Elif Şafak: Edebiyat muktedirler için değil, ezilenler içindir
Elif Şafak Türkiye'de kadın haklarını, silikleşen kent hafızasını, romanının Booker Prize adaylığını, Türkiye'nin demokrasi ile imtihanını ve daha fazlasını Gazete Duvar'a anlattı.
Yeni romanı 10 Dakika 38 Saniye geçtiğimiz ay Doğan Kitap'tan yayınlanan Elif Şafak "Edebiyat muktedirlerin değil, hikayesi silinenlerin, yok sayılanların, geçmişte ve bugün 'öteki'leştirilenlerin sesine kulak vermeli" dedi. Bu yüzden kendi edebiyatında da hep kenara atılmış, dışlanmış, marjinalleştirilmiş insanların hikayelerini önemsediğini dile getiren yazar, bu noktada kadınların ve kadın hakları meselesinin bilhassa gündeme getirilmesi gerektiğini savunuyor. " Türkiye'nin kadın hakları konusunda hiçbir ilerleme kaydettiğini düşünmüyorum, tam tersine gerilediğimizi düşünüyorum. Ve bence bu tesadüf değil, çünkü bir ülkede otoriterlik, aşırı milliyetçilik, bağnazlık, İslamcılık artarsa bence otomatik olarak zaten seksizim artar, cinsiyet ayrımcılığı, homofobi artar." diyor.
İSTANBUL'U TANINMAZ HALE GETİRDİK
Şu an Londra'da yaşayan ancak İstanbul'u her daim çok sevdiğinden ve köklerinden birisinin de İstanbul'da olduğunu bahseden Şafak ayrıca çok özlediği İstanbul'a dair de şunları söyledi: "Mimar Sinan bugün hayatta olsa ve kentin bu halini görse oturup ağlardı diye düşünüyorum. Tanınmaz hale getirdik. Bize rağmen İstanbul çok güzel eşsiz bir şehir, dünya üzerinde hiçbir yere benzemeyen… Bir de tarihi bu kadar önemli olup da hafızası bu kadar cılız olan bir şehir olması çok ilginç İstanbul'un. Mesela dünyanın birçok şehrinde yürürken, "bu sokakta şu oldu, bu binada şu insan, şu filozof yaşadı, bu mezarda şu insan yatıyor" gibi sürekli tabelalar karşınıza çıkar, kente hafızalar serpiştirilmiştir. Berlin'de, Londra'da, New York'ta. Ama İstanbul'da böyle bir şey yok. Hafızanın bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Geçmişe saplanıp kalmak için değil, ama geçmişi bilmemiz tanımamız, anlamamız lazım. Hem güzel yanlarıyla hem güzel olmayan yanlarıyla, sakin bir şekilde geçmişi konuşabilmemiz lazım. Türkiye'de burada da maalesef büyük bir boşluk var. Bu boşluğu aşırı milliyetçi, aşırı dinci bir söylem dolduruyor. Bunların tabi tarihten anladıkları da sadece şatafat ve övünme."