Haberler
Muhaliflerden Halep kararı: Şehrin idaresini devretmeye hazırız

Muhaliflerden Halep kararı: Şehrin idaresini devretmeye hazırız

'Yenidoğan Çetesi' duruşmasında ara karar açıklandı: Tutuklu sayısı 29 oldu, 4 sanık hakkında yakalama emri verildi

Tutuklu sayısı yükseldi, 4 sanık hakkında yakalama emri verildi

Fransa'da hükümet düştü! Barnier, tarihin en kısa süreli başbakanı oldu

Fransa'da hükümet düştü! Barnıer, tarihin en kısa süreli başbakanı oldu

DNA sonuçları çıktı! Narin'in avucunda bulunan kıl örnekleri anne ve ağabeyle uyumlu çıktı

Narin'in avucunda bulunan kıl örneklerinin kime ait olduğu belli oldu

DHA YURT ÖZEL GÜNDEMİ

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Engebeli tarlalar, binlerce yıllık gelenekle sürülüyor BATMAN'daki Çukuryurt köyündeki çiftçiler, traktörle girilemeyen engebeli arazileri, binlerce yıllık yöntem olan atlı sabanla sürüyor.

Engebeli tarlalar, binlerce yıllık gelenekle sürülüyor

BATMAN'daki Çukuryurt köyündeki çiftçiler, traktörle girilemeyen engebeli arazileri, binlerce yıllık yöntem olan atlı sabanla sürüyor. Dedelerinden kalma geleneğini sürdürdüklerini anlatan Yakup Çelik, "Traktörlerin girmediği dağlık alanlarda atla çift sürüyoruz. Çok zahmetli bir iştir. Hem at yoruluyor, hem de biz yoruluyoruz" dedi.

Gercüş ilçesine bağlı Çukuryurt köyündeki çiftçiler, bağ budamasının ardından tarlada daha iyi bir verim alabilmeleri için yoğun mesailerine başladı. Köyün engebeli olması nedeniyle birçok çiftçi, tarlasını binlerce yıllık gelenek olan hayvan gücüyle kullanılan sabanla sürüyor. Traktörün giremediği bölgede çiftçiler, gün boyunca atlara bağladığı sabanla tarlalarını sürerken, hem kendileri büyük zorluklar yaşadıkları, hem de atların çok yorulduğunu anlattı. Çiftçiler, tüm zorluklara rağmen atlara bağladığı sabanla günlerce tarla sürerek, geçimlerini sağlıyor.

Hayvan gücüyle tarla sürme dedelerinden öğrendiklerini anlatan çiftçilerden Yakup Çelik, "İş makinelerin ve traktörlerin girmediği dağlık alanlarda atla çift sürüyoruz. Çok zahmetli bir iştir, hem at yoruluyor, hem de insan yoruluyor" dedi.

25 yıldır hayvan gücüyle tarla sürdüğünü ifade eden Süleyman Çelik ise "Traktörlerin girmediği tarlamızı dedelerimizden kalan gelenek olan atlarla sürüyoruz. 25 yıldır bu işi yapıyorum çok zorlu ve zahmetli bir iştir" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

----------------

Köyün tabelası

Köyden görüntü

Bağ görüntüsü

Budamaya yapan vatandaşlar

Atla çift süren vatandaşlar

Röportajlar

Genel ve detay görüntüler

Haber-Kamera: Remziye ÖNER/GERCÜŞ (Batman), -

=======================

Konyalı takı tasarımcısı, Mescid-i Aksa'yı yüzüğe sığdırdı

KONYA'da, 40 yıllık takı tasarımcısı Servet Küçükdemirel, İslam dininin ilk kıblesi Mescid-i Aksa'yı yüzüğe sığdırdı. Tasarımlarına yurt dışı ve içinden çok sayıda talep olduğunu belirten Küçükdemirel, yüzüğü 1 haftalık emekle bitirdiğini söyledi.

1980 yılında takı tasarımcılığı mesleğine çırak olarak başlayan Servet Küçükdemirel, bir süre sonra kendi tasarımlarını yapmaya başladı. Konya ve İç Anadolu Bölgesi'ndeki birçok kuyumcuya özel tasarım yapan Küçükdemirel, 1997 yılından itibaren kişiye özel kendi tasarımlarını hayata geçirdi. Küçükdemirel, birçok tarihi yeri ve figürü yüzüğe işleyebileceğini belirterek, bu konuda kendine güvendiğini belirtti.

'SON DÖNEMDE MESCİD-İ AKSA POPÜLER'

Son zamanlarda İslam dininin ilk kıblesi Mescid-i Aksa'ya yoğun talep olduğunu söyleyen Küçükdemirel, "İnsanlarda istek var. Eskiye olan bir özlem var. İnsanlar tarihi yerleri yüzüklerde taşımak istiyorlar. Daha önce Ayasofya, Sultanahmet Cami, Bursa Ulu Cami, Mevlana Türbesi gibi yerleri yüzüklere yaptık. İsrail ile olan gerilim nedeniyle bu sefer de Mescid-i Aksa'yı çok isteyenler var" dedi.

'3 GÜNÜM TAŞ OYMAKLA GEÇİYOR'

Yüzüğün yapımında orijinal kuvars taşı kullandığını belirten Küçükdemirel, şunları söyledi:

"Başladıktan sonra başından hiç kalkmazsam 3 günüm sadece taşı oymakla geçiyor. Geri kalan kısımları ile birlikte 1 haftada yüzüğü tamamlıyorum. Zorlandığımız yerlerde oluyor. Çünkü kubbenin üstündeki alem-i şerife kadar oyuyoruz. Yurt dışından ve Türkiye'nin birçok yerinden ürünlerime talep oluyor. Mecsid-i Aksa bizim ilk kıblemiz. Ülke olarak Mescid'i Aksa'nın ayakta durması için bir mücadele veriyoruz. İnsanlar hassasiyetlerinden dolayı Mescid-i Aksa'yı yaptırmak istiyor' dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

----------------

Servet Küçükdemirel röportaj

Küçükdemirel'in çalışmasından detay

Mescid-i Aksa yüzüğünden detay

Genel ve detaylar

Haber-Kamera: Tolga YANIK KONYA

=============================

Bu mahallede her 4 kişiden 1'i yabancı

TÜRKİYE'de en çok yerleşik yabancının ikamet ettiği Antalya'nın Alanya ilçesindeki Mahmutlar Mahallesi'nde her 4 kişiden 1'ini yerleşik yabancılar oluşturuyor. Son nüfus sayımına göre 44 bin Türk nüfusunun kayıtlara geçtiği mahallede, çoğunluğu Rus 11 bin yerleşik yabancı yaşıyor.

Türkiye'nin önemli turizm merkezlerinden biri olan Alanya, her yıl milyonlarca turistin ziyaret etmesinin yanı sıra ülkenin en çok yerleşik yabancısının yaşadığı kent olma özelliğini de taşıyor. Alanya'da çeşitli ülkelerden toplam 37 bin mülk sahibi yabancı bulunuyor. İlçede yerleşik yabancılar yoğunlukla sahil bandında yer alan Mahmutlar Mahallesi'ni tercih ediyor. Yaklaşık 37 bin yerleşik yabancıdan 11 bini Mahmutlar'da oturuyor. Mahallede oturanların yaklaşık 5 binini Ruslar oluştururken, geri kalan nüfusu ise İskandinav ülkeleri vatandaşlarıyla Alman, İngiliz ve Orta Doğu ülkeleri vatandaşları oluşturuyor. Son nüfus sayımında 44 bin Türk nüfusunun kayıtlara geçtiği Mahmutlar Mahallesi'nde, her 4 kişiden 1'i yerleşik yabancı olarak belirlendi. Yaklaşık 7 kilometrelik sahile kurulu olan mahallede Rus, Alman, Fin ve Norveçlilerin kurduğu dernekler bulunuyor.

'MAHMUTLAR'IMIZ CAZİBE MERKEZİ, BURADA OTURANLAR ÇOK MUTLU'

Mahallenin 16 yıldır muhtarlığını yapan Ahmet Top, ilçenin en büyük mahallesi olduklarını söyledi. Muhtar Top, "Hatta son nüfus sayımında 44 bin Türk, bunun yanında yaklaşık 11 bin yerleşik turistin yaşadığı bölge. Bu 11 bin yabancının yarısı Ruslar, geriye kalanı da diğer uluslar. Bunlar İskandinav ülkeleri, Norveç, İsveç, İsviçre, biraz da Orta Doğu'dan var. Son zamanlarda İran, Iraklılar alıyor. Şu anda Mahmutlarımızda yaklaşık 6- 7 bin konut satışa hazır. Mahmutlarımız gerek 11 katlı binaları, bunun yanında 7 kilometrelik kıyısı, kumsalı, denizi, gerek yeşil muz bahçeleri, avokado bahçeleriyle, güneşiyle, sıcağıyla bu mevsimde insanlar denize giriyor. Mahallemiz cazibe merkezi. İnsanları sıkmıyor, gezecek noktaları var, 45-50'ye yakın alışveriş merkezimiz var, 7 banka şubesi, 12 eczane, sağlık ocağımız, 112 Sağlık Merkezi var. Jandarma ve güvenli bir ortamda mobese sistemiyle gözetleniyor. Çok güvenli bir ortam. Yaşayan insanlarımız, turistlerimiz burada çok mutlu" dedi.

İRAN'DAN ASTIMI İÇİN GELDİ

Ülkesi İran'ın hava kirliliğinden dolayı astım hastalığının ilerlediğini ve Alanya'ya temiz havası için yerleştiğini anlatan Nazanin Ghanbari (36), 5 yıldır Mahmutlar'da yerleşik olarak yaşadığını söyledi. Ghanbari, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Ben burayı hiç bilmiyordum. Babamın arkadaşları 10 yıl önce Mahmutlar'dan ev aldı. İran'da havalar fabrikalardan dolayı çok kötü, insanlar hep kanser oluyor. Yıllardır astım hastasıyım. Küçüklüğümden beri fabrikalar yüzünden ben hep spreyle nefes alıyordum. Babamın bir arkadaşı 5 yıl önce 'Bir şehir var, astımın orada bitecek' dedi. İlk olarak İstanbul'a gittim, orada bitmedi. Orada da oksijenle nefes alıyordum. Bana 'Alanya'ya gel' dediler, 5 yıl önce buradan ev kiraladık. Geldim ve astımım bitti. Ben çok mutluyum. Deniz havası bana iyi geldi. Artık sadece birkaç ayda bir kez belki oksijen alıyorum. Deniz havası var, fabrika yok, meyve, sebze çok güzel. Ben insanlarını çok seviyorum. Çok alıştım buraya. Benim karşıma kötü insan hiç çıkmadı. Buradaki insanların hepsi iyi. Buralara çok alıştım. İran'a döndüğümde buraları çok özlüyorum. İran'a gidiş biletleri çok pahalı ama ben yine de gittiğimde geri geliyorum. Ben buradayken İranlı arkadaşlarla hiç konuşmuyorum sadece Türklerle konuşuyorum. Burası bana ikinci aile oldu."

