Erkan Baş: "Taliban İnancı ile Alakalı Ters Bir Yanımız Yok' Diyen Bir Zihniyet; Bu Zihniyet ile Ne Anayasası Ya"
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni anayasa önerisiyle ilgili "Hani Taliban inancı ile alakalı ters bir yanımız yok diyen bir zihniyet. İşte bu zihniyet şimdi sarayından anayasa nidaları atmaya başladı. Tüm yurttaşlarımıza soruyoruz. Bu zihniyet ile ne anayasası ya. Memleketimizi bu hale getirenlerle hangi anayasayı tartışabiliriz, konuşabiliriz, değerlendirebiliriz. Türkiye'de yeni bir anayasaya ihtiyaç var mıdır? Evet vardır. Yeni anayasa yapmanın ilk şartı; saray iktidarına son vermektir” dedi.
Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni anayasa önerisiyle ilgili "Hani Taliban inancı ile alakalı ters bir yanımız yok diyen bir zihniyet. İşte bu zihniyet şimdi sarayından anayasa nidaları atmaya başladı. Tüm yurttaşlarımıza soruyoruz. Bu zihniyet ile ne anayasası ya. Memleketimizi bu hale getirenlerle hangi anayasayı tartışabiliriz, konuşabiliriz, değerlendirebiliriz. Türkiye'de yeni bir anayasaya ihtiyaç var mıdır? Evet vardır. Yeni anayasa yapmanın ilk şartı; saray iktidarına son vermektir" dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM'de basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baş'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
"ANIYORUM: 10 Ekim katliamında yitirdiğimiz tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyorum. IŞİD barbarlarıyla ve altını çizerek söylüyoruz AKP'nin gözetimi ve izniyle gerçekleştirilen 10 Ekim katliamı bu ülkede barışa, kardeşliğe, AKP'siz bir gelecek umuduna karşı girişilmiş bir insanlık suçudur. Bu insanlık suçunun tek failinin IŞİD'li barbarlar olmadığını, 7 Haziran sonrasındaki süreçte, 'Ben, Binali Yıldırım ve Berat Albayrak Cumhurbaşkanımızın bilgisi dahilinde inisiyatif aldık' diyerek itiraf eden suç işleri bakanı Soylu'nun açıklamalarından biliyoruz.
ANKARA'DAYDIM: 7 yıl önce 10 Ekim günü ben de dostlarım, kardeşlerim, yoldaşlarımla beraber Ankara'daydım. Bombalar patladığında insanlarımız kanlar içinde yatarken devletin yaralılara yardım için müdahale etmek yerine yaralılara yardım etmeye çalışan bizlere saldırdığının tanığıyım. O günden beri nefes alıyorsam o gün yitirdiklerimizin hesabını sormak içindir. Bu ülkenin barış isteyen çocukları katledilirken katliam sonrası gazla, copla saldıranlardan hesap sormak için yaşıyoruz. Bize bu acıları yaşatan, bu ülkede barışı ve umudu katletmeye çalışanlardan hesap sormak için yaşıyoruz. Avukat olmak isteyen o pırıl pırıl, yemyeşil gözlü çocuğun 9 yaşındaki Veysel Atılgan'ın ve nice insanımızın hesabını sormak için yaşıyoruz. Mutlaka soracağız, mutlaka hesaplaşacağız.
10 EKİM İLE HESAPLAŞMADAN YENİ BİR TÜRKİYE KURULAMAZ: 10 Ekim katliamı bizim kuşağımızın 1 Mayıs 1977'sidir. Silinmez bir yaradır. Başka yaraların devamı sonradaki faşizmin habercisidir. Tam bu nedenle hiçbir tartışmaya yer bırakmaksızın çok açık ifade ediyoruz; 10 Ekim'in tüm failleri ile hesaplaşmadan Türkiye'de bir helalleşme yaşanamaz. Bugün yeni bir Türkiye kurmaya soyunan kim varsa 10 Ekim'in failleri ile hesaplaşmak zorundadır. Bu memlekette bir gün hak, hukuk, adalet gelecekse 10 Ekim sorumlularının oturacağı yer sanık sandalyeleridir. 10 Ekim ile yüzleşmeden başka bir çaremiz yok. Hiç kimsenin saklanacak, bahane üretecek durumu yok. Olmayacak, izin vermeyeceğiz. 10 Ekim ile hesaplaşmadan yeni bir Türkiye kurulamaz. Biz kırmızı çizgimizi buradan çekiyoruz.
