Deniz Yücel: "Hizbullah Artığı Hüda Par'ın Anayasa'nın İlk Dört Maddesine Kimlerden Cesaret Alarak Dil Uzattığını Anlıyoruz. Görevi Yoklama Çekmekmiş"
CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, “Sokağın derdini görmezden gelen AKP'nin gündemi Anayasa ve değiştirilemez ilk dört madde. Domuz bağcı, Hizbullah artığı HÜDA PAR’ın Anayasa’nın ilk dört maddesine kimlerden cesaret alarak hangi cüretle dil uzattığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Meğer AKP’nin ittifak ortağı HÜDA PAR’ın görevi yoklama çekmekmiş. Dün HÜDA PAR’ın ilk dört maddeye dil uzatmasını eleştiren AKP, bugün HÜDA PAR ile aynı şeyi söyler oldu. Anladık, ittifak ortağısınız ama bu kadar hızlı dönüş baş döndürür. Kimden hangi sözü aldınız, hangi niyetinizi bozdunuz da Anayasa’nın ilk dört maddesini gözden çıkarmaya karar verdiniz” dedi.
(ANKARA) - CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, "Sokağın derdini görmezden gelen AKP'nin gündemi Anayasa ve değiştirilemez ilk dört madde. Domuz bağcı, Hizbullah artığı HÜDA PAR'ın Anayasa'nın ilk dört maddesine kimlerden cesaret alarak hangi cüretle dil uzattığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Meğer AKP'nin ittifak ortağı HÜDA PAR'ın görevi yoklama çekmekmiş. Dün HÜDA PAR'ın ilk dört maddeye dil uzatmasını eleştiren AKP, bugün HÜDA PAR ile aynı şeyi söyler oldu. Anladık, ittifak ortağısınız ama bu kadar hızlı dönüş baş döndürür. Kimden hangi sözü aldınız, hangi niyetinizi bozdunuz da Anayasa'nın ilk dört maddesini gözden çıkarmaya karar verdiniz" dedi.
CHP MYK, bugün saat 13.20'de Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında toplandı. CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, MYK toplantısı devam ederken toplantının gündemine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Nobel Ekonomi Ödülü'nü kazanan Ekonomist Daron Acemoğlu'nu kutlayan Yücel, "Kendisini canıgönülden tebrik ediyoruz. Orhan Pamuk ve Aziz Sancar'dan sonra bu gururu, ülkemize bir kez daha yaşattığı için kendisine teşekkür ediyoruz" dedi.
"Huzur vaat edenlerin şiddeti ve vahşeti sıradanlaştırdığı bir dönemden geçiyoruz"
Yücel'in açıklamaları şöyle:
Bu ülke için huzur, refah ve mutluluk vaat edenlerin ülkeyi açlığa, yoksulluğa ve sefalete mahkum ettiği, şiddeti ve vahşeti sıradanlaştırdığı, adaletsizliği normalleştirdiği bir dönemden geçiyoruz. Kadın haklarından ekonomik krize, çocuk haklarından gıda güvenliğine, hayvan haklarından sağlığa ve eğitime kadar art arda felaketler yaşıyor ve toplum olarak büyük bir yozlaşmanın, büyük bir çürümüşlüğün pis kokuları arasında nefes alamaya çalışıyoruz. İstanbul'da iki kadının vahşice öldürülmesinin üzerinden on gün, işkence yapılıp ve cinsel istismara uğrayan Sıla bebeğin hayatını kaybetmesinin üzerinden yedi gün geçti. Minik Narin'in katillerinin hala tespit edilememiş olmasına kahrolurken bir özel hastanede SGK'dan günde 8 bin lira alabilmek için hasta olmayan bebeklerin küvöze koyulduğu ve 12 bebeğin bu nedenle hayatını kaybettiği haberi adeta kanımızı dondurdu. Aralarında doktor ve hemşirelerin de olduğu bu organize kötülüğün üzerine giden savcının ise açıkça tehdit edildiği ortaya çıktı. Aklımıza bir kez daha Albert Camus'nun 'Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın' sözü geldi. Gebze'de, 'Yasal hakkımızı kullandık' savunması yapan, insan demeye bin şahit isteyen kişilerce onlarca hayvan dostumuz katledildi. Bu yaşananların hiçbirisi tesadüf değil. Bunların hiçbiri münferit bir olay değil.