EN ÇOK RUSLAR VAR

Alanya Rus Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı Ekaterina Gündüz, ilçenin Ruslar tarafından çok tercih edilmesinin nedeninin başında Türk misafirperverliğinin geldiğini ifade ederek, şunları söyledi:

"18 senedir burada yaşıyorum. Türkiye kültürüyle bence dünyadaki en misafirperver ülke. İkinci sebep tabii iklim. Çünkü kışın güzel, yazın ise mükemmel bir hava var. O yüzden Ruslar yaşamak için Alanya'yı seçiyor. Rusların Mahmutlar Mahallesi'ni tercih etmelerinin asıl sebebi yeni yapılan binalar. Mahmutlar'da yeni yapılan inşaatlar var. İnşaat tatil için güzel bir tarz. İçinde havuz, hamam var. Denize yakın, ulaşım kolay. O yüzden insanlar oradan çok daire alıyor. 15 sene sonra Mahmutlar daha çok gelişecek. Eskiden portakal ağaçları vardı şimdi hep yeni inşaatlar var. Alanya'da ikamet eden 37 bin yabancı var. Bunun yaklaşık 7- 10 bini Rus vatandaşı. Bunların içinde Rusça bilenleri saymıyorum. Ukrayna, Beyaz Rusya, Kazakistan onlar da var. Yani sadece Rus vatandaşı yaklaşık 7 bin kişi var."

İŞ İÇİN GELDİ BİR DAHA GİDEMEDİ

Alanya Belediye spor'da spor eğitmenliği yapan ve 21 yıldır Alanya'da yaşayan Ukraynalı Julia Dilay Ulutunçok (41) da "Burayı seviyorum. Türk milletinde spora ilgi olduğu için çok sevindim. Alanya için spora çok büyük bir talep var. O yüzden ben burada çalışıyorum ve mutluyum. Ben bale eğitmeniyim ve Türkiye'de bale faaliyetlerinin zayıf olduğunu öğrendiğimde buraya gelerek yerleşik olarak yaşamaya başladım. Alanya Belediyespor'da jimnastik ve bale dersi veriyorum. Çocuklarla çalışıyorum gayet memnunum"

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

Mahmutlar Mahallesi'nden drone ile çekilen genel görüntü

Turist görüntü

RÖP 1: Ahmet Top

RÖP 2: Nazanin Ghanbari

RÖP 3: Ekaterina Gündüz

RÖP 4: Julia Dilay Ulutunçok

HABER- KAMERA: Burcu MUTLU- Engin ANAK/ALANYA (Antalya),

===========================

Erken doğan ikizler hayata tutundu, taburcu oldu

TEKİRDAĞ'ın Çerkezköy ilçesinde, Özer ve Merve Çalışkan çifti, 2019 yılının Aralık ayında 28 haftalıkken prematüre olarak dünyaya gelen ikiz bebeklerinden, ilkini 66 gün, ikincisini ise 102 gün sonra kucaklarına almanın sevincini yaşadı.

Çerkezköy'de oturan Özer ve Merve Çalışkan çifti, 2016 yılında evlendi. Çift, 2019 yılının Aralık ayında ikiz bebek sevinci yaşadı. Özel İrmet Hastanesi'nde 28 haftalık olarak erken doğan bebeklerden Poyraz 530, Yağmur ise 1 kilo 100 gram ağırlığında dünyaya geldi. Doğumun ardından hastanenin yenidoğan servisinde tedaviye alınan bebeklerden Yağmur 66 gün, Poyraz ise 102 günün ardından anne ve babasına kavuştu. 102 günlük sürecin ardından 500 gram dünyaya gelen Poyraz bebek 2 kilo 100 gram, 1 kilo 100 gram doğan kız kardeşi Yağmur ise 3 kiloya ulaştı. Bebeklerini kucaklarına alan Çalışkan çifti, büyük mutluluk yaşadı.

'POYRAZ BEBEK ÇOK SAVAŞTI, HİÇ PES ETMEDİ'

Bebeklerin erken doğması nedeniyle ciddi metabolik sorunlar yaşadıklarını belirten Dr. Hülya Halis, özellikle 3 ay tedavi edilen ve ciddi sağlık sorunları olan Poyraz bebeğin hiç pes etmediğini anlattı. Halis, bebeklerin verdiği yaşam savaşını şöyle anlattı:

"Poyraz bebek 28 haftalık, 530 gram, ikiz kardeşi ile dünyaya geldi. İkizi Yağmur dünyaya geldiğinde 1 kilo 100 gram ağırlığındaydı. Haftasının küçük olmasının yanı sıra çok ciddi bir büyüme geriliği ile dünyaya gelmesi Poyraz bebekte çok ciddi metabolik sorunları, ağır böbrek yetmezliği ve bağırsaklarda ciddi bir problem ile karşılaşmasına sebep oldu. Tabi bunlar bebekte hayati sorunlar olup bunun yanı sıra kalp ve akciğer sorunlarıyla da mücadele ettik. Ama o bu sorunlarla mücadelede hiç pes etmedi. Tüm sorunların üstesinden yavaş yavaş geldik. Kalp ve bağırsak sorunlarını ameliyat olmadan ilaç tedavileriyle çözmeye çalıştık. Şu anda beyninde, gözlerinde, akciğerinde ve diğer organlarında hayatı sorunlar olmadan sağlıklı bir şekilde taburcu ediyoruz."

'ÇOCUKLARIMIZ YAŞIYOR, ÇOK MUTLUYUZ'

Çocuklarını sağlıklı bir şekilde kucağına aldığı için çok mutlu olduklarını kaydeden Merve Çalışkan "Uzun süre doktorumuz Hülya Hanım ve hemşirelerimiz ile birlikteydik. Onlar sayesinde çocuklarımız yaşıyor. Doktorlar Sezer Arda'ya ve Hülya Halis'e çok teşekkür ediyorum. Çok mutluyuz" dedi.

'ÇOK ZOR SÜREÇTEN GEÇTİK'

Çocukları için umutlarını hiçbir zaman kaybetmediklerini söyleyen Özer Çalışkan ise "Çocuklarımız dünyaya geldiğinde çok umutla bakılmamıştı. Yağmur 66 günlük Yoğun Bakım Ünitesi'nde tedavisinin ardından bize teslim edildi. Daha sonra ise Poyraz'ın hayat mücadelesini hep birlikte şahit olduk. Aile olarak umudumuzu hiçbir zaman kaybetmedik. Çok zorlu günler yaşadık. Ancak sağlıklı bir şekilde çocuklarımızı kucağımıza aldık. Bu süreçte çocuklarımızın sağlığı ile yakından ilgilenen hocamıza ve hemşirelerimize çok teşekkür ediyorum" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-----------------

Doktor Hülya Halis'in konuşması

Anne Merve Çalışkan'ın konuşması

Baba Özer Çalışkan'ın konuşması

Bebeklerden detay

Haber - Kamera: Şaban KARDEŞ-Onur KAYA / ÇERKEZKÖY(Tekirdağ),

===============================

Çıraklıktan başladı, damatlıkta dünya markası oldu

İZMİR'de, lise öğrencisiyken çırak olarak çalışmaya başladığı tekstil sektöründe kariyer basamaklarını hızla tırmanan Serdar Çakırlı, 34 ülkeye ihracat yapan damatlık firmasının ortağı oldu. Çakırlı, fabrikasında 60 kişiyi istihdam ediyor.

Gaziemir ilçesinde, 5 bin metrekare kapalı alana sahip, içinde üretim atölyeleri ve showroom bulunan firmanın 3 ortağından biri olan evli ve 3 çocuk babası Serdar Çakırlı (40), İtalya'dan Etiyopya'ya Türk işi damatlık satıyor. 16 yaşında lise öğrencisiyken damatlık tasarlamayı öğrenen Serdar Çakırlı, son mağazasını Amerika Birleşik Devletleri'nin Miami kentinde açtı. Mesleğe 1996 yılında Mimar Kemalettin Caddesi'ndeki gömlek firmasında çalışarak başlayan Çakırlı, azimle çalışarak bugünlere geldiğini söyledi. İşe başladığında paketleme yaptığını, ancak bu mesleği ustası sayesinde sevdiğini anlatan Çakırlı, "Bu işe başladığımda yerleri süpürüp paket hazırlıyordum. Ege Bölgesi'ne gömlek satıyorduk. Zamanla firma büyüdü. Bursa'dan Ankara'dan müşterilerimiz oldu. Daha çocuktum ama ustam sayesinde bu işi sevdim. Askere gidip geldikten sonra bir damatlık firmasında işe başladım. 2009 yılında İstanbul'daki müşterilerimle ortaklık kurdum. Moda Tekstil Konfeksiyoncular (MTK) Sitesi'nde 75 metrekare yer tuttuk. Bir terzimiz vardı, birimiz kesiyordu birimiz makinede dikiyordu. Eski makinelerle çalışıyorduk. Ama öyle de mutluyduk. Hedeflerimizin üstünde adetler çıkarmaya başladık. 2011 yılında Çankaya semtine taşındık. Yeni makineler ve yeni bir ekiple sadece damatlık üretmeye başladık" dedi.

