Eğitim-İş'li Öğretmenler: "Yoksulluğun Ortasında Bırakılmış, Saygısızlığa Maruz Kalmış Öğretmenleriz Bizler"
Eğitim- İş’e üye öğretmenler Ankara’da sorunlarının çözümü ve Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun iptali için Milli Eğitim Bakanlığı önüne yürümek istedi ancak polis izin vermedi. Öğretmenlerin önüne polis barikatı kuruldu. Öğretmenler barikat açılana kadar bekleme kararı aldı ve barikat açılmazsa eylemin gece de süreceği aktarıldı. Okul öncesi öğretmeni İnci Gül, öğretmenlere saygısızlık yapıldığını vurgulayarak, “Yoksulluğun ortasında bırakılmış, saygısızlığa maruz kalmış öğretmenleriz bizler” dedi.
HABER: TAMER ARDA ERŞİN- KAMERA: ÜNAL AYDIN
Eğitim- İş'e üye öğretmenler Ankara'da sorunlarının çözümü ve Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun iptali için Milli Eğitim Bakanlığı önüne yürümek istedi ancak polis izin vermedi. Öğretmenlerin önüne polis barikatı kuruldu. Öğretmenler barikat açılana kadar bekleme kararı aldı ve barikat açılmazsa eylemin gece de süreceği aktarıldı. Okul öncesi öğretmeni İnci Gül, öğretmenlere saygısızlık yapıldığını vurgulayarak, "Yoksulluğun ortasında bırakılmış, saygısızlığa maruz kalmış öğretmenleriz bizler" dedi.
Ankara'da Eğitim- İş'e üye öğretmenler sorunlarının çözümü ve Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun iptali için Milli Eğitim Bakanlığı önüne yürümek istedi. Sendika Genel Merkezi önünde toplanan öğretmenlerin önüne polis barikatı kuruldu. Öğretmenler, "Öğretmene saygı istiyoruz. Mustafa Kemal'in öğretmeniyiz" sloganları attı. Polis öğretmenleri anonslarla uyardı. Öğretmenler uyarıya sloganla yanıt verdi.
"ÖĞRETMENLERİ BÖLMEK DEMEK"
Okul öncesi öğretmeni İnci Gül, ANKA Haber Ajansı'na yaptığı değerlendirmede, MEB önüne gitmek istediklerini ve seslerini MEB yetkilileri ile çözmeye çalıştıklarını söyleyerek, "Taleplerimiz sözde Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun kaldırılmasına dair. Bizler Anayasa'nın belli maddesi gereği, diplomalarımız gereği zaten uzmanız. Uzmanlık diploması ile zaten üniversitelerimizden mezun oluyoruz. Uzmanlık demek öğretmenler odasını bölmek, öğretmenlerin kendisini bilhassa bölmek demek" dedi.
"YOKSULLUĞUN ORTASINDA BIRAKILMIŞ ÖĞRETMENLERİZ"
Gül, yeni eğitim ve öğretim yılı için yatırılması gereken ödeneklerini henüz almadıklarını ve sendikalarının bir maaş tutarında ödenek talep ettiğini kaydederek şunları söyledi:
"Artan enflasyon, artan yoksullaşma, yoksulluk sınırında yaşamamıza rağmen gelen ödenek maaşımızın 10'da biri filan. Sembolik bir rakam. Aslına bakarsak bu da bir mücadele başlığı. Bununla da mücadele ediyoruz. Sözde Öğretmenlik Meslek Kanunu ile de mücadele ediyoruz. Aldığımız maaşların enflasyon karşısında erimesiyle de aldığımız zamların vergilere gitmesiyle de mücadele ediyoruz. Çünkü biz her geçen gün açlık ve sefalet sınırlarının ucunda yaşayan öğretmenleriz. Bizler ev kiralarımızı öderken zorlanıyoruz. Ev kiralarımız neredeyse maaş bedelimiz kadar olmaya başladı. Bir öğretmen maaşıyla en az iki çocuk sahibi olsa, çocuğunu nasıl okutacak? Kirasını nasıl verecek? Kış geliyor doğalgazını nasıl ödeyecek?... Yoksulluğun ortasında bırakılmış, saygısızlığa maruz kalmış öğretmenleriz bizler."
