Deniz Yücel'den Bakan Şimşek'e: "Moody's Kredi Notumuzu Yükseltince Ayşe Teyzenin Tenceresi Kaynamıyor, Ahmet Amcanın Borçları Bitmiyor"
CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in açıklamalarına tepki göstererek, "Sayın Şimşek’ten, kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s'in kredi notumuzu iki kademe arttırmasını büyük bir başarı hikayesi olarak dinledik. Büyük bir müjde ile duyuruldu duyurulmasına ama; Moody’s’e göre hala yatırım yapılabilir ülkeler arasında bile değiliz. Kredi notumuz iki kademe yükseldiği halde dahi, ülkemizin yatırım yapılabilir ülkeler arasına girememesi, Türkiye’yi, kaç yıl geriye götürdüklerinin de bir kanıtı aslında... Anlayın artık kardeşim. Siz 'başardık' deyince başarmış olmuyoruz. Moody’s kredi notumuzu yükseltince Ayşe teyzenin tenceresi kaynamıyor, Ahmet amcanın borçları bitmiyor" dedi.
(ANKARA) - CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in açıklamalarına tepki göstererek, "Sayın Şimşek'ten, kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'in kredi notumuzu iki kademe arttırmasını büyük bir başarı hikayesi olarak dinledik. Büyük bir müjde ile duyuruldu duyurulmasına ama; Moody's'e göre hala yatırım yapılabilir ülkeler arasında bile değiliz. Kredi notumuz iki kademe yükseldiği halde dahi, ülkemizin yatırım yapılabilir ülkeler arasına girememesi, Türkiye'yi, kaç yıl geriye götürdüklerinin de bir kanıtı aslında... Anlayın artık kardeşim. Siz 'başardık' deyince başarmış olmuyoruz. Moody's kredi notumuzu yükseltince Ayşe teyzenin tenceresi kaynamıyor, Ahmet amcanın borçları bitmiyor" dedi.
CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, partisinin MYK toplantısı devam ederken toplantının gündemine ilişkin açıklama yaptı. Yücel şöyle konuştu:
"Büyük bir gurur ve coşkuyla kutladığımız Kıbrıs Barış Harekatı'nın 50. yıl dönümünü geride bıraktık. Kıbrıs Türklerinin bağımsızlık mücadelesi ve Türkiye'nin kararlı duruşu, barış ve adaletin zaferi olarak tarihe geçmiştir. Harekatın başarıya ulaşması için canlarını feda eden kahraman şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyor, gazilerimize minnetlerimizi sunuyoruz. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, hepinizin bildiği gibi Kıbrıs'ta bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Bu ziyaretler diplomatik kurallar çerçevesinde, samimi ve nezaketli bir şekilde gerçekleşti. Fakat Lefkoşa'da son derece yakışıksız bir tavırla karşılaştık. Her şey olması gerektiği gibi diplomatik teamüller çerçevesinde ilerlerken, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde görevli büyükelçi, Genel Başkanımızı karşılamaktan, yan yana görünmekten imtina etti. Aklı sıra kendince bir mesaj verdi. Bu yakışıksız ve saygısız davranışı eski genel başkanlarımıza ve dışişleri bakanlarımıza da yaptı. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'i karşılamayan Kıbrıs Büyükelçisi Metin Feyzioğlu'nun bu davranışı diplomatik teamüllere aykırıdır.
"Bu yakışıksız tavra kayıtsız kalmayacağız"
Bu saygısızlık, sadece CHP'ye değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin temsil ettiği demokratik değerlere ve diplomatik geleneklere de bir hakarettir. Bir büyükelçinin görevi, devletin ve milletin çıkarlarını en üst düzeyde gözetmektir. Büyükelçi Feyzioğlu'nun, CHP heyetini karşılamaması, bu görevin gerektirdiği tarafsızlıktan, ağırlıktan ve devlet ciddiyetinden uzak bir tutum sergilediğini göstermiştir. Geçmişi herkes tarafından bilinen, nerede durduğu belli olmayan, duruşu ve tavrı, anlık kişisel çıkarlarına göre şekillenen bu rüzgar gülü, kendini istediği kadar küçültebilir, istediği yere kadar alçaltabilir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil ederken bunu yapamaz. Devlet görevlilerinin, siyasi partiler arasında ayrım yapması, demokrasimize, devlet ciddiyetine ve hukukun üstünlüğüne zarar verir. O yüzden bu yakışıksız tavra kayıtsız kalmayacağız.
