Haberler

DHA YURT ÖZEL GÜNDEM-TEKRAR

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Topraktan fışkıran kaplıca suyu mahallelinin ilgi odağıBURSA'nın İnegöl ilçesinde su araması yapılırken şans eseri çıkan kaplıca suyu vatandaşların yoğun ilgisini çekti.

Topraktan fışkıran kaplıca suyu mahallelinin ilgi odağı

BURSA'nın İnegöl ilçesinde su araması yapılırken şans eseri çıkan kaplıca suyu vatandaşların yoğun ilgisini çekti. Durdurulamayan kaplıca suyu 10 yıldır akıyor. Mahalle sakinlerinin uğrak yeri haline gelen suyun bulunduğu alan, doğal kaplıcayı andırıyor.

Bursa'nın İnegöl ilçesine bağlı Kurşunlu Mahallesi'nde 10 yıl önce yapılan maden suyu kazısında çıkan kaynak suyu, vatandaşların ilgi odağı oldu. 10 yıldır durmadan akan kaplıca suyu, mahalle sakinlerinin de uğrak mekanı haline geldi. Çıkan suyun bazı hastalıklara iyi geldiğini söyleyen Kurşunlu Mahallesi Muhtarı İbrahim Kılıç, "Burada maden suyu kazısı yapıldı. Kazı yapılırken bir anda topraktan kaplıca suyu fışkırdı. Sıcaklık derecesi 55. Çıkan sıcak suyun şifaları var. Mantara, egzama, cilt hastalıkları ve bir çok hastalığın şifası bu suda. 10 yıldır bu su durmadan akıyor. Vatandaşlar merak edip geliyor. Sıcak suyu gören içine giriyor. Buraya bir kaplıca merkezi kazandırmak istiyoruz. Yetkililerimizin bu konuda destek vermelerini istiyoruz. dedi.

HER DERDE DEVA

Mahalle sakinlerinden Suat Çelik, "Yaklaşık 10 yıldır bu su akıyor. Oldukça güzel bir su. Zaman zaman gelip burada duş alıyoruz. İyi geliyor. Her derde deva" ifadelerini kullandı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------------

-Genel detaylar

-Mahalleliden detaylar

-Röportajlar

Haber-Kamera: Yavuz YILMAZ/İNEGÖL, (Bursa),

============

Küresel ısınma, kuşların göç takvimini etkiledi

SAMSUN Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ornitoloji Araştırmalar Merkezi görevlisi Doç. Dr. Kiraz Erciyas Yavuz, son yıllarda küresel ısınmanın etkisiyle iklim koşullarının değişimi nedeniyle kuşların göç takvimlerinde değişiklikler gözlemlediklerini belirterek, "Küresel iklim değişikliği nedeniyle değişen hava şartları kuşların göç stratejilerini de etkiliyor. Son 7- 8 yıldır daha net göze çarpan değişimler var" dedi.

Hava sıcaklıklarında küresel ısınma nedeniyle meydana gelen artışlar, göçmen kuşları da etkiledi. Yapılan araştırma, artan sıcaklıklar nedeniyle kuşların göç stratejilerinde değişimler yaşandığını ortaya koydu. Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Ornitoloji Araştırmalar Merkezi görevlisi Doç. Dr. Kiraz Erciyas Yavuz, 2002 yılından bu yana Kızılırmak Deltası ağırlıklı olmak üzere bölgede kuş halkalama çalışması yaptıklarını ve bu zamana kadar yaklaşık 180 türde 190 binden fazla kuş halkaladıklarını söyledi. Halkalama çalışmasıyla iklim değişikliğinin kuşlar üzerine etkilerini de gözlemlediklerini belirten Doç. Dr. Yavuz, yaptıkları tespitleri ve topladıkları verileri analiz ettiklerini de dile getirdi.

Çeşitli kuş türlerinin göç dinamiğinin ilkbahar, sonbahar arasında değiştiğini söyleyen Yavuz, "Biz bunların ne zaman geldiğini ne zaman gittikleri ve göç takvimlerinin nasıl değişkenlik gösterdiğini araştırıyoruz. Yıllar arasında göç takvimlerinde değişiklikler var mı bunları inceliyoruz. Halkaladığımız kuşlar kaç yıl yaşıyorlar gibi araştırmalar yapıyoruz. Halkaladığımız bir kuşu 10- 12 yıl sonra tekrar yakalayabiliyoruz. Halkaladığımız kuşların hangi ülkelere göç ettiklerini takip ediyoruz. Son yıllarda iklim değişiklikleri ile kuşların göç takvimlerinde değişiklikler gözlemliyoruz" diye konuştu.

'7-8 YILDIR GÖZE ÇARPAN DEĞİŞİMLER VAR'

Yaptıkları çalışmalarla çeşitli türlerin göç takvimlerinin nasıl değiştiğini de takip ettiklerini kaydeden Doç. Dr. Yavuz, "Ak Mukallit gibi türlerin ilkbaharda daha geç geldiğini görüyoruz. Küçük Sinekkapan gibi bazı türlerin daha geç gittiğini görüyoruz. Küresel iklim değişikliği nedeniyle değişen hava şartları kuşların göç stratejilerini de etkiliyor. Bu da uzun vadede bunların göç döngü, takvim ve stratejilerine yansıyor. Birçok ülkede küresel iklim değişikliği nedeniyle göç eden türler göç etmemeye başladı. Bazı kuş türleri yerleşim duruma geçti. Bazı kuş türleri ise daha kısa mesafelerde göçlerini tamamlıyor. Bu göç takvimlerini değiştiğini bizlerde yaptığımız çalışmalarda gözlemliyoruz. Son 7- 8 yıldır daha net göze çarpan değişimler var" dedi.

359 KUŞ TÜRÜ YAŞIYOR

Türkiye'nin en önemli sulak alanlarından olan Kızlırmak Deltası'nda göçmen kuşlarla ilgili birçok bilimsel çalışma yürütülüyor. 359 kuş türünün yaşadığı, 56 bin hektarlık Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nin korunması için bölge Temmuz 2018'de araç girişine kapatıldı. 5 bin 174 hektarlık kısmı Yaban Hayatı Geliştirme Alanı olan ve Uluslararası Ramsar Sözleşmesi kapsamında koruma altında bulunan deltada irili ufaklı 20 göl ile büyük bataklık ve sazlık alanlar yer alıyor. Avrupa Kuş Alanları Envanteri'ndeki en önemli 4 kriterden 3'üne sahip olan Kızılırmak Deltası, göç sırasında Karadeniz'i doğrudan aşan kuş türleri için yaşamsal önem taşıyor. Kızılırmak Deltası Kuş Cenneti'nin Dünya Mirası Daimi Listesi'ne alınması ile bölgenin daha etkin korunması amaçlanıyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

----------------

-Kızılırmak Deltası'ndaki göçmen kuşlardan detay

-Kızılırmak Deltası'ndan drone ile detaylar

-Röportaj

Haber-Kamera: Yaprak KOÇER-Hüseyin KALAY/SAMSUN,

===================

AKUT Genel Başkanı Şalcı'dan akredite olmamış arama kurtarma ekibi uyarısı

AKUT Genel Başkanı Recep Şalcı, olası bir afet anında, afet bölgesine düzensiz ve plansız şekilde arama kurtarma ekiplerinin gelmesinin faydalı olmaktan çok sorun yarattığını belirterek, "Afetlerde akredite olmamış sivil toplum örgütlerinin kurtarma ekipleri oluyor. Bu sivil toplum örgütleri çok iyi niyetli olarak orada yardım etmeye çalışıyorlar. İnsanı bir güdü ve bu çok güzel bir şey. Ancak bu yardım bazen orada kaosa ve enkazın yönetilememesine sebep oluyor" dedi.

AKUT Genel Başkanı Recep Şalcı, ülke genelinde meydana gelen afetlerin ardından bölgeye gidip, yardım etmeye çalışan arama kurtarma ekiplerinin bazı durumlarda enkaz bölgesini olumsuz etkilediğini söyledi. Afet bölgelerinde akredite olmamış, yeterli bilgi ve donanıma sahip olmayan bazı sivil toplum örgütlerinin arama kurtarma ekiplerinin kaosa neden olabileceğini ifade eden Recep Şalcı, "Afet bölgelerinde AFAD'ın ekipleri gerçekten sağlam şekilde çalışıyor. Jandarma Arama Kurtarma (JAK) da geliyor, AKUT gibi Birleşmiş Milletler tarafından akredite edilmiş ekipler var ve bir de diğer akredite olmamış sivil toplum örgütleri var. Bu sivil toplum örgütleri çok iyi niyetli olarak orada yardım etmeye çalışıyorlar. İnsanı bir güdü ve bu çok güzel bir şey. Ancak bu yardım bazen orada kaosa ve enkazın yönetilememesine sebep oluyor. Bu da problem ortaya çıkarıyor, çünkü herkes orada bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bazen orada o enkazın üzerinde olması gerekenden çok daha fazla insan oluyor, etrafta başka riskler oluyor o riskler açığa çıktığı zaman etrafta çalışma güvenliği ortadan kalkıyor. Bunun için de enkazların çok daha disiplinli ve güvenli şekilde kontrol altına alınıp az sayıda yetkin insan tarafından çalışılması gerekiyor" diye konuştu.

'ELAZIĞ DEPREMİNDE 'KURTARICI BOLLUĞU' VARDI'

Şalcı afet bölgelerinde arama kurtarma ekiplerinin sayısının artmasının iyi bir durum gibi algılandığını, ancak olayın sanıldığı gibi olmadığını belirterek, şöyle konuştu:

"Elazığ'da 106 kişilik gönüllü ekibimizle oradaki kurtarma faaliyetlerine katıldık, 2 tane de arama köpeğimiz vardı. Baktığınız zaman Elazığ'da arama kurtarma açısından çok fazla kurtarma personeli vardı ve enkazlarda da çalışırken 'kurtarmacı bolluğu' dediğimiz bir durum vardı. Devletin ekipleri şu an eskiye göre çok çok iyi durumda. AFAD var, Jandarma Arama Kurtarma (JAK) var bir de sivil toplum örgütleri var. Bu sivil toplum örgütleriyle birlikte belediyelerin kurtarma ekipleri var. Şimdi ne kadar çok kurtarma personeli, o kadar iyi gibi görünüyor ama bu tam olarak böyle değil. Çünkü sivil toplum örgütleri, kurtarma ekipleri, belediyelerin ve diğerlerin öncelikle alanlarında yetkin olmaları gerekiyor. Sadece bilgi ve eğitim olarak değil aynı zamanda donanım olarak da yeterli olmaları gerekiyor ki gittikleri yerde fayda sağlasınlar."

