Diyarbakır'da Sivil Toplum Örgütlerinden Khk'lara Tepki
DİYARBAKIR'da, bazı sivil toplum örgütlerinin üyeleri, 695 ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelere (KHK) karşı ortak basın açıklaması yaptı.
DİYARBAKIR'da, bazı sivil toplum örgütlerinin üyeleri, 695 ve 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelere (KHK) karşı ortak basın açıklaması yaptı. Grup adına açıklamayı okuyan Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen, tek tip kıyafet uygulamasının masumiyet karinesine aykırı olduğunu savunarak, "Mahpusları onur kırıcı muameleye tabi tutmanın referansı, Guantanamo hapishanesi olamaz" dedi.
Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Tabipler Odası, Hak İnisiyatifi Diyarbakır Temsilciği, İnsan Hakları Derneği ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı üyeleri bir araya gelerek, 695 ve 696 sayılı KHK'lara ilişkin basın açıklaması yaptı. Diyarbakır Barosu'nda düzenlenen basın toplantısında, açıklamayı Baro Başkanı Özmen, okudu. Geçen pazar günü yayımlanan 695 ve 696 sayılı KHK'ların, yargı mekanizmasıyla toplumsal hayatı derinden etkileyecek uygulamalara imza attığını savunan Özmen, "696 sayılı KHK'da, 136 düzenleyici maddeyle hukuk düzeninde yürütme erki eliyle önemli değişiklikler yapılmıştır. Yargıtay başta olmak üzere yargısal düzene yürütme tarafından KHK eliyle yapılan müdahaleler, giderek bozulmakta olan yasama, yürütme, yargı dengesini yürütme lehine bozmaya devam etmekte. Bu durum, demokratik hayatı büyük tehdit altında bırakmaktadır. Ayrıca KHK'larla yapılacak düzenlemelerin OHAL dönemi ile sınırlı olması gerekirken, kalıcı değişiklikler getirmek, Anayasa'ya ve hukuka açıkça aykırı olup, temel hak ve özgürlüklere vurulan bir darbedir" diye konuştu.
'KHK İLE DAYANAK OLUŞTURULDU'
696 sayılı KHK'nın 93'üncü maddesiyle tutukluların, yargılama aşamasında tahliye edilmesine karşı kapalı olan itiraz yolunun açıldığını kaydeden Özmen, "Daha önce çoğunlukla Kürt siyasetçilerin tahliyelerinde gördüğümüz üzere tahliyelere itiraz edilmekte ve bu itirazlar kabul edilerek, sanıklar, yeniden tutuklanmaktaydı. Bu düzenleme ile bugüne kadar tahliyelere yapılan itirazların kanuna aykırılığı ispat edilmiş ve bu kanuna aykırı uygulamaya KHK ile dayanak oluşturulmuştur. Ancak bu düzenlemenin KHK ile yapılması hukuken mümkün olmadığı gibi getirilen uygulama kanuna aykırı olmasa bile hukuka aykırı olmaya devam edecektir" dedi. Tek tip kıyafet uygulamasının KHK'lardaki en çarpıcı madde olduğunu dile getiren Özmen, şunları söyledi:
"Mahpusların hastane, mahkeme gibi yerlere cezaevi tarafından verilecek elbiselerle sevk edilmeleri zorunlu kılınmakta ve bu elbiselerin rengi de tek tip olarak belirlenmektedir. Bu elbiseleri giymeyi reddeden ya da elbiselere zarar verenler, ziyaretçi görüş cezası ve benzeri cezalarla karşı karşıya kalacaklardır. Bu madde, evrensel hukuk kurallarına, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, Anayasa'ya ve kanunlara ve en nihayetinde bir evrensel hukuk ilkesi olan masumiyet karinesi ilkesine açıkça aykırıdır. Masumiyet karinesi ilkesi gereğince, suçluluğu yargı kararı ile kesinleşinceye kadar herkes masumdur. Bununla beraber suçlu dahi olsa kimsenin kişilik haklarına halel getirilemez. Söz konusu değişiklik ile kişiler, henüz yargılanırken bu tulumlar giydirilerek, kişilik hakları zedelenmiş olacak; masumiyet karinesi ve evrensel hukuk ilkelerine aykırı bir uygulama başlatılacaktır. Bu onur kırıcı muamele, Türkiye'de daha önce uygulanmış, sakıncaları bizzat tecrübe edilmiş ve Danıştay tarafından 1989 yılında kaldırılmıştır. Mahpusları onur kırıcı muameleye tabi tutmanın referansı, Guantanamo hapishanesi olamaz. Dünya kamuoyu tarafından karşı çıkılan bu uygulamanın daha birkaç yıl öncesine kadar karşısında olan bir hükümet tarafından hayata geçirilmesi, hukuk ve insan hakları çıtasının nereye düştüğünü göstermesi bakımından ibret vericidir. Gayrimeşru ve gayrihukuki olan bu onur kırıcı uygulama cezaevlerinde çok büyük hak ihlalleri ile sonuçlanacak reaksiyonlara davetiye çıkarmaktadır."
'İSTENİLEN KİŞİ SUÇTAN MUAF TUTULABİLİR'
696 sayılı KHK'nın 121. maddesine yönelik de eleştirilerde bulunan Özmen, şöyle konuştu: "Hükumet yetkililerince, bu maddenin 15 ve 16 Temmuz günlerinde gerçekleştirilen eylemler ile sınırlı olduğunu söylemiş ise de metnin hem hükümetin başka üyeleri tarafından hem hukukçular ve insan hakları savunucuları tarafından böyle anlaşılmadığı açıktır. Oluşan algı ile ortaya çıkan reaksiyonlar, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının son derece tartışmalı olduğu gerçeği ile değerlendirildiğinde, bu maddenin kamu düzenini tamamen ortadan kaldırabileceği, bazı sivillerin veya grupların, diğer gruplara yönelik şiddet eylemlerini meşrulaştıracağı kuvvetle muhtemeldir. Bugün, hukukun büyük oranda keyfi bir esneklik içinde işlediği böyle bir atmosferde bu madde ile istenilen kişi suçtan muaf tutulabilir. Dün, öldürdüğü çobanın cesedinin yanına silah atanlar, onların terörist olduğu iddiasıyla nasıl yargıdan muaf tutulduysa yarın bir insanı öldürüp, 'terörü övdü' gibi bahanelerle yargıdan kaçabilecektir. Bu madde ile toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkı kapsamında yapılan bir etkinlik veya bir basın açıklaması, başkaca gruplar veya sivil vatandaşlar tarafından bu bahanelerle şiddet kullanılarak engellenebilir. Bu düzenleme, ifade özgürlüğü, toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkı gibi temel hakların kullanımını riskli hale getirmektedir."
? - Diyarbakır