"Mağduru ve kurbanı yok sayan, suçluyu cezalandırmayan bir sisteme 'adalet sistemi' demeye utanmadınız"
Bütün bu yaşanan olumsuzluklar, 22 yıllık AKP iktidarının yönetme tercihlerinin sonucudur. AKP'li yöneticiler sanki bütün bu olanlar kendilerinin izlediği politikalarının sonucu değilmiş gibi pişkin pişkin açıklamalar yapıyorlar. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, son dönemde ülke gündemine oturan kadın ve çocuk cinayetlerine ilişkin, yargı sisteminde cezasızlık algısının giderilmesi için çalışma yaptıklarını söylemiş. Görünen o ki adaletsiz sistemin sözde Adalet Bakanı, yargı sistemindeki cezasızlık durumunu yeni fark etmiş. Sayın Tunç, ortada bir cezasızlık algısı yok, ortada yıllardır süregelen bir cezasızlık durumu var. 22 yıllık iktidarınızda ceza yargılamasını, bütünlüklü bir sistem olmaktan çıkardınız. İnfaz sisteminde, anlık ve neredeyse kişisel tercihlere göre değişiklikler yaptınız. Kişiye özel elbise diker gibi, kişiye özel yasa çıkardınız. Bunlarla binlerce kadın ve çocuk katilini, tecavüzcüyü, istismarcıyı, gaspçıyı, uyuşturucu satıcısını sokaklara saldınız. Kanunları amacından ve anlamından kopardınız. Mağduru ve kurbanı yok sayan, suçluyu cezalandırmayan, hatta suç işlemeye teşvik eden bir sisteme 'adalet sistemi' demeye utanmadınız. Cezasızlık politikalarınız nedeniyle bu ülke, kadınlar ve çocuklar için yaşanamaz bir hale geldi.
"Sen kime hizmet ediyorsun Derya Yanık"
Bugün karşı karşıya olduğumuz tablo, 'Kadın-erkek eşit değildir, fıtratında yok', 'Kadından anneliği çıkarırsanız, geriye kutsal bir şey kalmaz', 'Kadına şiddet abartılıyor', 'O kadın mıdır, kız mıdır' ya da 'Tecavüze uğrayan doğursun, gerekirse devlet bakar' diyenlerin 22 yıllık iktidarının utanç verici bir sonucudur. Hal böyle iken TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Derya Yanık, 'İstanbul Sözleşmesi varken de cinayetler vardı yokken de var. Bu tartışma bizi kısır bir noktaya kilitliyor' demiş. İnsan bunları söylemeye biraz olsun utanır. Sen kime hizmet ediyorsun Derya Yanık? Bir de İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı olacaksın. Biz Derya Yanık'ı Bakan olduğu dönemde, koruma evinde kalan bir çocuğu ifşa etmesinden, kadına yönelik şiddeti 'tolere edilebilir' düzeyde bulmasından, 'Çocuk istismarı, çocuğa yönelik istismar vakaları siyasetin konusu değildir. Bunlar son derece insani ve her zeminde, her toplumda karşılaşılabilecek meselelerdir' sözlerinden hatırlıyoruz. Böyle bir profilin İstanbul Sözleşmesi'nin anlamını, kadına yönelen şiddeti ve kadın cinayetlerini anlamasını beklemiyoruz. Umuyoruz ki bir kadın olarak kadınların şu son 20 yılda en önemli kazanımlarından biri olan ve Anayasa'ya aykırı olarak bir gecede feshedilen İstanbul Sözleşmesi'nin kadınları yaşattığını anlar ve kadınlara ve çocuklara karşı saygısız, kaygısız, vurdumduymaz düşüncelerinden bir an önce kurtulur.