'İYİ BİR ŞEY YAPMAYA ÇALIŞIRKEN KAZAZEDEYE ZARAR VEREBİLİRLER'

Afet bölgelerinde bilgi seviyesi düşük ve donanımsız kurtarma ekiplerinin faydadan çok zarara neden olabileceğini ifade eden Şalcı, konuşmasını şöyle sürdürdü:

" Türkiye'de akreditasyon konusunda sıkıntılar var. AFAD bununla ilgili çalışmalar yapıyor ve çok kısa sürede bu çalışmalar başlayacak. Umuyoruz ki o zaman afetlere gidecek kurtarma ekiplerinin daha donanımlı, daha standart, prosedürler uygulayan, etkin ekipler olacak ve kurtarmalar daha başarılı geçecektir. Şu anda AFAD bu konuda baya yol kat etti. Özellikle enkazlarda yönetimi almaya başladı. Bu pozitif bir durum ancak büyük bir afet olduğu zaman bunu çok kolay bir şekilde yönetemeyecek. Böylece sivil toplum örgütlerini ve diğer kurtarmacılar ayrı enkazlarda çalışacaklar ve bunların eğitim düzeyleri ve donanımları yetersiz kalacaktır. İyi bir şey yapmaya çalışırken aslında bazen kazazedeye zarar da verebilirler. 'Crash sendromu' dediğimiz tıbbi müdahale yapılmadan yaralının çıkarılmaması, bu bilgi bile bilinmediği sürece ağır zararlar yaşayabiliriz. Biz bunu 1999 yılında yaşadık, Van depreminde yaşadık, Elazığ'da çok fazla yoktu ama enkazdan çıkardığımız zaman kazazedeyi kaybediyorsunuz. Oysa ki eğitimli bir kurtarmacı bu tür olaylarda çok daha etkin olacaktır. Umuyoruz ki bu alanda gelişmeler devam edecektir. Türkiye arama kurtarma anlamında çok güçlü bir ülke, sivil toplum örgütleri de buna çok destek veriyor ama bu sivil toplum örgütlerinin eğitim donanım bakımından belli kriterleri yerine getirip afetlere öyle gitmesi gerekiyor."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

----------------

-AKUT Genel Başkanı Recep Şalcı ile röportaj

AKUT Genel Başkanı Recep Şalcı'nın arama kurtarma ekipmanlarını göstermesi

-Detaylar

Haber-Kamera: Ergün AYAZ-Alişan KOYUNCU/İZMİT(Kocaeli),

====================

İzinsiz paylaşıma hapis cezası

KİŞİSEL Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) ile birlikte, günümüzde yaşanan siber saldırılar, veri ihlalleri ve sızıntılar gibi birçok tehlikeli durumun önleminin alınıp, güvenliğin sağlanması için bazı yaptırımlar uygulanmaya başladı. İzmir'de konuyla ilgili bilgi veren avukat Gür Gürsoy, "Bir kişiye sormadan cep telefonu numarasının üçüncü kişiyle paylaşılması 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasına neden olabilir. Artık bir fotoğraf çektirdiğimizde arkamızda yüzü net bir şekilde görünebilir olan kişileri dahi flulaştırmamız gerekir" dedi.

Her geçen gün artan kişisel verilerin korunmasına yönelik risk ve tehditler, sürdürülebilir veri koruma ve uyum politikalarının benimsenmesi gerekliliğini ortaya çıkardı. Nisan 2016'da yürürlüğe giren KVKK'nin çok ciddi idari para ve hapis cezaları getirdiğini belirten avukat Gür Gürsoy, konuyla ilgili bilinçlenmenin hızla artması gerektiğini söyledi. Bu kanunun yalnızca şirketleri kapsadığı ile ilgili yanlış bir algının hakim olduğunu söyleyen Gürsoy, bir kişinin rızasını almadan cep telefonu numarasının üçüncü kişiyle paylaşılması durumunda Türk Ceza Kanunu'nun 136/1'inci maddesi gereği hapis cezası ile karşı karşıya kalınabileceğine dikkat çekti. Gürsoy, "Tamamıyla iyi niyetli olduğunuzu düşünseniz bile bir suç işliyor olabilirsiniz. Bir gazeteci olarak biri sizin numaranıza ihtiyaç duyarsa ben de size sormadan verirsem benim hakkımda suç duyurusunda bulunabilirsiniz. Kişisel verilerimi rızam dışında 3'üncü kişiyle paylaşmış, diyebilirsiniz. Ben bir anda farkında olmadan sorumlu hale gelirim. Hepimizin bu bilinci kazanması lazım. O kişinin şikayeti olursa yargılama neticesinde 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezası hakimin takdirinde. Bir cep telefonu numarasını kafanıza göre paylaşmanız sizi bir anda böyle bir cezayla karşı karşıya bıraktırabilir. Bu nedenle numara paylaşırken dahi çok dikkatli olmanız gerekiyor" dedi.

'SOSYAL MEDYADAKİ LARINIZDA ARKADAKİLERİ FLULAŞTIRMAK GEREK '

Günümüzde sosyal medyanın çok fazla kullanıldığını ve fotoğraflar yüklendiğini ifade eden Gürsoy, "Artık bir fotoğraf çektirdiğimizde arkamızda yüzü net bir şekilde görünebilir olan kişileri dahi flulaştırmamız gerekir. Çünkü o kişi bu fotoğrafa sosyal medya kanalıyla ulaşır ve haberdar olursa sorumluluk taşımış oluruz. KVKK yürürlüğe girmeden önce bunların hiçbiri söz konusu değildi. Kanun yürürlüğe girdiğinden beri bu refleksi göstermediğimiz için belki de gün içinde birçok ihlalde bulunuyoruz. Ama haberdar değiliz" diye konuştu.

'OTELLER KİMLİK FOTOKOPİSİ, KARGO ŞİRKETLERİ KİMLİK NUMARASI ALAMAZ'

KVKK kapsamında dikkat edilmesi gereken durumlar hakkında uyarılar yapan avukat Gürsoy, otellerin kimlik fotokopisi alma yetkisinin bulunmadığını belirterek halkın bu konuya da duyarlı olmasını istedi. Spor salonu gibi yerlerin izinsiz parmak izi gibi biyometrik verileri alamayacağını belirten Gürsoy, şunları söyledi:

"Kargoda kimlik numaraları ve ürün açıkça yazılamaz. İş başvurusunda dahi kimlik fotokopisi verilmesi zorunlu değildir. Açık rıza gerekir. Alışveriş yaparken kasada telefon numarası vermeyin. Gönderilen onay kodu ile neyin onaylandığını bilmiyorsunuz. İş verene sizin hakkınızda toplanan belgeleri ne kadar süreyle saklayacağını ve ne amaçla kullanacağını sorun. İş yerinizde kişisel mail adresini kullanmayın. Tüm verileriniz kayıt altına alınabilir. İş yerinde odada kamera olması uygun değil. İş veren personele verdiği aracı mesai saatinden sonra takip edemez. Takip sistemini kapatması gerekir. Banka sizin bilginiz dışında hesap bilgilerinizi paylaşamaz."

'KAMPANYA MESAJLARI RAHATSIZ EDİCİ'

Bir firmada yönetici pozisyonunda çalışan İlknur Calkı da, KVKK hakkında bilgisi olmadığını söyleyerek "Cep telefonu numaram zaman zaman tanımadığım kişiler tarafından kullanılabiliyor. Özellikle de numaramı vermediğim mağazalardan farklı kampanya mesajları geliyor. Bu da son derece rahatsız edici. Ama bunun bir suç olduğunu bilmiyordum. Numaramızın öğrenilmesi durumunda mağaza harici farklı içerikler de gelebilir. Bu sapmaları engellemek adına yasa çıkarılması güzel bir uygulama olmuş" dedi.

Öğretmen Büşra Çağlar (35) ise tanımadığı numaraların kendisine ulaşmasını engellemek adına bazı yöntemler kullandığını belirterek şunları söyledi:

"Özellikle bir şeyleri satmak isteyen pazarlamacılar çok rahatsız edici oluyor. Kendini banka olarak tanıtanlar da bunu sık yapıyor. Ama ben bir uygulama indirdim. Artık 'olası sahtekar numara' diye bana haber veriyor, ben de açmıyorum. Bu şekilde kurtulsam da rahatsızım. Bunun suç olduğunu biliyordum. Numaramın paylaşılmasından önce kim olursa olsun bana haber vermesi gerekir."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-----------------

Avukat Gür Gürsoy ile röportaj

Sokak röportajları

Genel ve detay görüntüler

Haber: Nevra UÇKAÇ - Kamera: Tekin GÜRBULAK/ İZMİR,

====================================

Beyin tümörüyle mücadele eden çift, yardım bekliyor

İZMİR'de, 19 yıllık evli Songül ve Ali Dırmık (50) çifti, beyin tümörüyle savaşıyor. 2 yıl önce ameliyat olan ve beynindeki tümör alınan inşaat işçisi Ali Dırmık (45), eşi Songül'ün de beyin tümörü olduğunu öğrenince ikinci şoku yaşadı. Rahatsızlığından dolayı çalışamadığını ve hastalığın yanında maddi sıkıntı çektiklerini belirten Dırmık, kendilerine yardım edilmesini istedi.

Gaziemir ilçesinde oturan inşaat işçisi Ali Dırmık, 2 yıl önce baş ağrısı şikayetiyle hastaneye gitti. Beyninde tümör olduğu belirlenen Dırmık, Haziran 2018'de ameliyat oldu ve beynindeki tümör alındı. Tedavisinin ardından hastaneden taburcu olan Dırmık, kekemelik, baş ağrısı, halsizlik ve nefes darlığı yaşamaya başladı. Sağlık sorunları nedeniyle işine her gün gidemeyen Dırmık, eşi Songül Dırmık'ta da beyin tümörü olduğunu öğrenince ikinci şoku yaşadı. Kendisinin ve eşinin rahatsızlığının yanı sıra borçlarla da mücadele eden Dırmık çifti, 3 aydır ev kirasını ödeyemiyor. Çaresiz çift, hayırseverlerden yardım ve destek çağrısında bulunuyor.

'HAYIRSEVERLERİN YARDIMLARINI BEKLİYORUM'

Çalışamadığı için maddi sıkıntı çektiklerini ifade eden Dırmık, "Haziran 2018'de ameliyat oldum ve beynimdeki tümör alındı. Ameliyattan sonra kekemelik başladı. Soğuklarda başım çok ağrıyor, halsizlik ve nefes darlığım var. Eşimin yeğenine borcumuz var onun yanı sıra bakkal ve 2-3 aydır kira borcum var. Zor yetiştiriyorum. Sağ olsun eşim tanıdıklardan borç almaya çalışıyor. İşime devam etmeye çalışıyorum ancak rahatsızlığımdan dolayı her gün gidemiyorum. Bu ay içinde 6 gün işe gidemedim. Baş ağrısı ve halsizlikten dolayı işime sürekli devam edemiyorum. Bugün de baş ağrım vardı, ancak ay sonunu çıkaramama korkusundan dolayı işe gittim. Soğuk ya da ağrı dinlemeden evimin giderlerini karşılamak için çalışmak mecburiyetindeyim. Hayırseverlerin yardımlarını bekliyorum. Ellerinden gelen çabayı göstermelerini bekliyorum. Yiyecek, içecek ve kömür ihtiyaçlarımız da var. Eğer bizi görüp yardımcı olabilirlerse minnettar kalırım" diye konuştu.

'ÇARESİZ KALMIŞ DURUMDAYIZ'

Hastalığı nedeniyle ayakta durmakta zorluk çektiğini söyleyen Songül Dırmık, hayırseverlerden destek beklediğini ifade ederek, "Başım ağrıyordu. Hastaneye eşimin ameliyat olduğu doktora gittim. 'Beyninde aynı tümör var' dedi. Ayakta duramıyorum, ayakta durabilsem çalışacağım. Daha önce temizliğe gidip eşime yardımcı oluyordum ama artık onu da yapamıyorum. Ayakta zor duruyorum, dizlerim ağrıyor. Hayırseverlerden destek bekliyorum. Ev sahibi 'Evden çıkın' diyor. Ancak gidecek yerimiz yok. Ben daha ameliyat olmadım. Tedavi için şu anda bekletiyorlar. Ancak göbek fıtığı için bugün hastaneye gitsem her an ameliyata alırlar. Çaresiz kalmış durumdayız" dedi.

