EDİTÖR MASASI 2 - Türkiye'nin Suriye'de istediği çözüm, Suriye'nin diğer sorunlarını da çözebilir
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye ile normalleşme meselesine ilişkin, "Türkiye'nin istediği tarzda bir çözümün olması halinde diğer sorunları da Suriye'nin daha rahat çözeceğine inanıyorum.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye ile normalleşme meselesine ilişkin, " Türkiye'nin istediği tarzda bir çözümün olması halinde diğer sorunları da Suriye'nin daha rahat çözeceğine inanıyorum." dedi.
AAtölye'de Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası'na konuk olan Fidan, gündeme ilişkin soruları yanıtladı, değerlendirmelerde bulundu.
Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile görüşmeye hazır olduğuna ilişkin ifadesini anımsattı.
Esed yönetimiyle epey zamandır askeri ve istihbari gibi çeşitli formatlarda görüştüklerini anlatan Fidan, "Özellikle Ruslar ve İranlıların olduğu ortamlarda hep görüşüldü." dedi.
Fidan, 2017'den itibaren Astana Formatı ve Türkiye'nin Ruslarla yaptığı diğer askeri mutabakatların neticesinde Suriye'deki rejimle muhalefetin arasında "dondurulmuş bir savaşın" olduğunu ve bir çatışmanın olmadığını belirterek "Bir sessizlik ortamı var. Herkes kendi bölgesinde duruyor. Bu sessizlik ortamında aradan geçen zaman içerisinde biz, belli konuların aslında kalıcı olarak çözülmesine yönelik adımlar atılmasının gerektiğini düşündük. Tabii burada tarafların bu adımları atması gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Türkiye'nin, rejim ve muhaliflerin kendi aralarında anlaşabileceği bir siyasal çerçeveye ulaşmasını istediğini vurgulayan Fidan, "Birleşmiş Milletler (BM) kararları uyarınca bu olduğu zaman bizim için sorun kalmıyor." dedi.
Suriye ile normalleşme meselesi
Fidan, Türkiye ile Suriye'nin normalleşmesinden önce bazı sorun alanlarının yönetilmesi gerektiğini dile getirerek, şunları kaydetti:
"Yurt dışında milyonlarca Suriyeli mülteci neden var? Kendi halkıyla, muhalefetiyle problemli olan bir yönetim, milyonlarca mülteci üretmiş durumda. 3 milyondan fazlası Türkiye'ye gelmiş durumda. 5 milyon da Türkiye'nin ve Türkiye dostlarının Suriye içerisinde etkin olduğu bölgelerde yaşıyor, rejimin kontrolünün dışında. Biz, orada bu sistemi kurmuş olmasaydık 5 milyon insan daha Türkiye'ye gelmiş olacaktı. Neden biz Suriye'nin içerisinde dost unsurlarla varlığımızı sistematik bir şekilde yapıyoruz? Çünkü hala orada rejimle ilişkilerinde kendisini güvende hissetmeyen 5 milyona yakın bir kitle var."
Bu kitlenin rejimle barış ve güven ilişkisini tesis etmediği sürece Türkiye'nin daha fazla göç almayla ilgili endişelerinin izole edilmesinin mümkün olmadığının altını çizen Fidan, "Bırakın var olanların geri gitmesini, gönüllü bir şekilde daha fazla mültecinin Türkiye'ye gelmesini engelleyecek bir sistem olmuyor. Biz, hep şunu söylüyoruz: Kendi muhalefetinizle nasıl bir sistem kuracaksınız? Kendi halkınla, milyonlarla nasıl barışacaksın? Odaklanmanız gereken yer burası." diye konuştu.
Fidan, Türkiye'nin mülteciler ve terörle mücadele meselesini çok rahat konuşabildiğini ve ne istediğinden emin olduğunu vurgulayarak "Cumhurbaşkanımızın o konudaki vizyonu fevkalade net. Kurumlarımız bu konuda son derece bilgili, Silahlı Kuvvetlerimiz olsun, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) olsun, diplomasimiz olsun, bu konuda yoğun bir koordinasyonumuz var." dedi.
