Geleneksel Biçimler Günümüz Şartlarında Yeniden Üretilmeli"
Malatya Büyükşehir Belediyesince düzenlenen Türk Sinemasında Yerel Kodlar Sempozyumu'nun ikinci gününde, sinemada teori ile pratik uygulamalar konuşuldu.
Malatya Büyükşehir Belediyesince düzenlenen Türk Sinemasında Yerel Kodlar Sempozyumu'nun ikinci gününde, sinemada teori ile pratik uygulamalar konuşuldu.
7. Uluslararası Malatya Film Festivali kapsamında düzenlenen sempozyum, Ramada Plaza Altın Kayısı Hotel'de sinemaseverlerle buluştu.
Moderatörlüğünü Yrd. Dç. Dr. Hediyetullah Aydeniz'in yaptığı üçüncü oturuma katılan başarılı yönetmen Derviş Zaim, kültürün sürekli olarak yeniden üretilmesi gerektiğini belirterek, "Bu, yapmaya çalıştığım filmlerde de temel aldığım şiarlardan biridir." dedi.
Zaim, eskiyi tekrarlamak yerine, günün şartlarıyla yeni bir bağlamda yeniden ele almak gerektiğine işaret ederek, "Hazır bir miras olduğuna inanmıyorum. Bu miras yeniden her an yaratılmalı. 'An, sürekli olarak yeniden yaratılıyor' denir ya. Bizim de geleneği her an yeniden yaratmamız gerektiğini düşünüyorum. Çalışmak ve yeniden tanımlamak, üretmek gerekiyor. Geçmiş, sadece geçmişin değil güncelliği de anlayan bir tarihsellikle ele alınmalıdır." diye konuştu.
Hamaset ve geleneğin biçimsel düzeyde üretiminin çözüm olmadığının altını çizen Zaim, şunları aktardı:
"Geleneksel biçimlerin yeniden, günümüzün şartlarında üretilmesinde yarar var. Naçizane gelenekten yararlanarak yapmaya çalıştığım filmlerde bu mantık ve dizgi üzerine filmleri inşa etmeye gayret ediyorum. Mesela her filmde farklı bir yöne doğru eğilerek bunu yapmaya gayret ettim. Gelenekten yararlanırken iki şekilde hareket edebilirsiniz. İki büyük ana metot vardır. Bir tanesi kes yapıştır metodu. Bunun çeşitli sakıncaları var ama bu metodu hiç kullanmayacağız anlamına gelmesin söylediklerim. Elbette yer yer kullanılabilir ama bu metot verimli bir yöntem değil. Ben, geleneğe, gelenek yapılarına, geleneğin biçim ve içerik olarak örüntülerine bakıyorum. Bu yapı ve örüntülerden bugün için metaforlar üretmeye çalışıyorum. Benim filmlerimde kullandığım yöntem bu. Ama bu her defasında farklı bir yapısal alana bakmamı gerektiriyor."
"Türk sinemasında kalıplar tekrar ediliyor"
Yönetmen Zaim, Türk sinemasında çeşitli kalıpların tekrar edildiğinin altını çizerek, "Bu insanlar, ticari Türk sineması yaparken, komedi formunun içerisine Güngören'de geçen bir hikaye koyunca komik olacaktır, diye düşünüyor. ya da politik Türk sinemasında, kırsalda geçen neorealist formun içerisine Kırşehir'de, Diyarbakır'da geçen bir hikayeyi boca ettiğin zaman yerel olacak, Türkiye sineması olacaksın. Böyle, kendi kendini tekrarlayan bir durum söz konusu. Bu da ortadaki olumsuzluklardan bir tanesi. Türk sanat sineması zannediyor ki, o minimalist formun içerisine İstanbul'da geçen bir varoluşçu hikaye koyduğu zaman yeni bir şey bulacak, yakalayacak. Hayır." değerlendirmesinde bulundu.
Bu tür filmler başarı kazansa da bazı sıkıntıların meydana geldiğini söyleyen Zaim, şöyle devam etti:
"Eğer başkalarının verdiği biçimlerle yetinirsen, sonra senin düşünme biçimin ondan ibaret olur, olabilir. En büyük dezavantajı bu. Dolayısıyla biçim ve içerik arasındaki dengenin nasıl olacağı ve birbirine nasıl omuz ve doygunluk vereceği meselesi üzerine kafa yormak gerekiyor. Kafa yormanın kaynaklarından bir tanesi de senin tarihinin sana verdiği konvansiyonel ve gelenek arasındaki ilişkiye dair sorular sormaktan geçer."
