Haberler

Erdoğan Toprak: Bugüne Kadar Hiçbir İktidar Döneminde, Hiçbir Ekonomik Krizde Emeğin, İşgücünün Milli Gelirden Aldığı Pay Bu Seviyeye Düşmedi

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, “Bugüne kadar hiçbir iktidar döneminde, hiçbir ekonomik krizde emeğin, işgücünün milli gelirden aldığı pay bu seviyeye (yüzde 25,4) düşmedi. Görünen gerçek; Erdoğan-Nebati ekonomi modeliyle bu pay daha da düşecek. İktidar ve dar çevresi dışında, toplumsal yoksullaşma daha da ağırlaşacak” dedi.

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, "Bugüne kadar hiçbir iktidar döneminde, hiçbir ekonomik krizde emeğin, işgücünün milli gelirden aldığı pay bu seviyeye (yüzde 25,4) düşmedi. Görünen gerçek; Erdoğan-Nebati ekonomi modeliyle bu pay daha da düşecek. İktidar ve dar çevresi dışında, toplumsal yoksullaşma daha da ağırlaşacak" dedi.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayınladı. Toprak'ın değerlendirmeleri özetle şöyle:

"Türkiye'nin 'demokrasi ve kalkınmada dünyada en üst lige yükseldiğini' söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, aynı gün açıklanan 2022 Dünya Demokrasi Endeksi yalanladı. Adli yıl açılışındaki, 'Birileri, ülkemizin adalet sistemini suç çetelerinin kirli oyunlarına kurban etmek için uğraşıyor. Böyle bir rezilliğe asla izin vermeyeceğiz' sözleri, savcı ve hakimlere yönelik bir tehdittir.

İşte tüm bunlar, Türkiye'yi hızla kaos ve kargaşaya, toplumsal barış ve huzurun hasar aldığı bir ülke konumuna sürüklüyor. Türkiye, 2022 Dünya Demokrasi Endeksi Raporu'nda 179 ülke arasında 147'nci sıraya iniyor. Türkiye'nin dünyadaki algısı, 'dikta ve otoriter yönetim altındaki ülkeye' dönüşüyor.

"TÜRKİYE, 2022 DÜNYA DEMOKRASİ ENDEKSİ RAPORU'NDA 'OTORİTER ÜLKE' KATEGORİSİNE ALINDI"

Türkiye, 2022 Dünya Demokrasi Endeksi Raporu'nda, 179 ülke arasında 147'nci sıraya inerek 'Otoriter Ülke' kategorisine alındı. Açlık ve yoksullukla boğuşan; soykırımların, katliamların yaşandığı, milyonlarca kişinin evlerini ve ülkesini terk ettiği Cibuti ve Ruanda gibi ülkelerin gerisine düştü.

'İnanç, mabet, kutsal değerler, beka' söylemleriyle üzerinde oturdukları bataklığı, çamuru gizlemeye çalışan iktidardan yayılan pis kokular, tüm ülkeye, tüm dünyaya yayılıyor. Dünya Demokrasi Endeksi raporlarına kadar giriyor. Rüşvetin, hırsızlığın, yolsuzluğun sorgulanamadığı, yargının harekete geçmesinin engellendiği otoriter, baskıcı, tehditkar yönetim tarzı, AK Parti iktidarının öncelikli tercihine dönüştü.

"YARGIDA GÖREVLİ HAKİM VE SAVCILARIN YÜZDE 50'DEN FAZLASI MESLEKİ DENEYİM VE KIDEMDEN YOKSUN"

Adalet Bakanlığı istatistiklerine göre yaklaşık 15 milyon kişi, adliyelerde yargıyla muhatap konumda. Partizan atamalar ve mülakatlar sonrası, yargıda görevli hakim ve savcıların yüzde 50'den fazlası mesleki deneyim ve kıdemden yoksun. Sadece bu bile yargı mensuplarının siyasi talimatlar karşısında neden bağımsızlık ve tarafsızlıklarını koruyamadıklarını somut olarak gösteriyor.

2017'deki anayasa değişikliğiyle yapısı değiştirilen Hakimler Savcılar Kurulu, yeni yönetim sistemine geçişle birlikte tamamıyla politize oldu. HSK'nın Başkanı Adalet Bakanı ve bir üyesi de Adalet Bakan Yardımcısı. Adalet Bakanı'nın isteği dışında HSK'dan karar çıkması olanaksız. Yeni adli yılda ve yaklaşan seçime doğru iktidarın yargıyı daha pervasızca kullanması, kaygı ve endişe yaratmaya yönelmesi kanımca şaşırtıcı olmayacaktır.