Bakan Fidan, sorunun daha fazla ileriye gitmemesi, çatışmaların olmaması, daha fazla insanın ölmemesi ve mülteci olarak çıkmaması için çabaladıklarını belirterek, Türkiye'nin terörle mücadelesini sürdürdüğünü söyledi.
ABD'nin Suriye politikası
"Amerika, Suriye ile ilgili kendi taleplerinde aslında bu konuyu çok fazla ilişkilendirmiyor. Dolaylı olarak nereden ilişkilendirir? Amerika'nın ortaya koyduğu şartlarda, özellikle BM şartlarına yönelik birtakım çözümlerin olması gibi konular var çünkü Sezar Yasası biliyorsunuz, Suriye ile ticari ilişkiler dahil olmak üzere bütün ilişkileri Amerika, kendi hukuki normlarıyla yasaklıyor. Kendi hükümranlık alanı içerisinde olan entitelere." diyen Fidan, dolarla ve Amerikan şirketleriyle iş yapan yapıların Suriye ile ticaret konusunda sıkıntı çektiklerine, bunun halihazırda kötü olan Suriye ekonomisini aynı durumda tuttuğuna işaret etti.
Fidan, Suriye'nin 3'te 1'inin ABD tarafından desteklenen terör örgütü PKK/YPG'nin işgalinde bulunduğuna dikkati çekerek "İşgal edilen bölgelerde de özellikle Suriye'nin çok işine yarayacak doğal zenginlikler var, petrol başta olmak üzere." dedi.
Bakan Fidan, "(Suriye meselesinde) Türkiye'nin istediği tarzda bir çözümün olması halinde diğer sorunları da Suriye'nin daha rahat çözeceğine inanıyorum. Orada bir bağlantı var ama çok direkt bağlantı olmayabilir." ifadelerini kullandı.
AB ile ilişkiler
Fidan, Avrupa Birliği (AB) Dışişleri Bakanlarının gayriresmi toplantısının, Türkiye'nin uzun aradan sonra katıldığı önemli bir toplantı olduğunu söyledi.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve AB Komisyonunun Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Üyesi Oliver Varhelyi ile sürekli görüşüldüğünü kaydeden Fidan, "Birbirimizi ikili düzeyde tanıdığımız bütün aktörler, artık hepsi AB Türkiye konulu bir toplantıda bir araya geldik. Türkiye ile bir nevi dondurulmuş birtakım ilişkiler, 'Bundan sonra nereye nasıl gidebilir?' sorusuna bir cevap arama egzersiziydi. Esas itibarıyla bizim birebir yaptığımız ilişkilerde de gözlemlediğimiz konuların orada biraz daha yapısal bir şekilde tartışıldığı bir düzlem oldu." değerlendirmesinde bulundu.
Fidan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın AB ile ilgili ortaya koyduğu yenilenmiş bir vizyonunun olduğunu belirterek, "Her seçimden sonra Cumhurbaşkanımız, ülkemizin dış politikası ile ilgili, güvenlik politikası ile ilgili, dost düşman tanımı ile ilgili halkın artık iradeyi verdiği, makam olarak yenilediği ifadeleri var. Bunları dikkatle takip etmek gerekiyor ama bunlarda da ciddi bir devamlılık var. Terörle ilgili düşman tanımı, Türkiye'nin birliği, bütünlüğü tanımı ve aynı zamanda Avrupa Birliği ile ilgili konu. Bu konu da hep nettir. Seçildiği andan itibaren de tekrar Avrupa Birliği ile ilgili Türkiye vizyonunun değişmediğini Cumhurbaşkanımız vurgulamıştı. Ben bu konuyu açıkçası başlangıç noktası olarak ortaya koydum." diye konuştu.