Aileye yakacak ve gıda yardımı yaptıklarını belirten Kızılay Gaziemir Şube Başkanı Davut Dinçel ise, "Ali Bey şubemize başvurduğu zaman evine geldik. Yakacağının, odun ya da kömürünün olmadığını gördük. Yakacağını tedarik ettik. Çatısının aktığını gördük. Evde gıda maddelerinin olmadığını ve dolabının boş olduğunu gördük. Gıda maddesi yardımında bulunduk. Tabi bizim o yardımlarımız ilk yardım niteliğinde yangını söndürmek gibi oluyor. Bizim halkımızdan ve hayırsever vatandaşlardan dileğimiz Ali ağabey gibi ihtiyaç sahipleri ailelere yardımlarını esirgememeleri. Ayrıca Ali ağabeyin sağlık sorunu da var ona kapalı alanda çalışabileceği bir iş de bulursak çok iyi olur" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-----------------

Ali Dırmık ile röportaj

Songül Dırmık ile röportaj

Kızılay Gaziemir Şube Başkanı Davut Dinçel ile röportaj

Dırmık çiftinin evinden genel detaylar

Haber-Kamera: Ahmet Turhan ALTAY/İZMİR,

====================================

Çin, Türkiye'ye sattığı maskeleri geri alıyor

ÇİN'de ortaya çıkan ve farklı ülkelere yayılan 'koronavirüs'e karşı önlem amacıyla maske kullanılıyor. Maske talebinin artması ve üretimde ihtiyacın karşılanmaması üzerine Çin'den, daha önce Türkiye'ye pazarlanan maskeler satın alınmaya başlandı. Denizli'deki firma tarafından Çin'den ithal edilen maskeler, bu ülkeye satılıyor.

Denizli'de medikal şirket sahibi Erhan Demirel, 'koronavirüs'ün ortaya çıkarak, yayılmasıyla dünyada maske talebinde patlama yaşandığını söyledi. En büyük maske üreticisinin Çin olduğunu belirten Demirel, Türkiye'nin de bu ülkeden büyük oranda maske ithal ettiğini kaydetti. Üretimde ihtiyacın karşılanamaması üzerine Çin tarafından daha önce Türkiye'ye ihraç edilen maskelerin şimdi satın alınmaya başlandığını anlatan Erhan Demirel, şöyle konuştu:

"Şirket telefonları ve benim cep telefonum gece gündüz susmuyor. İnternet aracılığıyla ulaşmaya çalışıyorlar. Çin'deki 'koronavirüs' nedeniyle üretim orada yetersiz olduğu için çevre ülkelerden karşılamaya çalışıyorlar. Fakat oradakiler de karşılamayınca talep Türkiye'ye kadar geldi. Çok yoğun maske talebiyle karşı karşıyayız. Japonya, Hong Kong, Kırgızistan, Türkmenistan, aklınıza gelebilecek her yerden arıyorlar. 1 milyon, 5 milyon, 10 milyon, 100 milyon adet isteyen firmalar bile oldu."

'SATIN ALDIĞIMIZ MASKEYİ TEKRAR ÇİN'E SATIYORUZ'

Çin'den daha önce maske ithal etiklerini; ancak yoğun talep nedeniyle bunları ülkeye satmaya başladıklarını belirten Demirel, "Çin dünyada maskenin üretim merkezi; ancak onlar da taleplere yetişemediği için sattığı maskeleri geri almak istiyor. Bugün 300 bin maskeyi tekrar Çin'e geri göndereceğiz. Çin'den satın aldığımız maskeyi tekrar Çin'e satıyoruz" dedi.

'KARABORSAYA DÜŞTÜ'

Erhan Demirel, arayan kişilerin maskenin fiyatını değil olup, olmadığını sorduğunu anlatan, "Bu maskeler şu anda karaborsaya düştü. Karaborsa kelimesi bu ürün için şu an az kalır. Çok kıymetli ürün haline geldi; çünkü yok. İnsanlar parasını değil ürünün olup, olmadığını soruyor. Bu durum fırsatçılığı ortaya çıkarıyor. Arayanların bir kısmı ürünü bir şekilde temin edip yurt dışına satma derdinde. Bu ürünleri 2 hatta 3 katına satanlar var. Mesela altının fiyatı var. Gidip kuyumcudan istediğiniz kadar alabiliyorsunuz. Ama bu maskede fiyat belirsiz. Şu an maske altından daha kıymetli, diyebilirim" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

----------------

Maskeden görüntü

Erhan Demirel ile röp.

Ramazan Çetin anons

Haber: Ramazan ÇETİN- Kamera: Deniz TOKAT / DENİZLİ,

====================================

Yıllarca türbe sanılarak adaklar adandı: Anıt mezar olduğu ortaya çıktı

MARMARİS'teki Turgut Mahallesi'nde halkın türbe zannedip, 'Çağ Baba' adını verdiği yapının, araştırmalar sonucunda M.Ö. 3'üncü yüzyılda savaşçı Diagoras ve eşi Aristomakha için yapılan piramit mezar olduğu ortaya çıktı. Türkiye'deki tek piramit mezar olarak bilinen tarihi yapının defineciler tarafından talan edildiği de belirlendi.

Marmaris'te turistik Turgut Mahallesi'nde bulunan ve halkın 'Çağ Baba' türbesi olarak adlandırıp, dua edip adaklar adadığı yapı, arkeologların 2 yıl önce bölgede yaptığı araştırma sonucu, M.Ö. 3. yüzyılda, savaşçı Diagoras ve eşi Aristomakha'ya ait piramit mezar olduğu ortaya çıktı. Türkiye'de ayakta kalabilen tek piramit mezar olan tarihi eser, kent merkezine 30 kilometre uzaklıktaki bir tepede yer alıyor. Mahalleye hakim bir noktada kayalıkların üzerinde bulunan ve geniş bir alanı yüksekten gören mezara, yaklaşık 10 dakikalık bir tırmanışla ulaşılabiliyor. Ayrıca yapılan incelemelerde yapının defineciler tarafından talan edildiği belirlendi. Definecilerin sadece mezarın taban kısmını kazmadıkları, kapısının iç tarafında bulunan bazı taşları aldıkları ve duvarına da zarar verdikleri gözlendi.

MOUSOLEUM'A BENZERLİĞİYLE DİKKAT ÇEKİYOR

Yüksekliği yaklaşık 6 metre, içi ise 3 metrekare olan, tavanı kubbe şeklindeki mezar, dünyanın yedi harikasından biri olan Mousoleum'a benzerliğiyle dikkat çekiyor. Farklı mimari tarzıyla bölgeyi ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin ilgisini çeken yapı, turizme kazandırılmayı bekliyor.

'ÖNCE 'PEHLİVAN YA DA BOKSÖR' DEDİLER'

Turgut Mahallesi sakinlerinden İsmail Şahin (63), "Burası 'Çağ Baba' türbesi olarak biliniyordu. Adaklar adanıyor, dualar ediliyordu. Sonradan bir pehlivanın ya da boksörün mezarı olduğu söylendi. Defineciler tarafından burada kaçak kazılar yapıldı. Okul yıllarımda burada hayır için dağıtılan yemeklerden yerdim. Mahallemizdeki mezar yürüyüş gruplarının ve turistlerin ilgisini çekiyor" dedi.

'HER ŞEYİ GÖZETLEYECEĞİM Kİ MEZARIMA ZARAR GELMESİN'

Piramit mezarın yazıtında eski Yunanca şu ifadeler yer alıyor:

"Siz beyaz dişli hayvanlar, her zaman size öngörülen yerde kalın. Çünkü ben en yukarıda her şeyi gözetleyeceğim ki hiçbir korkak adam gelip de mezara zarar vermesin. Çünkü bu, savaşta ölen 'Diagoras' isimli bir adamın ve örnek çocuklar yetiştirmesiyle kocasına sadakat anlayışıyla herkesten üstün, babasının Aristomakha olarak isimlendirdiği tanrılarla kıyaslanası karısının mezarıdır."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

----------------

Piramit mezardan görüntü

Piramit mezarın içerisinden görüntü

Turgut Mahallesi'nin kuşbakışı görüntüsü

Mahalle sakini İsmail Şahin ile piramit mezarın önünde röp.

Haber: Cavit AKGÜN - Kamera: Aykut KURT / MARMARİS (Muğla),

====================================

Cami duvarına isabet edip patlamayan top mermisi korunuyor

MANİSA'nın Saruhanlı ilçesindeki Çarşı Cami'nin duvarına, Kurtuluş Savaşı'nda Yunanlı askerlerin attığı ve patlamayan top mermisi, 98 yıldır aynı yerde, ilk günkü gibi korunuyor.

İlçeye bağlı Hacırahmanlı Mahallesi'nde 1922 yılında Yunan işgal kuvvetlerinin ilçeye attığı top mermilerinden biri Çarşı Cami'nin duvarına isabet etti. 8 Eylül 1922 tarihinde cuma namazı kılındığı sırada atılan top mermisi, kalınlığı 1 metre olan duvara saplanıp, patlamadı. Yöre halkının mucize olarak nitelendirdiği cami duvarındaki top mermisi koruma altına alındı. Caminin ikinci katına isabet eden top mermisinin üstüne olayın nasıl olduğunu anlatan yazı asıldı. Mahalle sakinleri cami duvarında mermi olduğunu duyan pek çok kişinin, camiyi ziyaret ettiğini anlattı.

Hacırahmanlı Mahallesi Muhtarı Azası, evli ve 2 çocuk babası Sinan Davutoğlu (37), o günlere şahit olan kişilerin aktardığı hikayeleri anlattı.

'PATMADAN BURADA ÖYLECE KALDI'

Caminin 1901 yılında yapıldığını kaydeden Davutoğlu, "Kurtuluş Savaşı sırasında Mütevelli Mahallesi'ne yerleşen Yunan işgal kuvvetleri bulunuyormuş. Bunlar Mütevelli Mahallesi'ndeki Cibilli Tepesi'nden 8 Eylül 1922 günü bizim bulunduğumuz Hacırahmanlı Mahallesi'ne taarruza geçmiş. Oradan atılan top mermilerinden birisi camimize isabet etmiş. Allah'ın takdiri ki patlamadan burada böylece kalmış. İlgili kişiler buradaki bombanın içindeki barutu boşaltmış. Bizde mahalleli olarak bunu top mermisini burada koruyoruz. Buraya hususi bu top mermisini görmeye gelenler var. Top mermisi ayrıca mahallemizin adının duyulmasına da vesile oluyor. Mahalleye gelip, cami duvarına saplanan top mermisini görenler çok şaşırıyor" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-----------------

Caminin içerisinden görüntü

Caminin dışarısından görüntü

Duvardaki mermiden görüntü

Merminin tarihçesinden görüntü

Anons

Genel ve detay görüntüler

Haber- Kamera: Cemil SEVAL / SARUHANLI (Manisa),

====================================

Trakya'nın Efes'i, Perinthos, turizme 'üst örtü' projesi ile kazandırılacak

TEKİRDAĞ'ın Marmara Ereğlisi ilçesinde bulunan ve 'Trakya'nın Efes'i olarak adlandırılan 1400 yıllık tarihi antik Perinthos Bazilikası'nın turizme kazandırılması için Göbeklitepe'deki gibi üst örtü projesi hazırlandı.

