Nurullah Genç: Şiirin hayattaki yeri yılda bir günden ibaret olmamalı
Şair ve yazar Nurullah Genç, Dünya Şiir Günü'nün şiirin hayattaki yerini yeterince vurgulamadığını belirterek, her gün şiir okunması gerektiğini söyledi. Genç, şiirin kelimelerden tasarruf ederek anlamı çoğaltma gücüne dikkat çekti ve Müslüman milletin değerlerine uygun şiirler yazılması gerektiğini vurguladı.
"Yağmur", "Rüveyda", "Denizin Son Martıları", "Gül ve Ben", "Yankı ve Hüzün", "Çiçekler Üşümesin" adlı eserleri kaleme alan şair ve yazar Nurullah Genç, "Şiir okumadığım gün kalbim acıyor gibi hissediyorum. Mutlaka şiirle hemhal olmam lazım." dedi.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından şiir okumayı, yazmayı ve yayınlamayı teşvik etmek amacıyla ilan edilen 21 Mart Dünya Şiir Günü, 25 yıldır kutlanıyor.
Dilsel çeşitliliğe de bir fırsat sunması hedeflenen Dünya Şiir Günü kapsamında, birçok ülkede çeşitli etkinlikler düzenleniyor.
Şiirin hayatındaki önemini, edebiyat-kültür-medeniyet ilişkisini ve gelecek nesillerden beklentilerini AA muhabirine anlatan Genç, şiirin hayattaki yerinin yılda bir günden ibaret olmaması gerektiğini belirterek, "Dünya Şiir Günüymüş. 'Ben bir de şiiri hatırlayayım.' filan diyebileceğimiz bir şey değil şiir. Dolayısıyla bu günlerle alakalı zaman zaman eleştirilerimi de dile getiriyorum. Yani insanlara değişik halleri için birer gün ayıran dünyanın, diğer günlerde o ayırdığı günle ilgili anlamı unutturmasını ben kabullenemiyorum." diye konuştu.
Nurullah Genç, insanın her gün şiir okuması ve şiirle iç içe olması gerektiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Sözü katmanlandırdığımız, tabakalandırdığımız zaman şiirin nerede olduğunu görüyoruz. Sözün üstünde kelamıkibar, kelamıkibarın üstünde de şiir vardır. Şiirin üstünde hadis, hadisin üstünde Allah kelamı vardır. Dolayısıyla şiir zaten mukaddes sözdür yani ayet ve hadisin hemen altında yer alır. Bizim şiirimiz, inandığımız şiir böyledir. Dolayısıyla siz bu kadar önemli bir söz katmanını, şiiri yılda bir güne mahkum ederek değerlendirmemelisiniz. Anmak açısından olabilir yani bir gün şiirle alakalı kutlamalar yapıp, insanlara şöyle seslenebilirsiniz, 'Kalan 364 gününüzü şiirle doldurun, şiiri unutmayın, şiir şöyle bir şeydir, şöyle bir faydası vardır.' diye bir günlük bir kutlama programı yapabilirsiniz. Ama yılda bir gün şiir günü olmamalı diye düşünüyorum."
"Şiir okumadığım gün kalbim acıyor"
Hemen her gününün şiirle geçtiğini, çocukluğundan bu yana iç dünyasında şiirle yaşadığını vurgulayan Genç, 9-10 yaşlarındayken yirminin üzerinde şiir ezberlediğini dile getirdi.
Genç, kendisinden bir parça gibi gördüğü şiirle iç içe olduğunun altını çizerek, "Şiir okumadığım gün kalbim acıyor gibi hissediyorum. Mutlaka şiirle hemhal olmam lazım." ifadelerini kullandı.
Şiirin kelimelerden tasarruf, anlamdan çoğaltma olduğunun altını çizen usta şair, şöyle devam etti:
"Kelimelerden tasarruf ederken anlamı çoğaltabiliyorsanız şiirin dünyasına girmişsinizdir demektir. Yani en az kelimeyle en yüksek anlama ulaştığınızda şiir doruğa ulaşır çünkü buna ihtiyaç vardır. Yani bir meseleyi anlatmak için uzun uzun, dakikalar dolusu, saatler boyu konuşmanız gerekmez her zaman. Buna zaman da imkan da müsait olmaz. Kişinin kendi hafızası, bunu gerçekleştirme durumu da müsait olmayabilir. Dolayısıyla şiir aslında o kadar büyük bir imkan ki, bir şiir beytiyle herhangi bir insana herhangi bir konuda mesaj verebilirsiniz. Siz divan edebiyatından bir beyitle insanlara, o anda belki ciltler dolusu kitap okumayla elde edebilecekleri bir anlamı, o tasarruf edilmiş kelimelerle ama çoğaltılmış anlamla o anda ulaştırabilirsiniz."