AKP-MHP FAŞİZMİNİ TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE HEP BİRLİKTE GÖNDERME İRADEMİZİ İFADE EDİYORUM: HDP Iğdır Milletvekilleri Habip Eksik arkadaşımız AKP'nin polisi tarafından yerlerde sürüklenerek darp edildi, ayağı kırıldı. Bir milletvekilinin yüzbinlerce yurttaşımızın iradesini temsil eden bir milletvekilinin darp edilmesi, ayağının kırılması adlı adınca faşizmdir. Bizim bunu mağlup etmek, bu faşizmi yenmek dışında bir çaremiz yok. Buradan bir kez daha Sayın Habip Eksik'e geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. AKP-MHP faşizmini tarihin çöplüğüne hep birlikte gönderme irademizi ifade ediyoruz. Tüm kanunsuzlukların, acıların hesabını hep birlikte soracağız.
2 MİLYONU AŞKIN ÇOCUK İŞÇİ VAR: Ülkemiz adaletsizlikler içinde. Tüm bu adaletsizlikler içinde toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin hüküm sürdüğü bir dünyaya gözlerini açmış ve fırsat eşitsizliği ile mücadele eden kız çocuklarının günü bugün. Ülkemizde son verilere göre 720 bin; demokratik kitle örgütlenin verilerine göre 2 milyonu aşkın çocuk işçi var. Bugün buradan Gamze Açar'ı hatırlatmak isteriz. Ankara'da bir lise öğrencisiydi. 17 yaşındaydı. 2020 yılında iş görüşmesine gittiği bir otelin 5'inci katından sözde intihar ederek hayatını kaybettiği kayıtlara geçti. Bugün duruşması var. Gamze Açar için kız kardeşleri adalet istiyor. Çocuk işçiliği, yoksulluk Gamze Açar'ın intihar süsü verilen cinayetinin somutlaştığı bir örnektir. ya da 16 yaşında eski nişanlısı tarafından boğazı kesilen Sıla Şentürk'ü hatırlıyor musunuz? ya da 'Anne ne olur ölme' diyen 10 yaşındaki Emine Bulut'un kızını? ya da Rabia Naz'ı, Ceylan Önkol'u, Aladağ'da yanarak can veren, adını bile bilmediğimiz 11 kız çocuğunu hatırlatmak istiyoruz.
TÜRKİYE, ÇOCUK İSTİSMARINDA MAALESEF DÜNYA'DA 3'ÜNCÜ: TÜİK'in 2016'daki verilerine göre; Türkiye'de çocuk istismarları ile ilgili dava sayısı son 10 yılda 3 kat artmış. Bu nedenle Adalet Bakanlığı artık çocuk istismarına yönelik verileri bile paylaşmıyor. Son 20 yılda evlendirilen kız çocukları sayısı yüzbinleri geçmiş. 700 binin üzerinde. Türkiye genelinde lise çağındaki her yüz kız çocuğundan sadece 70'i okula gidebiliyor. Özellikle Van, Muş gibi illerde yüzded 40'lara düşen bir orandan bahsediyoruz. İnsan Hakları Derneği'nin raporuna göre; Türkiye maalesef çocuk istismarında dünyada 3'üncü sırada. Daha pek çok örnek verebiliriz. Sera Kadıgil, 4 ayrı bakanlığa soru önergelerini verdi. Çocukların neden örgün öğreniminde yer almadığını sorduk. Gebe diye okula gidemeyen çocukların peşine düşüyor musunuz diye sorduk. 9 ay gizlenen bu gebeliklerde kamu görevlilerinin suçu yok mu diye sorduk... Hiç yanıt yok.
9 YAŞINDAKİ ÇOCUĞUN EVLENEBİLECEĞİNİ BUYURAN BİR ZİHNİYET İLE KARŞI KARŞIYAYIZ: Okuldan uzakta kalmak zorunda bırakılan 86 bin kız çocuğunu gören yok. Çocuğun rızası kavramını siyasal İslam literatürüne kazandıran Adalet Bakanı yine, yeniden aynı makama oturtulmuş durumda. 9 yaşındaki çocuğun evlenebileceğini, çocuk doğurabileceğini buyuran, fetvalar yayınlayan bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Hani Taliban inancı ile alakalı ters bir yanımız yok diyen bir zihniyet. İşte bu zihniyet şimdi sarayından anayasa nidaları atmaya başladı. Tüm yurttaşlarımıza soruyoruz. Bu zihniyet ile ne anayasası ya. Memleketimizi bu hale getirenlerle hangi anayasayı tartışabiliriz, konuşabiliriz, değerlendirebiliriz.