Marmara Ereğlisi ilçesinin en önemli tarihi yapılarından biri olan ve 'Trakya'nın Efes'i olarak adlandırılan 1400 yıllık antik Perinthos Bazilikası'nın turizme kazandırılması için çalışmalara başlandı. İçinde dünyanın ikinci en büyük tek parça mozaik çalışması bulunan ve günümüzde doğal şartlardan zarar görmemesi için özel olarak üstü örtülerek koruma altına alınan Perinthos Bazilikası'nda 1993 yılında Tekirdağ Müze Müdürlüğü'nce gerçekleşen arkeolojik kazılarda tabanı mozaik döşeli olarak ortaya çıkarıldı. Hıristiyanlığa geçişte ilk Bizans dönemi kilisesi olduğu belirtilen Perinthos Bazilikası'ndaki yaklaşık 400 metrekarelik mozaik döşemesinin bugüne kadar Trakya'da bulunan en büyük mozaik olduğu tespit edildi.

Çevresinde güvenlik önlemi alınan Perinthos Bazilikası'nın turizme kazandırılması için Marmara Ereğlisi Belediyesi, bir dizi çalışmalarda bulundu. Belediye, mozaiklerin korunması, Bazilika'nın ortaya çıkması için üst örtü projesi hazırlayarak, Edirne Anıtlar Kurulu'na gönderdi. Kurulun projeyi onaylamasının ardından, Tekirdağ Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı da (YİKOB) tarihi alan için malişet çalışması yaptı.

'PROJE KENT İÇİN ÇOK ÖNEMLİ'

Marmara Ereğlisi Belediyesi'nde projeden sorumlu mimarı Harun Çalışkan, Perinthos Bazilikası ile ilgili belediyenin üzerine düşen tüm görevleri yerine getirdiğini ve ihalesi yapılarak, başlanacak çalışmayı beklediklerini söyledi. Çalışkan, proje hakkında şu bilgileri verdi:

"Perinthos Bazilikası'nda mozaiklerin korunması ve buradaki bazilikanın ortaya çıkarılabilmesi için bir üst örtü projesi bugünkü Göbeklitepe'deki gibi asma, germe sistemli bir proje geliştirildi. Bu proje ile ilgili hem bazilikanın restorasyonu hem de üst örtü projesi ile ilgili hazırlanan projeler Edirne Anıtlar Kurulu tarafından onaylandı. Proje kentimiz açısından çok önemli. Çünkü antik Perinthos kenti olarak bilinen Marmara Ereğlisi merkezi alanında tek açığa çıkmış eser bu. Bundan başka eserlerde var mutlaka ama şehrimiz açısından çok önemli. Ülkemiz ve dünya kültürü ve turizmi açısından önemli. Biz bir an önce projenin gerçekleştirilmesini istiyoruz Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı tarafından. Bölgemizde önemli firmalar var, onlardan belki bir sponsorluk yardımı alabiliriz diye düşünüyoruz. Onlara da zaman zaman gidiyoruz, kapılarını çalıyoruz ama malum ekonomik koşullar sebebiyle şu ana kadar bir dönüş olmadı. Ama YİKOB bir çalışma başlatırsa eminim bu projeye destek gelecektir."

'EKONOMİYE CANLILIK VERECEK'

Çalışkan, Perinthos Bazilikası'nın İstanbul'a 100 kilometre mesafede bulunduğunu ve çok önemli olduğunu belirterek, "Burada daha bir çok eser var açığa çıkmayı bekleyen. Yıllardır biz hocalarımızla görüşüyoruz, buraya bir kazı başkanı atanmasıyla ilgili olarak kazıların da devam etmesini istiyoruz. Stadyum, tiyatro, tapınak, kilise var bir çok bina var. Bunların açığa çıkmasını istiyoruz. Ancak bu Perinthos Bazilikası bir motivasyon getirecektir diğer eserlerin ortaya çıkması açısından" diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-----------------

-Drone ile havadan Perinthos Bazikilası

-Bazilikadan detaylar

-Muhabir Mehmet Yirun'un anonsu

-Belediye Fen İşleri Müdürü Çalışkan ile röp.

-Bazilakada inceleme yapılması

-Antik yerleşimden detaylar

-Genel ve detaylar

Haber- Kamera: Mehmet YİRUN-Şafak TAŞOYAR/MARMARA EREĞLİSİ(Tekirdağ),

====================================

Şampiyon adayı taylar

ESKİŞEHİR'in Mahmudiye ilçesindeki Anadolu Tarım İşletmesi Müdürlüğü haralarında heyecan yaşanıyor. Türkiye atçılığında şampiyonluğa ulaşmış efsane safkan Arap atlarından Turbo, Altaha, Ayabakan ve Tamerinoğlu ile çiftleştirilen 129 kısraktan 32'si doğum yaparken, bu taylar arasından yeni şampiyonların yetişmesi bekleniyor.

Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü'ne (TİGEM) bağlı Eskişehir'in Mahmudiye ilçesindeki Anadolu Tarım İşletmesi Müdürlüğü haralarında gebe kısrakların doğumları başladı. Mayıs ayına kadar sürecek olan doğumlarda 129 gebe kısraktan 32'sini doğum yaptı. İşletmede özel olarak bakılan taylar kısa sürede doğal yaşamlarına kavuşurken, şampiyon atların kanını taşıyan taylardan yeni şampiyonların yetişmesi bekleniyor. Türkiye atçılığında önemli bir yere sahip olan Mahmudiye Anadolu Tarım İşletmesi Müdürlüğü'nde şampiyon atların spermleri suni tohumlama laboratuvarında dondurulurken, safkan Arap atları ve taylarının yanı sıra bu spermlerde satışa çıkarılarak atçılık sektörüne büyük katkı sağlanıyor.

Anadolu Tarım İşletmeleri Müdürü Neşet Ormancı, safkan Arap atı yetiştiriciliğinin Türkiye'de çok önemli bir yere sahip olduğunu söyledi. Ocak ayında başlayan doğumların yeni şampiyon tayların yetişmesi anlamında atçılık sektöründe de büyük heyecana neden olduğunu ifade eden Ormancı, "TİGEM Anadolu Tarım İşletmesi Müdürlüğü'nün önemli faaliyet kollarından biri, safkan Arap atı yetiştiriciliği. Tesislerimizde 328 baş at varlığımız var. Bu yıl doğumlarımız Ocak ayında başladı, Mayıs ayı sonuna kadar devam edecek. Atlarımızdan 129'u gebeydi, 32'si doğurdu. Bu tesislerimizde yetişen safkan Arap atlarımız her yılki satışlarımızla yetiştiricilere ulaşıyor. 2019 yılında 16 elit tay satışı, 51 baş safkan Arap atı satışı yapıldı. Tesislerimizde dondurulmuş suni tohumlama laboratuvarımızın faaliyete geçmesi sayesinde, Türkiye atçılığında şampiyonlar çıkarmış önemli aygırlarımız Turbo, Altaha, Ayabakan ve Tamerinoğlu'nun spermleri dondurulduktan sonra muhafaza edilerek tüm Türkiye'de satışı yapılmakta ve atçılığın üretimine sunuluyor. Şampiyonlarında doğumları bu sayede gerçekleşiyor" dedi.

'KARLI BİR YATIRIM'

İşletmede Türkiye'nin Arap atı gen kaynağını koruma anlamında büyük bir potansiyele sahip olduğunu anlatan Ormancı, "Atçılık işletmemiz için önemli ve karlı bir yatırım. TİGEM işletmelerinin 3'ünde atçılık yapılıyor, şubelerimizin en karlı kolu ise atçılık olarak görülmektedir. Dondurulmuş sperm gelirleri, at satışı, elit tay ve damızlık safkan Arap atı satış gelirleriyle karlı bir yatırımdır" diye konuştu.

'TAYLARDAN YENİ ŞAMPİYONLAR BEKLİYORUZ'

TİGEM Anadolu Tarım İşletmesi Atçılık Şefi ve veteriner hekim Eren Karabulut ise doğan taylar arasından yeni şampiyon beklediklerini söyledi. İşletmede oldukça titiz ve dikkatli çalışmalarla tayların doğumlarının yakından takip edildiğini belirten Karabulut, şunları söyledi:

"İşletmemizde 129 gebe kısraktan doğum yapan 32'si burada yer alıyor. 16 erkek, 16 dişi tayımız var. En iyi aygırlarla, en iyi kısrakların doğru çiftleştirilmesiyle, doğru eşleştirilmesiyle tohumlanan kısraklar doğuma başladı. Ocak ayından Mayıs'a kadar devam edecek. Kısrakların 11 ay gebelik süresi var, bu süreyi titiz ve dikkatli bir şekilde geçirip, sağlıklı, başarılı yarış atı olabilecek tayların, şampiyonların doğması için çalışmaları sürdürüyoruz. Burası safkan Arap atlarında şampiyonların yetiştiği bir işletme. Osmanlı'nın mirası olan safkan Arap atlarının gelecek nesillere aktarılabilmesi için, başarılı bir yarış hayatları olabilecek yavruların, şampiyonların çıkması için çalışıyoruz. Bilimsel araştırmalar ile geçmişten gelen tecrübeleri harmanlayıp şampiyonu bulmaya çalışıyoruz."

'2 SAAT SONRA DOĞAL HAYATA GEÇİYORLAR'

Atların doğum süreciyle ilgili de bilgi veren Eren Karabulut, 11 ay süren gebeliğin ardından doğan tayların 2 saat içerisinde doğal hayata geçtiklerini belirterek şunları söyledi:

"Atların gebelik süresi 11 ay, ancak doğumlara 5- 10 dakika içinde herhangi bir müdahale edilmiyor. Kısraklar kendi doğallığı ile doğum yapıyor. Herhangi bir sorun yoksa, taylar 45 dakika 1 saat içinde ayağa kalkıp, 2 saat içinde de annesini emmeye başlıyor. Doğum yapanlar taylardan şampiyonlar çıkmasını bekliyoruz."

TİGEM KADROSU EFSANELERLE DOLDU

TİGEM'in damızlık aygır kadrosunda Türkiye atçılığında şampiyon olmuş önemli aygırlardan Turbo, Altaha, Ayabakan ve Tamerinoğlu da yer alıyor. Aygırlardan özellikle sakatlığı nedeniyle yarışları bırakmak zorunda kalan ve çıktığı 31 koşuda 28 kez birincilik elde eden Turbo dikkat çekiyor.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

-----------------

-Anadolu Tarım İşletmesi Müdürlüğü binası

-Nurettin Aral Tavlası'ndaki atlar ve yavruları

-Engin ÖZMEN anons

-İşletme Müdürü Neşet Ormancı ile röp.

-Atlardan detaylar

-Eren Karabulut röp.

-Atların dışarıda çekilen görüntüsü

-Atlar ve tayların su içmesi

-Atların yavruları ile gezerken drone ile çekilen görüntüsü

-Genel görüntüler

Haber-Kamera: Engin ÖZMEN-Hakan TÜRKTAN-Caner AKSU/ESKİŞEHİR,

==================================

İkiz satranççıların başarısı

Ailelerinin yönlendirmesiyle 8 ay önce satranç eğitimi almaya başlayan 7 yaşındaki ikizlerden Ege Öz Türkiye şampiyonluğunu, Eylül Öz ise milli takım seçmelerine katılmaya hak kazandı.