"BİZİM BAŞÖĞRETMENİMİZ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK"
Matematik öğretmeni Namık Kemal Aydoğan, kendilerinin "Çapulcu" olmadığını vurgulayarak, "Bugün öğretmenler odasındaki öğretmenlerimiz, ücretli, sözleşmeli, kadrolu, uzman, başöğretmen ayrımına karşı büyük bir huzursuzluk içindeler. Tepki içindeler. Öğretmenlerimizin yüzde 99'u bu uygulamanın derhal iptal olmasını istiyorlar. Bizim başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk. Millet Mektepleri Başöğretmeni unvanı Atatürk'e verilmiş ve bu Meclis tarafından verilmiş tek unvandır. Biz bu unvanın da kanunla sulandırılmasını istemiyoruz" diye konuştu.
Aydoğan, kanunun öğretmenlerin özlük haklarını geliştirmediğini ve "ayrıştırıcı, unvan peşinde olanların" kanunu olduğunu kaydederek, "Bu kanunun derhal iptal olmasını istiyoruz. Velinin, öğrencinin karşısında ücretli, sözleşmeli, kadrolu, uzman diye ayrı ayrı sıfatlarla aynı işi yapmak istemiyoruz" dedi.
"BARİKATI ÖĞRETMENE DEĞİL ÇETELERE KURSUNLAR"
Aydoğan, öğretmenlerin önünün polis barikatı ile kapatılmasına ise "Barikatı öğretmene değil çetelere kursunlar. Biz Bakanlığın önüne gidip hakkımızı aramaya ve tepkilerimizi Anayasa'dan aldığımız güçle dile getirmek istiyoruz. Biz çapulcu değil hakkını arayan öğretmenleriz" diye konuştu.
Eğitim- İş Genel Başkanı Kadem Özbay ise öğretmene saygı istediklerini belirterek, şunları söyledi:
"Öğretmene barikat kurulmaz. Barikat çetelere kurulur. Buradan, en üst düzeyden Türkçe dersi verdik. Bize en üst makamdan çapulcu denildi. Çapulcu başkasının hakkını gasp eden, yağmalayan, çalana denir. Öğretmenler kendi hakları için alanda, bugün öğretmenleri duymaya Milli Eğitim Bakanına bir de kendi evinden ders vermek için, Öğretmenlik Meslek Kanunu konuşulurken bile Meclis'e gelmeyecek kadar, kendi itirafında olduğu gibi yandaş sendika ile kapalı kapılar ardında öğretmenlerin hakkını ve mesleki itibarını görmezden gelen Milli Eğitim Bakanına bir de alandan seslenmek için, anlamayanlara bir de öğretmen sorumluluğu ile alanlardan seslenmek için bugün buradayız.
ÖZBAY: "ÖĞRENCİ VE VELİLERİMİZİ DE AYRIŞTIRACAK"
Bu kanun öğrenci ve velilerimizi de ayrıştıracak. AKP'nin ve onun ortağı yandaş sendikanın atadığı liyakatsiz yöneticilere yeni bir ekonomik pazar açacak. Çocuklarımız okullara gittiğinde farklı unvanlarda öğretmenlerle karşılaşacak. Buradan da gelir elde etmeye çalışan liyakatsiz yandaş yöneticilerle karşı karşıya kalacak. Bu meslek kanunu değil mesleği bitirme kanunudur.
Diploması olmayanlar, bugün eğitimci olmadığı ve liyakate uygun olmadığı halde Milli Eğitim Bakanlığı koltuğunda oturanlar bize ahkam kesemez. Biz de bunu alanlardan haykırmak için bugün buradayız. Emniyettekilere diyoruz ki 'Açın yolumuzu, evimize gidelim'. MEB bizim evimiz. MEB bugün 1 milyona yakın atanmayan öğretmen sorununu görmezden gelmiştir. Her yıl 100 bine yakın, asgari ücretin altında, emek sömürüsüne maruz bırakılan öğretmelerin isyanını duymaz olmuştur. Bugün İstanbul'a atanan öğretmenlerin hepsi tayinini istiyor. Çünkü maaşları yetmiyor. Bugün iki öğretmenin maaşı bir araya geldiğinde yoksulluk sınırına bile ulaşmıyor. Bunları görmeyen, duymayan, anlamayan, anlamak istemeyenlere bir de kendi evimizin önünden anlatma sorumluluğundan bugün alanlardayız."