Deniz Yücel: "Kemal Kılıçdaroğlu'nun Kalkanı, Üyesinden Genel Başkanına Kadar CHP'dir"
CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, CHP’nin 7’nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik 3 buçuk yıl hapis istemiyle açılan davaya ilişkin, "MHP’nin ve MHP’li yöneticilerin şikayeti üzerine açılan bu dava elbette ki siyasi bir davadır. Önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na tamamen yasama sorumsuzluğu kapsamında olan konuşmaları nedeniyle bir dava açılması, üstüne bir de siyaset yapma hakkının engellenmeye çalışılması bu ülke için çok büyük bir utançtır. Şunu hiç kimse unutmasın: Kemal Kılıçdaroğlu'nun kalkanı, üyesinden genel başkanına kadar CHP’dir” dedi.
(ANKARA) - CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, CHP'nin 7'nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik 3 buçuk yıl hapis istemiyle açılan davaya ilişkin, " Mhp'nin ve MHP'li yöneticilerin şikayeti üzerine açılan bu dava elbette ki siyasi bir davadır. Önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na tamamen yasama sorumsuzluğu kapsamında olan konuşmaları nedeniyle bir dava açılması, üstüne bir de siyaset yapma hakkının engellenmeye çalışılması bu ülke için çok büyük bir utançtır. Şunu hiç kimse unutmasın: Kemal Kılıçdaroğlu'nun kalkanı, üyesinden genel başkanına kadar CHP'dir" dedi.
CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, tüzük kurultayı öncesinde düzenlenen PM toplantısı devam ederken basın açıklaması yaptı. Yücel'in açıklaması şöyle:
"Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık mücadelesinin zaferini temsil eden, Türk ordusunun Dumlupınar'da kazandığı, Cumhuriyet'imizin temellerinin atıldığı 30 Ağustos Zafer Bayramımızı bir kez daha kutluyorum. Dört bir yanı bilfiil işgal edilmiş, orduları dağıtılmış, emperyalist güçler tarafından paylaşılan Osmanlı İmparatorluğu'nun küllerinden bize özgür ve bağımsız bir vatan, çağdaş ve laik bir cumhuriyet armağan eden, başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ve silah arkadaşlarını saygıyla, rahmetle ve minnetle anıyoruz.
"Mustafa Kemal'in askeri olmak vatanını, milletini sevmek demektir"
26 Ağustos'ta başlayan Büyük Taarruz'la birlikte Kurtuluş Savaşı'nın son aşamasını temsil eden ve Türkiye'nin bağımsızlığını kazanmasında bir dönüm noktası olan bu zaferi bize armağan eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu ülkenin dokunulmazı, tartışılmazıdır. Zafer haftasında, Ulu Önderimize ve Harp Okulu mezuniyet töreninde Mustafa Kemal Atatürk'e ve Cumhuriyet değerlerine bağlılıklarını ifade eden genç teğmenlerimize yapılan saygısızlığı asla affetmeyeceğimizi herkes bilsin. Şanlı teğmenlerimiz, Mustafa Kemal Atatürk'ün askerleridir. Ya ne olacaklardı? 'Keşke Yunan kazansaydı' diyenlerin mi? 'Mustafa Kemal'in Askerleriyiz' sözünden rahatsız olmaları elbette normaldir. Çünkü Mustafa Kemal'in askeri olmak vatanını, milletini sevmek demektir. Anayasa'ya ve hukuka bağlı olmak demektir. Laiklik demektir, insan haklarına saygı demektir. Aklın ve bilimin ışığında yürüyen çağdaş bir toplumu hedeflemek demektir.
"Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, Mustafa Kemal'in askeriyiz"
'Keşke Yunan kazansaydı' diyenlerle aynı safta yer alanların işine gelmez Mustafa Kemal'in askeri olmak. Türk Silahlı Kuvvetleri'ni (TSK) FETÖ'ye teslim edenlerin, TSK'nın içerisine tarikatları yuvalandıranların, FETÖ'cü subaylara kurmaylık, generallik, komutanlık yolunu açanların elbette işine gelmez Mustafa Kemal'in askeri olmak. Harp Okulundan mezun olan teğmenler kimin askeri olacak? Elbette Büyük Önder Atatürk'ün yolundan yürüyecekler, elbette onun ilkelerini yaşatacaklar. Atatürk'ün ismini ağzına almazken, camide kılıç gösteren Diyanet İşleri Başkanı'na söz söyleyemeyenler, elinde kılıç olan Türk askerine laf ediyorlar. Türk askeri, Mustafa Kemal Atatürk'ün askeridir. Orduya kumpas kuranlar, onurlu, şerefli, haysiyetli, vatansever subaylara iftira atanlar, tarikatlara harp okullarının kapılarını açanlar tabi ki bunu anlayamaz. Mustafa Kemal'in askeri olmak şereftir, onurdur, gururdur. Hoşunuza gitsin ya da gitmesin, Mustafa Kemal'in askeriyiz.
"Yargıyı siyasetin aparatı haline getirmek isteyenler, ülkeyi uçuruma sürüklemektedir"
Bugün, 2024-2025 adli yılı başlıyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olduğu, bağımsız ve tarafsız yargının adaletin teminatı olduğu, bir ülkede ekonomiden sağlığa, kültürden tarıma, her şeyin ama her şeyin temelinin hukuk ve adalet olduğu asla unutulmamalıdır. Hukukun üstünlüğünün tesis edilmesinin tek yolu kuvvetler ayrılığı ilkesinin amasız, fakatsız hayata geçirilmesidir. Çünkü bağımsız ve tarafsız yargı demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin teminatıdır. Bugün yargıyı siyasetin aparatı haline getirmek isteyenler hiç şüphesiz ülkeyi siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda uçuruma sürüklemektedir. Bu ülkede hukukun üstünlüğüne inanan, mesleğini onuruyla yapan binlerce hukukçunun, adalet için elini taşın altına koymaktan geri durmayan barolarımızın ve barolar birliğimizin hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı için mücadele verdiklerini biliyoruz. Bu ülkede hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı için verilen mücadeleye omuz vermek, demokrasiye sahip çıkmak demektir. CHP olarak tarafımız demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ve yargı bağımsızlığından yanadır. Yeni adli yılın milletimize ve yargı camiasına hayırlı olmasını diliyoruz.
"Tematik mitinglerimizle ses olmaya devam edeceğiz"
CHP olarak Türkiye'nin dört bir yanında gerçekleştirdiğimiz tematik mitinglerimizle ekonomik buhran altında ezilen, seslerini duyuramayan kesimlerin gür sesi olmaya devam ediyoruz. AKP, bu ülkenin başında oldukça hayat pahalılığı, emek sömürüsü, gelir dağılımındaki adaletsizlik devam edecek. Özgürlüklere ve yaşam tarzına müdahaleler, haksızlıklar, hukuksuzluklar, adaletsizlikler devam edecek. Hal böyle oldukça biz de tematik mitinglerimizle işçinin, emekçinin, emeklinin, çiftçinin, memurun, öğretmenin, özgürlüğü gasp edilenin, yaşam tarzına müdahale edilenin sesi olmaya devam edeceğiz. Bu ülkeyi adaletsiz, liyakatsız, basiretsiz AKP iktidarından kurtarıncaya kadar da bu mücadeleye devam edeceğiz.
"AKP iktidarlarından önce bir tarım ülkesiyken AKP iktidarlarından sonra çiftçi düşmanı, üretim düşmanı bir ülke haline geldik"
Geçtiğimiz hafta üzümüyle, zeytiniyle, pamuğuyla, kavunuyla, karpuzuyla, domatesiyle, bereketli topraklara sahip Manisa Turgutlu'da Çiftçi Mitingi gerçekleştirdik. Mahsulü elinde kalan, üretim maliyetlerini dahi karşılayamadıkları için büyük emeklerle ekip, yetiştirip topladıkları ürünlerini yollara dökmek zorunda kalan çiftçilerimizin sesi olduk. Tarlaların bereketini kaçıran AKP iktidarının yanlış tarım politikalarını dile getirdik, çözüm önerilerimizi de madde madde saydık. AKP iktidarlarından önce bir tarım ülkesiyken AKP iktidarlarından sonra çiftçi düşmanı, üretim düşmanı bir ülke haline geldik. Bir ülkenin nüfusu artıp çiftçi sayısı azalıyorsa o ülkede üretime gereken değer verilmiyor demektir. Geçmişte tarımda kendi kendine yetebilen ülkelerden biriydik; şimdi buğdayı, samanı, yemi, eti, balı, arpayı, mısırı yurt dışından ithal eder olduk.