Mersin'de oturan Halil ve Aynur Öz çiftinin Ege ve Eylül adını verdikleri ikizleri, 5 yaşında kreşte satranç öğrenmeye başladı. Kreşteli eğitmenin Ege'nin satranca ilgisini farketmesiyle ikizler 8 ay önce eğitim almaya başladı. Satranç eğitimlerinin ilk ayında Mersin'de düzenlenen il turnuvasına katılan ikizlerden Ege, yaşıtlarında birinci, Eylül ise ikinci oldu.

Başarılarıyla ailesinin gururu olan Ege ile Eylül, Antalya'da düzenlenen Türkiye Küçükler, Yıldızlar ve Emektarlar Satranç Şampiyonası'na katıldı. İkizlerden Ege 7 yaş kategorisinde 226 sporcu arasında birinci oldu. Eylül ise kategorisinde madalya elde edemese de başarısıyla milli takım seçmelerine katılmaya hak kazandı.

Anne ve babasının evde televizyon izlemeyi yasakladığını ve satranç oynayarak vakit geçirdiklerini anlatan Ege, "Hedefime ulaşıp birinci olduğum için çok mutluyum. Çok çalıştım ve başarılı oldum. Satranç milli takımıyla şampiyonluk kazanmak istiyorum" dedi.

Eylül ise evde ikiziyle yaptığı satranç müsabakalarında genelde Ege'nin kazandığını söyledi. Satrancı çok sevdiğini anlatan Eylül, ilerleyen turnuvalarda şampiyonluk kazanmak istediğini anlattı.

İkizlerin babası Halil Özgür Öz de çocuklarının evde televizyon yerine eğitici videolar izleyerek vakit geçirmesini sağladıklarını ve bunun derslerine olumlu katkı olduğunu söyledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

Ege ve Eylül satranç oynarken detaylar

Ege ve Eylül ile röportaj

HABER: Tolga YILDIRIM- KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,

===========================================

'Sebze fiyatları martta dengelenir'

ANTALYA Ziraat Odası Başkanı Nazif Alp, sebze meyve fiyatlarında iç piyasa arzının yanı sıra iklim koşullarının da etkili olduğunu belirterek, "Hava düzelince mahsulün fiyatı normale döner. Şu anda domatesin halde kilogram fiyatı 4- 5 TL civarında. Kışın fiyatlarda denge olmaz. Mart ayında dengelenir" dedi.

Türkiye'de turizmin olduğu kadar örtü altı üretimin de merkezi olan Antalya, yaş sebze meyve üretimiyle hem iç piyasanın hem de komşu ülkelerin ihtiyacını karşılıyor. Yaş sebze meyvenin her mevsim pazar tezgahında görüldüğü kentte, zaman zaman tartışmalara da yol açan 'parayı üretici değil, aradaki komisyoncu ve tüccar kazanıyor' düşüncesini DHA ekibi yerinde araştırdı.

Antalya'da domates, biber, patlıcan gibi sebzelerin fiyatına etki eden faktörlerin, iklim koşulları ile semt pazarlarının konumunun olduğu ifade edildi. Halden kilosu 3 TL'ye çıkan domates, gelir düzeyi orta seviye olan semt pazarında 5 TL'ye alıcı bulurken, aynı domates gelir düzeyi, pazar yeri kirası ve çalışanların ücretleri gibi faktörlerin biraz daha yüksek olduğu semtlerde 8 TL ile 10 TL arasında alıcı buluyor.

'HAVA DÜZELİNCE MAHSUL FİYATI NORMALE DÖNER'

Antalya Ziraat Odası Başkanı Nazif Alp, sebze ve meyvenin üretimden tüketiciye ulaşma sürecine ilişkin bilgi verdi. İç piyasa arzının yanı sıra iklim koşullarının da fiyatlarda etkili olduğunu kaydeden Alp, "Hava düzelince mahsulün fiyatı normale döner. Şu anda domatesin halde kilogram fiyatı 4-5 TL civarında. Kışın fiyatlarda denge olmaz. Mart ayında dengelenir. Fiyatlar şu anda çok yüksek değil, çiftçi ürünü korumak için serada kömür yakıyor. Girdi maliyetine bir de bu ekleniyor. Fidanın fiyatı 4 TL, gübresi, suyu, işçi emeği derken inanın çiftçinin cebine kilogramda 1 TL ya kalır ya kalmaz. Çiftçinin ayakta kalmaktan başka amacı yok" dedi.

Nazif Alp, kentteki semt pazarlarında her keseye uygun ürün olduğunu da kaydederek, ürünlerin sınıfına göre fiyatlandırıldığını ifade etti. Nazif Alp, kente düşen yağış miktarı ve soğuk havaların çiftçiyi çok fazla etkilemediğini, güneşli gün sayısının düşük olması nedeniyle ürünlerin geç olgunlaştığını anlattı.

SEMTE GÖRE FARKLILIK

Antalya Yaş Sebze ve Meyve Komisyoncular Derneği (ANTKOMDER) Başkan Yardımcısı Emin Böcek, domatesin serada 3 sınıfa ayrıldığını söyledi. 1'inci sınıf domatesin kilogram fiyatının 5 TL, 2'nci sınıfın 3 TL, 3'üncü sınıf domatesin ise 1.5- 2 TL bandında hale getirildiğini söyleyen Böcek, gelir düzeyi yüksek semtlere sadece 1'nci sınıf domatesin götürüldüğünü ifade etti. Aynı ürünün fiyatının semtlere göre farklılık gösterdiğini kaydeden Böcek "Lara bölgesindeki semt pazarıyla Kepez bölgesindeki semt pazarının fiyatları aynı değil. Kiraları, gideri de farklı" dedi.

'FİYATLAR ABARTILDIĞI GİBİ DEĞİL'

20 dönümlük serada üretim yapan Turan İnce, domates ve biber üretimi yaptığını belirtti. Fiyatların abartıldığı gibi olmadığını söyleyen İnce, "Sadece kendi açımızdan düşünmeyelim. Bunu alıp satan insanların da maliyeti var. Depolama, nakliye, işçilik maliyeti var. Bedava alsa bile bir ürünü 1.5 TL'den aşağı satarsa zarar eder. Semtine göre fiyatlar değişiyor" diye konuştu.

'PAHALILIĞIN NEDENİ BİZ DEĞİLİZ'

Üretici İsmail Serik de 20 dönümlük serada domates üretimi yaptığını, semt pazarındaki ürünlerin fiyatının pahalı olmasının kendilerinden kaynaklanmadığını anlattı. Serik, "Biz ürünlerimizi komisyoncu arkadaşlarımıza götürüyoruz, onlar da tüccara aktarıyor. Semt pazarına gidiyor. Onların da masrafı var. 5 TL'ye benden alınan domates 15 TL'ye satılırsa bu pahalı. Ama pazarda 8-10 TL'ye satılırsa normal. Semtlerin gelir seviyesi değişik olduğu için ona göre fiyat veriliyor" dedi.

Semt pazarında domates satan İzzet Dinçer, halden aldığı fiyatların üzerine 1-2 TL ekleyip tezgaha getirdiğini söyledi. 10 TL'ye sattığı ürünü halden 2 TL'ye almadığını ifade eden Dinçer, "Vatandaş sanıyor ki 2 TL'ye alıp 10 TL'ye satıyoruz. Ben bu ürünü kilogramı 8 TL'ye aldım, 10 TL'ye satıyorum. Sadece 1 TL kazanıyorum, gerisi maliyet" diye konuştu.

'SATIŞ YOK DENECEK KADAR AZ'

Toptancı halden domatesi 4 TL'ye aldığını, pazar tezgahında 5 TL'ye satmaya çalıştığını anlatan Fuat Türeli ise "Satışlar yok denecek kadar az. Tüketici maddiyattan dolayı alamıyor. 2 TL'ye verdiğim zamanlarda da alınmadığı oluyordu. Semt pazarcıları olarak üreticilerle bir aradayız. Üretim maliyetleri yüksek olduğu için genel olarak fiyatlar pahalı" dedi.

ANTALYA HALİ'NDEKİ FİYATLAR

Antalya Toptancı Hali'nde kilogram fiyatları şu şekilde:

Domates 3- 5 TL, çeri domates 4.5- 8 TL, dolma biber 4.5- 6 TL, sivri biber 3- 4 TL, salatalık 3- 4 TL, patates 1.20- 2.5 TL, kuru soğan 1- 2 TL.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

Seradaki domateslerden ve çalışanlardan detay görüntü

Muhabir Alparslan ÇINAR'ın anonsu

Ziraat Odası Başkanı Nazif Alp ile röp

ANTKOMDER Başkan Yardımcısı Emin Böcek ile röp

Üretici Turan İnce ile röp

Üretici İsmail Serik ile röp

Satıcı İzzet Dinçer ile röp

Satıcı Fuat Türeli ile röp

Pazardan detay görüntüler

HABER: Alparslan ÇINAR- KAMERA: Emrah GÜL/ANTALYA,

===================================

Yerli muz piyasa lideri oldu

TÜRKİYE'nin en önemli muz üretim merkezlerinden Antalya'da son dönemde yerli üretim miktarı arttı. İthal muzun kilosu 13-15 TL arasında değişirken, Antalya'da üretilen ve bahçede 5, pazarda ise 7-8 TL'ye alıcı bulan yerli muz, pazarın lideri oldu. Hem üretici hem pazarcı hem de tüketicinin başlıca tercihi de yerli muz oldu.

Türkiye'ye ilk olarak 1750 yılında bir Türk aile tarafından ticaret gezisi sırasında Mısır'dan Alanya'ya süs bitkisi olarak getirilen muz, 1920'li yıllarda ise meyve olarak üretilmeye başladı. O tarihten itibaren Antalya, Manavgat, Alanya, Gazipaşa ve Mersin'de üretimine devam edilen muzun son yıllarda üretiminin 4 mevsime yayılması amacıyla serada, örtü altı üretimine geçildi. Alanya'da günden güne üretim alanı artan muzun 2019 yılında yetiştirildiği alan 4 bin 650 dekar örtü altı, 8 bin 500 dekar açık alan olmak üzere toplam 13 bin 150 dekara yükseldi. Geçen yıl Alanya'da bu alanlardan toplam 80 bin ton muz üretimi yapıldı.

İklimin etkisiyle pek çok tropikal meyvenin üretiminin yapıldığı Gazipaşa ilçesi de son dönemde yerli muz üretiminin en önemli merkezlerinden biri oldu. İlçede 3 bin 500 dekarı örtü altı, 13 bin 400 dekarı açık alan olmak üzere 16 bin 900 dekar alanda muz üretilirken, geçen yılki rekolte 81 bin tonu buldu. Manavgat'taki tamamı örtü altı olmak üzere 6 bin dekar alanda muz üretimi yapılırken, geçen yılki rekolte 50 bin ton olarak gerçekleşti.

