Haberler

Erdoğan Toprak: "Yargıtay'ın Aym Kararını Tanımadığını ve Aym Üyelerinin Suç İşlediğini Öne Sürmesi Ağır Bir Devlet Krizidir"

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, "Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını tanımadığını ve AYM üyelerinin suç işlediğini öne sürmesi ağır bir devlet krizidir. Yetkisini Anayasa’dan alan Yargıtay’ın Anayasa’yı ve hukuk devletini yok sayması, kimsenin hukuki güvencesinin kalmadığının göstergesidir. TBMM’yi görev ihmali ile itham etmesi kabul edilemez bir tavırdır. Bu karar metni, iktidarın yıllarca siyasi mağduriyet üretmek için gündeme getirdiği ‘siyasi-askeri-yargısal vesayet’ iddialarının Yargıtay tarafından devleti, Meclis’i, millet egemenliğini hedef aldığını gösteren bir metindir" dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, " Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını tanımadığını ve AYM üyelerinin suç işlediğini öne sürmesi ağır bir devlet krizidir. Yetkisini Anayasa'dan alan Yargıtay'ın Anayasa'yı ve hukuk devletini yok sayması, kimsenin hukuki güvencesinin kalmadığının göstergesidir. TBMM'yi görev ihmali ile itham etmesi kabul edilemez bir tavırdır. Bu karar metni, iktidarın yıllarca siyasi mağduriyet üretmek için gündeme getirdiği 'siyasi-askeri-yargısal vesayet' iddialarının Yargıtay tarafından devleti, Meclis'i, millet egemenliğini hedef aldığını gösteren bir metindir" dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Haftalık Değerlendirme Raporu'nu bugün yayınladı. Toprak'ın raporunda yer verdiği değerlendirmeler şöyle:

"YARGITAY'IN AYM KARARINI TANIMADIĞINI VE AYM ÜYELERİNİN SUÇ İŞLEDİĞİNİ ÖNE SÜRMESİ AĞIR BİR DEVLET KRİZİDİR"

Yargıtay'ın Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını tanımadığını ve AYM üyelerinin suç işlediğini öne sürmesi ağır bir devlet krizidir. Yetkisini Anayasa'dan alan Yargıtay'ın Anayasa'yı ve hukuk devletini yok sayması, kimsenin hukuki güvencesinin kalmadığının göstergesidir. TBMM'yi görev ihmali ile itham etmesi kabul edilemez bir tavırdır.

Bu karar metni, iktidarın yıllarca siyasi mağduriyet üretmek için gündeme getirdiği 'siyasi-askeri-yargısal vesayet' iddialarının Yargıtay tarafından devleti, Meclis'i, millet egemenliğini hedef aldığını gösteren bir metindir. Anayasanın yasama-yürütme-yargı arasında güçler ayrılığı ilkesini yok sayan bu kararın, TBMM tarafından Yargıtay'a iadesi demokrasinin ve anayasadaki hukuk devleti tanımının kaçınılmaz gereğidir.

"GEREK YARGIYA GEREKSE AVUKATLIĞA GİRİŞTEKİ BARAJ SINAVIYLA SİYASİ AYRIŞTIRMA VE SELEKSİYONA GİDİLECEK"

İktidar; avukatlık, hakim ve savcılık, noterlik gibi hukuk mesleklerinde baraj sınavlı eleme sistemine hazırlanıyor. Avukat sayısındaki artış gerekçesiyle hukuk fakültesinden mezun olanlara staj sonrası avukatlık yolu kapatılarak sınav uygulaması getiriliyor. Bu hazırlıklar, hukuk devletine erişimin iyice zorlaşacağını gösteriyor.

Yargı ve savunmada 'niteliği yükseltme' görüntüsü altında getirilecek merkezi mesleğe giriş sınavı, sicil, puan sisteminin gizli hedefi, tümüyle eleme-engelleme amaçlı. Gerek yargıya gerekse avukatlığa girişteki baraj sınavıyla siyasi ayrıştırma ve seleksiyona gidilecek. Adalet ve yargıda siyasallaşma derinleşecek

"YARGITAY'IN ANAYASA VE AYM KARARINI TANIMAYIP AYM ÜYELERİNE SUÇ DUYURUSUNDA BULUNMASI, AB'NİN ELEŞTİRİLERİNİ TEYİT ETTİ"

AB Komisyonu'nun AB üyeliğine aday ülkelerdeki gelişmeleri, güncel durumu ve ilerleme süreçlerini ele alarak Liderler Zirvesi'ne sunduğu Yıllık İlerleme Raporu'nda Türkiye için 'demokrasiden ve AB üyelik kriterlerinden hızla uzaklaşıyor' tespitine yer verildi. Yargıtay'ın Anayasa ve AYM kararını tanımayıp AYM üyelerine suç duyurusunda bulunması, AB'nin eleştirilerini teyit etti.

