Eski Savcı Gültekin Avcı'nın Fetö Davası
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) avukatlık yapılanması kapsamında tutuklanan eski savcı ve avukat Gültekin Avcı'nın, "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "terör örgütü propagandası yapmak" suçlarından 22,5 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmasına başlandı.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) avukatlık yapılanması kapsamında tutuklanan eski savcı ve avukat Gültekin Avcı'nın, "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "terör örgütü propagandası yapmak" suçlarından 22,5 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanmasına başlandı.
İstanbul 33. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, tutuklu sanık Gültekin Avcı'nın cezaevinden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlanması sağlandı.
İddianame özetinin okunmasının ardından savunması alınan sanık Avcı, eski savcı olduğunu ve daha sonra avukatlık yapmaya başladığını belirterek, "Müvekkillerimin hukuki haklarını korumak adına savunmalar yaptım. Bu örgütün amacıyla örtüşüyor gibi görünse de asıl amacım savunma yapmaktı benim." dedi.
Hiçbir zaman terör örgütü propagandası yapmadığını ve avukat olması nedeniyle sadece müvekkillerinin haklarını koruduğunu öne süren Avcı, "FETÖ'ye göre değil, Avukatlık Kanunu'nun bana verdiği yetkiye göre yaptım müvekkillerimin savunmasını. Ben Fetullahçıların veya terör örgütünün propagandası için değil, müvekkilimin hakkı için açıklama yaptım." diye konuştu.
"65 kişinin tahliyesi edilmesinde kanuna aykırılık yoktu"
Eski emniyet müdürlerinin de aralarında bulunduğu FETÖ sanığı 65 kişinin yetkisi olmadığı halde tahliye edilmesi yönünde karar alan, FETÖ üyeliğinden tutuklu eski hakimlerle ilgili konuşan Avcı, şunları söyledi:
"Tahliye edin, kararı veren hakimin FETÖ'cü olduğu kabul edilse bile, FETÖ'cü olduğuna dair kesinleşmiş bir yargı kararı yoktu. Müvekkilim hakkında tahliye kararı çıkmıştı neticede. Ben de tahliye olmasını sağlamaya çalıştım. Kararı infaz savcısına götürdüm. Hakimlerin örgüt mensubu olduklarını bilmem mümkün değil ki. Mahkemenin kararına aykırı hareket edildi. Usulen tahliyelerin yapılması gerekirdi. Tahliyelerden sonra cumhuriyet savcısı derhal yakalama kararı talep edecekti. O zaman Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) usulüne göre hareket edilmiş olurdu. Sulh ceza hakimlerinin görevleri sıralanmıştır. İşlemde herhangi bir kanuna aykırılık yoktu. Müvekkilim hakkında da tahliye vardı. İşlemler kanuna ve usule uygun olduğu halde tahliye edilmediği için eleştirmiştim. Bunun örgütle herhangi bir ilgisi yok. İstanbul 10. Sulh Ceza hakimi, yanlış bile olsa asliye ceza mahkemesi kararını uygulamamazlık edemez. Çünkü alt derece mahkemedir. O kararla Türk hukuk tarihinde maalesef bir ilk yaşandı. Anayasa Mahkemesi'nin kararını tanımamak da bir ilkti. Ben nereden bileyim hakimin FETÖ'cü olduğunu. Hakim 50 kişiyi bile öldürmüş olsa bence o kararı uygulanmalıydı."
Tahliye kararlarını götürdüğü infaz savcısının kendisine, "haklı olduklarını, kişilerin tahliye edilmesi gerektiğini ancak sürgün yemekten korktuğunu" söylediğini iddia eden Avcı, terör örgütü amacının propagandasını yapmanın terör örgütü propagandası yapmak anlamına gelmediğini, bazen örgütle avukatların görüşlerinin ve amaçlarının örtüşebileceğini, FETÖ'nün amacının bu kişilerin tahliye edilmesi olabileceğini ve ama kendisinin avukatlık amacıyla hareket ettiğini savundu.
Koza Altın'dan hesabına yatan para
Bank Asya'da para artışı olduğu yönündeki iddiayı da yalanlayan Avcı, kendisinin bu bankaya hiçbir zaman para yatırmadığını, paraların da kapatılan Bugün gazetesi ve STV'de yaptığı yayınlar sonucu yatırıldığını kaydetti.