"AKP'nin ittifak ortağı HÜDA PAR'ın görevi yoklama çekmekmiş"
Anayasa demişken anayasa tartışması açmak artık gündem değiştirmenin en kolay yollarından biri oldu. Enflasyon açıklandı, işsizlik arttı, yoksulluk sınırı 70 bin liraya dayandı, vergiler vatandaşın sırtına bindikçe biniyor, okul öncesinden tut, üniversiteye kadar çocuklar, gençler yeterli gıda alamıyor ve dengeli beslenemiyor. Üniversitelilerin yüzde 73'ü iş bulamazken, gençlerin yüzde 80'i ülkede bir gelecek görmezken sokağın derdini görmezden gelen AKP'nin gündemi Anayasa ve değiştirilemez ilk dört madde. Domuz bağcı, Hizbullah artığı HÜDA PAR'ın Anayasa'nın ilk dört maddesine kimlerden cesaret alarak hangi cüretle dil uzattığını şimdi daha iyi anlıyoruz. Meğer AKP'nin ittifak ortağı HÜDA PAR'ın görevi yoklama çekmekmiş. Dün HÜDA PAR'ın ilk dört maddeye dil uzatmasını eleştiren AKP, bugün HÜDA PAR ile aynı şeyi söyler oldu. Anladık, ittifak ortağısınız ama bu kadar hızlı dönüş baş döndürür. Kimden hangi sözü aldınız, hangi niyetinizi bozdunuz da Anayasa'nın ilk dört maddesini gözden çıkarmaya karar verdiniz.
"Anayasa'nın ilk dört maddesine dokunamazsınız, izin vermeyiz"
Buradan AKP iktidarına ve Numan Kurtulmuş'a sesleniyoruz: Anayasa'nın ilk dört maddesine dokunamazsınız, izin vermeyiz. Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür, dili Türkçedir, bayrağı, beyaz ay yıldızlı al bayrak, milli marşı İstiklal Marşı başkenti de Ankara'dır. Siz kim oluyorsunuz da bunları tartışmaya açmak istiyorsunuz? Anayasa'ya uymayanlar, Anayasa'nın değiştirilemez hükümlerini akıllarınca tartışmaya açmaya çalışanlara defalarca söyledik bir kez daha söylüyoruz: Anayasa'nın ilk dört maddesi değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.
"Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı, İzmir'in göbeğinde bu yaşananlara seyirci kalıyorlar"
Son 22 yıldır AKP iktidarının açtığı yolda tarikat ve cemaatler, kendilerine verilen cesaret ve imtiyazlarla toplumsal çürümenin odak noktası haline geldi, bir virüs gibi ülkenin her yerine yayıldı. Geçtiğimiz günlerde Halk TV ekipleri, İzmir Karabağlar'da inşa edilen ve bir tarikata ait olan kaçak yurdu, haber yapmak istediğinde oradaki zorbaların saldırısına uğradılar. 85 milyon, Ocak 2024'te temelinin atılması ile başlayan kaçak yurda ait süreci, Halk TV ekiplerine saldırı görüntüleriyle öğrendi. İzmir'in göbeğine bir tarikat, ruhsatsız kaçak yapı dikiyor, bu kaçak yapıyla ilgili yıkım kararı veriliyor ancak belediye ekipleri, hakkında yıkım kararı bulunan binayı yıkmaya geldiklerinde ne idüğü belirsiz sarıklı zorbalar belediye ekiplerine görevlerini yaptırmıyorlar. Emniyet ve valilik, belediye ekiplerinin can güvenliği için ve görevlerini yapabilmeleri için kolluk desteği vermiyor. Aynı sarıklı zorbalar, bu konuyu haber yapmak için oraya gelen ve çekim yapmak isteyen Halk TV ekiplerine görevini yaptırmamak için saldırıyorlar. Ancak bütün bunlar yaşanırken bu ülkenin İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanından tek bir söz dahi duyulmuyor. Adalet Bakanı ve İçişleri Bakanı, İzmir'in göbeğinde bu yaşananlara seyirci kalıyorlar. Buradan İçişleri Bakanı ve Adalet Bakanı'na soruyoruz: Devletin gücü tarikatlara ve cemaatlere işlemiyor mu? 15 Temmuz hain darbe girişiminden hiç mi ders almadınız? Şunu herkes bilsin: Ne Karabağlar Belediyemiz ne de diğer belediyelerimiz tarikatlara ve cemaatlere geçit vermez. Bu konunun peşini bırakmayacağımızı ve takipçisi olacağımızı da buradan bir kez daha ifade ediyorum.