'DOĞANIN HER NESNESİNDEN İLHAM ALIYORUZ'

24 yıldır damatlık yapan Çakırlı, 6 yıldır Sarnıç bölgesindeki 5 bin metrekare kapalı alanda tasarım yapıyor. Tamamıyla ihracata odaklanan Çakırlı, alaylı olduğunu ancak çok sayıda mühendis istihdam ettiğini belirtti. Kısıtlı sermayeyle başladığı işinde zamanla büyüdüğünü ifade eden Serdar Çakırlı, şöyle konuştu:

"Eğitimler aldık, kurumsal yapıyı oluşturduk. Ben lise mezunuyum ama beyaz yakalı ekibimiz mühendislerden oluşuyor. Çok ufak bir sermayem vardı. Çalışarak kazandım. Ne cumartesi ne pazar biliyor sürekli çalışıyordum. Damatlıkta bir konsept yarattık. Bir gün İstanbul Nişantaşı'nda sokakta yürüyen bir kadın gördüm. Pardösüsü dikkatimi çekti. Rengi balköpüğüydü. 300 TL verdim, üzerindeki pardösüyü satın aldım. Kumaşın deseni çok güzeldi. İstanbul'da bir fabrikada o kumaşı buldum. Rakipler bulamadı. O kumaştan 2011 yılında 1 milyon dolar kazandık. Doğanın her nesnesinden kendimize ilham alabiliyoruz."

60 KİŞİ İSTİHDAM EDİYOR, 34 ÜLKEYE İHRACAT YAPIYOR

Her yıl daha iyi koleksiyonlar tasarlamak için çalıştığını dile getiren Serdar Çakırlı, tekstil sektörünün risklere açık olduğunu söyleyerek "Tekstil çok kaygan bir sektör. Kazandıklarınızı 3 ayda kaybedebilirsiniz. Ben bunun bilinciyle her yıl korkarak daha iyi koleksiyonlar yapıyorum" dedi. Fabrikasında 60 kişiye istihdam sağlayan Çakırlı, İtalya, Romanya, Almanya ve Fransa'nın da aralarında bulunduğu 34 ülkeye ihracat yaptığını ifade etti.

EN RENKLİ SİPARİŞLER AFRİKA'DAN

Kendi markalarıyla hazırladıkları ürünleri pazara sunduklarını kaydeden Çakırlı, şöyle devam etti:

"Gerçek bir tasarım şirketiyiz. Bazen bir perdelikten bir damatlık yapıyoruz. Enteresan renklere cesaret ediyoruz. Yazın modasında belirleyici oluyoruz. Artık damatlar da gelin gibi çok şık giyiniyorlar. Bu da bize şevk veriyor. Tamamıyla el işi papyonlar, fularlar yapıyoruz. Belirlediğimiz temaya uygun desen, kumaş ve renkleri belirliyoruz. Siyahın modası hiçbir zaman geçmiyor. En renkli siparişler Afrika'dan geliyor. Narçiçeği, sarı renkleri tercih ediyorlar. Etiyopya bölgesinden ilginç siparişler alıyoruz."

İTALYA 40 KOLİ ÜRÜN BEKLİYOR

Amerika'nın çok büyük bir pazar olduğunu ve 2 yıldır Amerika'da Chicago'da bir fuara katıldıklarını kaydeden Çakırlı, Oscar ödülü alan bir oyuncuyu kendi tasarımı olan bir takımla kırmızı halıda yürütmeyi hayal ettiğini dile getirdi. Çakırlı, "Çırak olarak başladığımda İstanbul'a bir gün ürün satabileceğimi hayal ediyordum. Sonra her ilçeden bir müşterim oldu. Son mağazamızı Miami'de açtık. Bir gelinlik mağazasıyla evlilik yaptık. Katma değerli tasarım ürün satıyor, fason yapmıyoruz. Bu bizim gibi bir üretici için çok büyük bir gurur. Bu işi yapmasaydım mimar olabilirdim. Renklerin dilini öğrendim. Hepsinin bir hikayesi var" diye konuştu.

Çin'deki virüs salgını nedeniyle ticaretin de etkilendiğini anlatan Çakırlı, üretimle ilgili çok talep aldıklarını, ancak hepsine yanıt veremediklerini vurguladı. Çakırlı son olarak şöyle konuştu:

"İtalya'daki bir müşterimizin bir TIR ürünü yola çıkmayı bekliyor. Koronavirüs nedeniyle Ege'de hiçbir firma taşıma yapmıyor. İtalya'ya ihracat kapandı. Ödemenin yüzde 30'unu nakit, yüzde 70'ini mal çıkarken alıyorduk. 4 ay önceden sipariş aldık. Ürünleri hazırlamak için gece gündüz çalıştık. Ama oradaki fuarlar iptal oldu. Buna dünya bir çözüm bulamıyor. Çok zor bir dönemden geçiyoruz. 40 koli ürün bekliyor. Fuarları ileri bir tarihe ertelendi. Muamma bir bekleyiş içindeyiz."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-Showroomdaki damatlıklardan detay görüntü,

-Damatlık üretiminden detay görüntü,

-Serdar Çakırlı ürünleri incelerken görüntü,

-Serdar Çakırlı ile röportaj

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Ahmet Turhan ALTAY / İZMİR,

===============================

İzmir'deki taksilerde koronavirüs önlemi

İZMİR'in Bornova ilçesinde bir taksi durağında, koronavirüs nedeniyle 86 araçta dezenfeksiyon çalışması yapıldı. Her yolcuya kolonya ikramı da yapılırken, durak başkanı Celal Elmasoğlu (62), "Koronavirüs nedeniyle araçlarımızda üç günde bir dezenfekte çalışmaları yapmanın yanı sıra kolonya ikramında bulunuyoruz. Müşterilerimiz de haliyle uygulamalardan dolayı mutlu oluyor" dedi.

Dünyayı etkisi altına alan ve ülkemizde de görülen koronavirüs ile mücadeleye taksiciler de kayıtsız kalmadı. İzmir Şehirlerarası Otobüs Terminali'nde (İZOTAŞ) bulunan taksi durağında da temizlik çalışmaları hız kazandı. 86 araçlı duraktaki tüm araçlar tek tek dezenfekte edildi. Virüs nedeniyle dezenfekte çalışmalarının üç günde bir tekrar edileceği belirtildi. Dezenfekte çalışmalarının yanı sıra, her araca kolonya ve ıslak mendiller koyuldu. Taksiciler, koronavirüsle mücadelede en önemli etkenler arasında yer alan el temizliği sebebiyle müşterilere kolonya ve ıslak mendil ikramında da bulunmaya başladı. Taksiye binen müşteriler, uygulamalardan oldukça memnun olduklarını belirtti.

İZOTAŞ Taksi Kooperatif Başkanı Celal Elmasoğlu, dünyayı etkisi altına alan virüs nedeniyle temizlik çalışmalarına hız verdiklerini söyleyip, "Anadolu'dan otobüsle gelen herkes bu noktada inip taksilerimizi kullanıyor. Bu yüzden de araçlarımızın temiz olması gerekiyor. Üzerine bir de virüs salgını çıkınca temizlik çalışmalarını hızlandırdık. Her aracımıza üç gün arayla dezenfekte çalışmaları yapıyoruz. Müşterilerimizin her birine de kolonya ikramı yapıyoruz. Müşteriler de bu uygulamalardan gayet memnun. Çünkü herkeste koronavirüs paniği var. 'Temizlik imandan gelir' düsturuyla çalışmayı sürdüreceğiz. Çünkü araçlarımız ne kadar temiz olursa hepimizin içi de o kadar rahat olur. Diğer taksi duraklarında da bu çalışmaların başlayacağını biliyoruz ancak biz öncü olduk" dedi.

'YOLCULARIMIZIN SAĞLIĞI BİZİM İÇİN ÖNEMLİ'

34 yıldır taksicilik yaptığını belirten Yüksel Duygulu (51), gerekli tedbirleri aldıklarını ve bu yüzden koronavirüsten korkmadıklarını söyledi. Duygulu, "Bizler için kendi sağlımızdan önce yolcularımızın sağlığı geliyor. Bu yüzden de temizlik çalışmalarının yanı sıra dezenfekte çalışmaları yapıyoruz. Bunların yanı sıra yolcularımız araçlarımıza bindiği zaman kolonya ikramı yapıyoruz. Ardından kolonyalı mendil veriyoruz. Onlar da bu tedbirlerden dolayı oldukça memnun oluyorlar. Araçlarımızı önceden de dezenfekte ediyorduk ancak koronavirüs sebebiyle daha da önem verdik. Biz de tedbirlerimizi aldığımız için virüsten korkmuyoruz" ifadelerini kullandı.

Hemen herkeste koronaviüs paniği olduğunu belirten taksici Sezai Elmasoğlu (60) ise, "Mümkün olduğunca kendimizi virüsten korumaya çalışıyoruz. Kendi sağlığımızı nasıl düşünüyorsak yolcularımız için de aynı şekilde düşünüyoruz. Durağımızda gerekli önlemleri aldıktan sonra araçlarımızda da temizlik tedbirlerini aldık. Dünyada herkesin korktuğu kadar biz de korkuyoruz. Herkeste bir panik havası var ancak ülke olarak gerekli önlemleri aldığımızı düşünüyorum" diye konuştu.

MÜŞTERİLER MEMNUN

Taksilerde başlatılan temizlik uygulamalarından, müşteriler de memnun olduklarını belirtti. Sık sık taksi kullandığını belirten Orhan Demir (32), "Taksiye binmeden önce kolonya ikram edilmesi beni şaşırttı. Ancak çok güzel bir uygulama olmuş. Herkesin ellerine sağlık. Araçların temiz olması da beni çok memnun etti. Bu tarz uygulamaların diğer illere de örnek olmasını diliyorum" şeklinde konuştu.

Müşterilerden Şenay Aslan ise virüsle mücadelede el hijyeninin önemli olduğunu ifade ederek, "Sivas'tan İzmir'e geldim. Tüm dünya koronavirüsle ilgilendiği için olması gereken bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Umarım kısa sürede bu sorun çözülür. İzmir'deki uygulamanın da diğer taksilere örnek olması gerekiyor. Çünkü bu hastalıkta el hijyeni oldukça önemli. Ben de bu yüzden kimseyle tokalaşmamaya dikkat ediyorum" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

Araçlar temizlenirken görüntü

Taksicilerle röportaj görüntüleri

Müşterilerle röportaj görüntüleri

Anons

Kolonya ikramından görüntü

Genel ve detay görüntüler

Haber: Tolga TAHÇI -Kamera: Tekin GÜRBULAK /İZMİR,

=============================

Traktörün giremediği araziler, atlarla sürülüyor

AYDIN'ın Germencik ilçesinde, engebeli arazilere traktörle giremeyen çiftçiler, hala atla çift sürüyor. Baba mesleği çiftçiliği yapan ve 32 yıldır atla tarlasını süren Ruhi Doğan (49), "Bu şekilde biz çok yoruluyoruz ama maddi anlamda çok giderimiz olmuyor. Buda ekonomik olarak ailemize yansıyor" dedi.

