Geniş Haber) - 3 Akademisyen Hakkındaki Soruşturma Tamamlandı
"bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza attıkları gerekçesiyle gözaltına alınan ve çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanan 3 akademisyen hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı.
"bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza attıkları gerekçesiyle gözaltına alınan ve çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklanan 3 akademisyen hakkında yürütülen soruşturma tamamlandı. Soruşturma savcısı, akademisyenler Esra Mungan, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy hakkında "Terör örgütü propagandası yapmak" suçundan 1,5 yıldan 7,5'ar yıla kadar ayrı ayrı hapsini talep etti. 12 sayfalık iddianame İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın onayına sunuldu.
İDDİANAMEDE 'ÇÖZÜM SÜRECİ'
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından hazırlanan iddianamede, 30 yıldan fazla süren Doğu ve Güneydoğu sorununu çözmek için 2005 yılında Beşir Atalay'ın koordinatörlüğünde, Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlık döneminde Diyarbakır konuşmasıyla sürecin başlatıldığı; 15 Temmuz 2014'te 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından onaylanarak "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun" adıyla resmi gazetede yayınlandığı ve sürecin yasalaştığı belirtildi.
İddianamede Akil İnsanlar grubuna da değinildi. Çözüm sürecini halka anlatmak için hükümet tarafından belirlenen isimlerin dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç tarafından kamuoyuna duyurulduğu belirtilen iddianamede bu isimlerin akademisyen ve sanatçılardan oluştuğu anlatıldı.
"SÜREÇ, HÜKÜMET TARAFINDAN HER TÜRLÜ ENGELLEMELERE RAĞMEN SÜRDÜRÜLÜRKEN..."
Hükümet tarafından yürütülen sürecin bazı engellemelere rağmen devam ettirildiği belirtilen iddianamede şu ifadelere yer verildi:
"Türkiye hükümeti tarafından yürütülen bu süreç 7 Şubat girişimi gibi her türlü engelleme ve zorluklara rağmen sürdürülürken, 20 Temmuz 2015 tarihinde Şanlıurfa'nın Suruç ilçesinde DAEŞ terör örgütü tarafından gerçekleştirilen canlı bomba saldırısına sözde misilleme olarak 22 Temmuz'da Şanlıurfa'nın Ceylanpınar ilçesinde PKK terör örgütü tarafından iki polisimiz evlerinde enselerinden vurularak şehit edilmiştir"
Bu saldırı sonrasında PKK terör örgütü üyelerinin güvenlik güçlerinin mahallelere girmelerini engellemek ve güvenlik güçleriyle avantajlı çatışma ortamı oluşturmak için mahalle girişlerine ve sokaklara hendeklerin kazıldığı, bombalı tuzakların kurulduğu, 10 Ağustos 2015 tarihinde ise PKK/KCK terör örgütünün sözde Şırnak halk meclisi tarafından Şırnak ilinde 'öz yönetim' ilan edildiği, PKK/KCK terör örgütü yürütme konseyi eş başkanı Bese Hozat'ın da örgüt gündemindeki medya aracılığıyla talimat mahiyetinde "Aydın ve demokratik çevreler öz yönetimlere sahip çıksın" şeklinde açıklama yaptığı kaydedildi.
İlerleyen süreçte sözde 'öz yönetim' ilan edilen bölgelerde valiliklerin talimatıyla dönem dönem sokağa çıkma yasağı ilan edildiği ve güvenlik kuvvetlerince bu bölgelerin teröristlerden temizlenmesi amacıyla operasyonlara başlandığına dikkat çekilen iddianamede, şüphelilerin de içinde bulunduğu bin 128 kişinin "Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiri yayınladıkları, bildirinin PKK/KCK terör örgütüne destek bildirisi niteliğinde olduğu kaydedildi. Bildiriyle ilişkin "Yayınlanan bildiri içeriğinden de açıkça anlaşıldığı üzere sözde barış bildirisinin PKK/KCK terör örgütünün alenen propagandası mahiyetinde olduğu, bildirinin esas amacının terör örgütü tarafından sözde 'öz yönetim' ilan edilen bölgelerde güvenlik güçleri tarafından bölgelerin teröristlerden temizlenmesi ve bölge halkının huzur ve refahının sağlanması için yürütülen operasyonların durdurulması için kamuoyu oluşturmak olduğu anlaşılmıştır" denildi.
Bildiriyle ilgili başlatılan soruşturma kapsamında imza atanların ifadelerinin alındığı süreçte şüpheliler Esra Mungan, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy'un 10 Mart'ta yaptıkları basın açıklamasıyla imzalarından vazgeçmeyeceklerini belirterek, PKK terör örgütünün propagandasını ısrarla devam ettirdikleri ifade edildi. İddianamede akademisyenlerin bu açıklamalarıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne meydan okuyabildiklerini göstermek maksadının olduğu anlatıldı.
