FETÖ'NÜN DARBE GİRİŞİMİNİN 9. YILI - Hukukçular yıllar süren 15 Temmuz darbe girişimi davalarındaki tanıklıklarını anlattı

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimine ilişkin İstanbul'daki duruşmaları takip eden avukatlar, bazen günlerce süren duruşmalarda yaşadıklarını, sanıkların gerekli cezayı alması ve adaletin gerçekleşmesi için verdikleri mücadeleyi anlattı.
GÖKÇE KARAKÖSE - Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimine ilişkin İstanbul'daki duruşmaları takip eden avukatlar, bazen günlerce süren duruşmalarda yaşadıklarını, sanıkların gerekli cezayı alması ve adaletin gerçekleşmesi için verdikleri mücadeleyi anlattı.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan İstanbul 2 Nolu Barosu Başkanı Yasin Şamlı, 15 Temmuz hain darbe girişiminin Türkiye Cumhuriyeti tarihinde dönüm noktası niteliğinde olduğunu ve bu teşebbüsü darbeler devrinin sonu olarak nitelendirdiğini belirtti.
Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki darbelerde, yargı kurumlarının darbecilerin emir ve talimatlarını yerine getirdiği için darbelerin başarılı olduğunu anlatan Şamlı, "Bütün darbeler açısından bu böyledir. 15 Temmuz darbe teşebbüsünde ise bunun tam tersi oldu. Cumhurbaşkanımızın yine milletimize çağrısının, milletimizin meydanlara çıkışının bunda büyük bir etkisi var. Yargı ne yaptı? Hemen 15 Temmuz gecesi darbeciler hakkında yakalama kararı çıkardı. Bu da Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilkti ve yargı 15 Temmuz darbe teşebbüsünde çok güzel bir sınav verdi, bu sınavı başarıyla tamamladı. Darbeciler hakkında aynı gece yakalama kararı çıkarılması darbenin başarısız olmasında etkili oldu." ifadelerini kullandı.
Yakalanan darbecilerin cep telefonlarındaki yazışmalarda "Kesinlikle kalabalıkların üzerine ateş açılacak.", "Kesinlikle acımak yok.", "Caminin imamını susturun." gibi emirlerin yer aldığını aktaran Şamlı, geri dönüşü olmayan bir yola giren darbecilerin tankları, topları millete karşı kullandıklarını, acımasızca hareket ettiklerini vurguladı.
"Cumhurbaşkanımızı öldürmeye kastetmiş insanlar hakkında da taviz veremezdik"
Şamlı, tutanaklara geçen bir olayı, "Bir rütbeli kişi komutanından 'Türk bayrağına ateş edeyim mi?' diye müsaade istiyor. Çünkü insanlar elinde Türk bayrağı ile yürüyorlar. O önce müsaade etmiyor, daha sonra müsaade ediyor ve Türk bayrağının üzerine ateş açılıyor. Bu şekilde değerlerimize, milli ve manevi değerlerimize alenen saldırılar da söz konusuydu." sözleriyle anlattı.
Yargılamalarda sanıkların arkalarında çok büyük bir gücün olduğunu ve davaların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşınacağını düşündükleri için çok büyük bir özgüvenle hareket ettiklerini belirten Şamlı, şöyle devam etti:
"Yargımız, avukat arkadaşlarımız, yargılama makamındaki hukukçular bu konunun farkındaydı ve bu noktada da çok titiz davranıldı. Biz tabi ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi için ya da dünya kamuoyu için değil bir anlamda Allah'ın bize emri olduğu için adaleti gerçekleştirmeye çalıştık. Suçsuz bir insanın cezalandırılması talebinde asla bulunmadık. Tabi ki insanlarımızı katletmiş, şehit etmiş ve gazi etmiş yaralamış insanlar ve anayasal düzenimizi değiştirmeye teşebbüs etmiş, Cumhurbaşkanımızı öldürmeye kastetmiş insanlar hakkında da taviz veremezdik. Onların mutlaka cezalandırılması gerekiyordu. Bu hassasiyetle hareket ettik. Darbeye katılanlar kim olursa olsun bunlar ceza alsınlar diye toptancı mantıkla asla hareket etmedik."
