Ege'de Direniş Ve Kurtuluş Savaşını Birlikte Düşünmek
İzmir Barosu ve Mülkiyeliler Birliği İzmir Şubesinin ortaklaşa düzenlediği "Ege'de Direniş ve Kurtuluş Savaşını Birlikte Düşünmek" konulu söyleşi İzmir Barosu Konferans Salonunda gerçekleşti.
Söyleşiye Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esra Danacıoğlu Tamur,Prof. Dr. İlhan Tekeli ve Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Erkan Serçe konuşmacı olarak katıldılar.
İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı Misket Dikmen ve Yönetim Kurulu Üyesi Hatice Bülbül'ün de izlediği söyleşinin moderatörlüğünü yapan Esra Danacıoğlu, İzmir'in işgalinin aslında Avrupa'nın da karanlığa gömüldüğü bir dönemde gerçekleştiğini, kanlı çatışmaların sonunda İtilaf devletlerinin elde ettiği zaferin bir "Pirus Zaferi" olduğunu belirtti. Danacıoğlu, İzmir'in işgalinin Türkler için acıklı bir trajedi olarak başlayan ve kurtuluşla biten bir sürecin başlangıcı olurken, Yunanlılar için ise bir tür zaferle başlayıp trajedi ile sonuçlanan bir sürecin başlangıcı olduğunu ifade etti.
İlhan Tekeli, beka sorunu ifadesinin bugünlerde gelişigüzel bir şekilde kullanıldığını, aslında gerçek bir beka sorununun bundan yüz yıl önce yaşandığını ve üstesinden gelindiğini ileri sürdü. Tekeli, işgal günlerinde gündemde üç farklı kurtuluş stratejisi olduğunu, bunlardan birincisinin saray ve çevresinin ortaya koyduğu, özellikle saray ve çevresini korumaya, bunun için müzakerelerde bulunmaya ve İngiliz Muhipleri Derneği gibi organizasyonlarla destek almaya dönük bir strateji olduğunu anlattı. İkinci stratejinin ise bölgesel hareketlerle direniş oluşturmak olduğunu anlatan Tekeli burada asıl amacın Türklerin bu bölgelerde azınlıkta kalmasını önlemek olduğunu belirti. Üçüncü görüş ise Mustafa Kemal'e aittir. Stratejinin temelini Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devletinin elinde kalan topraklar üzerinde bağımsız bir devlet kurmak fikri oluşturmaktadır. Başlangıçta bu strateji en zayıf strateji olarak görülmektedir. Çünkü zaten savaş kaybedilmiştir ve kaybetmişken neyin kazanılacağı sorusu akla gelmektedir. Ama Mustafa Kemal'in vizyonu savaştan yorulan emperyalist devletlerin Anadolu'da yeni bir çatışmayı göze alamayacağını, Ruslar'ın sorun teşkil etmeyeceğini öngörmektedir. Bu öngörü sadece bir direnişi değil, cumhuriyete kadar uzanan bir iktidar perspektifini de içermektedir.
İlhan Tekeli Yunanlılar'ın İzmir'e müttefiklerin adına, müttefiklerin gözetim ve denetiminde çıktığını belirtti. Yunanlılar'ın stratejisinin bölgede sükuneti sağlamak, kontrol alanını aşamalı olarak genişletmek, direniş hareketlerini kesin bir şekilde bastırmak ve dışarıdan Rumları getirmek üzerine kurulduğunu ifade eden Tekeli, Yunan Ordusunun Rumların taşkınlıkları ve Türklerin direnişi karşısında bu stratejiyi uygulamada oldukça zorlandığını belirtti. General Milne'nin Türkler ve Yunanlılar arasına bir sınır koymasının Türklerin bir cephe oluşturmasına katkıda bulunduğunu belirten Tekeli merkezi otoritenin zayıflamasının, yerel unsurların çıkarlarının zarar görmesinin, zarar gören gruplara destek verecek güçlerin ortaya çıkışının Ege'de direnişi geliştirdiğini açıkladı. Bu direniş gücünün başlangıçta Erzurum ve Sivas kongrelerine karşı kayıtsız kaldığını belirten Tekeli daha sonra Mustafa Kemal'in ulusal düzeye yayılan etkisiyle bu gücün zamanla Heyeti Merkeziye'nin emirlerine tabii hale geldiğini ileri sürdü.
İzmir'de işgal altında ramazan günlerini anlatan Erkan Serçe o günlerin günlük yaşamına ilişkin bilgilerin genelde anı kitapları ve gazetelerden sağlandığını ancak bu kaynakların da sansür ve subjektif içerikleri nedeniyle güvenilirlikleri ile ilgili sorunlarının bulunduğunu ifade etti. Esra Danacıoğlu ise sözlü tarih çalışmalarının İzmir'in işgali ile ilgili gerçeklerin yanısıra Birinci Dünya Savaşının İzmir halkı üzerinde yarattığı yıkıcı ekonomik ve sosyal etkileri de ön plana çıkarttığını anlattı