Diyarbakır'da Barış Süreci Tartışıldı
Doç. Dr. Veysel Ayhan, "Kürtler, The cemaat, The El kaide gibi kesimler dışında en temiz ve saf kesimden oluşmuştur" dedi.
"Değişen Ortadoğu Dengelerinde Türkiye'nin Barış Süreci" konusunun ele alındığı '6. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi' Dicle Üniversitesinde başladı.
Dicle Üniversitesi Sosyal Araştırmalar Merkezi (DÜSAİMER) ve Dicle Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi'nin işbirliği ile gerçekleştirilen kongreye Rektör Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç, Araştırmacı Yazar Orhan Miroğlu, Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Şahin, Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Veysel Ayhan, Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Bilal Karabulut, Artuklu Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. İbrahim Özcoşar, Erbil Selahattin Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Aziz Hasan Barzani, Bağdat Nahrain Araştırma Merkezinden Dr. Abdunnoor Toumi, Dohuk Üniversitesi öğretim elemanı Dr. Bayer Dostki, Dicle Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi ve Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Erol Koçoğlu, dekanlar, öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı.
ORTADOĞU, TEKRAR TARİH SAHNESİNE ÇIKMAYA HAZIRLANIYOR
Burada konuşan Dicle Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi ve Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, İnsanlığın 5 bin yıllık tarihinin 4 bin yılının hemen hemen Mezopotamyanın üstünlüğü ile geçtiğini belirtti.Şeyhanlıoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Ben tekrar o güneşin geri geldiğini hissediyorum. Batının enerjisinin teknolojisinin güneşinin grup etmeye başladığı zaman da Ortadoğu, tekrar tarih sahnesine çıkmaya hazırlanıyor. Bu anlamda da bizlere çok büyük iş düşüyor. Bizler bu haliyle en namzet milletiz. Türkiye'de umutla var olmamızı sağlayan bir süreç var. Bu da 1950 yılında ki 2 gün sonra bence demokrasi bayramı olmalı. 14 Mayıs 1950 yılında başlayan bir süreç. Çok partili siyasal hayata geçtiğimiz demokrat partinin sivil bir partinin ilk defa iktidara geldiği bir tarih ve Adnan Menderes'in Başbakan olduğu bir tarihten günümüze kadar gelen süreçten bahsediyoruz. Elbette arada bir takım kırılmalar idamlar darbeler olmuştur. Ama siz bugünkü Ortadoğu'da olan vahşeti düşündüğünüzde özellikle Suriye'de kansız iktidarın el değiştirmesinin ne kadar zor olduğu biliniyor."
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE DIŞ POLİTİKA BOŞLUKTA CEREYAN ETMEZ
Açılış konuşmalarının ardından moderatörlüğünü Abant İzzet Baysal Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Veysel Ayhan'ın yaptığı oturumda dış politika ile birlikte bölgedeki dönüşümün de bir analizini yapan Uludağ Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Tayyar Arı, uluslararası ilişkilerde dış politikanın boşlukta cereyan etmeyeceğini belirtti. Arı, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir takım koşulların etkisi altında oluşur. Uluslararası sistemin bölgesel ve küresel konjonktürün yapılanmanın güç dağılımının etkisi göz ardı edilemez. Uluslararası sistemin soğuk savaş yılları boyunca iki kutuplu bir yapıya sahip olduğunu, esas olarak ta doğu ve batı bloku olarak şekillendiğini ve buradan kaynaklanan bir ideolojik çatışmanın egemen olduğunu ve bunun da ülkelerin dış politikasına hakim olduğunu ve Türkiye'nin dış politikasının bu şartlarda oluştuğunu ifade etmek gerekir."
ZAMANIN RUHUNU ANLAMADAN DÜNYAYI ANLAMANIZ MÜMKÜN DEĞİL
Düşüncelerini uluslararası ilişkiler açısından makro düzeyde ele alan Ortadoğu teknik Üniversitesi (ODTÜ) öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Bağcı, 20 yıl evvel anlatılan dünya sorunları ile bugün anlatılan dünya sorunları arasında kategorik olarak, nicelik ve nitelik olarak büyük farklılıklar olduğunu söyledi. Bağcı,"Ve bu farklılıkları biz zamanın ruhu olarak değerlendiriyoruz. Yani zamanın ruhunu anlamadan dünyayı anlamanız mümkün değil. Yani sadece ben haklıyım benden başka herkes haksız mantığından yola çıkarsanız, Servantes'in sözüyle söylemek gerekirse İçeriden ve dışarıdan bakışın eşgüdümlü olması lazım. Buna senkronize derler. Yani içeride anladığınız olayla dışarının size baktığı arasında büyük farklılıklar yoksa o zaman zamanın ruhunu birlikte yaşıyorsunuz demektir" diye konuştu.