Bir ülkenin AB'ye girmesinin ve kabul edilmesinin karşılıklı irade beyanıyla gerçekleştiğini dile getiren Fidan, "Demokrasilerde bunun siyasi iradeyle mümkün olması gerekiyor. Şimdi Türkiye'nin 2004'ten itibaren ortaya koyduğu siyasi iradenin devam ettiğini biz ortaya koyduk ama Avrupa Birliği'nde 2008'den itibaren artık siyasi iradenin değiştiğini, bu noktada bir siyasi irade olmadığını, bu irade Türkiye-Avrupa Birliği üyelik ilişkilerini tam ortada bıraktı. Şimdi üyelik ilişkileri irade yoksunluğundan dolayı ilerleyemezken diğer taraftan aday ülke statüsüyle yapmamız gereken şeyler var. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri içerisinde gerek ticari olsun, gerek siyasi olsun, bu konularda atılması gereken adımlar var. Yani üyelik konusu ilerlemiyor diye diğer konularda çalışmama olmaz." ifadelerini kullandı.
Fidan, son yıllarda birtakım subjektif yaklaşımların, bazı AB ülkelerinin kendi konularını AB'nin merkezi konusu gibi yapma çabalarının AB gündemini Türkiye ile ilişkilerde biraz dibe çektiğini belirterek, "Burada biz tekrar bu dibe çekmeyi normalleştirme, özellikle ticaret, ekonomi, vize, eğitim, kültür gibi alanlardaki zaten var olan normal işleyişimizi daha da pekiştirmek, daha da yapısallaştırmak konusunda neler yapılabilir onu gördük. Şimdi gözlemlerimden biri şu, özellikle son 3-4 yıldır Ukrayna-Rusya Savaşı başta olmak üzere, Orta Doğu'daki Gazze savaşı ve diğer konular, Rusya ve diğer ülkelerin giderek daha başka bir boyuta evrilmesiyle, ittifak şekli itibarıyla, Avrupa Birliği'nin jeostratejik olarak bir alarm seviyesine geldiğini görüyoruz." dedi.
Bakan Fidan, şöyle devam etti:
"Avrupa Birliği, esas itibarıyla ekonomik sorunlara yönelik dayanıklılığını fevkalade geliştirmiş, güvenlik ve jeostratejik konularını da Amerika üzerinden, onun sağladığı şemsiye koruma üzerinden yürüten bir yapıydı. Şimdi ama bunun da yetmeyeceğini veya Amerika'nın bunu yaparken kendilerinin de her zaman kabul edeceği ve halkları tarafından benimseneceği bir politika olmayacağını da görmüş oldular. Maliyet ve bedel var. Bu, ne kadar yönetilebilir? Şimdi bizim onlara tabii baştan beri söylediğimiz şuydu: Avrupa Birliği meselesi, özellikle Türkiye ile alakalı. Biz bunu ortaya koyarken vizyonumuz ne? Avrupa Birliği, esas itibarıyla coğrafi devamlılığı olan bir yapı yani Türkiye, şu anda kendisi de Avrupa'nın bir parçası coğrafya olarak. Hem Orta Doğu'ya bakan hem Asya'ya bakan hem Kafkasya'ya bakan birçok yeri var. Şimdi Avrupa'nın da bir parçasısınız, coğrafi devamlılık olarak siz de Avrupa Birliği üyesi olsanız 2008-2009'lu yıllarda benim değerlendirmem Birleşik Krallık, Avrupa Birliği'nden çıkmazdı."
Fidan, Birleşik Krallık ve Türkiye'nin doğu ve batıdan iki güçlü aktör olarak AB'ye üye olduğu bir ortamda jeostratejik açıdan AB'nin Atlantik tarafına sürüklenmeyeceğini belirterek "Türkiye, daha farklı çekim dip dalgasına maruz kalmaz, AB-Türkiye yani herkes, bulunduğu yerde daha güçlü bir çekim merkezi oluşturabilirdi jeostratejik olarak." dedi.