YENİ ANAYASA YAPMANIN İLK ŞARTI, SARAY İKTİDARINA SON VERMEKTİR: Türkiye'de yeni bir anayasaya ihtiyaç var mıdır? Evet vardır. Yeni anayasa yapmanın ilk şartı; saray iktidarına son vermektir. Bol keseden atışlar başladı. Sözde kadın hakları, sözde kadının özgürleşmesi... Bu iktidarın en karakteristik özelliklerinden bir tanesinin kadın düşmanlığı olduğunu hiç aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor. Bunların tüm derdi laiklik. Laikliği külliyen ortadan kaldırmak için ellerine geçen her fırsatı kullanmaya çalışıyorlar. Dertleri kendilerine benzemeyenler. Dertleri 20 yıldır kendilerine benzetemedikleri. Dertleri bunlara teslim olmayanlar, direnenler, boyun eğmeyenler.
20 YILDIR HAYATLARINI HER GÜN CEHENNEME ÇEVİRDİKLERİ GENÇLERLE BULUŞTUKLARINI İLAN EDİYORLAR: Sözde bir Alevi açılımı... Aleviler, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı bir daire aracılığıyla temsil edileceklermiş... Buradan Alevi yurttaşlara seslenmek istiyorum; tablo o kadar net ki. Bu siyasal İslamcı iktidar, seçim döneminde Alevileri kendisine kenar süsü yapmaya karar vermiş. Alevilere tek vaatlerinin bu olduğunu da anlamış olduk. Ama bir bütün olarak sarayı seçim paniğinin sarmış olduğunu dikkatle izliyoruz. 20 yıldır hayatlarını her gün cehenneme çevirdikleri gençlerle buluştuklarını ilan ediyorlar. Bakıyoruz toplantıya; kindar ve dindar nesil oluşturmaya ahdedenlerle buluşulmuş. Hani şu pudra şekeri yalayıp kendi küçük çeteleri ile etrafa racon kesen, kamunun kaynakları ile fonladıkları TÜGVA'nın düzenlediği bir etkinlikten bahsediyoruz. Gençlerle buluşabilecekleri tek yerin TÜGVA etkinlikleri olması son derece önemlidir. Bu ülkede bir paralel yapı inşa ederek devletin tüm kademelerinde kadrolaşma hareketinin karargahı haline gelen bir yapıdan bahsediyoruz. TÜGVA etkinliklerinde konuşan Recep Tayyip Erdoğan ile Türkçe Olimpiyatları'nda konuşan Recep Tayyip Erdoğan arasında hiçbir fark yoktur.
SANSÜR YASASINI GEÇİRMEYE ÇALIŞIYORLAR: Gençler senin biletini falan istemiyor; gençler senin biletini kesiyor Tayyip Erdoğan. Hem de bu öyle bir bilet ki gidiş, dönüş değil; tek yön bilet. Gidişin olacak dönüşün olmayacak. Gençlerin hayatını zindana çeviren iktidar, Meclis'te dezenformasyon yasası dile pazarladıkları sansür yasasını geçirmeye çalışıyor. AKP, saray rejimi bütün düzenini haksızlık, adaletsizlik ve yalan üzerine kurduğu için gerçeklere tahammülsüz bir iktidardır. Yandaş sermaye grupları ile televizyonları, gazeteleri tümden ele geçirdiler, olmadı. Bir avuç kalan muhalif basın yayın organlarına para cezaları, kapatma cezaları verdiler. O da olmadı. Fiziki baskı dahil her türlü baskıyı uyguladılar. Tutmadı. Sosyal medyayı kontrol etmek için trilyonlarca para harcayıp trol orduları oluşturdular. Yine olmadı. Şimdi internet haberciliğini kontrol altına almak, daha önemlisi halkın gerçekleri söyleme ve yayma hürriyetini ellerinden almak istiyorlar... 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası alabilecekmiş. Bundan daha absürt bir kanun maddesi yazılamazdı. AKP kendi kendiyle yarışıyor."