Dilin Bilgisi Olmadan Yazar Olunmaz"
Türk Edebiyatı Vakfı tarafından her hafta düzenlenen Çarşamba Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu Sevinç Çokum oldu.
Türk Edebiyatı Vakfı tarafından her hafta düzenlenen Çarşamba Sohbetleri'nin bu haftaki konuğu Sevinç Çokum oldu.
Son olarak, hatıralarına yer verdiği "İskele Gazinosu" isimli kitabı kitapseverlerle buluşturan yazar, Türk Edebiyatı Vakfı'nın Sultanahmet'teki merkezinde gerçekleştirilen programda anılarını anlattı.
Çokum, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde okumaya başladığı yıllarda babasını kaybettiğini ve ekonomik sıkıntılar yaşadığını söyledi.
Bir süre okula uyum sağlayamadığını aktaran Çokum, "Bırakmayı da düşündüm. Çünkü yazar olma niyetiyle girmiştim ama öyle olmadığını gördüm. Eski yazıyı çok iyi yazardım. Rahmetli Timurtaş Hoca ödev verirdi. Ben de bir sürü yazı götürürdüm. Bir keresinde vize için bana imza vermemişti, yanına çağırdı. 'Bu ödevleri siz mi yazıyorsunuz?' diye sordu. Ben de 'Evet' deyince, 'Bu kadar işlek bir el olamaz' dedi. 'Bazen yakınlarına yazdıranlar oluyor.' dedi ama yanında da yazınca imzayı verdi." diye konuştu.
Sevinç Çokum, daha sonra hikaye yazmaya başladığını belirterek, şöyle devam etti:
"Bu hikayeleri birinin görmesi lazımdı. Bir arkadaşım edebiyatla ilgilenen bir arkadaşıyla tanıştırdı. Arkadaş olduk, Tarık Buğra'nın yeğeniymiş. O da bugünkü öykü yazarı Nursel Duruel. 'Dayıma göstereyim.' dedi ve dosyayı götürdü ama dosya bir türlü gelmedi. Yaklaşık 3 ay sonra falan sordum. Tarık Buğra bana bir mektup yazmış. Mektupta, 'Hikayeler şimdiden vitrine çıkabilir ama bazı kelimelerin seçimini ileride daha iyi yapacak.' demiş. Dilin bilgisi biraz da yaşla ilgili, okudukça ilerliyorsunuz, neyi nere kullanacağınızı daha iyi biliyorsunuz. Dilin bilgisi olmadan yazar olunmaz. Daha sonra Tarık Buğra birkaç yazımı seçip Hisar Dergisi'ne göndermiş. Benim de haberim yoktu, bayiden dergi aldığımda kapakta adımı görünce çok şaşırmıştım."
"Her yazar, romanının adını tam olarak bulamaz"
Hikayeleriyle yarışmalara da katıldığını anlatan yazar, "Kitaplarıma isimleri önceden koymam, bittikten sonra bazı tercihler yaparım ve onların arasından seçerim. Bazen çok zorlanıp yayınevine birkaç isim birden yolladığım oldu. Ahmet Hamdi Tanpınar, Recaizade Mahmud Ekrem'in 'Araba Sevdası' romanı için 'Pek az roman ismi gibidir.' der. Hakikaten her yazar romanının adını tam olarak bulamaz." ifadelerini kullandı.
Seyircilerin sorularını cevaplayan ve "İskele Gazinosu" kitabına değinen yazar, şunları kaydetti:
"Herkes orada düğün, nişan gibi törenler yapar. Bu törenlerde muhakkak yakınlarınızı görüyorsunuz. Çocuklarıyla, gençleriyle herkes orada. Buralarda kaynaştığımız insanlar hep bir yerlere dağıldı. Gençler büyüdü, bazı insanlar hayatını kaybetti, bazıları başka yerlere taşındı. Yani aslında orada bir mikrofon vardı, herkes şarkısını söyleyip gitti. Bir hayat resmi geçidi gibi kabul ettim ben 'İskele Gazinosu'nu."