu vilayetlerinde yaşayan Ermenilerin topluca isyana kalkışacaklarına dair Hükümete çeşitli haberler gelmeye başlamıştır. Bu atmosfer içerisinde başlayan savaştan kısa bir süre sonra Osmanlı Devleti, Çanakkale ve Doğu cephesinde çok zor mücadeleler vermek zorunda kalmıştır. Bu cephelerde çetin bir savaş sürdürülürken, diğer taraftan Ermeni çeteleri ile mücadele edilmesi, orduyu zor durumda bırakmıştır. Ayrıca, cepheye lojistik destek sağlayan araçların Ermeniler tarafından sabatoja uğraması, süreci zora sokan diğer bir husustur. Bu zor şartlar altında savaşı yürütmenin zor olduğu kanaatine varan Osmanlı Hükümeti, Ermenilerle ilgili çeşitli önlemler almak zorunda kalacaktır. Bu kapsamda 24 Nisan 1915 tarihinde vilayetlere ve mutasarrıflıklara gönderilen tamimde, Ermeni çetecilerinin önde gelenlerinin tutuklanması istenmiştir. 27 Mayıs 1915 tarihinde hazırlanan Tehcir Yasasıyla da Ermenilerin başka bir bölgelere tehciri kararlaştırılmış, ancak hasta ve ama olan Ermenilerin yanında, başlarında erkekleri olmayan Ermeni aileleri, yetim çocuklar, dul kadınlar, öğretmenler, mebuslar ve asker ailesi gibi daha birçok özellik taşıyan Ermeniler de bu sevkiyattan muaf tutulmuştur. Tehcirde dikkati çeken diğer bir husus da, Osmanlı'nın birçok bölgesinde yaşayan Ermenilerin sevke tabi tutulmamasıdır. Bunlardan biri de Kütahya Ermenileridir" denildi.
"İNSANİ İLİŞKİLER YÜKSEK SEVİYE TUTULMUŞTUR"
Ermenilerle ilişkilerin yüksek seviye tutulduğunu dile getirilen açıklamada, şunlar kaydedildi:
"Örneğin, 21 Ekim 1916 tarihinde Kütahya Mutasarrıfı Ahmet Müfit Bey'in Kütahya Livasında bulunan Ermenilerin sayısı ile ilgili İç İşleri Bakanlığı'na gönderdiği nüfus cetveline bakıldığında durum daha net görülecektir. Buna göre, Kütahya ve ona bağlı yerlerde toplam 5 bin 128 Ermeni bulunmaktadır. Bunların büyük çoğunluğu Katolik ve Ortodokslardan oluşan yerli Ermeniler olup bunların arasında yabancı kimsesiz olanlar da bulunmaktadır. Bunun yanında Kütahya Ermenileri içerisinde asker aileleri de bulunmakta olup hatta bu ailelere iyi davranılması hususunda hükümetten zaman zaman uyarılar da gelmiştir.Savaşın zorlu şartlarında gerçekleşen tehcir uygulaması ile ilgili genel olarak ilkesel anlamda insani ilişkilerin iyi bir seviyede tutulmak istendiği belgelerden anlaşılmaktadır. Ancak zaman zaman tehcir sebebiyle Osmanlı'nın bir takım bölgelerinde, şahsi anlamda Ermenilere karşı olumsuz tutum sergilediği de bir vakıadır. Bununla birlikte Ermenilere karşı takınılan kişisel husumetlere karşı devletin uyguladığı cezai yaptırımlar da göz ardı edilmeyecek bir hakikattir. Nitekim 18 Eylül 1915 tarihinde İç İşleri Bakanlığından Konya Vilayetine gönderilen yazıda, 'Karaman İstasyonu'nda görevli Tevkif Çavuş isimli bir jandarmanın Ermeni muhacirlerini bütün yolcuların önünde kırbaçlamakta olduğuna dair haberler alındığı, dolayısıyla bu davranışı sergileyen jandarma ile buna göz yumanlar hakkında gerekli tahkikatın yapılarak cezanın verilmesi' istenmektedir. Ermenilerle ilgili olarak insani ilişkiler, Kütahya Ermenileri özelinde de yüksek seviyede tutulmuştur.Özellikle 1913-1916 yılları arasında Kütahya'da Mutasarrıflık yapmış olan Faik Ali Bey'in buradaki tutumu dikkat çekicidir. Faik Ali Bey, Kütahya'nın yerli Ermenilerinin dışında, başka yerden Kütahya'ya sevk edilmiş Ermenilerin şehirdeki asayiş ve sükununa da önem vermiştir." - KÜTAHYA