Germencik merkezine 16 kilometre mesafedeki 434 nüfuslu kırsal Çarıklar Mahallesi'nde, incir yetişen arazilerin dağlık bölgelerde olması nedeniyle engebeli bölgelere traktörle girilemiyor. Engebeli arazilerde dededen ve babadan kalan mesleği devam ettiren çiftçiler, alın terini toprakla buluşturmak için yoğun mesai harcıyor. Çiftçiler, mart ve nisan aylarında incir ağaçlarının bulunduğu arazileri atlarla sürüyor. Çiftçilerden evli ve 2 çocuk babası Ruhi Doğan, sürdükleri arazilerin yüzde 80'ine traktörle giremediklerini söyledi. Atlı sabanla bölgelere girdiklerini, çok yorulduklarını ancak bu yolla giderlerinin fazla olmadığını anlatan Doğan, "Bu işi 30 yıl önce 70 kişi yaparken, şu an 25 kişi ancak yapıyor. Atlara 10 ay bakıyorsun, 2 ay çalıştırıyorsun. Birisi Yörük Efe 12 yaşında, diğeri ise Ufak Yörük 8 yaşındadır. Bunlara bakarsan, bunlar da sana bakar. Bakmazsan her sektörde olduğu gibi söner gidersin. Ben bu işi yapmazsam, bırakırsam, başka birine yaptırmak zorundayım. Başka birine yaptırırsam yevmiye vermem lazım. Alın teri varsa emek var. Emek varsa, bereket vardır. 60 dönüm arazinin yüzde 80'ine traktörün girmesi mümkün değil. Bu nedenle engebeli araziyi atlarla sürüyoruz. Düz yer olursa, traktörle maddi anlamda fazla olur. Bu şekilde biz çok yoruluyoruz ama maddi anlamda çok giderimiz olmuyor. Bu da ekonomik olarak ailemize yansıyor. Kendi işim haricinde atları olmayan komşuların işini de görmeye çalışıyorum. Benim gibi yapan arkadaşlar da var. Başkasına çalıştığım zaman bana, 300 lira yevmiye veriyorlar" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

Ruhi Doğan'ın atlar ile incir ekili arazileri sürmesi

Atlara yemlemesi

Araziden görüntü

Ruhi Doğan ile röp.

Çarıklar'dan görüntü

Haber- Kamera: Burhan CEYHAN / AYDIN,

===============================

Heyelan nedeniyle çöken Güney Şelalesi, yeniden çağlıyor

DENİZLİ'nin Güney ilçesinde, meydana gelen heyelanın ardından zarar gören ve yapılan restorasyonla ayağa kaldırılan Güney Şelalesi, yoğun ilgi görüyor.

Güney ilçesinde, kent merkezine 70 kilometre mesafede yer alan, 1'inci derecede doğal SİT alanında bulunan ve Cindere Dağı yamaçlarından gelen sularla beslenen Güney Şelalesi, 2013 yılında meydana gelen heyelan nedeniyle çöktü. Heyelanda, şelale büyük ölçüde zarar gördü. Sularını Büyük Menderes Nehri'ne gönderen şelale, 1 yıl sonra yapılan restorasyon çalışmasıyla tekrar çağladı. Yaklaşık 5 yıldır yeniden çağlayan Güney Şelalesi, manzarasıyla ziyaretçilerin beğenisini topluyor. Bölgeye gelen ziyaretçilerin çoğu, şelalenin fotoğrafını çekmeden buradan ayrılmıyor. Ayrıca ziyaretçiler, bölgede piknik ve yürüyüş yapıyor. Şelalenin yanı sıra hemen karşısındaki Cindere Barajı da ziyaretçilerden yoğun ilgi görüyor. Suyunun kireçli olması nedeniyle yatağında kalker basamakların oluştuğu şelale, kadife görünümlü yosunlar ve süzülen sularıyla resim tablosunu andırıyor.

HAYRAN KALDILAR

Ziyaretçilerden Seda Aydın Fidan, şelaleyi çok beğendiğini belirterek, "Çok güzel bir yer. Doğası bir harika. Manzarasına hayran kaldım. Burada çok eğlendim, güzel bir gün geçirdim. Herkesin burayı görmesi gerekiyor" diye konuştu.

Güney Şelalesi'ne ilk kez geldiğini ifade eden Sultan Göksu ise, "Çok şelale gördüm. Ancak burası beni oldukça etkiledi. Gizli kalmış bir yer olduğunu düşünüyorum. Suyu manzarası çok etkileyici. Tesisler geliştirilip aktiviteler artırılırsa, çok ziyaretçi alacağını düşünüyorum" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

Şelaleden detay görüntüler

Şelaleye gelen sulardan görüntü

Ziyaretçilerden görüntüler

Cindere Barajı'ndan görüntü

Ziyaretçilerle röportajlar

Haber-Kamera: Deniz TOKAT /DENİZLİ,

===============================

Kariyerini bırakıp, kuşkonmaz üretmeye başladı

İSTANBUL'da, tekstil ve gıda üretim alanlarında pazarlama müdürü olarak çalışırken bir iş gezisinde tanıştığı kuşkonmaz üretimi için kariyerini bırakan Aslı Aksoy (39), memleketi Muğla'nın Ula ilçesinde, bu işi yapmaya başladı. 2015'te kuşkonmaz üretimine başlayan ve bu yıl tarlasından 25 ton ürün almayı hedeflediğini belirten Aksoy, kilosu 75 TL'den satılan kuşkonmaz üretimi için 'iyi tarım' sertifikası aldı, büyük mağazalarla satış sözleşmesi imzaladı.

?Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İşletme Bölümü'nden mezun olup, master yaptıktan sonra İstanbul'da tekstil ve gıda üretim alanlarında pazarlama müdürü olarak çalışan Aslı Aksoy'un hayatı, ABD'nin New York şehrinde yediği kuşkonmaz ile değişti. 13 yıllık iş hayatını bir kenara bırakan Aksoy, 2015 yılı aralık ayında Ula'nın Yeşilçam Mahallesi'nde 40 dönümlük arazide kuşkonmaz üretimine başladı. Aksoy, tarlasında bakım ve dikim çalışmalarının ardından ilk hasadını 2017 yılında gerçekleştirdi. 2017'de 7, 2018'de 10, 2019'da 15 ton ürün alan Aksoy, İyi Tarım Uygulamaları Sertifikası alıp, ürettiği kuşkonmazı satmak için büyük mağazalarla satış sözleşmesi imzaladı. Tarlasında 10 kadınla birlikte hasat yapan Aksoy, bu yılki hedefinin ise 25 ton olduğunu söyledi.

'LİF KAYNAĞI OLDUĞU İÇİN BÜTÜN VÜCUDU TEMİZLİYOR'

Kuşkonmazın antioksidan deposu olduğunu belirten Aksoy, "New York'ta tanıştığım kuşkonmaz lezzetiyle bambaşkaydı. Tabağa sunumuyla ve görüntüsüyle beni çok etkiledi. Türkiye'de kuşkonmaz pazarının büyük bir potansiyel olduğunu düşündüm. Araştırmalarım doğrultusunda kuşkonmazın folik asit kaynağı olduğunu öğrendim. Hamileler ve emziren anneler için çok kıymetli bir ürün. Lif kaynağı olduğu için bütün vücudu temizliyor. Kuşkonmaz için tam bir antioksidan deposu diyebiliriz. Pazar fırsatları ve sağlık üzerine olumlu etkileri bir araya geldiğinde kuşkonmaz benim için 'Memleketime dönüp ne üretebilirim?' sorusunun yanıtı oldu" dedi.

'TEK HAYALİM, KENDİ MEMLEKETİME DÖNÜP TOPRAĞA DOKUNMAKTI'

Aksoy, 40 dönümlük arazide organik üretim esaslarına dayanarak sağlıklı, taze ve yerli kuşkonmaz üretimi yaptıklarını belirterek, şöyle konuştu:

"Yaklaşık 13 yıl boyunca tekstil ve gıda sektörlerinde yöneticilik yaptım. Tek hayalim kendi memleketime dönüp toprağa dokunmaktı. Kadın emeğini aktif üretimin içine dahil ederek bir üretim modeli yaratmayı hayal ettim. 40 dönümlük tarlamızda organik kuşkonmaz üretimi yaparak hedefime ulaştım. Ortaca ilçesinde 2,5 dönüm bir tarlada deneme çalışması yaptım. Oradaki sonuçlar olumlu olduktan sonra Yeşilçam Mahallesi'nde komşum olan kadınlar ile birlikte 40 dönümlük arazide organik üretim esaslarına dayanarak sağlıklı, taze ve yerli kuşkonmaz üretimi yapıyoruz. Bu yılki hedefimiz 25 ton kuşkonmaz hasadı yapmak."

KUŞKONMAZ NASIL ÜRETİLİYOR?

Tohumdan elde edilen fideler tarlaya dikiliyor. İki yıllık titiz bir bakımın ardından üçüncü yıl azar azar ürün vermeye başlıyor. Tarladaki kökler 10- 12 sene boyunca verimli bir şekilde ürün veriyor. Genellikle şubat ayı sonu mart başında bitkinin sürgünleri toprak yüzeyinden dışarı çıkmaya başlıyor. Sürgünler 25 santim boyutuna geldiğinde toprağa yakın bir şekilde kesiliyor. Kesimde hassas davranmak gerekiyor, çünkü topraktan çıkmak üzere olan bir sürgün, küçük bir bıçak darbesiyle zarar görerek dik çıkması gerekirken eğiliyor ki; bu da kalite kriterlerini ters yönde etkiliyor. Tarladan toplanan kuşkonmazlar toprağını atması için yarım saat soğuk suda tepelerini suya değdirmeden bekletiliyor. Serinleme sonunda boylarına göre ayrılıyor ve dipleri kesilerek 400 gramlık bağcıklar haline getiriliyor. Kuşkonmazın kilosu 75 TL'den satılıyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-Kuşkonmaz tarlasındaki hasattan genel-detay görüntü

-Aslı Aksoy'un kuşkonmaz hasadı yaparken görüntüsü

-Kuşkonmazların boyutlarına göre ayrılması ve paketlenmesi

-Aslı Aksoy ile röp.

Haber: Cavit AKGÜN  - Kamera: Aykut KURT / MUĞLA,

==========================

Yunanistan sınırındaki göçmenlere yardım yağdı

AVRUPA ülkelerine gitmek için Edirne'de Yunanistan sınırında bekleyen göçmenlere, başta devlet kurumlarından olmak üzere tonlarca gıda ve giyecek yardımı yapıldı.