Yayın kuruluşlarıyla arasındaki ilişkinin örgütsel değil, profesyonel iş ilişkisi olduğunu ve her ay maaşı yattığı için para artışı göründüğünü öne süren Avcı, Mahkeme Başkanı'nın, "Koza Altın işletmesinden hesabınıza yatan parayı nasıl açıklarsınız? Normalde Koza İpek Medya'dan yatırılması gerekmiyor muydu paranızın?" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Bugün gazetesinde yazı yazmıştım ve televizyonlarda da program yaptım. Dış yapımlar da vardı. O çalışmalarımın karşılığı olarak yatırmıştır şirket. Parayı kimin yatırdığını niye sorayım? Altın şirketinde hiçbir görevim olmadı. Pek çok bağlantılı şirketi vardı. Bank Asya'ya değil, diğer bir bankaya yatırmışlar zaten. Gidip, 'Hesabımda para var mı?' diye soruyorum, 'Kim yatırdı?' diye sormuyorum. Aynı miktarlar hep. Farklı miktarlar olsa merak ederdim."
Hakkında yürütülen soruşturma kapsamında 18 Eylül 2015'te gözaltına alındığını ve bu tarihten sonra Fetullahçıların medya kuruluşlarından, henüz kayyum atanmadan kendi isteğiyle ayrıldığını ileri süren Avcı, aynı yılın haziran ayında tahliye olduğunu Özgür Düşünce gazetesinin yazı yazması için teklifte bulunduğunu ancak paraya ihtiyacı olduğu halde kabul etmediğini, çağrıldığı Can Erzincan TV'ye de gitmediğini ve röportaj taleplerini bile geri çevirdiğini dile getirdi.
"Hiçbir zaman cemaatçi olmadım"
Fetullahçı medya kuruluşlarının her biriyle gözaltına alınması sonrasında ilişkisini kestiğini ve araya mesafe koyduğunu savunan Avcı, "Çünkü bu durumda sizi de cemaatle özdeşleştiriyorlar. Bir suç örgütü olduğunu hiç düşünmemiştim. İçlerinde cemaatçi olmayanlar da vardı. Ben hiçbir zaman cemaatçi olmadım. İnançlı bir insanımdır, onun dışında hiçbir cemaate biat etmem." dedi.
ByLock kullanmadığını, ByLock tespit edilen bazı kişilerle HTS kaydı çıktığı ve iletişim kurduğu yönündeki iddiaların da iddianameye suçlama yaratmak için konulduğunu ileri süren Avcı, kimin bu programı kullandığını bilmesinin imkansız olduğunu, avukatlarla örgütsel değil, mesleki ilişkisi olduğu için görüştüğünü, ceza avukatı olduğu için çevresinin fazla olduğunu ve kendisini birçok kişinin arayıp mesaj attığını kaydetti.
Hakkında fazla delil olmayınca iddianameye Günün Mağdurları Derneği'ne üye olduğuna yönelik suç isnadı konulduğunu dile getiren Avcı, tanınmış biri olarak kendisine ısrarla teklif edildiğinde reddedemediğini, derneğin tüzüğünü incelediğini ve kendisine insani bir dernek gibi göründüğü için istemeyerek de olsa ısrar sonucu üye olduğunu anlattı.
"Vitrine kendinden olmayan insanları koyuyorlardı"
Mahkeme heyetinin sorusuna karşılık derneğin başkanının eski emniyet müdürü Nazmi Ardıç olduğunu söyleyen ve tanınmış üyelerinin de bulunduğunu belirten Avcı, görüştüğü Nazmi Ardıç'ın kendisine, "CHP Milletvekili Mahmut Tanal'ın da derneğe üye olacağını" söylediğini dile getirdi. Gültekin Avcı, derneğe üye olduktan 1 ay sonra zaten tutuklandığını, hiçbir faaliyetine katılmadığını ve tedirgin olduğu için cezaevindeyken mektup gönderip istifasını istediğini de önü sürdü.