"AKP, adına 'Savunma Sanayii Fonu' diyerek hazırlamış olduğu yepyeni bir soygun teklifini TBMM Başkanlığı'na sundu"
AKP, adına 'Savunma Sanayii Fonu' diyerek hazırlamış olduğu yepyeni bir soygun teklifini TBMM Başkanlığı'na sundu. Teklifin adında özellikle 'Savunma Sanayii' geçirilmiş olmalı ki kimse bu teklifi eleştiremesin. Türk toplumunun en hassas noktalarından biri olan vatan savunması, AKP tarafından siyasi malzeme haline getirilmiş ve halkın milli duyguları sömürülerek yeni bir soygun teklifi hazırlanmış. Eleştirenler de en iyi ihtimalle AKP tarafından terörist ilan edilecekler. 'İsrail bize saldırabilir' söylemleriyle sahte bir dış tehdit ve savaş gündemi yaratmaya çalışan AKP'nin sebebi olduğu ekonomik krizi bu şekilde perdelemeye çalıştıklarını biliyoruz ve görüyoruz. Savaş olmadığı halde dahi sokaktaki vatandaş sanki bir savaş ekonomisi varmış gibi sıkıntıda. 85 milyona yaşattıkları ekonomik krizi, savaş ekonomisi diye yutturmaya çalıştıklarının farkındayız. Sahte bir güvenlik krizi yaratacak kadar gözü dönmüş olan AKP iktidarı, bu kriz üzerinden 'Savunma Sanayii Fonu' adı altında vatandaşı soyacak.
"Mimarı olduğu ekonomik krize, Türk halkının milli duygularını sömürerek kaynak yaratma çabası şeytanın dahi aklına gelmezdi"
AKP'nin hazırladığı yasa teklifine göre, birçok işlemden Savunma Sanayii Katılma Payı alınacak. Limiti 100 bin lira ve üzeri olan kredi kartı hamilleri her bir kart başına yıllık 750 lira katılma payı ödeyecek. Hatırlayın, bunlar eskiden 'Ülkeyi 70 sente muhtaç ettiler' edebiyatı yapıyorlardı. 'IMF'ye borç para verdik' masalları anlatıyorlardı. Meğer ülkeyi krizlerden krizlere sürükleyen bu büyük ekonomist, vatandaşın 750 lirasına muhtaç olmuş. Onun deyimiyle 'Nereden nereye...' Tapu işlemlerinde alıcıdan 750 lira, satıcıdan 750 lira alınacak. Sıfır araç satışlarında 3 bin lira, ikinci el araç satışlarında bin 500 lira, 5 milyonluk araba alan da 500 bin liralık araba alan da aynı parayı ödeyecek. Noterlik işlemlerinden 75 lira; vergi, gümrük, SGK beyannamelerinden damga vergisi tutarı kadar Savunma Sanayii Katılma Payı alınacak. Biz, vergide adalet olsun, çok kazanandan çok az kazanandan az vergi alınsın, vatandaş vergilerin altında ezilmesin diyoruz ama AKP yine aynı tas aynı hamam. ve bu soygun teklifi 2025'in ilk ayında yürürlüğe girecek. Mimarı olduğu ekonomik krize, Türk halkının milli duygularını sömürerek kaynak yaratma çabası şeytanın dahi aklına gelmezdi ama AKP'nin geldi.