"Mehmet Şimşek'in her hafta gerçeklerden uzak bir başarı hikayesini dinler olduk"
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in her hafta gerçeklerden uzak bir başarı hikayesini dinler olduk. Bir hafta sanki ülkeyi, içinde bulunduğu ekonomik buhrandan çıkarmışçasına 'başardık' diyorlar, diğer hafta ' ekonomi programımız tıkır tıkır işliyor' diyorlar. Ama halkın cebine yansıyan bir şey yok. Aksine açlık, yoksulluk ve sefalet her geçen gün daha da katmerleniyor. Bu hafta da Sayın Şimşek'ten, kredi derecelendirme kuruluşu Moody's'in kredi notumuzu iki kademe arttırmasını büyük bir başarı hikayesi olarak dinledik. Notumuz B3'ten B1'e yükselmiş. Büyük bir müjde ile duyuruldu duyurulmasına ama; Moody's'e göre hala yatırım yapılabilir ülkeler arasında bile değiliz. Fakat kimse bu acı gerçekten bahsetmiyor. Kredi notumuz iki kademe yükseldiği halde dahi, ülkemizin yatırım yapılabilir ülkeler arasına girememesi, Türkiye'yi, kaç yıl geriye götürdüklerinin de bir kanıtı aslında. AKP iktidarının ve ekonomiyi kurtarsın diye göreve getirdikleri Mehmet Şimşek'in bu pişkin tavırları, artık milletin aklıyla alay etmekten ve sabrını sınamaktan başka bir şey değil. Bu artık pembe tablo çizmenin de ötesinde bir şey. İşçinin, emekçinin, emeklinin, çiftçinin emeğinin karşılığından tasarruf ederken, kendilerine kaynak yaratanların şatafatından gram eksilme yok. Hala bir eli yağda bir eli balda olan saray ve avaneleri, ekonomik krizi zerre dahi hissetmiyor. Anlayın artık kardeşim. Siz 'başardık' deyince başarmış olmuyoruz. Moody's kredi notumuzu yükseltince Ayşe teyzenin tenceresi kaynamıyor, Ahmet amcanın borçları bitmiyor. Gerçek anlamda kazandığımızda; halk bunu evinde hissetmeli, bu durum fiyat etiketlerine, mutfaktaki tencereye yansımalı.
"Artan işsizlik ve enflasyon ortadayken, ekonomik programın başarısından söz etmek mümkün değil"
Sayın Şimşek, uyguladıkları program sayesinde kredi notunun yükseldiğini iddia ediyor. Ancak halkın alım gücü düşmüş; temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanırken, hepimizin yaşadığı ekonomik kriz, artan işsizlik ve enflasyon ortadayken, ekonomik programın başarısından söz etmek mümkün değil. Bu tür manipülatif açıklamalarla halkı kandırmaya çalışmaları, en az ekonomik krizin yaşattıkları kadar acı. Beyefendi, 'ekonomideki dengelenme ve azalan dış finansman ihtiyacından' bahsediyor. Fakat gerçek durum, 'dış borçlar ve kısa vadeli kredilerle ayakta durmaya çalışan, enkaz haline gelmiş bir ekonomi.' Ülkemiz dış borç yükü altında ezilirken, nasıl olur da ekonominin dengelendiğini iddia edebilirler? Artan uluslararası rezervler ve dezenflasyon süreci iddiaları ise tam anlamıyla birer aldatmaca. Rezervlerin arttırılması geçici bir durumdur ve halkın günlük hayatında hissedilmediği sürece dezenflasyon süreci bir anlam ifade etmez. Gerçek enflasyon rakamları ve halkımızın yaşadığı ekonomik zorluklar ortada. Görünümün pozitif olarak korunması, programlarına duyulan güvenin bir göstergesi değil, uluslararası finans kuruluşlarının Türkiye'yi yakından izlediğinin bir işaretidir. Bu açıklamalarla halkımızın gözünü boyamaya çalışmak, sadece ve sadece ekonomik sorunları daha da derinleştirir.
"Öve öve bitiremediğiniz programınız neden halkın refahını yükseltemiyor?"