Sanık Avcı savunmasının son bölümünde FETÖ ile ilgili bazı açıklamalar yaptı. Fetullahçı yapının vitrine özellikle kendilerinden olmayan insanları koyduğunu ve Zaman gazetesinde cemaatçi olmayan çok insan çalıştığını anlatan Avcı, "Cemaatçi savcı ve hakimler de aşırı tedbirliydi. Çoğunun eşinin başı başörtülüydü. Talimat gelince eşleri başlarını açtı, alkol bile aldılar. Bir cemaatçi hakim ve savcıyla çok şey konuşamazsınız. Çünkü dikkat çekmek istemedikleri için görüşlerini belli etmezler. Alt seviyede gizlenme, üst seviyede de iyi yere gelince gereken tavrı sergileme şeklinde yürüyordu işler. Cemaatçi olmadığın için beni hiçbir zaman başsavcı veya yetkili savcı yapmadılar." diye konuştu.
Avcı'nın savunmasının ardından avukat talebi ve savcı görüşünü alan mahkeme heyeti, ara kararını açıkladı.
Sanığın tutukluluk halinin devamına hükmeden heyet, duruşmayı erteledi.
İddianameden
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar bürosunca hazırlanan iddianamede, Avcı'nın, FETÖ şüphelisi polisler ile örgütün üst düzey yöneticilerinden olduğu belirtilen Hidayet Karaca'nın avukatlığını yaptığı dönemde, söz konusu kişiler hakkında Nisan 2015'te "yetkisiz mahkemece" tahliye kararı verilmesinde aktif rol oynadığı vurgulanıyor.
Söz konusu bu örgütsel eylemin talimatını FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in 19 Nisan 2015'te verdiği belirtilen iddianamede, aralarında eski emniyet müdürleri Ali Fuat Yılmazer, Yakub Saygılı, Tufan Ergüder, Ömer Köse, Yurt Atayün, Erol Demirhan, Ramazan Akyürek ile Hidayet Karaca'nın bulunduğu 63 şüphelinin birçok soruşturma kapsamında tutuklu bulunduğu, bu kişilerin avukatları aracılığıyla verilen reddihakim ve tahliye dilekçelerinin, yetkisi ve görevi olmadığı halde dönemin İstanbul 29. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi Metin Özçelik tarafından incelemeye alındığı belirtiliyor.
İnceleme sonucunda reddihakim talebinin kabulüne karar verip, tahliye talebini de o dönem 32. Asliye Ceza Mahkemesi hakimi Mustafa Başer'e gönderdiği, Başer'in de tahliye kararı verdiği anlatılan iddianamede, her iki hakimin de yetkisi olmamasına rağmen bu kararı verdikleri, bu olayın ardından Mustafa Başer ve Metin Özçelik'in tutuklandığı, daha sonra da meslekten çıkarıldığı kaydediliyor.
Bu olayın üzerine I·stanbul 10. Sulh Ceza Hakimligˆi tarafından tahliye kararlarının hukuken gec¸ersiz olduğuna ve sanıkların tutukluluk hallerinin devamına dair karar alındığı hatırlatılan iddianamede, örgu¨tu¨n hukuk ayagˆında yer alan avukatlarca da ülkede hukuk kaosu yas¸andıgˆı go¨ru¨ntu¨su¨ verilmeye ve kamuoyunun yargıya olan gu¨veni s¸ekillendirmeye yo¨nelik lehe ve aleyhe algı c¸alıs¸ması yapıldıgˆı anlatılıyor.
İddianamede, bu süreçte örgütün talimatıyla rol alan sanık Avcı'nın İstanbul adliyesi önündeki o dönem yaptığı açıklamalarına yer verilerek, bu kişinin yargı makamlarına karşı sözler sarf ettiği ve yalan beyanlarda bulunduğu ifade ediliyor.
Kayyum atanan veya kapatılan kurumlardan Avcı'ya yüklü miktarlarda ödemelerin yapıldığı aktarılan iddianamede, kanun hükmünde kararname ile kapatılan Günün Mağdurları Derneği üyesi de olan Avcı'nın, örgüt talimatı sonrasında Bank Asya'daki hesabında artış olduğu da öne sürülüyor.
İddianamede, Avcı'nın "silahlı terör örgütüne üye olmak" ve "terör örgütü propagandası yapmak" suçundan 9 yıldan 22,5 yıla kadar hapisle cezalandırılması isteniyor.