Erdoğan Toprak: "Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Aym'nin Tahliye Kararını Tanımamakla Yargıdaki Siyasallaşmanın Zirveye Çıktığını Somutlaştırdı"
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, “Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında ikinci kez verdiği hak ihlali ve tahliye kararını tanımamakla yargıdaki siyasallaşmanın zirveye çıktığını somutlaştırdı. Kararda dile getirilen iddialar, AYM ve anayasal rejime karşı açılmış siyasi mücadele niteliğindedir. AYM’nin kendisini jüristokrasi konumunda gördüğünü iddia eden Yargıtay, TBMM’yi dizayn etmek istiyor. Seçimi ve seçmen iradesini yok sayıp seçilmiş bir vekilin görevini engelliyor” dedi.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, "Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında ikinci kez verdiği hak ihlali ve tahliye kararını tanımamakla yargıdaki siyasallaşmanın zirveye çıktığını somutlaştırdı. Kararda dile getirilen iddialar, AYM ve anayasal rejime karşı açılmış siyasi mücadele niteliğindedir. AYM'nin kendisini jüristokrasi konumunda gördüğünü iddia eden Yargıtay, TBMM'yi dizayn etmek istiyor. Seçimi ve seçmen iradesini yok sayıp seçilmiş bir vekilin görevini engelliyor" dedi.
CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, Haftalık Değerlendirme Raporu'nu bugün yayınladı. Toprak'ın raporda yer alan değerlendirmeleri şöyle:
"YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ, AYM'NİN TAHLİYE KARARINI TANIMAMAKLA YARGIDAKİ SİYASALLAŞMANIN ZİRVEYE ÇIKTIĞINI SOMUTLAŞTIRDI"
"Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında ikinci kez verdiği hak ihlali ve tahliye kararını tanımamakla yargıdaki siyasallaşmanın zirveye çıktığını somutlaştırdı. Kararda dile getirilen iddialar, AYM ve anayasal rejime karşı açılmış siyasi mücadele niteliğindedir. Cumhurbaşkanı, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, YÖK, Barolar Birliği ve TBMM'nin seçtiği yüksek yargıçlardan oluşan AYM'yi 'demokratik rejime tehdit', ihlal kararınıysa 'hukuken değersiz' diye nitelemek kabul edilemez. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, hukuk devleti ilkesi başta olmak üzere Anayasa'ya karşı siyasi manifestoya dönüştürdüğü kararında, AYM'nin 'terör örgütleriyle söylem birliği içinde' olduğunu öne sürmektedir. AYM'nin kendisini jüristokrasi konumunda gördüğünü iddia eden Yargıtay, TBMM'yi dizayn etmek istiyor. Seçimi ve seçmen iradesini yok sayıp seçilmiş bir vekilin görevini engelliyor. Anayasa'nın yanı sıra Yargıtay'ın en üst karar organı Yargıtay Genel Kurulu'nun defalarca verdiği 'AYM kararları Yargıtay'ı da bağlar' içtihadını yok sayıyor.
"ARAP BAHARI İLE GEZİ ARASINDA BENZERLİK KURMAK HUKUKİ TEMELDEN YOKSUN BİR AKIL TUTULMASIDIR"
Arap Baharı ile Gezi arasında benzerlik kurmak hukuki temelden yoksun bir akıl tutulmasıdır. Yargıtay, yine zorlama bir yorumla AYM'nin yerel mahkemeye tahliye emri verdiğini, Anayasa'ya göre kimsenin mahkemelere 'emir-talimat' veremeyeceğini söylüyor. Oysa Yargıtay'ın da temyizde bozduğu kararlara yerel mahkemenin uyması zorunlu. Anayasa'nın 153 ve 158'inci maddelerindeki 'AYM kararları kesindir. Yargı dahil herkesi bağlar. Yargı kurumları arasında yetki ihtilafı halinde AYM kararı esas alınır' hükmünü de görmezden gelerek tümüyle siyasi tutum sergiliyor.
"BİST'TE DÖNEN 4,1 TRİLYON TL'NİN YÜZDE 80'İ HESAP SAHİPLERİNİN YÜZDE 0,2'SİNE AİT"
Borsa İstanbul (BİST) Başkanı'nın yatırımcı sayısının 8 milyonu aştığını, her 10 kişiden birisinin borsa yatırımcısı olduğunu ilan etmesine karşılık halka arzlardaki büyük vurgunlar, hisse senedi piyasalarındaki manipülasyonlar, peş peşe alınan işlem yasağı kararlarıyla küçük yatırımcı ağır kayıplar verip BİST'ten çıktı. Merkezi Kayıt Kuruluşu'nun (MKK) açıkladığı rakamlara göre, aralık ayının son haftasında 1 milyon 182 bin küçük yatırımcı hesap kapattı. BİST'te yatırımcı sayısı 7,6 milyona geriledi. Borsayı sadece 15 bin kişi kontrol ederken Gelir İdaresi Başkanlığının (GİB) açıkladığı vergi rekortmenleri listesi çok daha vahim bir servet transferiyle gizli zenginleri sergiliyor. Gelir Vergisi rekortmenlerinde ilk 100 kişiden 76'sının ismi gizli. Kim olduklarını sadece iktidar biliyor. İsmi açıklanan 34 rekortmense Türkiye'nin önde gelen, tanınmış zenginleri. İlginç olan, gelir vergisi rekortmenlerinin milyarlarca liralık kazancının faiz ve menkul kıymetlerden elde edilmiş olması.