"BUGÜNE KADAR HİÇBİR İKTİDAR DÖNEMİNDE, İŞGÜCÜNÜN MİLLİ GELİRDEN ALDIĞI PAY BU SEVİYEYE (YÜZDE 25,4) DÜŞMEDİ"

TÜİK, bu yılın ikinci çeyreğinde büyüme hızının yüzde 7,6 olduğunu açıkladı. Hazine ve Maliye Bakanı, bu oranın G20 ve OECD ülkeleri içerisinde en yüksek ilk üç orandan birisi olduğunu belirterek, uygulanan Türkiye Ekonomi Modeli'nin istikrarlı ve kalıcı büyüme sağladığını savundu. Ancak Türkiye'nin G20 sıralamasından düştüğünü, artık ilk 20 ekonomi arasında olmadığını unuttu.

İktidarın, 2023'te 2 trilyon dolarlık GSYH ve kişi başına 25 bin dolar milli gelirle dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisinden birisi olacağı yalanını yıllardır yinelediği Türkiye'yi bilerek ve isteyerek getirdikleri nokta budur. Bugüne kadar hiçbir iktidar döneminde, hiçbir ekonomik krizde emeğin, işgücünün milli gelirden aldığı pay bu seviyeye (yüzde 25,4) düşmedi. Görünen gerçek; Erdoğan-Nebati ekonomi modeliyle bu pay daha da düşecek. İktidar ve dar çevresi dışında, toplumsal yoksullaşma daha da ağırlaşacak.

"TÜRKİYE G20 İÇİNDE EN YÜKSEK İŞSİZLİK ORANINA SAHİP ÜÇÜNCÜ ÜLKE"

Türkiye, G20 içinde en yüksek işsizlik oranına sahip üçüncü ülke. Dört-beş işsizin işini elinden alıp dört-beş yerden maaşlı iktidar kadroları kamu kurumları ve bankalarına doldurulurken temizlik işçiliğine başvuran üniversite mezunlarını görmezden gelen iktidar, 'ülkede işsizlik yok' yalanına sarılıyor.

İktidarın 'bizi kıskanıyorlar, market rafları bomboş, enflasyonda rekor kırıyorlar' dediği ülkeler, yüzde 2-5 arası işsizlik oranlarıyla Türkiye'nin çok gerisinde. Anlaşılan iktidar, her konuda olduğu gibi işsizlikte de halka yalan söylemek dışında bir seçenek üretemiyor.

"DIŞ TİCARET AÇIĞINDAKİ BÜYÜME DEVAM EDERKEN SEKİZ AYLIK AÇIK TOPLAMI 73 MİLYAR DOLARIN ÜZERİNE ÇIKTI"

Dış ticarette daha önce öngördüğüm büyük tehlike, ağustos rakamlarıyla belirginleşti. Dış ticaret açığındaki büyüme devam ederken sekiz aylık açık toplamı 73 milyar doların üzerine çıktı. İktidar, sadece ihracat boyutunu vurgulayarak dış ticaret açığının hızla 100 milyar dolara yaklaştığını gizliyor.

Bu durumda cari açığın sağlıklı kaynaklardan finansmanı giderek zorlaşacak ve eksiye düşen Merkez Bankası rezervlerinin cari açığın finansmanında kullanılması hızlanacaktır. Bu da daha önce sıklıkla vurguladığım gibi döviz kıtlığını, döviz darboğazını tetikleyecek, kısa vadeli döviz borçlarının çevrilmesindeki sıkıntıları artıracaktır.

"1 EYLÜL'DE ELEKTRİK VE DOĞAL GAZA YAPILAN YÜKLÜ ZAMLAR, ZİNCİRLEME ŞEKİLDE TÜM MAL VE HİZMETLERİN FİYATLARINDA ARTIŞA NEDEN OLACAKTIR"

1 Eylül'de elektrik ve doğal gaza yapılan yüklü zamlar, zincirleme şekilde tüm mal ve hizmetlerin fiyatlarında artışa, enflasyonda radikal yükselişe neden olacaktır. Ödenemeyen faturalar nedeniyle icralık olan milyonlarca kişiye icra dosyalarını kapatmayı vadeden iktidar, bu zamlarla yeni icraların kapısını açtı.