YERLİ MUZ ÜRETİMİ ARTTI

5 yıl önce ülke tüketiminin karşılanmadığı ve ihtiyacın yüzde 50'sinin ithal muzla karşılandığı görülürken, son 3 yıldır yapılan üretim iyileştirmeleri, örtü altı üretim ve çiftçi teşvikleriyle artırılan yerli muz üretimi ithal muz ihtiyacını azalttı. Antalya bölgesinde üretilen yerli muz, Türkiye'nin yıllık 1 milyon ton civarında olan muz ihtiyacının önemli bir bölümünü karşılar hale geldi.

ÜRETİMDE TALEP PATLAMASI

Alanya Ziraat Odası Başkanı Tahir Göktepe, ilçede yapılan muz üretiminin ciddi seviyelere yükseldiğini söyledi. Devlet desteklerinin ve sübvansiyonlu kredilerin artması, faiz oranlarının düşmesi sonrası muz yetiştiriciliğinin son 3 yılda artığını ve muz üretiminde talep patlaması yaşadıklarını belirten Göktepe, "Modern seraların yapılmasına da çok ciddi talep var. Biz de bu doğrultuda üreticilerimize teknik personel desteği veriyoruz. Seraların hemen hemen yüzde 80'i modern seralar. Artık kendi ısıtma sistemi olan, damla sulamasıyla hem sera örtüsünün çift kat çekilmesiyle modern bir şekilde yapılıyor" dedi.

ÜRETİM ARTTI, İTHALAT AZALDI

Açık alan muz yetiştiriciliği için Alanya'nın tümünün topografik yapısının uygun olmadığını vurgulayan Tahir Göktepe, "Açık alan için çok uygun olmaması hasebiyle şu anda Manavgat'ta düz arazilerde daha fazla açık alan üretimi yapılıyor. Alanya'da ise örtü altı yapımı devam ediyor. Ancak Alanya'mızda 8 bin 500 dekar açık alanda hala muz üretimi yapılıyor. Tabii iklim yapısı, mikro klimanın da göz önüne alınması durumuyla artık kapalı alanda örtü altındaki yetiştiricilikle, açık alanda çok bir fark kalmamış durumda. İthal muz artık ülkemize çok az giriyor. Alanya'mız ve çevre ilçelerdeki yoğun örtü altına ya da muza gösterilen talepten dolayı ciddi anlamda ithalatı kesmiş durumdayız. Özellikle tüketicilere de seslenmek istiyorum, tüketiciler yerli muza, yerli üretime öncelik versin çünkü çok güvenli şekilde yerli muzu tüketebilirler" diye konuştu.

MUZ SERADAN 5 TL'YE ÇIKIYOR

Alanya'da örtü altı ve açık alanda muz yetiştiren yaklaşık 2 bin 500- 3 bin üretici olduğunu ve 450 rakımda örtü altında muz üretimi gerçekleştirildiğini aktaran Tahir Göktepe, şunları söyledi:

"Bölgede şu anda 600 bin ton muz yetiştiriciliği yapılıyor. Baktığımızda bu da ülke ihtiyacının yaklaşık yüzde 65- 70'lerini karşılar durumdayız. Örtü altına girmiş olması hasebiyle senenin her ayında muzda ürün alınabiliyor. Örtü altı muz şu anda 5 TL'nin üzerinde. Bu da demek değildir ki üretici çok kazanıyor. Girdi maliyetleri çok yüksek, elektriğimiz çok yüksek, diğer kompoze gübreler olsun, bitki koruma ürünleri olsun, işçilik de çok ciddi maliyet. Yine de üreticimiz şu anda muz üretmekten, muzun fiyatından, muz bitkisiyle uğraşmaktan, toprakla uğraşmaktan memnun."

'MİLLİ EKONOMİMİZE CİDDİ KATKILARI OLDU'

Alanya Muz Üreticileri Birliği (MUZBİR) Başkan Yardımcısı Mustafa Toksöz, ilçede son yıllarda yapılan en büyük yatırımların muz üzerine olduğunu söyledi. Toksöz, "Bu yapılmış olan yatırımlardan dolayı ithal muz girdisi yüzde 20'lere kadar düştü. İthal muzun düşmesi ülkemizdeki dövizin dışarıya gitmemesi yönünde ciddi anlamda faydası olan bir durum oluşturdu. Onun dışında milli ekonomimize ciddi katkıları oldu. Yapılan seraların yapım maliyetlerinde, işletilmesinde ve pazara sunulmasında tamamen yerli ürünlerin kullanılmasından dolayı bütün sektörün ekonomisi kendi içinde dönmeye başladı. Bu da ülkemiz için son derece sevindirici bir durum. Önümüzdeki dönemde de yerli muz üretimi artarak devam edecektir. Tüketicilerin yerli muz yemesini tavsiye ediyoruz. Yerli muz üretiminde, bütün aşamalarında tarım müdürlükleri kontrolünde gerekli bütün analizler ve incelemeler yapılmaktadır"  diye konuştu.

'MUZ ÜRETİCİSİ KAR ETMEKTE'

Gazipaşa ilçesinde muz üretimi yapan ziraat mühendisi Hidayet Bilgiç, konuyla ilgili şunları söyledi:

"Son yıllarda bizler bu bölgede açık alanda yetişen muzu örtü altına aldık. Örtü altına almamızın gayesi muzun istediği klimayı, iklimi, muzun istediği şekilde yaratmaktır. Nemi yer altı sularıyla yaratıyoruz. Gazipaşa'da dekara 200 ağaç ekiyoruz. Yaklaşık her ağaçtan yılda 50, 60, 70 kilogram aralığında verim alıyoruz. Üretip direkt Gazipaşa'da bu işin ticaretini yapan soğuk hava depolarına verip, Türkiye'nin her tarafına pazarlıyoruz. Son yıllarda Gazipaşa ve bölgenin muzları daha bir rağbet görür oldu çünkü ürettiğimiz muzların ithal muza göre aroması çok daha fazla, çok daha güzel ve tercih edilir oldu. Bu yüzden her geçen gün bu bölgede örtü altı muz üreticiliği yaygınlaşmakta. Gazipaşa'da muzu 5.5 TL'dan satıyoruz. Son yıllarda kayıt dışının ülkeye girişinin engellemesi sonucu muz üreticisi kar etmekte. Ürünümüzü iyi paraya biz pazarlamaktayız."

'TALEP YERLİ MUZA DÖNÜK'

Gazipaşa Ziraat Odası Başkanı Yusuf Çelik, "İlçemizde 3 bin 500 dekar örtü altı, 13 bin 400 dekar açık alanda muz üretimi yapmaktayız. Yılda 81 bin ton rekolte elde etmekteyiz. Bu da ithal muza göre ne kadar tatlı ve güzel olduğunu ispatlamış. Şu anda talep yerli muza dönük. Bundan dolayı fiyatlar da iyi. Muz üreticilerimiz de memnun. 5.5 TL'ye satılıyor. 2- 3 yıldır üretici kazanıyor" dedi.

BAHÇEDE 5, PAZARDA 7-8 TL

İthal muzun kilosunun 13-15 TL'ye kadar dayandığı son günlerde, Antalya bölgesinde üretilen yerli muz bahçeden kilosu 5- 5.5 TL arasında alıcı bulurken, fiyatlar pazar tezgahlarına ise ortalama 7- 8 TL olarak yansıdı. Antalya bölgesinde yerli muzun daha fazla üretilmesi için çalışmalar sürerken, pazarcılar ve tüketicilerin tercihi de yerli muzdan yana oldu.

Antalya'da semt pazarında yerli muz satışı yapan Adem Sevilgen, yerli muzun son zamanlarda çok talep gördüğünü söyledi. İthal muzun rağbet görmediğini de ifade eden Sevilgen, "Pazarda ithal muz yok. Artık yerli muz satıyoruz. Şu anda fiyatı 8 TL. Alanya'dan, Gazipaşa'dan getirdik bu muzu" dedi.

'YERLİ MUZ ÇOK FARKLI'

Yerli muz satışı yapan bir başka pazarcı Şaban Akbulut ise iç piyasada artık ithal muzun tercih edilmediğini ifade etti. Yerli muzun daha hızlı satıldığını kaydeden Akbulut, "Tüketici artık yerli muz soruyor. İç piyasada daha hızlı satılıyor. İthal muzdan tat ve aroma olarak yerli muz çok farklı. Lezzet olarak kesinlikle yerli muz. Kilosu 8 TL'den alıcı buluyor. İthal muz daha pahalı şu anda" diye konuştu.

İthal muza göre yerli muzun daha sağlıklı olduğunu kaydeden pazarcı Mehmet Ağırman, "Yerli muz hem ucuz hem de daha lezzetli olduğu için ithale oranla tercih ediliyor. Fiyatı da önemli, yerli muz ithale göre yarı yarıya daha ucuz" dedi.

'İTHALE GÖRE DAHA LEZZETLİ'

Tüketici Sezai Edip Emir, artık yerli muzun tercih edildiğini söyledi. İthale göre daha lezzetli ve aromalı olduğu için tercih ettiklerini ifade eden Emir, "Yerli üretimi de destekliyoruz. İthale göre daha lezzetli. İthal muzu çocuklarım yarısına kadar yiyip atıyor ama bunu severek yiyorlar" diye konuştu.

Yerli ürünleri desteklemek için özellikle yerli muz satın aldığını kaydeden Esma Çelik de "Kilosu 8 TL'ydi, 10 TL'lik aldım. Param dışarı gitmesin diye özellikle yerli üretim aldım. Hem kokusu hem de tadı çok güzel" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

--------------

Sera muz üretiminden görüntüler

Seradan ve muzdan detay görüntü

RÖP 1: Tahir Göktepe

RÖP 2: Mustafa Toksöz

Muz serasından görüntü

Üretici ve Ziraat Odası Başkanının seraya girişi

Muz ekili alanı gezmeleri

Muz ağacından görüntü

Muz meyvesinden görüntü

Genel ve detay görüntüler

Pazar tezgahındaki muzlardan

Pazarcıyla röportaj

Muhabir Alparslan ÇINAR'ın anonsu

Pazardan muz alan kadın detayı

RÖP 3: Esma Çelik (tüketici)

Tezgahtan detay

RÖP 4: Şaban Akbulut

Pazar alışverişi yapan tüketici

RÖP 5: Sezai Edip Emir

Pazardan detay

RÖP 6: Mehmet Ağırman

HABER- KAMERA: Alparslan ÇINAR- Engin ANAK- Yücel BULUT- Emrah GÜL/ANTALYA,

=============================

Atatürk Köşkü Ormanları, böcek istilasından kurtarıldı

TRABZON'un önemli tarihi ve turistik mekanlarından Atatürk Köşkü'nün de içerisinde bulunduğu Atatürk Köşkü Ormanları'nı istila edip, ladin ve sarıçam ağaçlarının kurumasına neden olan ve literatürde 'Ipstypographus' adıyla yer alan 12 dişli çam kabuk böceğiyle ilgili mücadele kapsamında başlatılan çalışmalar sonuç verdi. Kuruduğu gerekçesiyle 1041 ağaçtan 456'sının kesilip, yerine ise meşe, gürgen, karaağaç ve kestane gibi daha dayanıklı ağaç türleri dikilen ormanda, böcek istilası önlenerek, risk altındaki ladin ve sarıçam ağaçları ise kurtarıldı. Zararlı böceğin yok edildiği ormanda dikilen ağaçların kısa sürede bölgeye uyum sağladı gözlendi.

