"Gelecekteki Üniversiteler ve Sosyal Bilimler" Paneli
Galatarasay Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Füsun Üstel, Topluma Değmeyen Bir Bilim Adamının Sosyal Bilimci Olamayacağını Söyledi.
Galatarasay Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Füsun Üstel, topluma değmeyen bir bilim adamının sosyal bilimci olamayacağını söyledi.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) İİBF Kamu Yönetim Topluluğu tarafından 'Gelecekteki Üniversiteler ve Sosyal Bilimler' konulu panel düzenlendi. Panelin oturum başkanlığını KSÜ İİBF Dekanı Prof. Dr. Ahmet Hamdi Aydın yaptı. Panelde konuşan Galatasaray Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Füsun Üstel, sosyal bilimler için önemli olanını disiplinler arası olduğuna dikkat çekerek, "Yani bir sosyal bilimci 'ben siyaset bilimciyim, ekonomistim, ben sosyologum' diye sadece kendi alanı içinden açıklama getiremez. Açıklama getirdiği zaman bu açıklamalar tutarlı olamaz. Çünkü sorunlar çok daha karmaşıktır ve bu sorunları çözmek için çok sayıda farklı disiplinlerden beslenen ilim insanını bir araya getirip kendi alanlarını, kendi yöntemlerini ve çözüm önerilirini bir araya getirmeleri entegre çalışma yapmaları bütünleşik çalışmalar yapmaları gerekmektedir ki tutarlı sonuçlara ulaşsınlar" dedi.
Sosyal bilimcilerin ikna kabiliyetlerini artırmak için toplumla diyalog içinde olması gerektiğini hatırlatan Üstel, topluma değmeyen bilim adamlarının sosyal bilimci olamayacağını öne sürdü. Üstel konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Biz bunu televizyonlardan görüyoruz. Türkiye çok tartışan bir toplum. Sürekli tartışma programları var. Ve tartışma programlarında ve son zamanlarda gördüğümüz şey üç beş tane konuk bir tane sosyal bilimci ama diğerleri gazeteciler. Bu gazeteciler bütün meselelerde fikir yürütebiliyorlar. Genç arkadaşlarımı bu konuda özellikle uyarmak istiyorum. Televizyonlarda yapılan tartışmalar sosyal bilim değildir. Bilimin bir yöntemi vardır, metodolojisi vardır. Sorunları ele alış biçimi vardır. Siyaset üzerine yapılan konuşmalar genelde tek yönlüdür. Yani siyaset bilimci gazeteciler, sosyolog gazeteciler, ekonomist gazeteciler ama hep gazeteciler. Bir iki tane de gerçek anlamda sosyal bilimcinin bir araya geldiği tartışma platformlarında tek yönlü akan bu kişilerden topluma doğru akan tek yönlü bir bilgi var. Oysa gerçek bir sosyal bilimci özellikle önümüzdeki yüzyılın sorunlarıyla karşı karşıya gelmeli ve yüz yüze gelmeye göze alıyorsa toplumla iç içe olmak zorundadır. Toplumun nabzını tutmak zorunda bu ilişkinin interaktif olması lazım. Tek yönlü ilişkiler hiçbir zaman sosyal bilimlerin kendisini yeni bir yüz yıla adapte etmesi imkanını sağlamıyor." Sosyal bilimlerin son zamanlarda ikna kabiliyetini yitirdiği görüşünü savunan Prof. Dr. Üstel, "Çünkü toplumla diyalog içinde olma özelliğini yitirdi. Herkes kendi köşesinde. Ne kadar fazla makale yazarım. Bu puanlar benim yükselme, terfi çizelgeme ne kadar aktarılır. Sonuçta bir doçentliğe ya da yardımcı doçentliğe, yüksek lisanstan doktora öğrenciliğe nasıl kayarım diye işte en başta söylediğim normal bilim gündelik hayatımızın içinde yemek içmek gibi. Normalleşen ama aynı zamanda sıradanlaşan bilim olma özelliğini giderek yitiren bir çerçeve sunuyor bize. Dolayısıyla hepimizin bir takım gerçeklerle yüzleşmemiz lazım. Oradan sosyal bilimler yeni paradigmalara tepki verecek yeni paradigmaları açıklayacak bir noktaya gelelim" ifadelerini kullandı.
Sosyal bilimlerin ikna kabiliyetini tekrardan kazanılması için kişisel düzeyde mücadele verilmesi gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Üstel, "Yani içerisinde bulunduğumuz disiplinin kendisi üzerinde düşünmemiz lazım. Bu sosyal bilimler alanı ne kadar sorunlara çözüm üretiyor? Yeni sorunlarla ne kadar karşı karşıya gelmeye hazırız ve yeni karmaşıklaşan ve ritmi giderek hızlanan sorunlarla bir hepimiz nasıl baş edebiliriz? Dolayısıyla hepimizin risk alması lazım" diye konuştu.
KSÜ İİBF Öğretim Üyesi Doçent Dr. Haluk Alkan ise, sosyal bilim toplumla içi içe olmak zorunda olduğuna dikkat çekerek, "Toplum eğer sizden bir çözüm bekliyorsa bunlar çözüm üretecek. Bu nasıl olur? Kopmadan olur, toplumun sorunlarıyla birlikte yaşayarak olur. Dolayısıyla sosyal bilimlerin yerel bir boyutu var. Her sosyal bilimcinin söylediği gibi Türkiye bu konuda adeta bir laboratuardır. Yani Avrupa'dakilere göre bizimkiler çok daha ciddi ve net tartışmalardır. Dolayısıyla Türkiye'deki sosyal bilimcinin oturmuş kurallar üzerine konuşma şansı pek yoktur. Sürekli bir değişime ayak uydurma zorunluluğu var. Bunun da yolu toplumla içi içe ve iletişim halinde bulunmaktan geçer" şeklinde konuştu.
Panele Vali Yardımcısı Kürşat Kırbıyık, öğretim üyeleri ve öğrenciler katıldı.
(ACB-ÖZ-Y)