"Aşırı sağ iktidara gelse Avrupa Birliği'nde bizim için değişen bir şey yok"
Bakan Fidan, "Türkiye'yle ilişkilerinde Avrupa ülkeleri, aşırı sağ iktidardaymış gibi davrandı. Dolayısıyla bugün aşırı sağ iktidara gelse Avrupa Birliği'nde bizim için değişen bir şey yok Türkiye olarak. Bizim soydaşlarımız ve vatandaşlarımızla ilgili ne olabilir? Onunla ilgili sorunlarımız olur, endişelerimiz olur. Onları çok yakından takip ediyoruz." dedi.
Fidan, AB'nin oluşturduğu politikaya ilişkin, "Şöyle bir kaygıyla sürekli Avrupa Birliği politikayı oluşturdu: 'Biz, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğini ilerletirsek, Türkiye ile ilişkilerimizde pozitif gündemi çok gündeme getirirsek ne olacak? Biz, aşırı sağa zemin kaybedeceğiz. Onun için Türkiye ile ilgili pozitif konuları ilerletmeyelim, geri alalım.'" diye konuştu.
Bu politikayla AB'nin çok büyük bir stratejik avantajı kaybettiğine dikkati çeken Fidan, "Bu türden uluslararası krizlere dayanıklı olma ile ilgili bir yeteneğinizi kaybettiniz. Büyük bir müttefikle yüzde 100 perçinleşme imkanını kaybettiniz veya geciktiriyorsunuz." dedi.
Fidan, şunları kaydetti:
"Şimdi sokak siyasetini siz birilerini ötekileştirip kendinizi yüceltme üzerinden kurduğunuz zaman ve bunun üzerinden çok hızlı büyüme stratejisi izlediğiniz zaman, oy kazanma stratejisi izlediğiniz zaman kısa vadede bir şeyler alıyor gözüküyorsunuz ama bunu yaparken çok büyük stratejik dengeleri de darmadağın ediyorsunuz. Bu, bir maliyet öngörme meselesi."
Küresel ittifaklar
Dünyada yaklaşık 200 ulus devlet aktörünün bulunduğuna ve bunların giderek daha fazla yetkinleştiğine dikkati çeken Fidan, "Giderek daha fazla ticari aktör, devlet dışı aktörün ve teknolojik faktörün içine dahil olduğu bir dünyada güç matriksinin sürekli evrildiğini görüyoruz. Bunu iyi görüp iyi analiz etmek gerekiyor, bütün bu matriksin içine katılan ulus devlet aktörleri başta olmak üzere diğer aktörleri de işin içine alarak." dedi.
Fidan, bu matriksi analiz etmenin önemini vurgulayarak, hangi nitelikli ittifakların hangi konuda geliştirilmesinin gerektiği konusuna dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
"Hiçbir ülkenin ittifak kurmadan yeryüzündeki krizleri tek başına çok büyük bedeller ödemeden yürütme şansı yok. Her ülke ittifak kurmak zorunda. Ekonomik ittifaklar, güvenlik ittifakları, siyasi ittifaklar." diyen Fidan, Türkiye'nin devlet kültüründe ittifaklar kurma, onlara dahil olma ve sorumluluklarını getirmeyle ilgili güçlü geleneğinin bulunduğunu dile getirdi.
Fidan, çeşitliliğin, hareketliliğin, devinimin ve dinamizmin olduğu küresel pazarda bütün alternatifleri ve opsiyonları değerlendirdiklerini belirterek, şunları söyledi:
"(BRICS üyeliği) Avrupa Birliği ile bizim ekonomik entegrasyonumuz üyelikle taçlansaydı şimdi Gümrük Birliği düzeyinde ama onun da üstüne gidip üyelikle taçlansaydı belki biz birçok konuda bu türden bir arayış içerisinde olmayacaktık çünkü Avrupa Birliği'nin şöyle bir mekanizması var: Kendi ekonomik ve ticari işbirliğinin, üye ülkenin ihtiyacı olan geliri üretmediği noktada altyapıyla ilgili özellikle, diğer konularla ilgili fonlarla devreye giriyor. Yüzlerce milyar avro para veriyor."