Trilyonlarca liralık kişisel ve kurumsal kazançların sahibi bir avuç kişi ya da şirket. Milyonlarca asgari ücretli, memur, emekli vb. için aylardır 3-4 bin liralık zam pazarlığı yapılıyor. Küçük bir azınlıksa bu iktidar sayesinde trilyonlara ve ulusal servetin yüzde 80-90'ına sahip. Kazançları öylesine büyük ki yoksullaşan bir ülkede iyimser bir yaklaşımla bu kadar büyük paralar kazanmaktan utanıyorlar. Olası tepkilerden kaçınmak için kendilerini gizliyorlar.
"İSRAİL'E YÖNELİK SÖYLEMLERİNE RAĞMEN TİCARİ İLİŞKİLERİ SÜRDÜREN İKTİDAR, BU GÖRÜNTÜYÜ ÖRTMEK İÇİN MİTİNGLERLE TOPLUMUN TEPKİSİNİ AZALTMAYI ÖNGÖRMEKTEDİR"
Yeni yılın ilk gününde Cumhurbaşkanı aile fertlerinin yönetiminde yer aldığı Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) öncülüğünde Gazze ve Filistin'e destek için düzenlenen miting ve yürüyüşte bugüne kadar uygulanan yasak ve engeller kaldırıldı. İsrail'e yönelik söylemlerine rağmen arka kapı diplomasisi ve artan şekilde ticari ilişkileri sürdüren iktidar, bu görüntüyü örtmek için böyle mitinglerle toplumun tepkisini azaltmayı öngörmektedir. İsrail limanlarına 7 Ekim'den bu yana 500 dolayında geminin mal taşıdığı, askeri malzeme ve mühimmat ihracatı yapıldığı TÜİK ve Ticaret Bakanlığı'nın dış ticaret kayıtlarında yer alıyor. Mitingdeyse İsrail ile ticaret yapan yerli-yabancı şirketlere boykot çağrısı yapılırken sermayeden hesap sorulacağı tehditleri savruldu. Bu da muhtemelen aile içi ayrı bir çelişki. İsrail'e mal taşıyan gemilerin iktidar yakınlarının denizcilik şirketlerine ait olduğu açığa çıktı.
"BU YIL 1 MAYIS, TAKSİM DIŞINDA SİRKECİ-EMİNÖNÜ-KARAKÖY MEYDANI VE GALATA KÖPRÜSÜ'NDE KUTLANMAK İSTENDİĞİNDE İZİN VERİLECEK Mİ"
Türkiye, bugüne kadar tüm iktidarlar döneminde Filistin davasını sahiplendi. Filistinlilerin devlet kurma, topraklarında özgür ve güvenle yaşam hakkını savundu. Dolayısıyla yeni yılın ilk gününde böyle bir miting düzenlenmesi Türkiye'nin geleneksel tavrının sürdürülmesi doğrultusunda yapılan bir eylem. İstanbul Valiliği, bugüne kadar pek çok miting ve yürüyüş için toplum güvenliği, genel asayiş ve sağlık, ulaşım vb. gerekçelerle sadece Yenikapı ve Maltepe'ye izin verdi. Bu yıl 1 Mayıs, Taksim dışında Sirkeci-Eminönü-Karaköy meydanı ve Galata Köprüsü'nde kutlanmak istendiğinde izin verilecek mi?
"ALMANYANIN EN KÖKLÜ AKADEMİK ÖZGÜRLÜK ENDEKSİ 2023 SIRALAMASINDA TÜRKİYE, 179 ÜLKE ARASINDA 165'İNCİLİĞE İNDİ"
Konya'da, Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevli bir tıp profesörünün MS hastalığıyla ilgili bilimsel makalesinde bu ve benzeri hastalıkların 'Allah'ın insana cezası olduğuna' inandığını belirttiği, Türkiye'de üniversitelerin geldiği noktayı en somut şekilde sergileyen veriler, Akademik Özgürlük Endeksi (AÖE) 2023 değerlendirmesinde yer aldı. Almanya'nın en köklü üniversitelerinden Friedrich-Alexander Üniversitesi'nin her yıl güncellediği Küresel AÖE 2023 sıralamasında Türkiye, 179 ülke arasında 165'inciliğe indi. Akademik özgürlük sıralamasında Türkiye'nin yer aldığı grupta daha kötü durumdaki diğer 13 ülke; Suudi Arabistan, Güney Sudan, İran, Nikaragua, Çin, Suriye, Belarus, Ekvator Ginesi, Bahreyn, Türkmenistan, Eritre, Miyanmar, Kuzey Kore.