"BİLDİRİYİ İMZALAMADAKİ AMACIM BARIŞ SÜRECİNİN DEVAM ETMESİ VE ÖLÜMLERİN DURMASIYDI"
İddianamede akademisyenlerin ifadelerine de yer verildi. Şüpheli Muzaffer Kaya'nın "Barış için akademisyenler tarafından hazırlanan bildiriye imza atmıştık. Bunun arkasında olduğumuza ilişkin kamuoyuna bir açıklamamız oldu. Bu bildiriyi imzalamaktaki amacım barış sürecinin devam etmesi ve ölüm olaylarının durmasıydı. Ülkemizde olan biten her şey bizi ve öğrencilerimizi etkiliyor. KCK Eş Başkanının yaptığı çağrıdan haberim yoktur. Hiç bir yasa dışı örgütle bir ilişkimiz yoktur. Bu bildiriye imza attığım için pişman değilim" dediği belirtildi.
İddianamede, şüpheli Kaya'ya yöneltilen sorular ve verdiği cevaplara da yer verildi. Şüpheli Kaya'ya "PKK terör örgütü müdür?" sorusunun sorulduğu, Kaya'nın da, "Bu kanaat ve düşünceyi açıklama sorusudur. Buna cevap vermek istemiyorum" dediği, yine bildiri de geçen "katliam ve kıyım" kelimesiyle neyin kastedildiği sorusuna ise " Devlet 2013'de bir barış süreci başlatmıştı. Ancak şimdi yürütülen politikalarla Türkiye ölümlerle dolu bir coğrafyaya dönüşmüştür. Barış politikasına dönülmesini amaçlayan sert bir eleştiri metni hazırladık" cevabını verdiği kaydedildi.
Yine bildiride yer alan "Bu suça ortak olmayacağız" ibaresinin de şüpheli Kaya'ya sorulduğu belirtilen iddianamede, şüpheli Kaya'nın da cevaben "Kastettiğim suç devletin ölümlere engel olmasıdır. Bu devletin görevidir. Sürecin sona erdirilmesi ölümlere yol açmıştır. Bunun ne olduğunu yoruma bırakıyorum. Devletin görevi suç işleyen güvenlik güçlerinin bu suç nedeniyle yargılanmalarıdır. Bu soruşturma yapılmadığı takdirde bu süreç devam edip, tekrar aynı şekilde suç ilemeye devam edeceklerdir" dediği belirtildi.
"HİÇBİR YASA DIŞI ÖRGÜTLE BİR İLİŞKİMİZ YOKTUR"
Şüpheli Kıvanç Ersoy'un da ifadesinde, "10 Mart tarihinde diğer şüpheliler ile birlikte 'Barış için Akademisyenler İstanbul' tarafından hazırlanan metni okuduk. Bunu okumamızın sebebi 11 Ocak'ta tarihindeki imzalanan metin sonrasında akademisyenlerin yaşadığı mağduriyetleri anlatmak ve söz konusu bildirinin arkasında olduğumu anlatmaktır. KCK Eş Başkanının yaptığı çağrıdan haberim yoktur. Hiçbir yasa dışı örgütle bir ilişkimiz yoktur" dediği belirtildi.
İddianamede şüpheli Esra Mungan Gürsoy'un da benzer ifade ve cevaplar verdiği kaydedildi.
İddianamede, şüphelilerin eyleminin PKK/KCK terör örgütü sözde yürütme konseyi eş başkanı Bese Hozat'ın talimatları doğrultusunda terör örgütüne destek mahiyetinde olduğu vurgulanarak, "Barış bildirisi adı altında PKK/KCK terör örgütünün meşrulaştırılmaya çalışılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni katliam yapmakla itham edildiği, şüphelilerin kastının terör örgütü ve mensupları tarafından Birleşmiş Milletler'in gözlemci statüsüyle görevli göndermesine zemin hazırlamak olduğu, şüphelilerin ve terör örgütünün 'yerel bağımsızlık' anlamında kullandığı ve ilan ettiği sözde öz yönetimlere meşruiyet sağlamaya çalıştıkları anlaşılmıştır" denildi.
İddianamede, PKK/KCK terör örgütünün 12 Ağustos 2015 tarihinde yaptığı "halkın kendi kendini yönetmesinden başka bir çare kalınmadığı" şeklindeki açıklamanın şüphelilere ışık tuttuğu belirtilerek, bu şekilde şüphelilerin eyleminin "PKK/KCK Terör Örgütünün Propagandasını yapmak" suçu kapsamında kaldığının anlaşıldığı kaydedildi.
OLAYIN GEÇMİŞİ
"Bu suça ortak olmayacağız" başlıklı bildiriye imza atan 1128 akademisyen arasında yer alan Esra Mungan, Muzaffer Kaya ve Kıvanç Ersoy, 10 Mart'ta Eğitim Sen İstanbul 6 No'lu Şube'de yeniden bir basın açıklaması yaparak barış talebinde ısrarcı olduklarını açıklamışlardı. Bu açıklamanın ardından akademisyenler hakkında gözaltı kararı çıkarılmış ve sevk edildikleri mahkeme tarafından 15 Mart'ta "Terör örgütü propagandası yapmak" iddiasıyla tutuklanmalarına karar verilmişti. - İstanbul