"Çiftçiye destek konusunda samimiyseniz, 'Tarıma bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi milli hasılanın yüzde birinden az olamaz' hükmünü uygularsınız"
Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin 2023 raporuna göre, çiftçilerin banka borçları son bir yılda tam yüzde 88 arttı. AK Parti geldiğinde çiftçilerin borcu 2,4 milyardı, şimdi 700 milyara çıktı. Çiftçinin bankalara borcu 700 milyar lirayken sadece geçen sene, 2024 yılı için vazgeçilen kurumlar vergisi ise tam 660 milyar lira. Yandaş şirketlerin vergi borçlarını silen AKP hükümeti, çiftçinin borcunu silmek bir yana dursun; 'Borcun faizini silelim' dediğimizde, 'Kaynak yok' diyor. Bu iktidar tarlalarımızı bereketlendiren, güneşin altında alın teri döken, yağmur çamur dinlemeden üreten çiftçilerimizi açlık ve sefalete mahkum etti. Bir ülkede yandaşların vergileri bir kalemde siliniyor, çiftçiye gelince borcunun faizi dahi silinmiyorsa o ülkede üretim durur. Üretimin durması için elinden geleni ardına koymayan AKP, şimdi de mazot desteğini ve gübre desteğini kaldırıyor. Akıllarınca revize ediyorlar ve adına da 'temel destek' diyorlar. Mazot ve gübre desteği diye iki kalem yerine, tek bir kalemde tüm desteği topladılar. Topladılar toplamasına da binlerce çiftçimiz bu mazot ve gübre desteğini zaten alamıyordu. Şimdi de temel destek adı altında alamamaya devam edecekler. Buradan AKP iktidarına ve Tarım Bakanı'na sesleniyoruz: Eğer çiftçiye destek konusunda samimiyseniz, Tarım Kanunu'nun 'Tarıma bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi milli hasılanın yüzde birinden az olamaz' hükmünü uygularsınız.
"Türkiye'nin tarımda kendi kendine yeten ülkeler arasına yeniden girmesinin tek yolu, CHP iktidarıdır"
Çiftçilerimizin kan ağladığı, tarlaların ekinsiz kaldığı ülkemizde gıda enflasyonu da aldı başını gidiyor. Türkiye'de gıda enflasyonu 61,7. Dünya ortalaması ise yüzde 6. Yani Türkiye'de dünyanın 10 katı oranında bir gıda enflasyonu var. Tarlada 1 lira olan ürün, pazara gittiğinde 10 lira; markete gittiğinde 15 lira. Dünyada gıda enflasyonu Türkiye'den yüksek ülkelere baktığımızda da Arjantin, Sudan ve Zimbabwe'yi görüyoruz. AKP iktidarının tarım ülkesi Türkiye'nin kıyaslandığı ülkeye bakın: Zimbabwe. Türkiye'nin tarımda kendi kendine yeten ülkeler arasına yeniden girmesinin tek yolu, CHP iktidarıdır. Gıda enflasyonunu bitirmenin tek yolu yine CHP iktidarıdır. 'Nasıl yapacaksınız' diyenlere sayalım: Çiftçiyi, Tarım Kanunu'nda belirtildiği gibi bütçenin en az yüzde 1'i kadar destekleyerek. Modern sulama altyapısını ülkenin dört bir yanında yaygınlaştırarak. Çiftçilerin banka borçlarının tamamının faizlerini silerek. BAĞ-KUR'luların tamamının prim gün sayısını 7 bin 200 güne indirerek. Borcunu ödeyemeyen çiftçinin, borcunu ödemesi için muhtaç olduğu traktörünü haczetmeyerek. Lüks tüketimde kaldırdıkları ÖTV ve KDV'yi çiftçinin kullandığı mazottan da kaldırarak. Çiftçinin tarlasında kalan ürünü satın alarak, bu ürünleri de yoksullara ücretsiz dağıtarak. Kısacası çiftçiye düşmanlık etmeyerek; tam tersine onlara omuz vererek, yoldaşlık ederek, onlarla dayanışarak sağlayacağız.