Dünyanın en iyi ilk 100, 500 üniversitesi arasında Türkiye'den girebilen üniversite yer almıyor. İlk 1000'e bazı Türk üniversiteleri ancak girebiliyor. Akademik özgürlükte ilk 100'e hiçbir üniversitenin girememiş olması, ülkemiz açısından yüz kızartıcı bir tablo. Bir üniversite ortamında şayet bir tıp profesörü hastalığın tedavi yollarını arayacağına, 'Allah'ın kuluna cezası' diye yaklaşıyorsa bilim ve akıl, araştırma, keşif ve icat heyecanı bitmiş demektir.
"TÜRKİYE'NİN GERİSİNDEKİ 5 ÜLKE DİKTATÖRLÜK"
Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde 2023'te daha alt sıralara geriledi. World Justice Project'in (WJP) 2023 raporunda, 142 ülke arasında 117'nciliğe inen Türkiye'nin ülke puanı, 100 üzerinden 41. Yolsuzluk endeksinde 71, temel haklarda 133, hukuk yargılamasında 119, ceza yargılamasında 107'nci sırada. İktidarın kullandığı güç ve yetkilere hukuki ve yasal sınırlama getirebilme kriterindeyse 142 ülke içinde 137'nci sırada yer alan Türkiye'nin gerisinde yer alan diğer 5 ülkenin hepsi diktatörlük.
"MİLYONLARCA EMEKLİ İÇİN 8-10 BİN TL SEYYANEN VE YÜZDE 36'LIK ENFLASYON HEDEFİNİN DE İLAVESİYLE BİR ARTIŞ YAPILMASI ZORUNLUDUR"
Memur ve memur emeklilerinin resmi zam oranı yüzde 49,25 olurken SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yüzde 37,56'lık enflasyon farkı yansıtılacak. Gelinen aşamada 7 bin 500 TL'lik en düşük emekli aylığının artırılması, emeklilere seyyanen zam vb. için yasal düzenleme gerekiyor. Milyonlarca emekli için enflasyon farkı dışında 8-10 bin TL seyyanen ve 2024'ün yüzde 36'lık enflasyon hedefinin de ilavesiyle reel bir maaş artışı yapılması zorunludur. Bunun dışında yapılacak zam oranı ne olursa olsun, milyonlarca kişi TÜİK'in siyasi talimatlı enflasyon hesabının mağduru olacaktır.
"NARENCİYE ÜRÜNLERİNE YÖNELİK ACİL BİR PLANLAMA YAPILMASI GEREKİYOR"
Ege bölgesinin yanı sıra Adana, Mersin ve Antalya'daki narenciye üreticileri, bahçede mandalinanın kilosunu 1 TL, portakalın kilosunu 3 TL'ye sattıkları halde alıcı bulamadıklarını, ürünlerin dalda çürümeye terk edildiğini söylerken şehirlerde market ve pazarlarda narenciye ürünleri mevsime rağmen fahiş fiyattan satılıyor. Narenciye ürünlerine yönelik acil bir planlama yapılması gerekiyor.
Sadece narenciye ürünleri değil, kış mevsimine ait pek çok sebze ve meyvede benzer durum söz konusu. Üretici mevcut maliyetlerden dolayı ürününü toplayıp satışa arz edemiyor. Pazar ve marketlere az ürün gelince de bu kez fiyatlar olağanüstü düzeylere ulaşıyor. Yüzde 72'ye varan gıda enflasyonuyla kendi ülkesindeki ürünleri en pahalıya tüketen vatandaşlar başta kırmızı et olmak üzere ithal gıda için kur farkından dolayı her gün zamlı fiyat ödemeye mecbur kalıyor.
"İKTİDAR; ABD, İNGİLTERE VE NATO'NUN BASKISINA KARŞI MONTRÖ SÖZLEŞMESİ'Nİ SAHİPLENMEK ZORUNDA KALDI"
Her fırsatta Lozan Anlaşması ve beraberinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin Türkiye'ye sağladığı egemenlik hakkı ve kazanımları tartışmaya açan iktidar, geçen hafta ABD, İngiltere ve NATO'nun baskısına karşı Montrö Sözleşmesi'ni sahiplenmek zorunda kaldı. Yaşanan gelişmeler Lozan ve Montrö Anlaşmalarının Türkiye'nin bağımsızlık ve egemenliği açısından hayati önemini bir kez daha sergiledi. Boğazlardaki egemenlik, Karadeniz'de savaşın yayılmaması yanında, olası barışın da güvencesi."