Fidan, halk tarafından seçilmiş, sorumluluğu bulunan bir hükümet olduklarının altını çizerek "Hükümet, kendi icraatlarını hayata geçirirken halkın bir numaralı ihtiyacına cevap vermek zorunda. Bunun için uluslararası ilişkilerini bu şekilde dizayn eder. Şimdi Avrupa Birliği ile dediğim gibi biz ilişkilerimizi bu şekilde devam ettirip iyi niyetle bir noktaya götürmeye çalışırken bunun duraksadığı bir yerde de ekonomik olarak başka ne türden alternatifler olabilir, buna bakmamız normal." ifadelerini kullandı.
BRICS
BRICS'i, kurulduğu andan itibaren kurumsallaşması çok fazla gerçekleşmemiş ama bununla ilgili tartışmaların yapıldığı bir platform olarak tanımlayan Fidan, "AB gibi işte entegre edilmiş, ortak para birimi, finansman usulleri, modelleri, yatırım, kriterler, altyapı vesaire bu konuların çok fazla hala olmadığı bir alandayız." dedi.
Fidan, BRICS'in AB gibi bir model oluşturmak isteyip istemediğine ilişkin soruyu yanıtlayarak, "İşte içine girip göreceğiz. İşte arayışımız o. Dediğim gibi biz, sadece BRICS'e değil ASEAN'a çok yakın bakıyoruz. ASEAN'la da çok yakından ilgileniyoruz. Şu anda Türkiye'nin içinde bulunduğu, merkezinde bulunduğu başka ekonomik işbirliği teşkilatları var. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı var. İslam ülkeleriyle kurduğumuz ekonomik işbirliği teşkilatları var. D8 var." diye konuştu.
Ölçek ekonomisi ve pazar yaygınlığı açısından bakıldığında giderek daha büyük ölçekli entegrasyonlara ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Fidan, "Bir de Türkiye'nin ekonomisi çok büyük. Tırnak içinde Türkiye de ' ekonomi mucizesini' yaşayan bir ülke yani kendi klasmanında çok az ülkenin olduğu, hemen hemen olmadığı bir ülke. Biz, petrol, gaz gibi hızlı nakit getiren, yüksek nakit getiren, gelir getiren bir finans kaynağımız olmadan endüstri ve teknoloji üretip satarak, sanayi ve teknolojiyle, tarımla ve hizmet sektörüyle G20 arasında olan ve kalmayı başaran bir ülkeyiz." ifadelerini kullandı.
Fidan, diğer ülkelerin büyük doğal kaynaklara sahip olduğunu ya da büyük ekonomik entegre yapılara mensup bulunduğunu dile getirerek, şunları kaydetti:
"Avrupa Birliği gibi, Kuzey Amerika Paktı gibi veya Amerika'yla tercihli özel ticaret anlaşması olan, onun tarafından desteklenen, diyelim Japonya gibi, Kore gibi ülkelere baktığınız zaman veya Avustralya gibi ülkelere baktığınız zaman çok özel ve tercihli Batı'yla ilişkileri olan ülkeler. Diğer taraftan, Suudi Arabistan var yani petrol var. Şimdi bunların olmadığı bir ortamda Türkiye'nin gerçekten kendi emeğiyle birkaç ülkeyle beraber burada kalması, her türlü takdirin üzerindedir. Bu, sürekli altı çizilmesi gereken bir konu."
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğini yaptığı AK Parti iktidarlarının gündemde tuttuğu ekonomi politikalarını çok yakından takip etmek gerektiğini dile getiren Fidan, "İçeride bizim neyi, ne kadar hissettiğimizle beraber dışarıdaki gelişmelerde nerede, nasıl duruyoruz onu da iyi gözetlemek lazım. Dolayısıyla bizim BRICS'e de bakış perspektifimiz esas itibarıyla bu." dedi.
(Sürecek)