"Gizli bir AKP-IMF ittifakı yapılmış"
Çiftçimizden, gıda enflasyonundan bahsetmişken ekonomideki kötü gidişata da değinmek istiyorum. AKP'nin bir zamanlar 'Borç almadık, borç verdik' diye övünerek dillerinden düşürmedikleri IMF, Türkiye raporunu açıkladı. IMF'nin akıl almaz tespit ve önerilerinden anlaşıldığı üzere, gizli bir AKP-IMF ittifakı yapılmış. IMF, Türkiye'ye sözde ekonomisi düzelsin diye fiyat, ücret, kira gibi ileriye yönelik zamların geçmiş enflasyona göre değil, gelecekte beklenen enflasyona göre yapılmasını önerdi. Aynı IMF, 13 kez çıkarılan vergi aflarından, vergi kaçakçılarından, kayıt dışı ekonomiden de raporda hiç bahsetmedi. Çalışanların maaşlarını gerçekleşen enflasyona göre değil, hedef enflasyona göre arttırmak, Türkiye'yi ekonomik anlamda önü alınamayacak bir krize sokma girişiminden başka bir şey değildir.
"Bu ülkeyi AKP'den kurtardığımız gün, AKP'yi de IMF'nin kucağından kurtarmış olacağız"
IMF ile gizli bir ortaklıkları olduğu artık ayan beyan ortada olan AKP iktidarına sesleniyoruz: Bu ülkenin ekonomisinin düzelmesinin tek bir yolu var. O da ülkenin kendi sosyoekonomik özelliklerine göre bir program uygulamak, ülkede hukukun üstünlüğünü tesis etmek, gelir dağılımında ve vergilendirmede adaleti sağlamak, bürokrasi atamalarında adamcılığı, kayırmacılığı ve nepotizmi terk edip liyakati getirmek, toplumu ayrıştıran, kamplaştıran, kutuplaştıran kin ve nefret söylemlerinden uzak durmak. Bunun başka yolu yok. Ücretleri, gerçekleşen enflasyon oranında artırmazsanız sadece ekonomik düzeni değil, toplumsal düzeni ve barışı da bozarsınız. Bunun adı 'enflasyonla mücadele' değil, bunun adı Türkiye'de ekonomik buhran temelli bir iç karışıklık başlatmaktır. Tarafları ise AKP ve destekçisi de IMF'dir. AKP'nin IMF ile birlik olup ülke ekonomisine verdikleri zararın farkında ve bilincindeyiz. IMF'nin kucağına oturan Türkiye değil, AKP'nin ta kendisidir. Hiç merak etmesinler, bu ülkeyi AKP'den kurtardığımız gün, AKP'yi de IMF'nin kucağından yine biz kurtarmış olacağız.
"Ülke ekonomisinde yavaşlamanın da ötesinde, çok ciddi bir daralma söz konusu"
TÜİK, Türkiye ekonomisinin bu yılın ikinci çeyreğine ilişkin büyüme rakamlarını açıkladı. Buna göre, Türkiye ikinci çeyrekte yüzde 2 buçuk büyüdü. Oysa hedef ve beklenti yüzde 3'tü. Ülke ekonomisinde yavaşlamanın da ötesinde, çok ciddi bir daralma söz konusu. Bu yılın ikinci çeyreğine ilişkin büyüme verilerinden de bunu rahatlıkla görebiliyoruz. İhracatta büyüme yok denecek kadar az. İthalat yüzde 5,7 azaldı. Ama iktidara göre ekonomi her geçen gün büyüyor. Neyin büyüdüğünü biz size söyleyelim: Büyüyen, yüzde 61,78 ile enflasyon oldu. Büyüyen, Türk lirası karşısında dolar ve euro oldu. Büyüyen, çiftçinin canını yakan mazot fiyatları oldu. Büyüyen, temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hale gelen vatandaşın kredi kartı borçları oldu. Büyüyen, sefalet ücretine mahkum edilen emeklinin derdi tasası oldu.
