Faili Meçhul Cinayetlere İlişkin Dava
Bazı faili meçhul cinayetlere ilişkin Mehmet Ağar, özel harekat polisleri ve "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın aralarında bulunduğu 19 kişinin yargılandığı davada sanıklar ve maktullerin kullandığı cep, ev ve araç telefonları ile çağrı cihazlarının numaraları belirlenerek, görüşme dökümlerinin istenmesine karar verildi.
Bazı faili meçhul cinayetlere ilişkin Mehmet Ağar, özel harekat polisleri ve "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın aralarında bulunduğu 19 kişinin yargılandığı davada sanıklar ve maktullerin kullandığı cep, ev ve araç telefonları ile çağrı cihazlarının numaraları belirlenerek, görüşme dökümlerinin istenmesine karar verildi.
Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya sanıklardan Ayhan Çarkın ile şikayetçi ve sanık avukatları katıldı.
Duruşmada sırasıyla CHP İzmir Milletvekili Tuncay Özkan, gazeteci Hikmet Çiçek, eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Halil Tuğ, eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal ve emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın "tanık" sıfatıyla beyanları alındı.
Tuncay Özkan, gazeteciliğinin büyük bölümünde faili meçhul cinayetlerle ilgilendiğini belirtti. Özkan, dava dosyasındaki maktullerden Namık Erdoğan cinayetine ilişkin şu bilgiyi verdi:
"Erdoğan, öldürülmeden 15 gün kadar önce bir arkadaşı aracı koyarak benimle görüşmek istediğini iletti. Sağlık Bakanlığındaki çok büyük bir yolsuzluğun bir çete tarafından kapatıldığını söylüyordu. Dosyayı toplayacak ve benimle 15 gün içinde temasa geçecekti ama ne yazık ki 15 günlük süre dolmadan Namık Erdoğan öldürüldü."
Özkan, Sağlık Bakanlığındaki konu nedeniyle sonradan tehdit edildiğini anlattı.
Devlet içindeki çetenin "milliyetçilik" kisvesi altında cinayet işlediğini, kumar ve uyuşturucudan para kazandığını öne süren Özkan, "Bunlar, bir siyasi düşünceyi baskılamak ve yolsuzlukları gizlemek için yapılmıştır. Bunlar, Türkiye Cumhuriyetinin demokratikleşmesini engelleme amaçlı faaliyetlerdir" diye konuştu.
Ömer Lütfi Topal cinayetinin de uyuşturucu ve kumardan kazanılan paranın aklanmasıyla ilgili olduğunu ifade eden Özkan, "tetiği kimin çektiğine" ilişkin bir şey söyleyemeyeceğini kaydetti.
Özkan, devlet içindeki bu güçlerin, bazı makamlarca korunmadan nefes dahi alamayacağına dikkati çekerek, "Tansu Çiller döneminde çeşitli illere gönderilen, 'Şunlara ihale verin, bunlara vermeyin' şeklindeki yazıları okudum" dedi.
Maktullerden Faik Candan'ın yakınlarının avukatı Levent Kanat da "Devlet, niye bunlara seyirci kalmış? Herhalde Türkiye'nin bir muz cumhuriyeti olduğunu düşünmüyorsunuz?" sorusu üzerine Özkan, "Öyle düşünüyorum" karşılığını verdi.
"Hüseyin Kocadağ'ın nöbeti"
Gazeteci Hikmet Çiçek de 21 Eylül 1996'da Aydınlık dergisinde, eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür'ün yazdığı "2. MİT Raporu"na yer verdiklerini belirterek, şunları söyledi:
"Raporda Emniyet Genel Müdürlüğünde Mehmet Ağar ve Korkut Eken'in sevk ve idare ettiği suç örgütünün cinayet, haraç ve gasp olaylarına katıldığı ifade ediliyor ve çeşitli isimler geçiyordu. Bu davanın sanıkları da bunlar arasındaydı. Haber ilgi görmedi. Yaklaşık 45 gün sonra Susurluk'taki kazanın ardından haber yeniden gündeme geldi ve çok tartışıldı. MGK'nın bir kararı vardı ama bu sanıklardan Ayhan Çarkın'ın iddia ettiği gibi ölüm listesi değildi. PKK'ya finans sağlayan bazı Kürt iş adamlarının ihalelerden men edilmesiyle ilgiliydi ama çoğu öldürüldüğü için 'ölüm listesi' diye kamuoyu gündemine geldi.