Türkiye'nin, Avrupa'ya gitmek isteyen göçmenleri engellememe kararı almasının ardından, Yunanistan üzerinden Avrupa'ya geçmek isteyen göçmenler, Edirne'de yoğunluk oluşturdu. Kararın üzerinden geçen 17 günün ardından, Edirne'deki göçmen yoğunluğu sürüyor. Avrupa ülkelerine gitmek için Yunanistan'a ulaşmaya çalışan göçmenler, Pazarkule Sınır Kapısı çevresinde beklerken, Yunan güvenlik güçleri de geçişlere izin vermemek için kapattıkları Kastanies Sınır Kapısı'nın çevresinde nöbet tutuyor. Sınır kapısından geçemeyen göçmenlerin çoğunluğu, Meriç Nehri üzerinden lastik botlarla Yunanistan'a ulaşıyor. Göçmenlerin bir kısmı ise hala bekleyişini sürdürüyor.

Pazarkule Sınır Kapısı çevresinde kurulan çadırlarda kalan göçmenlerin tüm ihtiyaçları devlet tarafından karşılanıyor. Günlük 3 öğün yemek dağıtılan göçmenlerin sağlık kontrolleri de bölgede kurulan çadır hastanede yapılıyor.

TÜRKİYE'NİN DÖRT BİR YANINDAN YARDIM

Göçmenlere, Türkiye'nin dört bir yanından, başta devlet kurumları olmak üzere yardım yağıyor. Geceleri soğuk havada kalan ve ısınmaya çalışan göçmenlere, TIR ve kamyonlarla Edirne'ye getirilen, giysiden, gıda ürünlerine kadar her türlü ihtiyacı karşılayacak tonlarca insani yardım yapılıyor. Gönderilen tüm yardım malzemeleri, AFAD'ın depolarına alınıyor.

AFAD İl Müdürlüğü ekiplerinin koordinesinde depolarda istiflenen yardımlar, daha sonra ihtiyaca göre, göçmenlere dağıtılıyor. Yetkililer, göçmenlere en fazla yardımın devlet kurumlarından geldiğini belirterek, sivil toplum örgütleri, kuruluşlar ve vatandaşların da yardımda bulunduğu söyledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------------------

-Depodaki melzameler

-AFAD ekiplerinin malzemelerin dizilmesi

-Muhabir Mehmet Yirun Anons

-Malzemelerden detaylar

-Sınırda bekleyen göçmenler

-Göçmenlerden detaylar

-Sınırdan detaylar

Haber- Kamera: Mehmet YİRUN- Resul ORUÇOĞLU/EDİRNE,

=========================

Dubai'ye kilosu 500 liradan yeşil erik

ANTALYA'da, yılın ilk yeşil erik hasadı yapıldı. Dubai'den gelen sipariş üzerine toplanan 6 kiloluk ilk parti ürün, kilosu 500 TL'den gönderildi.

Turizm kadar örtü altı üretimde de adından söz ettiren Antalya'da serada üretilen yeşil eriklerin ilk hasadına başladı. Kepez ilçesindeki 20 dönümlük seraya diktiği ağaçlarla üretim yapan Cengiz Avcı, bu yılın ilk hasadını kızlarıyla birlikte topladı. Dubai'deki bir müşterisinden gelen 6 kiloluk sipariş üzerine seraya giren Avcı ve kızları, ellerine aldıkları kiloluk plastik kapları kısa sürede doldurmanın heyecanını yaşadı. Özellikle aşeren anne adaylarının ağzını sulandıran yeşil eriklerin kilosu da dudak uçuklattı. Yaklaşık 1 ay önce Mersin'de ilk hasadı gerçekleştirilen ve özel otomobille Antalya Toptancı Hali'ne getirilip kilosu çeyrek altının fiyatını geçerek 750 TL'den alıcı bulan yeşil erik, yeni hasatla birlikte yurt dışına 500 TL'ye gönderildi. İç piyasaya henüz sürülmeyen yeşil eriğin kilosunun iç piyasada ise 250 TL'den alıcı bulması bekleniyor. Bu yıl rekoltenin geçen yıl kadar olacağını tahmin ettiklerini belirten üreticinin gözü ise Nisan ayında iç piyasa için yapılacak hasatta. Hasatla birlikte eriğin pazar tezgahlarında yer alması bekleniyor.

MÜŞTERİLERİN ÇOĞUNLUĞU ANNE ADAYLARI

Henüz iç piyasa için hasada başlamadığını sadece özel talepler doğrultusunda yurt dışındaki müşterileri için erik topladığını belirten Cengiz Avcı, "Dubai'deki bir müşterim için 6 kilo topladık. Kilosunu 500 TL'den gönderiyoruz. İç piyasa için bu durum geçerli değil. Kilosu iç piyasaya 250- 300 TL bandında. Genelde iç piyasada 100'er gramlık paketler 30- 40 TL civarında satılıyor. Genelde müşterilerimiz anne adaylarından oluşuyor" dedi.

Avcı, serasında 'iki veren' olarak tabir edilen ağaçların da bulunduğunu ve nisan ayında yeniden bir hasat yapacaklarını, onu da tamamen iç piyasaya vereceklerini sözlerine ekledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

--------------

Çiçek açan erik ağaçlarından görüntü

Eriklerin toplanmasından görüntü

Dalda erik görüntüsü

Erik çiçeklerinden görüntü

RÖP: Cengiz Avcı

DHA Muhabir Alparslan ÇINAR ANONS

Detaylar

HABER: Alparslan ÇINAR -KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN /ANTALYA,

===========================

Karalahana bağışıklığı güçlendirip, koruyor

KARADENİZ Bölgesi'nin lezzetleri arasında yer alan ve haşlama, sarma gibi çeşitli yemekleri yapılan 'karalahana', bağışıklık sistemini güçlendirerek, hastalıklardan koruyor. Uzmanların, koronavirüse karşı koruyucu özelliği ile önerdiği karalahanaya ilgi arttı.

Karadeniz Bölgesi ile özdeşleşen ve sarması, haşlaması gibi birçok lezzetli yemekleri yapılan 'karalahana' içerdiği vitaminlerle bağışıklık sistemini güçlendirerek, hastalıklardan koruyor. Uzmanların, A, B, C ve E vitaminleri ile kalsiyum, potasyum, kükürt, magnezyum, bakır ve demir açısından oldukça zengin olan ve virüslere karşı bağışıklık sistemini güçlendirmesi nedeniyle önerdiği karalahanaya ilgi arttı. Pazarda vatandaşlar sebze alışverişlerinde ilk tercihi karalahana olmaya başladı.

Diyetisyen Dr. Hüseyin Saral, salgın hastalıklara karşı bağışıklığın kuvvetli olmasının doğrudan beslenme ile alakalı olduğunu söyledi. Saral, "Küresel bir salgından bahsediyoruz. Bizim bununla başa çıkmamızdaki en önemli silahlarımızdan biri de sağlıklı beslenme. Besin çeşitliliğini iyi oluşturmamız, yeterli ve dengeli beslenmemiz gerekiyor. Virüslerle savaşmada birçok etkin yöntem var. Sağlıklı beslenme bunlardan birisi. Vitamin ve mineral takviyelerini güzel yapmamız gerekiyor. Çinko, C vitamini ve omega 3'ten zengin beslenmemiz lazım. Sebze ve meyveleri çeşitlendirmemiz lazım. Baharatlardan zencefil, zerdeçal ve karabiberi kullanmamız lazımö diye konuştu.

'KARALAHANA VİRÜSLERLE SAVAŞMADA EN ETKİN SİLAH'

Karadeniz Bölgesi'nde yaşamanın ayrıcalık olduğunu ve birçok yararlı besini temiz topraklarda, temiz havada yöre insanının kendisinin yetiştirdiğini söyleyen Saral, "Karalahanaya da ayrı bir parantez açarsak kendi topraklarımızda yetiştiriyoruz. Bu bizim için büyük bir güç. Çünkü karalahananın virüslerle savaşmada oldukça etkisi var. Toksinleri vücuttan atıcı etkisi var. Kanda dolaşan serbest radikaller, keton cisimciklerle savaşıyor. C vitamininden çok zengin, folik asit kaynağı ve beta karatenden zengin bir besin olduğu için karalahanayı tüketebiliriz. Bölgemizde yaygın olan tiroid probleminden dolayı karalahananın tüketiminde ufak bir sınırlama gerekiyor. Ona dikkat ederek kullanmakta fayda var. Onun haricinde mükemmel bir virüslerle savaşıcı besin olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle insanlar dışarıya çıkmamak için evlerinde bir takım karbonhidrat kaynağı besinleri stok yapıyorlar. Benim önerim mutlaka dolabımızda sebze ve meyveleri bulundurmamız gerekiyor. Menülerimizi çeşitlendirmemiz gerekiyor. Sebze ve meyveleri bu anlamda etkin kullanmakta fayda varö dedi.

Kendi tarlasında yetiştirdiği ürünleri pazarda satan Leyla Kara, "Lahana virüsten korur. Kendi ürünümüz, kendimiz temiz bir şekilde doğal yetiştiriyoruz. Herkes marketlere akın edip, tuvalet kağıdı, kolonya alıyor. Biz hiç markete gitmedik. Lahana yiyerek büyüdük. Gidin bakın köylerimize yaşlı ninelerimiz bile dimdik ayakta. Sağlıklı ve temiz beslenmek şart. Biz lahanayı mutfağımızdan eksik etmiyoruz. Lahananın dolmasını, içli pidesini, kavurmasını her şeyini yapıyoruz. Çeşit çeşit yiyoruz. Şimdiki gençler lahana nedir bilmiyor. Pizza, hamburger yiye yiye sonumuz böyle olduö diye konuştu.

'KORONAVİRÜSTEN KORUNMAK İÇİN İYİ BESLENMEK ŞARTI'

Koronavirüsün yayılmasında en az riskin Karadeniz'de olduğunu savunan pazarcı esnafı Emine Kara ise, "Koronavirüsten korunmak için iyi beslenmemiz lazım. Sebzenin, lahananın vitamini fazla. Makarna filan öyle mi? Lahana vücudu, bağışıklık sistemini güçlendirir. En az risk Karadeniz'de çünkü sürekli sebze ve lahana yiyoruz. Sağlıklı beslendiğimiz için koronavirüs bize gelmez. Lahanayı çiçek açmadan toplayıp haşladım. Limon, zeytinyağı, pul biber, bol sarmısaklı kahvaltılarda yesinler. Virüsten korur. Lahananın yemeğini de bol bol yiyoruz. Herkese öneriyorumö dedi.

