Ermeni Aydınlar Daha Rahat Tartışıyor
Ermenistan'ın Kenar Semtlerinde Bir Evde Yirmi Beş Ermeni Aydını, Türkiye-ermenistan İlişkilerini Tartışıyor ve Çözüm Arıyor.
Ermenistan’ın kenar semtlerinde bir evde yirmi beş Ermeni aydını, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini tartışıyor ve çözüm arıyor. AIPRG’nin düzenlediği toplantıda, Ermenilerin Türkiye’den toprak talebi olmadığını daha sık ve daha yüksek sesle dile getirmek gerektiğini söyleyen de var, soykırım kavramının ağır bir yük taşıdığını ve Türkiye’yi buna zorlamanın doğru olmadığını söyleyen de. Türkiye’de Ermeni Konferansı düzenlenirken yaşananlar o kadar taze ki hafızamızda, şaşırmaktan kendimizi alamıyoruz.
İSTANBUL’daki Ermeni Konferansı sürecinde yaşanan sorunları düşününce, gördüğümüz manzara karşısında şaşırıyoruz elbette. Şaşkınlığımızın sebebi, AIPRG (Armenian International Policy Research Group)’in Erivan’ın kenar mahallesinde bir evde düzenlediği "yuvarlak masa" toplantısındaki renklilik. Çoğunluğunu gençlerin teşkil ettiği yirmi beş kişilik grup, bütün boyutlarıyla Türkiye-Ermenistan ilişkilerini tartışıyor. Ermenilerin herhangi bir toprak talebi bulunmadığına dair Türkiye’nin ikna edilmesini isteyenler de var aralarında, Kars Anlaşması’nı tartışmaya kimsenin niyetinin olmadığını sık sık vurgulamak gerektiğini dile getiren de.
Hatta katılımcılardan birisi, "soykırım" kavramının ağır bir yük ihtiva ettiğini ve Türkiye’yi bunu kabule zorlamanın en azından şimdilik doğru olmadığını söylüyor. Etyen Mahçupyan’ın Agos’ta yazdığı gibi, "Soykırım kelimesini merkeze alan her tartışma kaçınılmaz olarak iki pozisyon arasında ideolojik bir mücadeleye dönüşüyor" çünkü.
İşin ilginç tarafı, bunu söyleyen tepki filan da görmüyor ve biz Türkiye’deki tartışmaların üslûp ve mantığını bildiğimiz için biraz daha şaşırıyoruz.
Araştırma Merkezi’nin yöneticilerinden Mher Baghramyan, bu tür toplantıları çok sık yaptıklarını belirterek, yekpare bir Türkiye olmadığı gibi, yekpare bir Ermenistan olmadığını da vurguluyor. En önemli beklentileri ise sınırın açılması. Bu tür tartışmaların iki toplum arasında yapılabilecek düzeye gelinmesi, en önemli aşama olacak belki de.
Levon Ter Petrosyan ismi bunun için öne çıkıyor. Öncelikle soykırımı kabul ettirmek veya dünya parlamentolarından soykırım tasarıları geçirmek için uğraşmak yerine, Türkiye’yle iyi komşuluk ilişkileri geliştirmeyi vaad ediyor Petrosyan. Ermenistan Devlet Başkanı iken MHP lideri Alparslan Türkeş’le Paris’te görüşerek, önemli bir adım da atmıştı üstelik. "İşi tarihçilere bırakalım" tezinin mimarının Petrosyan olduğunu da hatırlatmak gerekiyor.
İLK GERÇEK TEMAS
Lilit Bleyan, The Center for Puplic Dialogue and Development (CPDD) bünyesinde, Avrupa Birliği’nin, ABD’nin ve İngiltere’nin desteğiyle European New Neighbors Policy (Avrupa Yeni Komşuluk Politikaları - ENP) çerçevesinde kurulan internet sitesinin yöneticisi. İngilizce yayına başlayan site, Türkçe, Ermenice ve Gürcüce versiyonlar için hazırlıklarını sürdürüyor.
Bleyan, iki ülke milli takımlarının yapacağı maçların bir anlamda ilk gerçek temas niteliği taşıdığını ve bu nedenle son derece önemli bir tecrübe olacağını belirterek şunları söylüyor:
"Futbol gerçek bir alan. Oyuncular gerçek, diyalog ve temas gerçek. Sadece futbolcular değil, taraftarlar da gerçek ve bu gerçek bir temas olacak. İki ülke de karşı tarafı ağırlayacak, milli marşlar söylenecek. Bize burada düşen görev, bütün dünyaya, iki ülke arasında gerçek sorunlar olmadığını ve iki tarafın da diyalog yanlısı olduğunu göstermek. Futbol sayesinde karşımıza çıkan bu şansı, en iyi şekilde kullanmamız gerekir."
Ermenistanlı aydınların dediği gibi, top gerçekten de Türkiye’de. Hiç değilse maçlar için sınırı açarak, usta bir vuruş yapabilir mesela...
Soykırım Müzesi’nde yaşanan hayal kırıklığı
Beklentim neydi de hayal kırıklığı yaşadım, bilmiyorum doğrusu. Oysa, müzenin konumu, anıt ve anıtın sembolik değeri, kar altındaki tepede derinden derine duyulan hüzünlü müzik ve anıtın tam karşısında yer alan Ağrı Dağı son derece etkileyici. Hepsi bir araya gelince, 1915’te yaşanan büyük trajediyi sessiz bir biçimde temsil ediyor sanki. Ne var ki, büyünün önemli bir kısmı, Müze’nin içine girince bozuluyor. Herhalde bunun ilk sebebi, Müze’de sergilenen malzemenin zayıflığı.
Duvarlarda yer alan büyütülmüş fotoğraflar, hemen her yerde gördüklerimizden mesela. Fotoğraflarda, kimin Ermeni, kimin Türk, kimin Kürt olduğu da meçhul. Türkiye’de pek çok gazete benzer ya da aynı fotoğrafları "Ermeni mezalimi"nin kanıtı olarak yayımlıyor. Vitrinlerde de, Hanry Morgenthau, Vahank Dadrian, James Bryce-Arnold Toynbee, Aram Andonian gibi ismini bildiğimiz yazarların kitapları sergileniyor. Dönemin büyükelçilerinin mektupları ve elbette Talat Paşa’nın telgrafı. Ermeni asıllı Fransız ressam Hovaness Semerjian’ın (Jansem) soykırım kurbanı kadınlara ilişkin temsili tabloları manzarayı tamamlıyor.
Bir de, Ermenilerin dirilişini sembolize eden küçük bir anıt ve etrafında Van, Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Kars, Bitlis gibi Ermenilerin yaşadığı Anadolu kentlerinden getirilmiş toprakların yer aldığı platformlar var.
Evet, hepsi bu kadar. Hayal kırıklığının sebebi de bu zaten. Elbette soykırıma ait somut bir kanıt beklemiyordum ama hiç değilse Diaspora ve Ermenistan arşivlerinden daha farklı belgeler umuyor insan. Yoksa o arşivlerde hiçbir şey yok mu?
İHD soykırımı tanıdı mı
SoykIrIm Müzesi’nin broşüründe, 1915’te yaşanan trajediyi soykırım olarak tanıyan ülkelerin ve örgütlerin listesi de yer alıyor. Buna göre, 18 ülke parlamentosundan soykırım kararı çıkmış bulunuyor. Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi’nin yanısıra, İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi de soykırımı tanıyan örgütler arasında zikrediliyor. Aynı broşürde, Hitler’e ait olup olmadığı hálá tartışılan, "Ermenileri kim hatırlıyor ki?" sözleri de bulunuyor.