Devlet, Kürt sorununun çözümünü bu yolla aradı o dönemde. PKK'ya yardım ettiği iddiasıyla bu kişileri öldürenlerin adı da çeşitli tehdit, haraç, gasp olaylarına karıştı. Biz buna, o dönemde 'Çiller Özel Örgütü' adını vermiştik. Devlet, 'PKK ile mücadele' adı altında, daha sonra kendine de yönelecek bir canavar yaratılmasına önayak oldu."
Bazı sanık avukatları, Çiçek'in, çeşitli raporlar dolayısıyla bilinen şeyleri tekrarladığını ifade etti.
Bunun üzerine Çiçek, "Bilmediğiniz bir şeyi söyleyeyim. İstanbul'da faili meçhul cinayetler işlendiğindeki nöbetçi müdürlere bakın. Bu olaylar, Susurluk kazasında ölen Hüseyin Kocadağ'ın nöbetindedir. Bunu bana Ergenekon davasında birlikte yargılandığım eski emniyet mensubu söylemişti" şeklinde konuştu.
Çiçek, Mehmet Eymür'ün davanın tanıkları arasında olmasını hayretle karşıladığını kaydederek, onun da sanık olması gerektiğini öne sürdü.
Eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Tuğ da dava konusu olaylardan yalnızca Ömer Lütfi Topal'ın öldürülmesiyle ilgili tanıklığı olduğunu belirterek, "Cinayetten sonra Mehmet Ağar telefon açtı. Birkaç polis memurunun cinayetle ilgili İstanbul'da gözaltında olduğunu, İbrahim Şahin'i arayarak, bunların Ankara'ya getirilmesini ve burada sorgulanmasını istedi" beyanında bulundu.
Ünal ve Avcı'nın beyanları
Dönemin İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Bilgi Ünal ve emekli Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, İstanbul'dan görüntülü sistemle ifade verdi.
Ünal, Ömer Lütfi Topal'ın Sarıyer'de öldürülmesi sonrasındaki gelişmelerle ilgili şunları söyledi:
"Cinayetten yaklaşık 1-1,5 ay sonra cinayet büroya telefon ihbarı geldi. Bazı özel harekat polisleri ile Topal'ın ortağı Ali Fevzi Bir ve Sami Hoştan'ın da olaya karıştığı anlatıldı. İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu'na durumu aktardım. 3 polis memurunu aldık. Bunlar yanılmıyorsam Ayhan Çarkın, Ercan Ersoy ve Oğuz Yorulmaz'dı. Bunlardan Çarkın'ın o gece Anadolu yakasında görevde olduğu, birinin arkadaş grubuyla yemekte, diğerinin ise evinde olduğu belirlendi.
O günlerde İçişleri Bakanı Mehmet Ağar bir vesileyle İstanbul'a gelmiş. Bu polislerin Ankara'ya götürülmesini istemiş. Ankara'dan, Özel Harekat Daire Başkanlığından geldiler. Onlara teslim edildiler."
Ünal, cinayet yerinde bulunan kalaşnikof şarjörünün üzerindeki parmak izinin, "Mehmet Özbay" sahte adlı Abdullah Çatlı'ya ait olduğunun belirlendiğini bildirdi.
Şikayetçi avukatları ve Cumhuriyet Savcısı Yasemin Banu Aksoy'un, polislerin şüpheli olarak alınmasından cumhuriyet savcısını neden haberdar etmedikleri yönündeki soruları üzerine Ünal, "İhbarın doğru olup olmadığını bilmiyorduk. Üstelik parmak izi de başkasına aitti. Somut delil olup olmadığına baktık" ifadelerini kullandı.