'LAHANA HER ZAMAN FAYDALI'

Hazır gıdaların zararlı olduğunu belirten Zahide Yılmaz, "Lahana her zaman faydalı. Herkes daha fazla yesin. Burada lahananın çorbası, dolma, kavurma, tavasını yaparız. Eskilerimiz karalahana ile büyüdü. Hiçbirinde hastalık yok. Yeni nesil bisküvi, çikolata yiyor. Küçük bir hastalıkta yıkılıyor. Bu bir gerçek. Lahana yemeyi öneriyorumö diye konuştu.

Ayşe Demir ise, "Biz lahana ile büyüdük. Lahananın çorbasını, dolmasını, her şeyini yapıyoruz. Lahana koronavirüsten korunmak için birebir. Koronavirüsten korkmayın. Sağlıklı beslenin. Düzgün beslenene mikrop işlemezö dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-Kadınlar pazarından görüntüler

-Karalahana detayları

-Tezgahta karalahana satılırken detaylar

-Pazarcılarla karalahana ve korona virüsü üzerine röportaj

-Muhabir (Aleyna KESKİN) anons

-Beslenme ve Diyetisyen Uzmanı Dr. Hüseyin Saral röportaj

-Haber genel ve detay görüntüleri

Haber-Kamera: Aleyna KESKİN-Tolga SAĞLAM TRABZON

=============================

'Çöl çekirgesi' açıklaması: Geliyorlar bizi yok edecekler' gibi bir durum yok

ORDU Üniversitesi (ODÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Sevgili, Afrika'dan başlayarak yayılan ve Türkiye'nin İran ile Irak sınırına kadar gelen çekirge istilasını değerlendirdi. Çöl çekirgesi sürüsünün Türkiye'ye gelebileceğini düşünmediğini belirten Sevgili, "Geliyorlar bizi yok edecekler' gibi bir durum yok. Ülkemizde var olan tehdit edici türler var, bunları kontrol etmek gerekiyor" dedi.

Ordu Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Sevgili, çekirgelerin zaman zaman farklı ülkelerde yoğun popülasyonla kendini gösterdiğini, son çekirge istilasının ise Afrika'nın doğu kesimleri, Arabistan, Pakistan, İran, Irak'ın kuzey tarafları ve Pakistan-Hindistan sınırı bölgelerinde çok yoğun görüldüğünü belirtti. Çöl çekirgelerinin 3 yıl önce yoğun şekilde görüldüğünü, 1 kilometrekare alanda 150 milyon kadar çekirgenin olabildiğine de dikkat çeken Prof. Dr. Sevgili, "Bunlara çöl çekirgesi deniyor. Bunlar birbirleriyle çok yakın temas halinde oldukları zaman bulundukları alanda bitkileri hızla bitirip, toplu bir şekilde daha başka bölgelere göç etme durumuna geçiyorlar. İndikleri her alandaki bitkilerle beslenip, onları yok edip, o alanda çiftleşip üreyip tekrar başka bir alana gidiyorlar. Tarım alanları için çok büyük sıkıntı oluşturuyorlar. Kıtlık oluşturuyor. 2020'de bu dönemde görülen bu çekirgeler özellikle Doğu Afrika'yı, Arabistan'ın bazı kısımlarını, Kuveyt, Sudan, Yemen, Pakistan gibi alanlarda çok büyük sorunlar yaşattıö dedi.

'AŞIRI ÜREDİKLERİNDE ZARARLAR VERİYOR'

'Çöl çekirgeleri Türkiye'ye gelir mi " sorusunun akla geldiğini belirten Prof. Dr. Sevgili, "Zaman zaman tarihte gelmişler, fakat oradaki türler açısından çok büyük tehlike olduğunu düşünmüyorum. Çöl çekirgesinden farklı olarak bizim ülkemizde yaşayan bazı çekirge türleri var. Bunlar bizim ülkemizde zaman zaman çok aşırı ürediklerinde lokalde olsa bazı zararlar veriyor. Geçen ve önceki sene Şanlıurfa'nın değişik bölgelerinde bazı çekirge türleri lokal alanlarda ciddi zararlara neden oldu. Çöl çekirgesi Türkiye'ye gelir mi' Türkiye'ye gelebileceklerini düşünmüyorum. Daha çok üreme, dolanım alanları Sudan, Somali, Etiyopya, Kenya, Arabistan'ın güney kesimlerinde daha çok hareket halindeler ve üreme alanları o bölgeler. Ama rüzgar ve başka etkenler, küresel ısınma, iklim değişimleri nedeniyle Türkiye'yi etkilerse, sadece Güneydoğu Anadolu Bölgesi gibi yerleri etkileyebilirö diye konuştu.

'ÜLKEMİZDE TEHDİT EDİCİ TÜRLER VAR'

Çöl çekirgelerinin Türkiye'ye gelmeleri halinde toprağa bırakacakları yumurtalarının da önemli olduğunu, yine de çiftçilerin bu konuda uyarılması gerektiğini anlatan Prof. Dr. Hasan Sevgili, "Bunlar yumurtalarını belli tipteki toprak yapısına, çöl karakterinde olan bölgelere daha çok bıraktıkları için uygun toprak yapısı ve iklim koşulları da lazım. Çekirge yumurta bırakabilir, ama yumurtadan yavruları çıkamayabilir. O nedenle dikkate alıp izlemek, çiftçileri uyarmak lazım. 'Geliyorlar bizi yok edecekler' gibi bir durum yok. Dikkat etmemiz gereken husus bizim kendi ülkemizde var olan bazı potansiyel tehdit edici türler var, bunları kontrol etmek gerekiyorö ifadelerini kullandı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-Hasan Sevgili ile röportaj

Haber-Kamera: Nedim KOVAN-ORDU

============================

5 metrelik kar bloklarının arasından geçiyorlar

ORDU'da, Çambası Kayak Merkezi'nde çığ düşen bölgelerde yapılan çalışmalar sonucunda yolların her iki tarafında toplanan 5'er metrelik kar blokları, ilginç görüntü oluşturdu. Araçları ile kayak merkezine gelenler, kar bloklarının arasından geçerek, ulaşımlarını sağlıyor.

Ordu'nun Kabadüz ilçesinde bulunan Çambası Kayak Merkezi, kayak meraklılarını ağırlıyor. Kayak merkezi güzergahında çığ düşen yolların açılmasıyla her iki tarafta 5'er metrelik kar blokları oluştu. Araçları ile kayak merkezine gelenler, kar bloklarının arasından geçerek ulaşımlarını sağlıyor. İlginç yolculuğun ardından Çambaşı Yaylası'na ulaşanlar, karın keyfini çıkarıyor. Ailesiyle birlikte kayak yaptıklarını belirten Ahmet Altaş, kar blokları arasında seyahat etmelerinin ayrı bir heyecan yaşattığını belirterek, "Kar çok güzel. Keyifli bir an yaşıyoruz" dedi.

Ordu'nun yüksek kesimleri kar altında bulunurken, sahil kesimlerinde ise bahar sıcaklıkları hissediliyor. Güneşin tadını çıkarmak isteyenler sahilde yürüyüş yapıyor.

Nurdan Yıldıztekin, "Ordu'da mart ayında olmamıza rağmen hava çok güzel, kent merkezinde hava sıcaklığı 20 dereceyi buluyor. Yaylarda ise kar var, hafta sonu da yaylara çıkıp, karın tadını çıkıyoruzö dedi.

Gürnur Yılmaz ise "Hava çok güzel ve deniz kenarında sıcak havanın tadını çıkarıyoruz" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

----------------------

-Çambası Kayak Merkezi'nden detaylar

-Kayak yapan vatandaşlardan detaylar

-Kar kaplı yollardan detaylar

-Karın tadını çıkaran vatandaşlarla röportaj

-Ordu kent merkezinde güneşin tadını çıkaran vatandaşlarla röportaj

-Parklara akın eden vatandaşlardan detaylar

-Oyun oynayan çocuklardan detaylar

Haber-Kamera: Ahmet BAYRAK/ORDU,

====================================

'Sandıkların Efendisi' Yaşar Usta yıllara meydan okuyor

ADANA'da 65 yıldır sandıkçılık yapan ve çevresindekiler tarafından 'Sandıkların Efendisi' olarak tanınan Yaşar Diniz (72), sandıksız gelin olmayacağını belirterek, "Kızlarımız sandıksız gelin gitmesinler. Geleneklerimiz ölmeden devam etsinö dedi.

Merkez Seyhan ilçesi Ulucami Mahallesi'nde bulunan iş yerinde yaklaşık 65 yıldır sandık yapıp satan Yaşar Diniz, sandık ustalığının çok önemli bir meslek olduğunu söyledi. İşini yıllardan beri aynı tutkuyla devam ettirdiğini belirten Diniz, ölene kadar sandık yapmaya devam edeceğini kaydetti. Sandık kültürünün Osmanlı Dönemi'nden bu yana gelen bir kültür olduğunu anlatan Yaşar Diniz, özellikle kadınların en kıymetli eşyalarını sandıklarda sakladığını dile getirdi.

YENİ NESİL HEVESLİ DEĞİL

Bir evin olmazsa olmazlarının başında sandıkların geldiğini vurgulayan Yaşar Diniz, eskiden işlerinin çok yoğun olduğunu, fakat artık eskisi gibi talep almadığını söyledi. Sandık ustası yetiştirmek istediğini ancak çırak bulamayınca kendi oğluna işi öğrettiğini belirten Diniz, oğlunun bu mesleği devam ettireceğine inandığını sözlerine ekledi. Çevredeki dostlarının kendisine sandıkların efendisi diye hitap ettiğini ve bundan guru duyduğunu kaydeden Diniz, şöyle konuştu:

"Bunun karşılığında ben de elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Yaz mevsimi geliyor ve haliyle düğün sezonu başladı. Burada her tür sandık var. Sandıksız ev olmaz. Sandıksız gelin olmaz. Sadece çeyiz olarak da değil her türlü şey için sandık kullanılabilir."