Derviş Zaim, Türkiye'nin kültürel geçmişine de dikkati çekerek, "Biz iyi ki hem doğuyu hem batıyı terennüm etmiş bir coğrafyanın ve tarihin çocuklarıyız. Hollandalı'nın böyle bir şansı yok ama bizim var. Bunun farkında olarak, sinema sanatının, kimliğimizi ve başkalarını zenginleştirecek şekilde ele alınmasının gayet sağlıklı olacağını düşünüyorum." dedi.
"Özellikle 1960'larda, yerlilik eksenli tartışmalar büyüdü"
Öğr. Gör. Dr. Yusuf Ziya Gökçek de "Türkiye'de Sinema Araştırmaları ve Yerlilik/Yerellik" konulu sunumunda, Türkiye'de sinema literatürü ve yerlilik tartışmasının Osmanlı dönemindeki dergilerde yazılmasıyla başladığını aktararak, "Özellikle 1960'larda, yerlilik eksenli tartışmalar büyüdü. Bu tartışmalar, 1975'te akademinin kurulmasıyla da güçlendi. Ama belli zaafiyetleri de içeriyordu. 1980 sonrası, yüksek lisans, doktora öğrencilerinin artması nedeniyle niceliksel olarak da arttığını görüyoruz. Fakat 1960'ta daha büyük düzeyde tartışmalar yürütülürken, 1990'lardan sonra daha özel, daha küçük meseleler üzerinden Türk sinemasının tartışıldığını fark ediyoruz." şeklinde konuştu.
Gökçek, yapılan araştırma ve tartışmaların Türkiye'deki sinema dilinin ne olması gerektiğine ve bu dilin oturmasına katkı sağladığını kaydederek, "Bu tartışma en ciddi haliyle 1960'larda yayımlanmış ve o anlamda Türkiye'deki yerli sinema dilinin, Türkiye'nin dışındaki diğer ülkelerden ayırt etmek için üzerinde durulması gereken bir tartışma olarak varlığını koruyor." değerlendirmesini yaptı.
"Türk sinemasında yerelleşme çabası, Muhsin Ertuğrul'la başladı"
Öğretim Görevlisi Meltem İşler Sevindi ise "Türk sinemasında yerellik ve Ayşe Şasa Örneği" konulu sunum yaptı.
Yerellik kavramı üzerine birçok araştırma yapıldığını dile getiren Sevindi, "Yerellik olarak ifade edilen her şeyin aynı zamanda kültür ile iç içe geçen ve bu kavram etrafında şekillenen unsurlar olduğunu ifade etmek gerek. Yerel kavramının en belirleyici unsuru olan sınır kavramı, tam olarak neyin yerel içerdiği neyin içermediğini belirlemektedir." dedi.
Sevindi, Türkiye sinemasında yerelleşme çabasının tiyatrocular döneminde Muhsin Ertuğrul'un yaptığı filmlerle başladığını kaydederek, şu bilgileri verdi:
"Muhsin Ertuğrul, batılılaşma geleneğini yayma çizgisini sınırlandırdığı bir üslupla, yerel bir sinema oluşturmaya çalışmıştır. Ancak bu çabası, tiyatrocular dönemine tepkiyle ortaya çıkan ve gelişen geçiş dönemiyle son bulur. Bu dönemde, bilinçli bir yerelleşme çabasından ziyade filmlerde yerel unsurları zemine yerleştirdiği, belirlenmiş bir yerel sınırı olmayan filmler üretilir. Sinemacılar dönemi ise tam anlamıyla yerelleşme kastının olduğu bir dönemdir. Bu dönemde, Türkiye sinemasının gelişmesine katkıda bulunan özgün eserler veren, aynı zamanda eserlere yerel bir doku kazandırmaya çalışan, bunun üzerine hem teorik hem pratik çalışmalar yapanlar, Halit Refiğ, Metin Erksan, Duygu Sağıroğlu ve Lütfi Akad'dır."
Ayşe Şasa'nın senarist olarak yaptığı çalışmaları ele alan Meltem İşler Sevindi, "Ayşe Şasa, yazdığı senaryolardan sadece 31 tanesine imzasını atar. Çeşitli nedenlerle senaryosunu yazmak zorunda kaldığı ya da yazdıktan sonra kendi isteği dışında değişikliklerin yapıldığı senaryolarının kendi imzasıyla yayınlanmasını istemez. Sinema alanındaki çalışmalarına başladığı ilk yıllardan itibaren senaryolarını bir sinema dili teorisyeni hassasiyetiyle yapar. Ancak en çok üretim verdiği Yeşilçam döneminde, aradığı sinema diline ulaşamaz." diye konuştu.
Sempozyum, gün içinde yapılacak iki oturumun ardından sona erecek.