Nurullah Genç, şiirin mesajı, ilhamı, sevgiyi, hissi, duygu ve bilgiyi ihtiva ettiğine işaret ederek, "Bunları şiir metniyle alabilirsiniz ve şiir metniyle başkalarına ulaştırabilirsiniz. Şiir bu manada çok önemli bir imkandır. Bundan haberdar olmayan kişilerin kaybı var diye düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Anlam ya da sanat değeri itibarıyla şiirin edebi türlerin şahı olduğunu vurgulayan Genç, şunları söyledi:
"Edebiyatın kendi anlamından yola çıkarsak da yine böyledir. Edebiyat, edep kökünden türer. Edep ölçülülük, ölçülü davranmak demektir ve hayatımızın tamamını kuşatır. Mesela ticarette ölçü, hakkıyla satın almaktır ya da bir ürünü hakkıyla hak ettiği şekilde satmaktır. Adaletin ölçüsü her iki tarafın da adil bir şekilde değerlendirilerek, kararın adil bir şekilde verilmesidir. Adaletin edebi budur. Yüzün edebi tebessümdür, kalbin edebi muhabbettir. Edep hayatımızın her tarafını kuşatır ve ölçülülük demektir. O zaman edebiyatta ölçülülük yani kelamda ölçülülük edebiyatsa, kelamda ölçülülüğü bize en güzel öğreten de şiirdir. Nesirden daha fazla öğretir ölçülülüğü. Mesela rastgele bir metni şiir olarak yazamaz, sunamazsınız. İster serbest, ister aruz, ister hece olsun belirli ölçüleri vardır. O ölçülere uymadığınızda metin, şiir metni olmaktan çıkar. Dolayısıyla edebiyatın edep yanını yani ölçü yanını bize en çok hissettiren alan olduğu için de şiir, edebi türleri içerisinde birinci sıradadır."
"Bizim şiir geçmişimiz ihtişamlıdır"
Nurullah Genç, çocukluğunun geçtiği odada divan edebiyatından örneklerin okunarak izah edildiğini belirterek, "Bizim şiir geçmişimiz ihtişamlıdır. Ancak cumhuriyetle birlikte dumura uğrayan kültür, irfan aktarımı, medeniyetimizin gelecek nesillere aktarılmasında yaşadığımız kırılganlık kopukluk şiirimize de yansımıştır." dedi.
Özellikle Batılılaşmanın, Batıya ve Batı şiirine hayranlıkla ön plana çıkmasıyla divan edebiyatının tu kaka edilerek üstünün örtüldüğünü aktaran Genç, "Batı'dan ilham alınarak yazılan yeni şiir, maalesef edebiyatın o edep sıfatını da aşarak, ölçüyü bozarak bizim şiirimizi bir anlamda tarumar eyleme noktasına ulaştırılmıştı. Bu nedenle mana itibarıyla Müslüman olan bir milletin, İslam medeniyetinin içinde yaşayan insanların, sözün katmanlarında en üste koyduğumuz Allah kelamını ve Peygamberimizin hadislerini devre dışı bırakıp sadece şiire yönelmeleri düşünülemez." değerlendirmesinde bulundu.
Müslüman milletin şiiri nasıl yazması gerektiğine dair ölçülerin Kur'an-ı Kerim'de de yer aldığını kaydeden Genç, şu bilgileri verdi:
"O ölçüler ters yüz edilerek şiirimiz yeniden harmanlanmaya çalışıldığı ve köklerinden de koparıldığı için milletimizin değerleriyle örtüşmeyen bir şiir anlayışı maalesef ön plana çıkmıştır. Fakat inşallah milletimiz kendi özüyle medeniyetiyle bütünleşmeye, nesillerimiz geçmişimizi, tarihimizi ve şiirimizin eski ihtişamını öğrenmeye devam ettikçe gelecekte çok daha güzel şiirler yazacak insanlarımız olacaktır."
"Kendimi bir medeniyete ait hissederek şiir yazdım"
Ayrım gözetmeksizin bütün ekolleri, okulları, şairleri, dünya edebiyatını, geçmişi ve bugünü okumaya çalıştığının altını çizen Genç, "Bugüne kadar kendimi herhangi bir ekole ait görerek şiir yazmadım. Fakat ben kendimi bir medeniyete ait hissederek şiir yazdım. Bu medeniyet bizim kalp, gönül medeniyetimizdir, İslam medeniyetidir." şeklinde konuştu.
Şiirlerini kaleme alırken Ka'b Bin Zuheyr, Hassan Bin Sabit, İmam Busiri, Nabi ve Fuzuli'nin bugüne ulaşmış şiirleriyle açtığı yoldan, bu yolu genişleterek ve büyüterek yürümeye çalıştığını kaydeden Genç, "Bizim medeniyet yolumuzun dışındaki bir yoldan ya da ekolden yola çıkarak şiir yazmayı hiçbir zaman düşünmedim. Mühim olan var olanı, bugüne geleni geliştirerek yeni nesillere aktarmaktır." dedi.
Prof. Dr. Nurullah Genç'in "Tutkular Keder Oldu", "Yollar Dönüşe Gider" ve "İntizar" romanlarının yanı sıra şiirleriyle aynı adı taşıyan "Yağmur", "Rüveyda", "Denizin Son Martıları", "Siyah Gözlerine Beni de Götür", "Gül ve Ben", "Yankı ve Hüzün", "Çiçekler Üşümesin", "Aşk Ölümcül Bir Hülyadır", "Hüznün Lalesidir Dünya" ve "Birkaç Deli Güvercin" gibi şiir kitapları bulunuyor.
Şiirleri pek çok ödül alan ve usta ses sanatçıları tarafından seslendirilen Genç, akademik çalışmaları, verdiği eğitimler, danışmanlık hizmetleri, seminerler ve konferansların yanı sıra ödüllü profesyonel fotoğraflarıyla da tanınıyor.