Avrupa Konseyi'ne bağlı Venedik Komisyonu'nun Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine, demokrasiyi geliştirmeye dönük tavsiyelerinin dikkate alınmadığına ve AİHM yargı kararlarının uygulanmadığına işaret edilen AB İlerleme Raporu'nda; yolsuzlukla etkin mücadele için yasal düzenleme tavsiyelerinin uygulanmadığı, düşünce-ifade ve toplantı özgürlüklerinin kısıtlandığı vurgulandı. İktidar, tüm bu eleştirileri reddettiğini ilan etse de gerçekler gizlenemiyor.

"BİREYSEL KREDİ KARTI HARCAMALARI YÜZDE 122, KART BORÇLARI YÜZDE 180 ARTTI"

Bireysel kredi kartı harcamaları yüzde 122, kart borçları yüzde 180 arttı. Kart borcu ve harcamalarının katlanarak sürmesi, geniş kesimlerin çaresizlik içinde gelecekteki gelirlerini tüketmeye mecbur kaldığını sergiliyor. Yakın dönemde milyonlarca kişi bankaların yasal takip, icra ve hacizleriyle karşı karşıya kalacak.

Yükselen faizlerle ekim ve kasım aylarında daha da kabaracak kart borçları ve kart harcamalarıyla ilgili rakamlar, yakın gelecekte milyonlarca kart sahibinin borçlarını çevirmekte zorlanacağının sinyallerini veriyor. Şimdiden 12 milyar liraya çıkan yasal takipteki kart borçları, ilerleyen günlerde ülke genelinde kitlesel yasal takip-icra-haciz tablosuyla karşı karşıya kalınacağını gösteriyor.

"İSTİHDAMDA CİDDİ BİR ARTIŞ SAĞLANMASI GÜÇ, HATTA OLANAKSIZ GÖRÜNÜYOR"

Ekimde aylık dış ticaret üçığı 6 milyar doları aşarken, on aylık açık 94 milyar dolara yükseldi. En büyük ihracat pazarı AB'deki daralmanın olumsuz etkisi büyüyor. AB'nin Hindistan ile imzaladığı Serbest Ticaret Anlaşması, AB'ye ihracatın gerilemesini hızlandıracak.

Seçim sonrası göreve getirilen yeni ekonomi yönetimi rasyonel politikalara geçiş söylemiyle birlikte 'üretim-ihracat-istihdam' artışına dayalı bir ekonomik modeli hayata geçireceğini ilan etti. Ancak üç aydır gerçekleşen tablo üretimde düşüşü, ihracatta yavaşlama ve gerilemeyi işaret ediyor. Buna bağlı olarak istihdamda ciddi bir artış sağlanması güç, hatta olanaksız görünüyor.

"UYGULANAN 'SEÇİCİ KREDİ' POLİTİKASIYLA ÜÇ BÖLGEDE FİNANSAL YOKSULLAŞMANIN DERİNLEŞMESİ KAÇINILMAZ GÖRÜNÜYOR"

Bankaların ticari kredilerindeki dağılımın sergilediği finansal eşitsizlik tablosu, Doğu-Güneydoğu ve Karadeniz bölgelerinin ekonomik çöküşünü teyit ediyor. Ticari kredilerinin yaklaşık yüzde 50'si İstanbul ve Marmara bölgesine giderken üç bölgedeki 41 ilin kredi pastasındaki payı yüzde 12'yi ancak buluyor. Uygulanan 'seçici kredi' politikasıyla üç bölgede finansal yoksullaşmanın derinleşmesi kaçınılmaz görünüyor.

6 Şubat depremini yaşayan illerin büyük kısmının yer aldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin kredi payı, bu bölgelerin ekonomisinde aynı zamanda bir finansal depremin yaşandığını sergiliyor. Üç bölgedeki finansal eşitsizliğin, uygulanan seçici kredi politikasıyla daha da derinleşmesi kaçınılmaz görünüyor.

"ÇİĞ SÜT FİYATINA 3 TL ZAM YAPILIRKEN, BU ARTIŞ MARKETLERDEKİ SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİNİN FİYATLARINA DA YANSITILDI"

Çiğ süt fiyatına 3 TL zam yapılırken, bu artış marketlerdeki süt ve süt ürünlerinin fiyatlarına da yansıtıldı. Ulusal Süt Konseyi'nin (USK) enflasyonun altında baskılamaya çalıştığı çiğ sütün yüzde 40 zamlanması, peynir, tereyağı, yoğurt vb. tüm süt ürünlerinin fiyatlarında ciddi artışları beraberinde getirecek.

En düşük emekli aylığının 7 bin 500 TL, asgari ücretin 11 bin 400 TL, açlık sınırının 14 bin, yoksulluk sınırının 45 bin TL olduğu bir geçim ortamında yetersiz beslenme sorunu çok ciddi boyutlara ulaşacaktır. Milyonlarca çocuğun beslenme çantası boş ya da sadece kuru ekmek bulunurken, süt, peynir gibi en temel gıdalardan yoksun kalmaları, iktidarın aymazlık ve vurdumduymazlıkla uyguladığı ekonomi, tarım, hayvancılık politikalarının acı ve yakıcı sonucudur."

Kaynak: ANKA / Güncel
title
Close