ORTADOĞU'DAKİ LİDERLER POZİSYON ALMAYA BAŞLADI
Ortadoğu'nun bir süreçten geçtiğine şahit olunduğunu dile getiren Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Şahin ise, 1991 ile 2001 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte Ortadoğu'daki liderlerin kendilerine pozisyon almaya başladığını belirtti. Şahin, şunları söyledi:
"Çünkü kendilerinin siyasi meşruiyeti olmadıkları için sadece sistemin değişmesinden korkmadılar. Kendi halklarından da korktular. Çünkü kendi halklarına dayanmayan bir iradeleri, yapıları var. 2002'ye kadar bu süreç devam etti. 2001'de 11 Eylül ile birlikte uçak Amerika'da çarptı. Ancak ses, Ortadoğu'dan geldi. Çünkü Uçak Amerika'ya çarptı. Ortadoğu şekillendirilmeye başlandı. Eğer bir ideolojik düşünce değişik ülkelerde ise ve muhalefette ise birliktelik sağlayabiliyorlar. Arap milliyetçiliği 1940'lı 50'li yıllardan önce muhalefetteydi ve burada monarşiler vardı. Panarabizim vardı yani halkların birlikte olması savunuluyordu. Ne zaman ki paranatlar iktidara geldi. Birbirlerine düştüler Panarabizim gitti, yerel milliyetçilikler geldi Nasr milliyetçiliği Mısır milliyetçiliği, Esad Suriye, Irak milliyetçiliği, Filistin milliyetçiliği, Libya milliyetçiliği gibi milliyetçilikler ortaya çıktı. Seküler Arap milliyetçiliği Ortadoğu'da iktidara geldiği zaman siyasal İslamcılar panislamistti. Arap baharı ile birlikte siyasal İslamcılar da iktidar yüzü görünce bu defa panislavizm de bölündü."
Konuyu pesimist olarak değerlendireceğini kaydeden Gazi Üniversitesi öğretim üyesi Bilal Karabulut, kimlik olgusuna vurgu yaptı. Ortadoğu'daki ve Türkiye'deki mevcut kaosun sebebini kimlik çatışması olarak gördüğünü belirten Bilal Karabulut, "Burada insanlar savaşmıyor. Burada kimlikler savaşıyor aslında. Yani Suriye'ye, Irak'a, Türkiye'ye, Mısır'a, Filistin'e baktığınız zaman, burada insanlar veya fikirler değil kimlikler tartışıyor. Bunun çeşitli argümanları var" şeklinde konuştu.
"BİZ BU BÖLGEYİ İNŞA EDECEĞİZ"
Yeni bir süreçten geçildiğini ifade eden Abant İzzet Baysal üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Veysel Ayhan da, "Kürtler, The cemaat, The El kaide gibi kesimler dışında en temiz ve saf kesimden oluşmuştur. Hepimiz yerel kaynaklarımızla kendimizi var ettik. Okuyamadık, geç okuduk, sisteme entegre olamadık, dışlandık vs. ve dolayısıyla sistem bizi içerisine almadığı için kendi kodlarımızı koruyabildik ve şimdi bölgeyi yeniden inşa edecek en önemli güç te, ben Afrine bakınca görüyorum, Erbile bakınca görüyorum 200 bin Arap yaşıyor bölgede. Hristiyanlar, Yezidiler o bölgede yaşıyor. Ve kendi polisleri kendi siyasetçileri ile birlikte yaşıyorlar. Biz bu bölgeyi inşa edeceğiz. Evet, eski kalıplar bizde de var. Ama atacağız ve bölgeyi yeniden inşa ederken, sınır artık olmayacak. Ve herkes kendi evinde kendi evini yönetecek. Kürtler, kendi bölgelerini statükoları ile birlikte yönetecekler. Diğerleri de yönetecekler ama bir üst şemsiye olarak bir şey bulacağız. Bir isim bulacağız ve o üst şemsiye içerisinde hep birlikte gök kubbenin altında yaşamımızı devam ettireceğiz" şeklinde konuştu.
Konuşmaların ardından katılımcılara teşekkür belgesi ve plaket takdiminde bulunuldu.
Kongre, verilen aranın ardından "Türkiye'nin Barış Süreci" konusunun ele alındığı ikinci oturumu ile devam etti.