Kızına Yaşar Diniz'in yaptığı bir sandığı aldığını belirten Ayşe Üsküloğlu, o sandığı torununa vermesini vasiyet ettiğini söyledi. 20 yıl önce Diniz'in iş yerinden sandık aldığını ve hala kullandığını kaydeden Naile Üsküloğlu ise "Sandıkçılık bir sanat. İşçilik de kaliteli olunca yıllarca evimizin başköşesinde duruyorö dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-------------------------------

Sandıklardan genel ve detaylar

Sandıkçı Yaşar Diniz ile röp.

Sandık alan kadınlardan görüntüler

Kadınlar ile röp.

Yaşar Diniz'in sandığın özelliklerini göstermesi

Haber: Can ÇELİK-Kamera: Anıl ATAR/ADANA,

=========================================

Malatyalı 'Keloğlan' sosyal medya ve sokaklarda ilgi görüyor

MALATYA'da, tiyatro oyunlarında rol alan Barlas Bayram (26), 'Keloğlan' karakterine benzerliği nedeniyle sosyal medyada yoğun ilgi görüyor. 'Malatyalı Keloğlan olarak bilinen Bayram, sokağa çıktığında kendisini fark edenlerle bol bol hatıra fotoğrafı çektiriyor.

Malatya'da küçük yaşlardan bu yana tiyatroyla ilgilenen Barlas Bayram, çocukların ilgisini çeken 'Keloğlan' kılığına girdi. Saçlarını kazıtan Bayram, giyindiği keloğlan kıyafetleriyle kentte bazı zamanlar sokaklara çıkarak vatandaşların ilgisini ölçüyor. Malatya sokaklarında dolaşan Bayram, çocukların yanı sıra yetişkinlerin de ilgisini çekiyor. Vatandaşlar, Bayram'ı sokaklarda gördükleri anda televizyon kanallarında çıkan Keloğlan'a benzerliğinden dolayı şaşırıyor. Barlas Bayram, Soykan Meydan'ında yaşlıların yanına giderek türküler söyledi. Malatyalı Keloğlan'ın meydanda olduğundan görerek, dikkatini çeken vatandaşlar yoğun kalabalık oluşturdu. Türküleri dinleyen vatandaşlar, Barlas Bayram'a eşlik etti.

'ÇOK BENZİYORSUN'

Kentte 'Malatyalı Keloğlan' olarak bilinen Barlas Bayram, vatandaşların dikkatini çektiğini belirterek, "Keloğlan ile şöyle tanıştım; 5 yıl önce tiyatro oyunumuz vardı, bu karakteri canlandıracak arkadaşımız hastalanınca, sahneye çıkamadı. Hocamız da 'sen oynar mısın?' dedi. Kabul edince hoca saçlarımı kazıtmaya gönderdi. Gittim saçımı kazıttım, ben bile aynada kendime baktığımda Keloğlan'a benzediğimi fark ettim" dedi.

Sosyal medyada paylaştığı fotoğrafların ilgi gördüğünü anlatan Bayram, "1 milyona kadar videolarım izlendi. Takipçilerim yükseldi, çok güzel yorumlar geldi. 'Çizgi filmdekine de gerçek hayattakine de inanılmaz benziyorsun' diyorlardı. Bugün de vatandaşların içerisine çıktım ve çok güzel, tarif edilemez bir duygu. Yanıma gelip fotoğraf çektirenler oluyor. Çok güzel ve gurur verici bence" dedi.

Bayram, en büyük isteğinin ise Keloğlan karakterini canlandıracağı bir dizi veya film projesinde yer almak olduğunu sözlerine ekledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-------------------------------

Barlas Bayram'ın kayısı pazarında gezmesi

Vatandaşların ilgisi

Fotoğraf çekinmeleri

Meydanda yaşlılarla diyalogu

Vatandaşlar röp.

Barlas Bayram röp.

Bayram'ın keloğlan şarkısı söylemesi

Çocuk röp.

Genel ve detay görüntüler

Haber-Kamera: Taha AYHAN / MALATYA-DHA

====================================

Rekor eroin davasında sona gelindi

ERZURUM'da, geçen yıl Türkiye'de tek seferde ele geçirilen en yüksek miktar olan 100 milyon TL değerindeki 1 ton 535 kilo eroinle ilgili olarak uyuşturucu baronu Mehmet Zeki Fidan'ın da aralarında bulunduğu 7'si tutuklu, 8 sanığın yargılanmasında sona gelindi. Cumhuriyet Savcısı tarafından mahkemeye sunulan mütalaada, sanıkların iddianamedeki gibi cezalandırılması istendi. Toplam 1314 yıl hapis cezası istenen sanıklar hakkında 1 Nisan'daki duruşmada karar verilmesi bekleniyor.

Merkez Aziziye ilçesinde, 24 Ocak'ta, florit madeni yüklü TIR'ın dorsesinde, 17 çuvalda 25 bin 834 taş parçası şekli verilmiş 1 ton 535 kilo eroin ele geçirildi. İran'a açılan Gürbulak Sınır Kapısı'ndan yurda giriş yaptığı tespit edilen eroin yüklü TIR, güvenlik güçlerinin kontrolünde teslimatın yapılacağı İstanbul'a gönderildi. Burada düzenlenen film gibi operasyonla da uyuşturucu çetesi çökertildi. 3 gün süren başarılı operasyonla yakalanan şüpheliler, İçişleri Bakanlığı'na ait özel jetle Erzurum'a getirildi.

İran'dan uyuşturucuyu temin edip, florit madenin içerisine gizlenmesi işi ile gümrüğe naklini yapan 'Rüzgar' kod adlı Ali Yıldırım ve 'Ateş' kod adlı Mahmut Mısır, gümrükleme şirketi sahipleri Erdal Ergi, Ahmet Özdemir, uyuşturucuların İstanbul'da saklandığı deponun sahibi 'Mekanik' kod adlı Hacı Karahan, örgüt üyeleri ile baron arasındaki irtibatı kuran 'Lord' ve 'Mahalle' kod adlı Saruhan Özçelik, 'Dutifoalbar' ve 'Dayı' kod adlı uyuşturucu baronu Mehmet Zeki Fidan tutuklanarak cezaevine konuldu, gümrük şirketinde işçi olan Mazlum Özdemir ise serbest bırakıldı.

1314 YIL HAPİS CEZASI İSTENDİ

Erzurum Kaçakçılık ve Uyuşturucu Madde Ticareti, Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu Cumhuriyet Savcısı Melih Yıldırım tarafından yürütülen soruşturma sonunda iddianame hazırlandı ve 1'nci Ağır Ceza Mahkemesi'ne dava açıldı. 'Uyuşturucu veya uyarıcı madde ithal etme', 'suç işlemek amacıyla örgüt kurma, üye olma' suçlarından örgüt lideri Mehmet Zeki Fidan ile yöneticiler Saruhan Öztürk, Ali Yıldırım ve Mahmut Mısır'ın 166 yıl 6'şar ay, örgüt üyeleri Hacı Karahan, Erdal Ergi, Ahmet ve Mazlum Özdemir'in ise 162'şer yıl olmak üzere toplam 1314 yıl hapisleri istendi.

SANIKLAR BÖYLE YAKALANDI

Erzurum 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde 12 Şubat'ta görülen 3'üncü celsenin ardından duruşma savcısı Serkan Beyoğlu, 11 Mart'ta esas hakkındaki mütalaasını sundu. 27 sayfalık mütalaada, sanıkların tümünün iddianamedeki gibi cezalandırılmasını talep edildi. Mütalaada, uyuşturucunun yakalanma süreci tüm detaylarıyla anlatıldı. TIR şoförü Ş.D.'nin ifadesi alındıktan sonra eroini alacak kişi veya kişilerin yakalanmasının sağlanması için uyuşturucu TIR'dan indirildikten sonra kalan madenin tekrar araca yüklendiği hatırlatılan mütalaada, güvenlik tedbirleri alındıktan sonra polis eşliğinde TIR'ın, teslimat adresine gönderilerek operasyon aşamasına geçildiğine değinildi. Hiç yakalanmamış gibi yapılarak polisler eşliğinde Ş.D.'nin 26 Ocak günü saat 07.00 sıralarında İstanbul'a ulaştığı anlatılan mütalaada, böylece ilk olarak yükün boşaltılacağı deponun sahibi Hacı Karahan'ın gözaltına alındığı bildirildi. Karahan, ifadesi alınmak üzere emniyete götürülürken, TIR'daki yükün Saruhan Özçelik'e ait olduğunu söyledi. Karahan'ın da itirafları üzerine baron Mehmet Zeki Fidan, 21.50 sıralarında Almanya'ya giderken Sabiha Gökçen Havalimanı'nda yakalanarak gözaltına alındı. Yakalanan 3 kişinin de üzerinde kriptolu cep telefonu ve gizli mesajlaşma programı çıktı. Ele geçirilen eroin yüklü çuvallar üzerinde madenlerle karıştırılmaması için '90 tenör' yazıldığı, uyuşturucun farklı kişilere gönderileceğinden çuval kenarlarının 'mavi' ve 'siyah' renkli ipliklerle dikildiği kaydedildi.

'MİLYONLAR GEZİYOR ETRAFTA DAHA DA ÖNEMLİSİ EMANETTİR'

Aralarında baron Mehmet Zeki Fidan ile birlikte 4 kişinin Erzurum'a getirilmesinin ardından soruşturmanın genişletildiği belirtilen mütalaada, uyuşturucunun yurda sokulduğu Gürbulak Sınır Kapısı'nda gümrükleme işlemlerinin yapılmasında beraber hareket eden gümrükleme firmasının yetkililerinin ve çalışanları da gözaltına alındı. İran'dan uyuşturucu temin edip aktarımının yapılmasına yardımcı olan Ali Yıldırım ve Mahmut Mısır'ın da 4 ay sonra tutuklandığı kaydedilen mütalaada, kriptolu telefonla yapılan mesajlaşmalara yer verildi. 22 Ocak 2019'da Saruhan Özçelik'in baron Mehmet Zeki Fidan'a "Vallaha o demekle olacak iş değil abi, milyonlar geziyor etrafta daha da önemlisi emanettir. Allah hayırlı etsin inşallah" diye yazdığı ifade edildi.