Doğu Karadeniz Bölgesi'nde Trabzon, Rize, Artvin ve Giresun'da görülen, literatürde 'Ipstypographus' adıyla yer alan 12 dişli çam kabuk böceği, ladin ve sarıçam ormanlarını istila etti. Trabzon'da önemli tarihi ve turistik mekanlarından, 2,5 hektar genişliğindeki Atatürk Köşkü Ormanları'nda da ağaçların kurumasına neden olan böcek tehdidiyle ilgili Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi Dekanlığı'nca komisyon görevlendirildi. Atatürk Köşkü'nü de içerisinde bulunduran Atatürk Köşkü Ormanları'nda incelemelerde bulunan komisyon harekete geçerek, acil eylem planı hazırladı.

9 AĞAÇTA 1 MİLYON BÖCEK

Ormanda incelemelerde bulunan komisyon üyelerinin hazırladığı rapora göre; 878 ladin, 108 sarıçam, 54 sekoya ve 1 karaağaç olmak üzere 1041 ağacın bulunduğu Atatürk Köşkü Ormanları'nda böcek istilası nedeniyle 286'sı ladin, 40'ı sarıçam olmak üzere 326 ağaç tamamen kurudu, 130 ladin ağacının da böcek saldırısı altında olduğu belirlendi. Böcek istilası altındaki ladin ağaçlarından 9'unda yapılan özel incelemede 1 milyon dolayında 12 dişli çam kabuk böceği tespit edildi. Ormanda tamamen kurumuş ve böceklerin sardığı 456 sarıçam ve ladin türü ağacın kesilmesine karar verildi. Kış döneminde ağaçların kabuklarının altına saklanan böcekler, ağaçlar kesildikten sonra ise imha edildi. Kesilen ağaçların yerine ise meşe, gürgen, kayın, ıhlamur, karaağaç ve kestane gibi daha dayanıklı türler dikildi. Kuruyan ağaçların kesilmesi ile böcek istilası önlenen ormanda kalan ladin ve sarıçam ağaçları kurtarıldı.

BÖCEK YOK EDİLDİ, DİKİLEN AĞAÇLAR UYUM SAĞLADI

Zararlı böceğin yok edildiği ormanda dikilen ağaçların, kısa sürede bölgeye uyum sağladı gözlendi. KTÜ Orman Fakültesi Dekanlığı'nca görevlendirilen komisyon da, belli aralıklarla Atatürk Köşkü Ormanları'nda yeni dikilen ağaçlar ile geriye kalan ladin ve sarıçam ağaçlarını inceleyip, gerekli toprak bakım çalışmalarını sürdürüyor. Dikilen ağaçların toprak bakımları periyodik olarak yapılırken, dikimi yapılarak özenle korunan yeni ağaç türlerinin, boy verip, bölgeye uyum sağlaması, akademisyenlerin yanı sıra doğa tutkunlarını da sevindiriyor.

'YAKIN ZAMANDA GERÇEK DEĞERİNE TEKRAR ULAŞACAK'

KTÜ Orman Fakültesi Silvikültür Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Turna, zararlı böcekle mücadele konusunda, tekniğe uygun çalışmalar yapıldığını belirterek, "Yaptığımız incelemelerde istilacı tür olan ve ormandaki ağaçların ölümüne yol açan 12 dişli çam kabuk böceğinden tam anlamı ile Atatürk Köşkü ormanlarında kurtulduk. Bu yeni istilacı türlerin gelmeyeceği anlamına gelmiyor. Ama bölgede düzenli incelemeler yapılıyor. Olası zararlılara karşı da önlemleri şimdiden almaya çalışıyoruz. Kesilen ağaçların yerine daha dayanıklı türler dikildi. Belediyenin yaptığı çalışmaları doğru buluyoruz. Tekniğine uygun bir şekilde çalışıldı bu ormanda. Buranın rekreasyon değerinin arttırılması için de ilave olarak süs bitkilerinin dikimi yapılabilir. Küresel iklim değişikliği de bakım çalışmalarında dikkate alınmalı. Bu hali ile de baktığımız zaman Atatürk Köşkü yakın zaman itibari ile gerçek değerine tekrar kavuşacaktır" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

------------------

-Kurumuş Atatürk Köşkü Ormanlarında kesim yapılmadan önceki hali drone görüntüleri

-Kesim yapılan ormandan drone görüntüleri

-Dikilen ağaçlardan görüntüler

-Ormanın içinden ağaçlardan detaylar

-KTÜ Orman Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. İbrahim Turna ile röportaj

-Genel ve detay görüntüleri

Haber-Kamera: Aleyna KESKİN-Selçuk BAŞAR TRABZON

================================

Çin'in maske talebini karşılamak için gece gündüz çalışıyorlar

ZONGULDAK'ta maske üretim fabrikasının genel müdürü Fatih Furtun, 'koronavirüs' salgınının ardından Çin'den talep edilen maskeyi karşılamak üzere 3 vardiya üretime geçtiklerini belirterek, 1 ay içerisinde 2 milyon maske ihracatı yapacaklarını söyledi.

Zonguldak'ta 185 çalışanıyla yılda 24 milyon maske üreterek Avrupa'nın en büyük üretim kapasiteli maske tesislerinden olan fabrika, koranavirüs salgının ardından Çin'de artan maske ihtiyacını karşılamak üzere üretim kapasitesini yüzde yüz artırdı. Günde 3 vardiya şeklinde çalışan fabrika sadece Çin değil, Avrupa ve dünyanın birçok ülkesindeki maske ihtiyacını karşılamaya çalışıyor.

Türkiye'nin olası virüs salgını tehlikesine karşı hazır olması için de stoklarını artırmak için çalışmalarını hızlandıran fabrikada gece-gündüz yoğun bir çalışma başladı. Fabrikanın genel müdürü Fatih Furtun ve genel koordinatör Murat Uzun, Çin'li yetkililerle yaptıkları görüşmenin ardından bir ay içerisinde 2 milyon maske ihracatı için anlaşma yaptı. Genel Koordinatör Murat Uzun, Çin'den gelen yoğun maske talebini Türkiye'nin olası maske ihtiyacını dikkate alarak karşıladıklarını söyledi. Türkiye'nin maske ihtiyacı için tüm hazırlıklarını tamamladıklarını söyleyen Uzun, "Salgınla ilgili Çin'in hatta dünyanın maske talebi var. Biz milletimizin olası maske ihtiyacı olması durumunda tüm imkanlarımızla halkımızın yanında olacağız. Hastanelerimiz, sağlık çalışanlarımız güvende olsunlar. Onlar için hazırız. Sanayimizi, müşterilerimizi mağdur etmeyeceğiz" dedi.

'ÇİN'DEN TALEP PATLAMASI YAŞANIYOR'

Genel müdür Fatih Furtun ise ürettikleri maskeleri 18 ülkeye ihraç ettiklerini söyledi. Çin'deki salgın nedeniyle talep patlaması yaşadıklarını ve 1 ayda 2 milyon solunum maskesi ihraç edeceklerini belirten Furtun, şöyle dedi:

"Çin'in Wuhan eyaletinde koronavirüsün yayılmasıyla beraber solunum koruyucu maskede piyasa tam anlamıyla çökmüş durumda. Bunun en büyük nedeni solunum koruyucu donanımlarda Çin dünyanın en büyük tedarikçisi konumunda olması. Çin şu an tedariki bırakmış durumda ve en büyük kullanıcı durumuna düştü. Durum böyle olunca Türkiye'de bu alandaki önemli üretim merkezlerinden biri olarak talep patlaması yaşamış durumdayız. Son 4 gündür Çin firmalarından yoğun bir istek var. Direkt olarak ofisimize gelip görüşenler var. Bizde elimizden geldiği kadarıyla bu talepleri karşılamaya çalışıyoruz. Bizim kapasitemiz tek vardiya da yıllık 24 milyon adet. Bu süreçle beraber 3 vardiya şeklinde şuan 24 saat usulünde çalışıyoruz. Şu anda hem hammadde stoklarımızı hem üretim kapasitemizi planlamış durumundayız. Çinli firmalara hak veriyoruz. Çünkü orada önemli bir hastalık var. İnsanların maskeye ihtiyacı var. Ama aynı zamanda Avrupa'da da görülmeye başlamasıyla ve yakın zamanda ülkemizde görülebileceği endişesiyle şu an da kendi müşterilerimizi mağdur etmemek için kapasitemizin önemli bir kısmını kendi müşterilerimize ayırdık. Bunun dışında devletin belirlemiş olduğu hastanelerde virüs görülme vakasına karşı acil eylem planı oluşturduk. Bu hastanelerden talep durumunda hemen o gece istenilen adette sevkiyat yapabilecek durumdayız."

SERTİFAKASIZ MASKELERE DİKKAT

Doğru maske kullanımı hakkında bilgiler veren Furtun, sertifikasız maskelerin insanları hiçbir virüsten korumadığını anlattı. Standartlara uymayan maskenin insanı herhangi bir virüsten korumadığını ifade eden Furtun, "Birincisi sertifikalı ve orijinal maske kullanımı çok önemli. Böyle kriz zamanlarında maskenin karaborsaya düştüğü dönemlerde standarda uygun olmayan çok ciddi maskeler piyasaya sürülüyor. Herhangi bir maskeyi kullandığımızda kendimizi korunuyor sanmak. Bu yanlış. Maskeler bu standartlardan birine sahip olması gerekiyor. İkincisi, gerçekten standarda uygun üretilmesi gerekiyor. Çünkü dışarıdan baktığımız zaman belki maske içerisinde uygun filtreleme malzemesi yoksa virüs ve bakteri sizi kolay bir şekilde enfekte olabilir. Üçüncü ve çok önemli bir konuda bu maskelerin virüs ve bakterileri öldürmemesi, bu maske bakteri ve virüsleri tutma özelliğine sahip. Kullanım sonrası atılmasına ve imha edilmesine dikkat edilmelidir" dedi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

.............................

-Maske fabrikasından detay

-İşçilerin çalışması

-Yapılan maskeler

-Fatih Furtun ile röp.

Haber-Kamera: Gürkay GÜNDOĞAN/ZONGULDAK,

================================

Bursa'da tarım arazilerine hayat veren Kocayusuf Göleti, kurudu

BURSA'nın Mudanya ilçesinde, 3 köyün tarımsal sulama ihtiyacını karşılayan Kocayusuf Göleti'nin yüzde 80'i kurudu. Yağışların azalmasıyla birlikte kıyıdan yer yer 100- 150 metre içeri çekilen gölet, çiftçileri tedirgin etti.

Mudanya ilçesine bağlı Dedeköy, Hasköy ve Ülkü köylerinin yaklaşık 1980 yılından beri tarımsal sulama ihtiyacını karşılayan Kocayusuf Göleti'nin yüzde 80'i kurudu. Yağmur ve kar sularıyla beslenen gölette, yağışların azalmasına bağlı olarak su seviyesinin düşmesi, köylüleri tedirgin etti. Kıyıdan yer yer 100- 150 metreye kadar çekilen baraj, drone ile havadan görüntülendi. Yağışların azalmasıyla birlikte göletteki su seviyesinin düştüğünü dile getiren çiftçiler, su seviyesinin daha da düşmesi halinde bölgede bulunan zeytin, şeftali, üzüm bahçelerinin, tarımsal sulama anlamında olumsuz yönde etkileneceğini söyledi.