"Adaletin gereği neyse onu gözettik"
Şamlı, sözleşmeli er ve askeri öğrenciler hakkında o dönemde kamuoyunda "Verilen emirlerin aksini yapmaları mümkün değil." gibi bir algı oluştuğunu da hatırlatarak, şöyle devam etti:
"Biz de askeri öğrencilerin ve erlerin üstlerine itiraz etme imkanlarının olmadığını biliyorduk. Mesela 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'ne gelen askeri öğrenciler açısından ben şöyle bir ölçü gözettim. Evet, köprüye gelinceye, insanların üzerine ateş açıldığını görünceye, Türk bayrağına ateş açıldığını görünceye kadar sizin komutanınıza itiraz etme hakkınız yoktu ve ne olup bittiğinden de haberiniz yoktu. Peki halkın üzerine ateş açıldığını, şehitlerin olduğunu, Türk bayrağına ateş açıldığını, anayasal düzenin değiştirilmeye teşebbüs edildiğini öğrendiğiniz andan itibaren ne yaptınız? İşte ondan sonraki davranışlarınıza göre ben sizin hakkınızda ceza isteyeceğim ya da istemeyeceğim diye bir ölçü koyduk ve o şekilde hareket ettik. Bu davalarda da asla adaletten ayrılmadık, toptancı bir mantıkla asla hareket etmedik. Adaletin gereği neyse hep onu gözettik ve adaletin gerçekleşmesi için mücadele ettik."
15 Temmuz'un bir dönüm noktası olduğuna dikkati çeken Şamlı, şöyle konuştu:
"Bütün darbeciler bu dönemde yargılanmıştır. 15 Temmuz darbecileri de bunun içindedir ama yalnız 15 Temmuz darbecileri değil, bütün darbeciler yargılanmıştır. 1980 darbecileri, 28 Şubat darbecileri yargılanmıştır, 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştirenler yargılanmıştır. Yalnızca 1960 darbecileri kalmıştır. O darbecilerin yargılanmaları da mümkün değildi fiilen çünkü onlar hayatta değillerdi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi ve darbeler tarihi açısından baktığımız zaman Recep Tayyip Erdoğan dönemi bir dönüm noktasıdır. Artık son dönemde bu vesayet odaklarının temizlenmesinden sonra darbeciler siyasileri yargılama başarısına ulaşamadılar. Ama yargı darbecileri yargıladı ve gerekli cezaları verdi."
15 Temmuz ülkenin geleceği açısından önemli bir tarih
15 Temmuz Darbe Davaları Platformu Başkanı avukat Mehmet Alagöz ise 15 Temmuz'un Türkiye ve hukuk tarihi açısından önemli bir tarih olduğunu, ülkenin artık darbelerle hesaplaşabileceği bir döneme kavuştuğunu belirtti.
Yaklaşık 58 ilde darbe davası açıldığını aktaran Alagöz, ilk derece mahkemelerinde açılan 300'e yakın davanın tamamının bittiğini, bir kısmının Yargıtay aşamasında olduğunu, tefrik ve bozma kararları verilen davaların ise sürdüğünü dile getirdi.
Alagöz, "Türkiye'de artık darbelerin kolay kolay yaşanmayacağının önemli bir hukuki kazanım olduğunu düşünüyorum. Çünkü darbelerle darbecilerle hesaplaşmayı öğrendik. Türkiye Yüzyılı'ndan bahsediyoruz ve bunun için de önemli bir aşama 15 Temmuz, bir milat. Hem hukuk tarihimiz hem de ülkenin geleceği açısından çok önemli bir tarih olarak görüyorum." dedi.
Darbenin ardından şehit yakınların ve gazilerin gönüllü avukatlığını yapmayı istediklerini ve 300'ü aşkın avukatla 15 Temmuz Darbe Davaları Platformu'nu kurduklarını aktaran Alagöz, Silivri ve Sincan'daki salonlarda uzun soluklu duruşmaların yapıldığını, günlerce süren savunmaları dinlediklerini, bu süreci özveriyle yürüttüklerini söyledi.
Alagöz, dava sürecindeki tanıklıklarını şu sözlerle dile getirdi:
"Davalarda şunu gördük. Şehitlerimiz nasıl asildilerse şehit yakınlarımız ve gazilerimiz de çok asildi. Yani pek çok provoke, tahrikler olmasına rağmen çok küçük olaylar dışında büyük olaylar olmadı. Büyük bir vakarla bu duruşmalar yapıldı. Kolay değildi. İnsanlar eşlerini, çocuklarını, bacaklarını kaybettiler. Buna rağmen orada işin failleriyle hesaplaşmak çok kolay değil. Bir şehit yakını günlerce duruşmayı beklemişti. Şehit kızı 'Sadece bir soru soracağım. Babamı niye öldürdünüz?' demişti. Bir şehit eşi de 'Benim kocamdan ne istediniz.' diyordu. Sadece babalarının, eşlerinin vurulmasının hesabını sorabilmek, bir cümle sarf edebilmek için aylarca, yıllarca sabırla beklediler. Sonrasında devletimize ve Allah'a havale ettiler. Yargı önünde de onlar hesaplaştı ve şu anda cezaevlerinde infazlarını tamamlıyorlar."
"15 Temmuz davalarını kumpas davası gibi görmeye, sulandırmaya çalışıyorlardı"
Alagöz, örgüt üyesi bilinciyle savunma yapan sanıkların, insanları tahrik etmek için gayret gösterdiklerini, propaganda yapmaya çalıştıklarını belirtti.
İstanbul'daki ana davalardan birinin 15 Temmuz ana darbe davası olduğunu vurgulayan Alagöz, şöyle devam etti:
"İstanbul organizasyonundan sorumlu generallerin, üst düzey subayların yargılandığı davada bir kurmay albaydı, davanın başından beri kendisinin ne kadar Atatürkçü, milliyetçi, devletçi olduğunu söylüyordu. Bizleri, mahkeme heyetini tehdit ediyordu. Karar duruşmasında son sözleri sorulduğunda, 'Son sözlerimi söylemeyeceğim. Önümüzdeki yıl inşallah hacca gideceğim, geleceğim, ondan sonra söyleyeceğim.' diyordu. Bunu söylediğinden itibaren yaklaşık kaç yıl geçti hala kaç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alarak cezaevinde yatıyor. İnşallah da ömür boyu orada kalacak. Gerçekten o kadar kötü bir profildi. Ona şunu sormuştum. Cumhurbaşkanımıza suikast yapan askerlerden biri, bir lağım menfezinde yakalanmıştı. Ben de 'Pek çok kişi kaçtı ve bir kısmı da lağım menfezinde yakalandı. Siz hangi lağım menfezine kaçacaktınız?' diye sordum, biraz da tahkir de ederek çünkü onu hak etmişti."
Alagöz, bu süreçte önemli evrakın da dava dosyalarına girdiği belirterek, şunları kaydetti:
"Kendi makam odasında yakalanan bir kurmay yarbaydı, kendisinin darbeci olmadığını, darbeyle örgütle bir ilişkisi olmadığını anlatıyordu. Dosyalarda incelediğimizde şunu görmüştük. Eşi Silivri Cezaevi'nde onu ziyarete giderken bir mesajla yakalanmıştı. İç çamaşırlarının arasına saklanan bir mesajda şöyle bir şey yazıyordu. Birileri Peygamber efendimizi rüyasında görmüş. Balyozla cezaevinin duvarlarına vuruyormuş. Mesajlarla değişik şifrelerle birbirleriyle iletişim kurmaya çalışan bir ekip vardı. Duruşmada bu doküman üzerinden şunu sormuştum. 'Birileri size balyozla bu cezaevi duvarlarının yıkılmasını söylerken cezaevinden kaçırma mesajı mı veriyor yoksa balyoz davasına gönderme mi yapıyor?' Aslında ne olduğunu hepimiz biliyorduk. 15 Temmuz davalarını da kumpas davası gibi görmeye, sulandırmaya çalışıyorlardı. Orada avukatların, şehit yakınlarımız, gazilerimizin duruşu, hakimlerimizin, savcılarımızın titizlikle olaya yaklaşması, dosyaları bir torba yargılama değil, titizlikle inceleyip ele alması bu davaları torba yargılamalara dönüştürmekten kaçınmak, gerçek bir hukuk yargılaması yapmak içindi."
Alagöz, yargılamalarda hukuk ve adalet arayışında olduklarını, Türkiye'nin de bu sınavdan hukuk tarihi ve darbe yargılaması açısından önemli bir aşamayla çıktığını düşündüğünü aktardı.
"Hala tehditlerini yüksek sesle dile getirebiliyorlardı"
Hukukçular Derneği Başkanı avukat Melih Gülseren de o dönemde FETÖ'cü olarak bilinen birçok hakim ve savcının terör örgütü mensubu olması hasebiyle görevden alınmasının hukuku ve yargılamaları sekteye uğrattığını belirtti.
Darbe girişiminin hemen ardından dava hazırlıklarının başladığını aktaran Gülseren, sanıkların adil yargılanmaları için de önemli bir rol üstlendiklerini dile getirdi.
Mahkemelerin de adil yargılanmaya çok dikkat ettiğini belirten Gülseren, "Sonraki süreçlerde birçok dava karara çıktı. Ardından üst mahkemeler bunları inceledi. İncelerken masumların ayıklanması önem arz ediyor. Bu bizler için de öyleydi. Adil yargılanma hakkı dediğimiz mevzu her biri için önemli. Elbette darbenin, teşebbüsün içinde bulunan üst rütbelilerin hemen hepsi ceza aldı. Ancak bir kısım erler ve öğrenciler özellikle Saraçhane dosyasından ifade edeyim, beraat ettiler. Yani her önüne gelene ceza verilmemiş olması bunların ince bir şekilde kılı kırk yararak, incelenerek kararların verilmesi de hem mahkemelerimiz için hem hukuk sistemimiz için önem arz etmektedir." diye konuştu.
Gülseren, Saraçhane dosyasının karar duruşmasının Kartal'da görüldüğünü ve o anları unutamadığını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sanıklar, karar okunurken, karar aşamasında ve ardından yine salondan çıkartılırken hem biz avukatlara karşı hem salondaki diğer izleyicilere ve mağdurlara karşı hala tehditlerini yüksek sesle dile getirebiliyorlardı. Aramızda neredeyse diz dize denecek bir şekilde mesafe, sadece jandarmanın olduğunu düşünün. O şekilde elini bıçak gibi göstererek boynundan işaretler yapan, gözlerimizin içine bakarak kendince farklı psikolojik davranışlarda, tehditlerde bulunan insanlar, sanıklar vardı. Ben o karar duruşmasını unutamıyorum. Hukuk yargılamasıydı bu ancak aynı zamanda psikolojik bir harpti. Burada da özellikle bunları bu psikolojik harbi gerçekleştiren sanıkların FETÖ üyesi olduklarının, yani hukuken olmasa da insani ve vicdani anlamda bir göstergesiydi bizim içinde."
15 Temmuz davalarının Türk hukuk tarihinde önemli bir yer tuttuğuna işaret eden Gülseren, "Cumhuriyet tarihimizin en adil en zamanında en yerinde darbe yargılaması, diyebilirim. Çünkü darbe başarısız oldu ve ardından herhangi bir pazarlık anlaşması gibi bir durum değil, direkt ilgililerin yargılanması söz konusu oldu. Cumhuriyet tarihinin darbe yargılaması anlamında kayıtlara geçecek ve hem avukatları hem hakim savcıları bazında ileride ders olarak okutulacak, usulüne olabildiğince hassaslık gösterilen, ileride uluslararası mahkemelerde herhangi bir ihlal kararı olmaması için özen gösterilen yargılamalar diyebilirim." değerlendirmesinde bulundu.