"Kimse bu soygun yasasına sessiz kalmamızı beklemesin"
Bakın, bu millet ayağında çarıklarla, yeri geldiğinde elinde kazma, küreklerle bağımsızlık savaşı vermiş, dünyaya kafa tutmuş bir millettir. Bu millet fedakarlık yapmaktan kaçmaz. Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır. Ancak bu yasayı getirenler kendi iş bilmez politikaları sonucunda, bu milleti ekonomik krize ve hayat pahalılığına mahkum etmişken kendileri her türlü lüksten, şatafattan, itibardan tasarruf etmezken kimse bu soygun yasasına sessiz kalmamızı beklemesin. Vatandaş kredi kartını keyfine kullanmıyor, hayatta kalmak için kullanıyor. Vatandaş artık temel ihtiyaçlarını kredi kartı sayesinde karşılayabiliyor. Merkez Bankası 2024 yılı ocak-eylül döneminde kredi kartı harcamalarının en büyük kısmının marketler ve alışveriş merkezlerinde olduğunu daha yeni açıkladı. Çünkü ne 17 bin liralık asgari ücretle ne 12 bin 500 liralık emekli maaşıyla ne de 34 bin liralık memur maaşıyla aybaşını getiremiyorlar. Sokaktaki vatandaş, AKP iktidarının yanlış politikalarının yarattığı ekonomik kriz yüzünden eksiden harcayarak karnını doyurabiliyor. AKP bunu çok iyi biliyor. Siz bunu bile bile vatandaşın kredi kartının limiti üzerinden cebindeki 750 lirasına göz dikiyorsunuz. Nakit parayla alışveriş dönemine son veren, sıcak parayı bitiren AKP iktidarı, acı faturayı yine vatandaşa kesmekten hiç utanmıyor. Bakın, mutfakta tencere kaynamıyor. Çareyi kredi çekmekte bulan vatandaş, kredi borçlarını ödeyemiyor. Risk Merkezi'nin verilerine göre, bu yıl ocak-ağustos döneminde, 736 bin 513 kişi bireysel kredi borcunu, 899 bin 47 kişi de kredi kartı borcunu zamanında ödeyemediği için bankalar tarafından icra takibine alındı. Eylülün son haftası bireysel kredi ve kredi kartı borçları 13,4 milyar lira artarak 3 trilyon 575 milyar liraya ulaştı. Bütün bu rakamlar aslında tek bir yere varıyor. Halk geçinemiyor. Haberiniz olsun, geçim olmazsa seçim olur.
"Bal gibi de İsrail ile ticaret devam ediyor"
AKP'nin 'İsrail ile ticareti sınırladık' ya da 'sonlandırdık' sözleri artık anlamını tamamen yitirmiştir. AKP iktidarından bu konuya ilişkin çıt çıkmamasından anlıyoruz ki bal gibi de İsrail ile ticaret devam ediyor. Ama tabii onu da kendilerince kılıfına uydurmuşlar. Nasıl yapmışlar bunu? Dünyanın dört bir yanından gönderilen insani yardımlar dahi, hava yoluyla zar zor ulaştırılabilirken biz bu ülkeye demir-çelik ihraç ediyormuşuz. Geçen yılın ilk dokuz ayında ülkemizden Filistin'e yapılan çelik ihracatı, 587 bin dolar iken bu yılın ilk dokuz ayında 86 milyon 790 bin dolara çıkmış. Türkiye ile Filistin arasındaki çelik ihracatı yüzde 14 bin 676 oranında artmış. Savaşın ortasında bir ülke, acil insani ihtiyaçların bile havadan ulaştırıldığı Filistin, demir-çelik ithal ediyor, öyle mi? Kimse kimseyi kandırmasın. Dünyada hiçbir yatırımcı savaşta olan bir ülkeye yatırım yapmaz, yeni bir yapı inşa etmez. Savaş devam ediyor, Filistin yeniden inşa edilmiyor. O zaman bu malzemeler nereye gidiyor?
"Ölen çocukların ve sivillerin, İsrail'in Gazze'ye yaptığı zulmün dahi durduramadığı ticaretiniz batsın"
Buradan iktidara soruyoruz: Filistin üzerinden İsrail ile ticaretinizi devam ettiriyor musunuz? İhracatı yapılan bu ürünler Filistin'e mi gidiyor, yoksa İsrail'e mi? Bir ayda Türkiye'den İsrail'e 88 gemi gittiği iddiaları doğru mu? Türkiye'den yola çıkan gemilerin belgelerinin Filistin olarak düzenlendiği ancak İsrail'e gittiği doğru mu? Ticaret Bakanlığı bu iddiaları neden yalanlamıyor? Süküt ikrardan mı geliyor? O zaman bu iddiaları doğru mu kabul etmeliyiz? Gazze'de patlayan bombaların, ölen çocukların ve sivillerin, İsrail'in Gazze'ye yaptığı zulmün dahi durduramadığı ticaretiniz batsın. AKP Genel Başkan Yardımcısı Nihat Zeybekçi'nin 'Katliamı kınıyoruz ama İsrail serbest ticaret anlaşmamızın olduğu bir ülke' sözleri dün gibi kulaklarımızda. Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha geçenlerde 'İsrail bize saldırabilir' demedi mi? Sayın Erdoğan, sıradaki hedefi vatan topraklarımız olan bir ülkeyle örtülü ticaret yapmanın hesabını bu halka nasıl vereceksin?