'40 YILDIR SULAMA İHTİYACINI KARŞILIYOR'

Bölgenin yaklaşık 40 yıldır sulama ihtiyacını karşılayan göletteki su seviyesinin azalmasıyla birlikte bazı çiftçilerin bahar ayında ekin ekmeyeceğini söyleyen Dedeköy Mahalle Muhtarı Bülent Sezgiç, "Hasköy ile Dedeköy arasındaki ovaya hitap ediyor. Yıllardır çok güzel sulama yapardık. Gölet eskiden sürekli dolardı. Son zamanlarda küresel ısınmadan dolayı dolmuyor. Her yıl aynı sıkıntıyı yaşıyoruz. Kaynakları düzgün çalışmıyor. Eskiden kış ayları yağışlı geçtiği için daha çok kar yağdığı için kaynakları daha güzel çalışıyordu. Şimdi kaynakları yetersiz geliyor. Kışlar da yeterli olmadığı için geliri az. O yüzden göletimiz dolma sıkıntısı çekiyor. Bu durum üreticiyi de çok etkileyecek. Üretici ürün ekemeyecek. Baraj dolmayınca üretici ürün ekmeyi düşünmüyor. Bu da üretimi etkiliyor. Eskiden her zaman dolardı. Balık tutanlar da oluyordu. Şimdi balık da kalmadı" dedi.

Civar köylerde yaşayan çiftçilerden bazıları da göletin dolu olduğu zamanlar deniz gibi göründüğünü ve 3 köyün sulama ihtiyacını fazlasıyla karşıladığını belirtti. Suların azalmasıyla birlikte tedirgin olan çiftçiler, bahar ayında yağış olmaması halinde tarımsal sulamada zorluk çekeceklerini dile getirdi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

-------------------------------

-Göletten drone görüntüleri

-Göletten detaylar

-Anonslar

-Röportajlar

Haber-Kamera: Semih ŞAHİN - Huzeyfe ÖZDEMİR / BURSA,

========================================

Down sendromlu İmge, üniversite hayaline kavuşmak istiyor

MERSİN'de down sendromlu öğrenci İmge Gülsün (20), Özel Eğitim Meslek Okulu'ndan mezun olduktan sonra, üniversite okumak için özel yetenek sınavına girdi ancak lise diplomasındaki şerh nedeniyle hayalleri yıkıldı. 1 yıldır mücadele veren aile, çözüm bekliyor.

Mersin'de down sendromlu İmge, mesleki ve teknik lisede bilişim bölümünde lise eğitimini bitirdi. Resim ve müziğe yeteneği olan İmge, Yüksek Öğretim Kurumu'nun (YÖK) 2017 yılında engelli öğrenciler için yaptığı düzenleme ile umutlandı. Düzenleme ile engelli öğrencilerin üniversitelerin özel yetenekle kabul ettiği güzel sanatlar fakültelerine girebilmelerinin yolu açılmıştı. Bir yıl süresince özel eğitmenler eşliğinde ders alan İmge, gözetmen eşliğinde YKS'ye girdi. Ancak İmge'nin Özel Eğitim Meslek Okulu'ndan aldığı diplomadaki 'şerh' umutlarını kırdı. Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği gereğince bu öğrencilere lise diploması veriliyordu ancak bu diploma yükseköğretime girme hakkı sağlamıyordu. Şerhli diploma olarak bilinen ve yönetmelikte EK-8 olarak tanımlanan Özel Eğitim Meslek Okulu Diploması, YÖK'ün düzenlemelerine rağmen öğrencilerin üniversiteye girmesine engel teşkil ediyor. Gülsün ailesi yönetmelik değişir umudu ile İmge'yi üniversite sınavına soksa da önlerine engeller çıktı. Çünkü down sendromlu öğrenciler, diğer öğrenciler gibi tamamen zihinsel performans odaklı sınava tabi tutuluyor. Sınavda  100 puanlık barajı geçemeyen öğrenciler, yetenek sınavına girmeye hak kazanamıyor. Kızlarının üniversite hayalinin suya düşmesi ile yıkılan Gülsün ailesi yetkililerden çözüm bekliyor.

'YÖNETMELİK DEĞİŞİR' UMUDU İLE SINAVA GİRDİLER

Gülsün ailesi, yönetmeliğin değişebileceği umudu ile İmge'yi üniversite sınavına soktu ancak burada da önlerine engeller çıktı. Çünkü down sendromlu öğrenciler, diğer öğrenciler gibi tamamen zihinsel performans odaklı sınava tabi tutuluyor. Sınavda 100 puanlık barajı geçemeyen öğrenciler, yetenek sınavına girmeye hak kazanamıyor.

BABA GÜLSÜN: ÇOK ÇABALADIK

Engelli öğrencilerin üniversiteye girmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasını isteyen Baba Remzi Gülsün, "İmge'nin üniversite hayalinin gerçekleşmesi için çok çabaladık. Liseye gitti, başarılı bir şekilde mezun oldu. Üniversite okuma hayali vardı ama hem diplomadaki şerh hem de sınav sistemi nedeniyle hayalleri suya düştü. Böyle bir şeyden haberimiz yoktu. Engelli çocukların eğitim hakkı anayasada ve Birleşmiş  Milletlerin engelliler için hazırladığı bildirgede yer alıyor. Bu düzenleme anayasaya aykırı. Yetkililerden sorunun çözümü için yeni bir düzenleme bekliyoruz. Bu süreçte bize destek olan Engelli Hakları Konfederasyonuna ve Üniversiteye teşekkür ediyoruz" dedi.

ANNE GÜLSÜN: 1 YILIMIZI KAYBETTİK

Anne Ayşe Gülsün ise hem kendilerinin hem de İmge'nin çok üzüldüğünü söyledi. Özel üniversitenin bir tanesine İmge'nin resimlerini gönderdiklerini ve çok beğendiklerini dile getiren Anne Ayşe Gülsün şunları söyledi:

"Resimleri çok beğendiler 'Bu yeteneği ile üniversiteye girebilir' dediler, biz de çok ümitlendik. Hep yazışmaların sonucunu bekledik. Bu yazışmalar 2 ayı buldu. O arada bizim hiçbir yerde yetenek sınavına girme hakkımız kalmadı. Çok üzüldük, İmge de çok üzüldü. Yeteneği ile üniversiteye çok emindik ama düzenleme nedeni ile bu hayalleri suya düştü. 1 yılımızı kaybettik. 1 yıl daha kaybetmek istemiyoruz."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

----------------

İmge Gülsün'ün çizdiği resimler

İmge Gülsün ve ailesi

Baba Remzi Gülsün ile röp

Anne Ayşe Gülsün ile röp

İmge Gülsün çizdiği resimleri gösterirken

Haber-Kamera: Soner AYDIN/MERSİN,

========================================

'Koronavirüs'ün ortaya çıktığı kentte yaşayan Türk oyuncu DHA'ya konuştu

ÇİN'in Hubey eyaletine bağlı Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs nedeniyle ölü sayısı her geçen gün artarken, bölgede yaşayan Mersinli dizi ve film oyuncusu Selçuk Ersoy, 13 milyon nüfusa sahip kent yaşayanlarından 8 milyon insanın yeni yıl nedeni dışarıda olması, şehri hayalet kentte çevirdiğini söyledi.

Çin'in Hubey eyaletine bağlı Wuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs salgını nedeniyle ölü sayısı her geçen gün artıyor. Son bilgilere göre ölü sayısı 170'e yükselirken virüsün tespit edildiği vaka sayısı ise 8 bine kişiye ulaştığı ifade ediliyor. Farklı ülkeler Çin'in Wuhan kentindeki vatandaşlarını tahliye etmeye başlayacaklarını duyururken, 5 yıldır Çin'in Kumming şehrinde yaşayan Mersinli dizi ve film oyuncusu Selçuk Ersoy, ülkedeki koronavirüs kabusunu değerlendirdi.

'OLAĞANÜSTÜ GÜVENLİK ÖNLEMİ ALINDI'

Çin'de hastalıkla ilgili olağanüstü bir güvenlik önlemi alındığını belirten Ersoy, "Şu anda maskesiz dışarıya çıkmak yasak. Korona'ya kısaca RNA virüsü deniliyor. Diğer virüslerden farklı olarak çok çabuk şekilde mutasyon geçiriyor. Yani şu an bir ilaç bulunsa bile daha sonra bu ilaç bir işe yaramıyor. Öncelikle bir kuluçka süresi var bu yaklaşık 7 ile 24 gün arasında sürüyor. Birinden hastalık kaptığınızda 7 ile 14 gün arasında belirtiler başlıyor. Hastalık sayısı şu anda 8 bin civarında ölü sayısı ise 170'e ulaştı. Bu hastalıktan kurtulan kişi sayısı ise şu anda 130. Hastalık sayısı 4 gün önce 2 bin iken 4 gün sonra tam 4 katına çıktı" dedi.

'SEYAHATLERDE YAYILDI'

Hastalığın hızla yayılmasını yeni yıl nedeni ile yapılan seyahatlere bağlayan Ersoy, "Yaklaşık 1 milyar insan seyahat etti. Bu seyahatte insanlar hastalığı birbirine bulaştırdı. Gün geçtikçe de hastalık çoğalıyor. Şu anda gördüğümüz gibi sokaklar bomboş. Çin'de birçok şehirde şu anda toplu taşıma durdu.  Wuhan yaklaşık 13 milyon nüfuslu bir şehir. Bunun yaklaşık 8 milyonu şu anda Wuhan'da değil. Birçok Wuhanlı kendi bölgelerine dönemiyor. Havaalanları, otobanlar, tren istasyonları kapalı. Bu insanlar şehirlerine dönemiyor. Aynı zamanda otellerde de kalamıyorlar. Benim olduğum şehirde insanlar Wuhan plakalarını gördükleri zaman polisi aramaya başladılar" diye konuştu.

'TÜRKLER DE ÜLKEYİ TERK ETTİ'

Çin'de bulunan birçok Türk vatandaşının ülkeyi terk ettiğinin kaydeden Ersoy, "Wuhan'daki Türklerin durumu nedir? diye soracak olursanız onların da yarın Türkiye'ye gönderilecekleri söyleniyor. Bu arada Çin'deki uçuşlar durmadı sadece Wuhan Havaalanı kapalı. Bunun dışında hastalık bir pazarda vahşi bir hayvanı yedikten sonra ortaya çıkıyor" ifadesini kullandı.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

----------------

Wuhan kentinden görüntü

Caddeden görüntü

Alışveriş merkezinde maske ile gezenler

Alışveriş merkezine girenler

Selçuk Ersoy'a yapılan sağlık kontrolü

Selçuk Ersoy konuşurken

Genel ve detay görüntüler

Haber-Kamera: MERSİN,


Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Güncel
Tunceli'de kayyum gerginliği! Polis barikatını aşmak istediler

Polisle kalabalık arasında arbede çıktı

Kayyum kararının ardından harekete geçen CHP, 414 belediye başkanını Ankara'ya çağırdı

Kayyum kararının ardından harekete geçtiler! 414 belediye başkanına çağrı

Kemal Kılıçdaroğlu'ndan kayyum tepkisi

Kemal Kılıçdaroğlu'ndan kayyum tepkisi

44 il için alarm! İstanbul'da deniz ulaşımı durma noktasına geldi, uçaklar inemiyor

İstanbul'da deniz ulaşımı durma noktasına geldi, uçaklar inemiyor

title