Şikayetçi avukatlarının, şüpheli polislerin Ankara'dan gelen ekibe nerede teslim edildiği sorusuna Ünal, "Boğaz Köprüsü'nü geçtikten sonra sağda" yanıtını verdi.
Şikayetçi avukatlarından Ruşen Ali Nergiz, "Kanunlar herhalde böyle bir teslimin Boğaz Köprüsü'nü geçtikten sonra sağda yapılmasına cevaz vermiyordur. Neden bu şekilde yaptınız?" sorusu üzerine, "Basında çıkan haberlerden görevliler rahatsız olmuştu. O nedenle şüpheli teslimi için o yer uygun görüldü" dedi.
Ünal, "Olayı kapatma niyetimiz olamazdı. Olsa, ihbarı değerlendirmezdik" görüşünü paylaştı.
Hanefi Avcı da daha önce aynı konuda cumhuriyet savcısı ile TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonuna verdiği ifadeleri tekrarladığını belirterek, "Bir dönem için 'terörle mücadele' adı altında, yasal olmayan yollar da kullanılarak, güvenlik kuvvetleri içindeki resmi ya da sivil kişiler örgütlü eylemler yaptı" beyanında bulundu.
Avcı, sanıkların ve maktullerin cep telefonu sinyal kayıtlarının incelenmesiyle yeni bilgiler edinilebileceğini kaydetti.
Telefon kayıtları araştırılacak
Mahkeme heyeti, "Mehmet Kırmızı" ve "Ahmet Demir" kimlik bilgileriyle sanıklardan "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın Ziraat Bankasının Ankara Merkez ve Heykel şubelerinde hesabı bulunup bulunmadığının sorulmasına ve varsa hesap hareketlerinin istenmesine karar verdi.
Sanıklar ve maktullerin kullandığı çağrı cihazı, cep telefonları, sabit telefonlar ve araç telefonlarının numaralarının belirlenerek, operatörlerden ve TÜRKSAT'tan olay tarihlerinin bir yıl öncesinden 6 ay sonrasına kadar olan tüm görüşme dökümlerinin talep edilmesini kararlaştıran heyet, gazeteci Uğur Dündar ile eski İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, eski İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar, Veli Küçük ve Vekin Aktan'ın aralarında bulunduğu bazı kişilerin "tanık" olarak dinlenmelerine hükmetti.
Olay tarihinde Türkiye'ye girdikten sonra Emniyet Genel Müdürlüğüne teslim edilmeden kaybolduğu öne sürülen silahların seri numaralarının Emniyet Genel Müdürlüğünden sorulmasına, silahların ithal edildiği İsrail'den balistik raporlarının getirtilmesi için İçişleri Bakanlığına yazı yazılmasına karar veren heyet, şikayetçi avukatlarının sanıkların tutuklanması, sanık avukatlarının ise duruşmalardan vareste tutulmaları yönündeki taleplerini reddederek, duruşmayı erteledi.
Çarkın, duruşma salonundan çıkarıldı
Bu arada, duruşmanın başlarında sanık Ayhan Çarkın, ifade veren Tuncay Özkan'a ayağa kalkarak tepki gösterdi.
Özkan'ın sözlerine itiraz ettiğini söyleyen ve sesini yükselten Çarkın, Mahkeme Başkanı Dursun Yalçınkaya'nın talimatıyla polis tarafından salondan çıkarıldı. Çarkın, çıkarılırken, "Ondan sonra terör... Adaletin olmadığı yerde terör olur" diye bağırdı.
Duruşmayı HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, Mardin Milletvekili Erol Dora ve İzmir Milletvekili Müslüm Doğan da izledi.
Sanıklar, 1990'lı yıllarda işlenen 18 faili meçhul cinayetle ilgili, 765 sayılı TCK'nın "cürüm işlemek için oluşturulan silahlı teşekkülün faaliyeti kapsamında adam öldürmek" suçundan yargılanıyor.