3 AY KULLANIMI OLAN KRİPTOLU TELEFON, GİZLİ SOHBET PROGRAMI

Telefonlarda yüklenen 'chat encro' isimli gizli sohbet programının belirli zaman aralıklarında otomatik olarak kayıtlı yazışmaları sildiği, kriptolu telefonların ise 3 aylık bir kullanım süresinin bulunduğu, 3 ay sonrasında telefonun tüm içeriğinin silinerek kullanım dışı haline geldiğine işaret edilen mütalaada, "Hacı Karahan ve Saruhan Özçelik, ilk ifadelerinde cep telefonu normal açıldığında istendiğinde açma kapama tuşu ile açıldığı, ancak android ekranda 'chat encro' gizli sohbet ekranı açılmak istenildiğinde açma kapama tuşu ile birlikte (-) ses tuşu ile aynı anda basılarak açıldığını ve android ekran açıldığında 15 haneli bir şifre istendiği, bunu girdikten sonra programın açılması için de yine ayrıca bir şifre istendiğini söylemeleri üzerine sanıkların rızası ile bu şifreler girilerek hakimlikçe alınan karar gereği 'Chat encro' programı açılmasından sonra Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından ekranlarda '7 gün içinde güvenli yanma' yazısının bulunduğunun görüldüğü her bir sanığın telefonunda yer alan özel mesajlaşma programının tamamının ekran görüntülerinin fotoğraflanması işlemi yapılmış" denildi.

6 KEZ DAHA UYUŞTURUCU GETİRİLMİŞ

Sanıklar Saruhan Özçelik ve Hacı Karahan'ın 1,5 tonluk eroinin yakalanmadan önce birçok kez florit madeni içerisinde uyuşturucunun Türkiye'de sokulduğunu itiraf etmesi üzerine araştırma yapıldığı bildirilen mütalaada, "İlknur Gümrükleme ve Karahanlılar Lojistik firmasına kesilmiş fatura ve sevk irsaliyeleri arasında yapılan karşılaştırmada daha önce 2018 yılının 10'uncu ayından itibaren 6 ayrı florit madeni sevkinin yapıldığı, bu döneme ilişkin örgüt yöneticisi Ali Yıldırım'ın yurt dışına giriş-çıkış kayıtları incelendiğinde sanığın 5 sevkiyatta maden yüklü TIR'ların girişinden 1-2 gün gibi kısa bir süre öncesinden İran'dan ülkemize giriş yaptığı, yine soruşturma konusu olayda yakalanan TIR'ın ülkemize girişinden 5 gün önce de İran'dan ülkemize girdiği, kriptolu telefon mesajlaşmaları ile bu kayıtlar beraber göz önüne alındığında Yıldırım'ın uyuşturucu yüklemesini İran'da yaptıktan sonra gümrükleme işlemlerini takip etmek maksadıyla TIR'dan önce ülkemize girip, gümrük işlemlerini takip ettiği, gümrükleme firmasının sahibi olan diğer örgüt üyelerine ödemelerini gerçekleştirdiği tespit edilmiştir." bilgileri yer aldı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-----------------

ARŞİV

-Narkotik köpekle TIR dorsesinde arama

-TIR dorsesindeki çuvallarda arama

-Çuvallar içindeki eroinin çıkarılması

-Eroin dolu çuvalların dorseden indirilmesi

-Polislerin çuvalı yırtarak taşlar arasındaki eroinleri toplaması

-Eroinlerin başka bir çuvala doldurulması

-Baronun gece uçakla getirilmesi

-Uçağın drone görüntüleri

-Polis araçlarının havalimanından ayrılması

-Baronun polis aracıyla Emniyet Müdürlüğü'ne götürülmesi

-Emniyet müdürlüğü bahçesinde drone görüntüsü

-Baronun adliyeye getirilmesi

-Geniş güvenlik önlemi

-Adliye binası ve güvenlik önlemi

-Polisin adliye çevresindeki tedbirinden genel, detay

-Sanıkların cezaevi aracı ile adliyeye getirilmesi

-Sanıkların araçtan indirilmesi

-Adliye binası

Haber-Kamera: Hümeyra PARDELİ / ERZURUM,

============================

Dr. Öğün: Van Gölü'nün sodalı suyu virüslerin çoğalmasını sınırlandırabilir

BİTLİS Belediyesi, koronavirüse karşı cadde ve sokaklarda yaptığı dezenfeksiyon çalışmalarında Van Gölü'nün suyunu kullanıyor. Bölgede, göl suyunun virüse karşı etkili olup olmayacağı merak konusu olurken, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Erdal Öğün, konuya ilişkin açıklama yaptı. Öğün, gölün suyunun sodalı ve pH değeri yüksek olduğunu belirterek, "Bu alkali pH virüslerin çoğalmasını sınırlandırabilir. Ama bu kesin ve net değildir. Üzerinde çalışılması gereken bir konudur. Göl suyunun veya soda göllerinin virüslere karşı ne derece etkili olduğu ile ilgili bilimsel literatürde çok fazla bilgi yok" dedi.

Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyada hızla yayılan koronavirüsün Türkiye'de de görülmesinin ardından önlemler artırıldı. Salgına karşı hem devlet kurumları, hem de belediyeler birçok önlem aldı. Uzmanlar salgından korunmak için kişisel temizliğin önemine vurgu yaparken, halk da yapılan açıklamalara göre önlem almaya devam ediyor. Maske ve eldiven kullanan vatandaşlar, çantalarından kolonya ve antibakteriyel dezenfektanları da eksik etmiyor. Halkın bu önlemlerinin yanı sıra belediyelerde kamuya açık olan ve kalabalık olan her alanı sürekli dezenfekte ediyor.

Dezenfeksiyon çalışması yapan Bitlis Belediyesi diğer illerden farklı olarak, temizlik için Van Gölü'nün tuzlu ve sodalı suyunu kullanıyor. Van Gölü'nün suyu, itfaiye araçları ile taşınıyor. Bitlis Belediye Başkan Yardımcısı İbrahim Aslan, sokak ve caddeleri yıllardır bu şekilde temizlediklerini söyledi. Bitlis Belediyesi'nin bu uygulamasının ardından Van Gölü suyunun dezenfekte amacıyla kullanılıp, kullanılamayacağı bölgede merak konusu oldu. Van Gölü'nün birçok cilt hastalığına iyi geldiği ve şifa dağıttığı bilim insanlarınca açıklanırken, suyun virüse iyi gelip gelmeyeceği ile ilgili konuşan Van YYÜ Fen Fakültesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Erdal Öğün, Van Gölü'nde daha önce yaptıkları çalışmaların olduğunu ve suyunun koliform, patojen bakterileri sınırlayabildiğini, ancak bunun bir antibiyotik gibi düşünülmemesi gerektiğini anlattı.

'VAN GÖLÜ'NÜN SUYU, PATOJEN BAKTERİLERİ SINIRLIYOR'

Erdal Öğün göl suyunun alkali olmasının bu sınırlamada etkisinin olduğunu belirterek, "Bunun da göl suyunun alkali olması, pH'ının 9,65 ve 9,70 arasında olması bu etkiyi gösteriyor. Yani alkali pH, patojen bakterilerinin büyümesini çoğalmasını sınırlayan bir faktördür. Bunu arazi çalışmalarımızda da gördük. Üniversitemizin desteklemiş olduğu bir proje kapsamında gölden aldığımız örneklerden aldığımız analizler sonucunda hem fizikokimyasal özellikler hem de radyasyona dayalı bir kirlilik söz konusu mudur, değil midir, bir de mikrobiyolojik kalitesi yönünden göl suyunu inceledik. Yaptığımız çalışmalar sonunda şunu gördük. Van Gölü alkali yapısından dolayı patojen bakterileri sınırlar ve büyümesine engeller. Bunu deneysel olarak da yaptık" dedi.

'VİRÜSLERLE İLGİLİ BİLİMSEL BİR ÇALIŞMA YOK'

Dr. Öğün, Van Gölü'nün koronavirüse karşı sınırlı olabileceğini, ancak bu konuda henüz bir çalışma yapılmadığını belirterek, şunları söyledi:

"Virolog arkadaşlarla görüşmeler yaptık. Van Gölü'nün içindeki karbonat ve bikarbonat iyonları değil, ancak alkali pH'ı, 7'nin üzerinde pH değerleri, virüslerin çoğalmasında sınırlayıcı olabilir. Ama bunu kesin ve net olarak söyleyemeyiz. Dünya literatüründe virüslerle ilgili etkili antiseptiklerle ilgili yapılmış birtakım çalışmalar var. Her virüsün davranışı farklıdır. Yani bugün koronavirüsün bir tipiyle bu denemeyi yaparsınız, ancak yeni tip koronavirüs başka bir reaksiyon gösterebilir buna. Onun için bu virüs çalışmaları bakterilerle ilgili yapılan çalışmalar gibi çok kolay çalışmalar değildir. Bunu Türk bilim insanları elbette yapabilirler. Dünya literatüründe antiseptiklerle ilgili çalışmalar var. Şunu net olarak söyleyebilirim, bu alkali pH virüslerin çoğalmasını sınırlandırabilir. Ama bu kesin ve net değildir. Üzerinde çalışılması gereken bir konudur. Göl suyunun veya soda göllerinin virüslere karşı ne derece etkili olduğu ile ilgili bilimsel literatürde çok fazla bilgi yok. Bununla ilgili bilim insanlarının üzerinde çalışılması gerekiyor"

'GÖL SUYUYLA SOKAKLAR TEMİZLENEBİLİR'

Bitlis Belediyesi'nin yaptığı çalışmanın da faydalı olabileceğini belirten Dr. Öğün, "Bunu çevrede uygulamak mümkündür ama okullarda, camilerde uygulamak mümkün olmayabilir. Ancak caddede sokakta faydalı olabileceğini düşünüyorum. Ama asfalta, parke taşlarına, yollara zarar verip vermeyeceği konusunda da bilgim yok bu konuda, uzmanları bilir" dedi.

Yazın göle girip, serinleyen vatandaşlar ise bazı cilt rahatsızlıklarından kurtulduklarını, göl suyunun şifalı olduğunu düşündüklerini söyledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-----------------------------

-Van Gölü'nden drone ile detaylar

-Van Gölü'nden genel detaylar

-Bitlis'in Tatvan ilçe belediyesi tarafından Van Gölü'nden tankerlerle göl suyu alması

-İtfaiye araçlarıyla taşınan Van Gölü suyu

-Tatvan İlçe belediyesi ekipleri tarafından cadde ve sokakların göl suyu ile dezenfekte edilmesi

-Dezenfekte işleminden detaylar

-Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genetik Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Erdal Öğün ile röportaj

-Vatandaşlar ile röportaj

Detaylar

Gülay KUYUCU- Orhan AŞAN/VAN, -


Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel
title