Önümüzdeki kış aylarında, özelleştirilen pek çok üretim-dağıtım bölgesinde elektrik ve doğal gaz kesintileri, ödenmeyen faturalardan dolayı elektrik-doğal gazı kesilen milyonlarca hane ve iş yerleri, fabrikalarla birlikte pek çok ilde yeni 'Isparta vakaları' yaşanacaktır. İktidarı, bu zamları geri çekmesi, elektrik ve doğal gaz faturalarında en az yüzde 25 destek ödemesi veya sübvansiyon uygulanması konusunda uyarıyorum.

"MART-TEMMUZ ARASI BEŞ AYDA, HAZİNE VE MERKEZ BANKASI'NDAN KUR KORUMALI MEVDUAT (KKM) HESAPLARINA 130 MİLYAR KUR FARKI ÖDENDİ"

Mart-temmuz arası beş ayda, Hazine ve Merkez Bankası'ndan Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarına 130 milyar kur farkı ödenirken Hazine ve Maliye Bakanlığı eylül-kasım dönemi için üç ayda 130,5 milyar liralık yeni iç borçlanmaya gidecek. Dış borçlanma yapamayacak.

İktidarın borcu borçla çevirme üzerine kurduğu borçlanma stratejisiyle geri ödenenden daha fazla yeni borçlanmaya gidilmesiyle iç borç stoku hızla kabarmaya devam edecek.

"İTALYA VE İSVEÇ SEÇİMLERİ, AŞIRI SAĞIN VE FAŞİZMİN-NEO NAZİZMİN AVRUPA'DAKİ YÜKSELİŞİ AÇISINDAN SİYASİ KONJONKTÜRÜ VE DENGELERİ DERİNDEN ETKİLEMEYE ADAY GÖRÜNÜYOR"

İtalya ve İsveç'te bu ay yapılacak seçimlerde Neo-Nazi ve faşist partilerin yükselişi, göçmen karşıtlığı ve ırkçılığın hızla seçmen tabanında karşılık bulması, demokrasi açısından endişeleri büyütüyor.

Bunun yanı sıra Nazi partisi SD'nin parlamentoda güçlü bir şekilde yer alması, İsveç demokrasisi ve Avrupa açısından kritik önemde olacak. İtalya ve İsveç seçimleri, özellikle aşırı sağın ve faşizmin-Neo Nazizmin Avrupa'daki yükselişi açısından siyasi konjonktürü ve dengeleri derinden etkilemeye aday görünüyor.

"LİBYA'DA YENİDEN ALEVLENEN İÇ SAVAŞTA TRABLUS VE TOBRUK HÜKÜMETLERİNİN BAŞBAKANLARI ARASINDAKİ GÜÇ MÜCADELESİ, SİYASİ ÇÖZÜM BEKLENTİLERİNİ GÜÇLEŞTİRİYOR"

Libya'da yeniden alevlenen iç savaşta Trablus ve Tobruk hükümetlerinin başbakanları Abdülhamid Dibeybe ve Fethi Başağa arasındaki güç mücadelesi, siyasi çözüm beklentilerini güçleştiriyor. Her iki taraf, kendisini 'meşru yönetim' sayıyor ve uzlaşmaya yanaşmıyor.

Suriye'deki gibi Libya iç savaşında taraf olan, İhvancı yaklaşımla sürece müdahale ederek Suriye'den paralı cihatçı milisleri Libya'ya taşıyan iktidarın, şimdi Libya'da da sıkıştığı, bugüne kadar yok saydığı Tobruk yönetimiyle diyalog arayışına girdiği görülüyor. Barış elçisi ve uzlaştırıcı rolünü üstlenerek olası gelişmelerden kendisini sıyırıp aklamaya, olabildiğince bu süreci yöneterek siyasi nema sağlamaya çabalıyor."

Kaynak: ANKA / Güncel
DEM Parti Esenyurt İlçe Eş Başkanları tutuklandı

Mahkemeden DEM Partili başkanlarla ilgili karar

Hakkında yakalama kararı çıkarılan Netanyahu'dan ilk açıklama: Tüm hedeflerimize ulaşana kadar geri adım atmayacağız

UCM'nin yakalama kararına Netanyahu'dan ilk tepki

Yenidoğan davasında 4. gün sona erdi!

Uğruna savcının makamında ölümle tehdit edildiği başhemşireden skandal ifade

TSK'dan ihracı istenen teğmenlerin avukatlarından açıklama: Tören ilgili yönergeye uygun icra edilmiştir

Teğmenlerin avukatlarından ortak açıklama! MSB'nin suçlamasına yanıt verdiler

title