"AKP İktidarı, Türk dış politikası tarihine 'en tutarsız iktidar' olarak geçecektir"
Geçmişte birilerinin gazına geldin, Emevi Camiinde namaz kılacağım diye, Esad'ı devirmek için Suriye'ye gittin, burnunu soktun ve başımıza getirmedik bela bırakmadın. Şimdi de genel seçim öncesi, eriyen oylarını konsolide etmek için Filistin-İsrail meselesini seçim malzemesi yapmak istiyorsun. Sen bir taraftan İsrail'le ilgili rüzgar yapıp bir taraftan da perde arkasından Yunanistan ile ne işler çeviriyorsun, ondan haber ver. Birleşmiş Milletler (BM) toplantısında Miçotakis, 'Türkiye ile ikili ilişkilerimizi iyileştirmek için yeni yollar aramaya devam edeceğiz. İklim değişikliği ve göç gibi ortak sorunlarımızda daha fazla iş birliği imkanı bulunuyor. Olası her tür gerginliğin dindirilmesi amacıyla iletişim kanallarını açık tutuyoruz' dedi. Hemen ardından Yunanistan Dışişleri Bakanı, iki ülkenin son 15 aydaki yakınlaşma sürecinde yeterli güven seviyesine açık iletişim kanallarıyla adım adım ulaştıklarını kaydetti. İki ülke Dışişleri Bakanlarının kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge'nin belirlenmesine yönelik liderlerinden talimat aldıklarını belirtti ve bu kapsamdaki tüm konuların Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın kasım ayında Atina'ya yapması planlanan ziyarette ele alınacağını ifade etti. Hakan Fidan'a Yunanistan ile ilgili ne talimat verildi, açıklayın. Biz sizin Yunanistan'a tavizden başka bir şey verdiğinize şahit olmadık. Bakın, biz ortağı olduğumuz F35 projesinden atıldık, Yunanistan'ın bugün F35 leri var. Tarihte ilk kez hava kuvvetleri bakımından Yunanistan'dan geri kaldık. Şimdi Almanya lütfetti, Euro Fighter uçağı almak için bir kapı açıldı. Ancak teknolojik üstünlük bakımından Euro Fighter, F35'in gerisinde. Doğru diplomasi ve milli menfaatlerimize uygun, akılcı ve rasyonal bir dış politika uygulanmazsa uluslararası arenada daha çok itibar kaybederiz. Bir kez daha söylüyoruz: Dış politikada esas olan tutarlılıktır. AKP İktidarı, Türk dış politikası tarihine 'en tutarsız iktidar' olarak geçecektir."
"Hukuka güvenmek istiyoruz"
CHP Sözcüsü Yücel, "Devlet Bahçeli'nin DEM Partililerle tokalaşması ve ardından yapılan açıklamalarda 'Yeni bir çözüm süreci mi geliyor' tartışmaları var. Taraflar anlaşır ve masaya oturursa CHP'nin tutumu ne olur" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Şu an için önümüzde somutlaşmış bir süreç yok. Biz gelişmeleri takip ediyoruz, izliyoruz. Somut olarak bir süreç gelişirse elbette partimizin yetkili kurulları gerekli görüşmeleri yapar ve gerekli açıklamaları yaparız."
Yücel, "Grup Başkanvekilleri Ali Mahir Başarır ve Gökhan Günaydın ile Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftci'nin muhalefet partilerini ziyaret ederek yargı krizini ele aldığı görüşmeler, AKP ve MHP ile devam edecek mi" sorusunu şöyle yanıtladı:
"Biz bu konuda hukuka güvenmek istiyoruz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yargı makamlarına güvenmek istiyoruz. Tabii ki bir takım spekülasyonlar oluyor, birtakım yaklaşımlar yaşanıyor. Geçtiğimiz günlerde genel başkan yardımcımız ve grup başkanvekilimiz bir dizi ziyaretler gerçekleştirdiler. Önümüzdeki hafta ve ilerleyen süreçte bu görüşmeler, bu ziyaretler devam edebilir. Ancak şu an için planlanmış ve kesinleşmiş bir ziyaret ya da görüşme yok. Olduğu zaman yine siz değerli basın mensupları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılır."