Fetö'nün Askeri Yargı Yapılanması Davası
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin eski Genelkurmay Adli Müşavirleri Muharrem Köse ve Hayrettin Kaldırımcı'nın da aralarında bulunduğu 22 kişinin "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" ve "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçlarından...
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) askeri yargıdaki yapılanmasına ilişkin eski Genelkurmay Adli Müşavirleri Muharrem Köse ve Hayrettin Kaldırımcı'nın da aralarında bulunduğu 22 kişinin "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" ve "silahlı terör örgütü üyesi olmak" suçlarından yargılanmasına devam edildi.
Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya Köse ve Kaldırımcı'nın da arasında bulunduğu tutuklu sanıklar ile tutuksuz sanıklar, müşteki ve sanık avukatları katıldı. Bazı sanıklarla ise tutuklu bulunduğu cezaevinden telekonferans sistemiyle bağlantı kuruldu.
Mahkeme Başkanı Hayrettin Tanrıkulu, sanıklardan Özgür Tüfekçi'nin dosyasının ayrılarak İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakkında açılan davayla birleştirildiğini, firari sanıklar Kurtuluş Kaya ve İlhan İpek'in halen yakalanamadığını belirtti.
Duruşmada daha sonra tanıklar dinlendi.
İlk dinlenen, darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı olan emekli Albay Naci Akdemir oldu.
Akdemir, darbe girişimi günü mesaisini bitirip eve gitmesinin ardından Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı emekli Orgeneral İhsan Uyar'dan telefonla aldığı emirle önce onun yanına gittiğini, birlikte Kara Havacılık Komutanlığına doğru yola koyulduklarını, ardından yine onun emriyle karargaha döndüğünü anlattı.
-Derdest edilişini anlattı
Uyar'ın emri üzerine dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı Adli Müşaviri Mehmet Emin Yapar'ın odasında beklemeye başladığını ifade eden Akdemir, odada bulunduğu sırada dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreteri Uğur Karaca'nın odaya girdiğini bildirdi.
Akdemir, Karaca'nın kendisine "Burada ne arıyorsun?" diye sorduğunu belirterek, şunları söyledi:
"Kamuflaj kıyafetliydi. Yanında kamuflajlı birkaç kişi vardı. Bir anda bana el attılar. Koli bandıyla ağzımı kapattılar, ellerimi arkadan tutarak arka tarafa götürdüler, plastik kelepçe taktılar. Hatırladığım kadarıyla bir kişi tabanca tutuyordu. Yapar'a baktım, masasının yanında ayakta duruyordu. Müdahalesi veya sözü olmadı. Onun dışında ben Akıncı Üssü'ne götürüldükten sonra eşim telefonla kendisini arıyor, o da 'Komutanlarla gitti' diyor. Benim Yardımcım Ali Koçyiğit binbaşıya da başlangıçta 'Nerede olduğunu bilmiyorum' demiş. Daha sonra 'Benim odamda tanımadığım birileri aldı, götürdü' demiş."
Sanık Yapar söz alarak, her şeyin bir-iki dakikada olduğunu, şoka girdiğini, Akdemir'in Kuvvet Komutanı'nın ya da Kurmay Başkanı'nın emriyle alındığını düşündüğünü savunarak, "Herkes yeri geldiğinde canının kıymetini biliyor. Ben hukukçuyum, kahraman değilim." dedi.
Soru üzerine Yapar, sabah 04.00'e kadar odasında beklediğini söyledi.
Gizli tanık beyanı alındı
Duruşmanın öğleden sonraki bölümünde gizli tanık "Portakal"ın dinleneceği bildirildi.
Sanık avukatlarından Akın Uyar, gizli tanığın açık kimliğinin ortaya çıktığını ifade etti. Gizli tanığa ait olduğunu savunduğu ismi ve çalıştığı yeri söyleyen Uyar, "Bu kadar bilgi varken gizli tanık olarak dinlenmesi hukuka uygun değil. Duruşmada dinlensin." dedi.
Mahkeme heyeti, savcının da talebi doğrultusunda avukatın istemini reddetti. Ardından duruşma salonundaki ekrana sesi ve görüntüsü deforme edilerek yansıtılan gizli tanığın beyanı alındı.
Gizli tanık, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde eğitim gördüğü sırada "cemaat" evlerinde kaldığını anlatarak, "Sanıklardan Mustafa Eruyar da muhtemelen maddi durumunun iyi olmaması veya dini hassasiyet gibi sebeplerle bu evlerde kalıyordu. Bu arkadaş, bölge tabir edilen 5-10 evde etkin bir arkadaştı. Dini duyguları yüksek biri olarak biliyordum. O dönem, cemaat tabir edilen yerde bizim abimiz gibiydi." dedi.
Söz alan Eruyar ve avukatı ise gizli tanığın beyanlarının çelişkili olduğunu öne sürdü. Eruyar, üniversitede önce devlet yurdunda kaldığını, üçüncü sınıftan sonra Konya'ya döndüğünü ve sınavlara Ankara'ya geldiğini anlattı.
MİT tırlarını durduran albay hakkında 2011'deki soruşturma
Tanık Şahin Polat da 2011'de Van'da Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Adli Müşaviriyken kolordunun terörle mücadele görevleriyle ilgili gizli bilgilerin peş peşe internette yayınlanmaya başladığını, bunun üzerine kolordu komutanının emriyle kurulan heyetin araştırma yaptığını ifade etti.
Araştırma sonucunda, kurmay yarbay Özkan Çokay'ın laptopunda gizli bilgi ve belgeler bulunduğu ve internete bağlı olmaması gereken bilgisayarla internetten bir yere bilgi gönderildiğinin belirlendiğini aktaran Polat, soruşturmaya önce askeri savcı Zafer Metin'in baktığını anlattı.
Savcının, Çokay ve Mersin'in tutuklanması talebinin mahkemece kabul edilmediğini bildiren Polat, bu arada savcının memleketi Isparta'ya izne gönderildiğini, soruşturmanın da sanıklar arasında bulunan Seyfi Bulduk'a verildiğini belirtti ve şöyle devam etti:
"Bu iki kişinin evinden çok yoğun miktarda materyal çıkmıştı, hard disk, flaş bellek… Materyali incelemek için Ankara'dan bilirkişiler çağrıldı. Bu sırada komutanın çalışmak istemediği Çokay ve Mersin gönderildi. Bir hafta sonra, kurmay başkanı Erdem Özcan beni çağırdı. 'Savcı Seyfi Bulduk, bizim karargahta çalışan üç astsubayın evlerinde arama yapılacakmış' dediler. Bir müddet sonra adamlar bizi arayarak, 'Savcı nerede kaldı? Evde bekliyoruz' dediler. Şaşırdık. Gizli belge bulunduran, evinde mi tutar? Daha sonra bu astsubaylar tutuklamaya sevk edildi. İki kurmay subayı kurtarmak için bu iki kişinin kurban edildiği belliydi."
Soruşturma sonucunda Çokay ve Mersin hakkında takipsizlik kararı verildiğini, astsubaylar hakkında dava açıldığını bildiren Polat, "O kurmay yarbaylardan birisi, görev bilgisayarına internet bağlanmayacağını biliyor. 'En kötü ihtimalle görevi ihtimalden soruşturma geçirir' diye düşündük. Bunlar Harp Akademilerine birer yıllık eğitime gönderildiler. Ardından ABD'ye gitmişler. Bu subaylardan Özkan Çokay, MİT tırlarını durduran alay komutanı." diye konuştu.
Polat, sanık Bulduk'un sorusu üzerine, takipsizlik kararına kolordu karargahınca itirazda bulunulmadığını, zira itirazın reddedileceğini ifade ederek, "İtiraza Ağrı bakacaktı. Oradaki hakim de Seyfi Bulduk ile aynı görüşteydi." dedi.
Bulduk ise takipsizlik kararının 22 kişi hakkında olduğunu, dosyalarının müfettişlerce incelendiğini ancak usulsüzlük bulunmadığını belirtti.
"Bir mantığa oturtamıyorum"
Halen Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Hukuk Hizmetleri Daire Başkan Vekili Ozan Fazıl Alarslan da sanıklardan Mustafa Eruyar'ın, yasa hükümlerine aykırı olarak, üsteğmenken Milli Savunma Bakanlığı Askeri Adalet İşleri Başkanlığında Plan Koordinasyon Subayı olarak tayin edildiğini söyledi.
Bu birimin, askeri hakim sınavının hazırlandığı birim olduğunu söyleyen Alarslan, bu görevin daha önce en genç kıdemli bir yüzbaşı tarafından yürütüldüğüne işaret etti.
Alarslan ayrıca, bu görevden önceki atamalarda Eruyar'ın Ağrı'ya gideceğinin belli olmasının ardından bir teğmenin "Mustafa şimdi Ağrı'ya gidiyor ama 2 sene sonra Selahattin Karakaya'nın yerine gelecek." dediğini aktararak "Bunu bir mantığa oturtamıyorum." dedi.
Katibine mobing uyguladığı yönünde sahte isimle Genelkurmaya gönderilen ihbar mesajı üzerine kendisi hakkında soruşturma açıldığını, katibinin aksi yöndeki beyanının ardından dosyanın kapandığını anlatan Alarslan, hakkındaki soruşturmanın, sanıklardan Mehmet Ali Almış tarafından açıldığını bildirdi.
Alarslan, ancak o dönemde bazı hakimler hakkındaki vahim iddialara ilişkin dosyaların evrak üzerinden, ifade bile alınmadan kapatıldığını kaydetti.
Eruyar ise Ağrı'daki görev yapan herkesin istediği yere tayin olduğunu ifade etti.
Davaya 19 Mart Pazartesi, Sincan Cezaevi Kampüsü'nün yanındaki duruşma salonunda devam edilecek.