"İsrafçı sarayın ve Diyanet'in lüks harcamalarına sürekli para buldular, okulları yenileyecek ya da yeni okul yapacak kaynağı bulmadılar"
Haftaya okullar açılıyor. Ancak yeni eğitim öğretim yılı şikayetlerle, sorunlarla ve endişelerle başlıyor. 2024-2025 eğitim öğretim yılının başlamasına günler kala, kırtasiye malzemelerinde geçen yıla göre yüzde 300'lük fiyat artışı yaşandı. Okul servisleri iki katına çıktı. Bu yıl, beslenme çantalarını doldurmak da zor yeni okul kıyafeti almak da. Ekonomik kriz, her alanı etkilediği gibi eğitimi de derinden etkiledi. Yine veli dertli, yine öğretmen mutsuz, yine öğrenciler umutsuz ve yine sadece yandaşlar memnun. AKP ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın (MEB) başındaki zat, eğitimi Büyük Önder Atatürk'ün gösterdiği hedeften uzaklaştırdı. Laik ve bilimsel eğitimi ortadan kaldırmak için müfredatı değiştirdi. Tarikatlara para aktarmak için okulların binalarını, bahçelerini, duvarlarını, spor salonlarını ihaleye çıkardı. ÇEDES adı verilen ucube projeyle çocuklara travma yaşattı. Yobaz ve gerici oluşumlara, 'sivil toplum kuruluşu' diyecek kadar ileri gitti. Ekonomiyi berbat ettiler, velilerin belini büktüler. Öğretmenlere 'foncu' diyecek kadar hadsizleştiler. Atanmayan öğretmenleri görmezden geldiler. Mülakatı kaldıracaklarını söylediler ve yine sözlerinde durmadılar. Eğitimde fırsat eşitliğini yok ettiler. Devlet okullarını niteliksizleştirdiler. İsrafçı sarayın ve Diyanet'in lüks harcamalarına sürekli para buldular, okulları yenileyecek ya da yeni okul yapacak kaynağı bulmadılar. Bu ülkenin geleceği, çocuklar ve gençlerdir. CHP'nin de önceliği çocuklar ve gençlerdir. Çocuklarımızın, gençlerimizin yüzünü güldüreceğiz; onların kaybolan umudunu yeşerteceğiz. Az kaldı.
" Kemal Kılıçdaroğlu'nun kalkanı, üyesinden genel başkanına kadar CHP'dir"
AKP'de ve küçük ortağı MHP'de korku dağları aştı. Açıkça söyleyelim: Ne yapacaklarını şaşırdılar. Önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu hakkında 3 buçuk yıla kadar hapis istemiyle bir dava açılıyor. Aynı zamanda siyasi yasak da getirilmesi talep ediliyor. MHP'nin ve MHP'li yöneticilerin şikayeti üzerine açılan bu dava elbette ki siyasi bir davadır. Önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na tamamen yasama sorumsuzluğu kapsamında olan konuşmaları nedeniyle bir dava açılması, üstüne bir de siyaset yapma hakkının engellenmeye çalışılması bu ülke için çok büyük bir utançtır. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'in de çok net bir şekilde ifade ettiği gibi, CHP'nin genel başkanları Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ten bu yana bedel ödemiş, tehditlerle yılmamış ve doğru bildikleri yoldan bir milim sapmamışlardır. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, PKK'nın kurşunlarının hedefi olmuş, şehit cenazesinde linç girişimine uğramış ama asla bir adım dahi geri atmamıştır. Bugün şikayetle, davayla Kemal Kılıçdaroğlu'nu ya da CHP'yi korkutacağını sananlar büyük bir yanılgı içerisindeler. Şunu hiç kimse unutmasın: Kemal Kılıçdaroğlu'nun kalkanı, üyesinden genel başkanına kadar CHP'dir. Şikayetçi olanlara gelince... Kendilerine 'milliyetçi' deyip Sinan Ateş'in cenazesini ortada bırakacak kadar korkak, acılı ailesine başsağlığı bile dilemeyecek kadar insanlığını yitirmiş kişilerin; ilkeli siyaseti, dürüst siyaseti ve siyasetçiyi anlamalarını elbette beklemiyoruz. Türk siyasetine dürüstlüğüyle, namusuyla, ahlakıyla damga vurmuş bir siyasetçiye siyaset yasağı getirmeye çalışmak en hafif tabiriyle acizliktir.
"Bu halk sizin yüzünüze gerçekleri çarpmaya devam edecek"
AKP kimse konuşmasın, kimse kendilerini eleştirmesin istiyor. Gerçeklerin üstünün yasaklarla örtüleceğini sanıyorlar. İzmir'de, bir sokak röportajında sadece hükümeti eleştirdiği için Dilruba Kayserilioğlu tam 18 gün tutuklu kaldı. Hukuksuzluklar içerisinde bir ülkede, kimse özgür değildir. Siz istediğiniz kadar baskı yapın, bu halk sizin yüzünüze gerçekleri çarpmaya devam edecek. Biz CHP olarak özgürlükleri savunuyoruz, özgürlüklerin teminatıyız. Vatandaşın eleştirme hakkını, baskı olmaksızın insanların düşüncelerini özgürce söyleyebilmesini savunuyoruz. CHP iktidarında Türkiye, özgürlüklerin ülkesi olacaktır.
"Toplam 19 bin görüş aldık"
10 ay önce, 'CHP değişirse Türkiye değişir' sloganıyla yola çıktık ve Türkiye'ye demokrasiyi getireceğimizi vadettik. Bu süreçte amacımız sadece isimleri, kişileri değiştirmek değildi. Hedefimiz, Türkiye'ye demokrasiyi getirmeyi vadeden CHP'yi daha demokratik bir yapıya kavuşturmaktı. Bunun en önemli adımlarından biri de daha demokratik ve katılımcı bir parti tüzüğü oluşturmak için bu hafta 4-9 Eylül tarihleri arasında gerçekleştireceğimiz 'İkinci Yüzyıl Değişim Kurultayı'mızdır. Bu parti, geçmişte bir-iki hafta süren uzun kurultaylar yapmış. Bu sefer de öyle olmasını istedik. Tartışıp herkesin fikrini ifade etmesine fırsat verdiğimiz bir süreç olsun istedik. Nisan ayından bu yana tüzük üzerinde çalışıyoruz. Neler yaptık? Mahallelerden, ilçelerden, illerden, örgütlerden görüş istedik. Bütün üyelere açık, dijital demokratik katılım yöntemiyle üyelerimize görüş sorduk. Toplam 19 bin görüş aldık. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, önceki genel başkanlarımızla görüşerek tüzükle ilgili önerilerini aldı ve hepsini ilgili komisyona teslim etti. İnanıyoruz ki değişimin ilk adımı olan bu Tüzük Kurultayı'ndan Türkiye'nin en demokratik, en katılımcı, kadın haklarına en saygılı, gençleşmeyi en öne alan, geleceğe en doğru perspektiften bakan bir tüzük çıkacak.
"CHP tüm kadrolarıyla adım adım bu ülkeyi yönetmeye ve herkesin derdine derman olmaya geliyor"
Öncelikle bu ülkenin ve partimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün CHP'nin ilk kurultayı olarak kabul ettiği Sivas Kongresi'nin yapıldığı tarih olan 4 Eylül'de; parlamento grubumuz, il başkanlarımız, PM üyelerimizle Sivas'a gideceğiz. 5 Eylül'de, Ankara'da tüzük taslağı, Tüzük Komisyonu'na sunulacak ve komisyon tüzüğe son halini verecek ve bu hali kurultaya sunulacak. 6 Eylül'de, kurultay salonunda yeni bir komisyon, önerileri tartışmak üzere bir araya gelecek ve o gün tüzüğümüz kurultayımızda oylanarak kabul edilecek. 7-8 Eylül tarihlerinde akademisyenler, örgütlerimiz ve delegelerimizin de katılımıyla program değişikliğine yönelik bir dizi toplantı yapacağız. Bu toplantılarda, iktidara geldiğimizde Türkiye'yi nasıl yöneteceğimizi konuşacak ve parti programımızın da altlığını hazırlayacağız. 9 Eylül günü ise Türkiye'nin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümünü, İzmir'den düşmanın denize dökülüşünü yıl dönümünü ve Türkiye'nin birinci partisinin kuruluş yıl dönümünü hep birlikte törenlerle kutlayarak kurultayımızı bitireceğiz. Şunu açık yüreklilikle ifade ediyoruz ki CHP; örgütleriyle, belediye başkanlarıyla, milletvekilleriyle ve tüm kadrolarıyla adım adım bu ülkeyi yönetmeye ve gencinden yaşlısına, emeklisinden asgari ücretlisine, esnafından çiftçisine herkesin derdine derman olmaya geliyor."