'Ekonominin dayanıklılığını artıran, kurala dayalı ve öngörülebilir politikalar' uyguladıklarını söyleyen Şimşek'e soralım; o kurallar neden sadece sokaktaki vatandaş için geçerli? O kurallar sizin çifter çifter maaş alan bürokratlarınıza, son model makam araçlarınıza, özel uçaklarınıza, geçiş garantili köprülerinize, otoyollarınıza, yolcu garantili havalimanlarınıza, hasta garantili şehir hastanelerinize neden işlemiyor? Öve öve bitiremediğiniz programınız neden halkın refahını yükseltemiyor? Neden ekonomik sıkıntılar her geçen gün daha da derinleşiyor? ve siz; halkımızın yaşam kalitesi her geçen gün düşerken, neden hala utanmadan ekonominin sağlam olduğunu iddia edebiliyorsunuz? Mehmet Şimşek'in Moody's açıklamaları, gerçeklerden uzak ve halkımızı yanıltmaya yönelik, kelimenin tam anlamıyla bir kara propagandadır. Ekonomik sorunlarımızın çözümü, manipülatif açıklamalarla değil, halkın gerçek ihtiyaçlarına yönelik politikalarla mümkündür. Bu sistemden, bu yağma düzeninden beslenmeyen herkesin, bu gerçekleri görmesi ve dillendirmesi lazım.
"Siz emekliye verdiğiniz parayı cebinizden mi veriyorsunuz?"
AKP iktidarı, emekliye reva gördükleri açlık ve sefalet maaşı olan 12 bin 500 liralık emekli maaşının maliyetini, dillerinden düşürmüyor. 'Beğenmiyorsunuz ama bize maliyeti 33 milyar lira' diyorlar. İnsanda biraz vicdan olur. İnsanda biraz insaf olur. Bunu söylerken hiç utanmıyorlar ama aynı utanmazlar, SSK'dan işverene sağlanan 5 puanlık destek primini iptal ettiklerini ve buradan bütçeye kaynak sağladıklarını söylemiyorlar. İptal ettikleri destek priminin hazineye ilk 6 aylık getirisi 128 milyar Türk lirası. Emekliye verdiğiniz 2 bin 500 TL'lik zammın bütçeye maliyetinin 33 milyar lira olduğundan bahsediyorsunuz, iptal ettiğiniz destek priminin 128 milyar lira getirisinden bahsetmiyorsunuz. Siz emekliye verdiğiniz parayı cebinizden mi veriyorsunuz? Emekliye lütufta mı bulunuyorsunuz? Siz ülke yönetmeyi ne zannediyorsunuz?
"En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çekilmeli, asgari ücret de en az 25 bin lira olmalı"
Şimdi anlatacaklarım fıkra değil. SGK, 'emekliler.gov.tr' adında bir siteyi faaliyete geçiriyor. Bu sitede emekliler için sağlıklı yaşam önerileri sıralanıyor. Mutfak masraflarına yetişemediği için pazarda çürük sebze-meyve aramak zorunda kalan emekliler, stresle başa çıkmak için meditasyon ve yoga yapacakmış. Ayrıca emekliler, yeni hobiler edinmeliymiş. Örneğin müzik aleti çalmalılarmış. Batırdığınız ülkede hayatta kalmaya çalışan emekliyle dalga geçmek için yapmadığınız bir bu kalmıştı. Karınlarını dahi zor doyuran vatandaşa yoga yap diyebilmek, eğer şakaysa hiç komik değil. Şaka değilse daha durum da vahim. Bu yapılan artık iyice akıllarını yitirdiklerinin bir kanıtıdır.
Şuna artık iyice kani olduk; AKP yöneticileri pazara gitmiyor, halkın içine karışmıyor, emeklilerin derdini dinlemiyor. Ama oturdukları yerden 'her şey düzeliyor' mesajı vermeye bayılıyorlar. Normalde yaz aylarında sebzenin meyvenin fiyatı düşer. Bu yıl her ürün gibi onların da fiyatı artıyor. Mazot, gübre, ilaç, tohum ve yem gibi tarımsal girdilerin tamamı ithal. Döviz arttıkça bunların fiyatları da artıyor. Ürünler zamlanıyor. Bir adet limon 12 lira olur mu? Bir kilo taze fasulye 60 lira. Bir kilo armut 200 lira. Yaz aylarında fiyatlar böyleyse, kim bilir kışın nasıl olacak? Fileler bomboş ama enflasyon düştü öyle mi? ÇAYKUR deseniz, çay üreticisine adeta zulmediyor. Önce 17 lira gibi bir fiyat belirlediler, şimdi de alım kotasını düşürdüler. Çay, üreticinin elinde kalıyor. Çay, çuvalların içinde çürüyor. Özel sektörse çayı daha da düşük fiyata alıyor. Bir iktidar bu kadar vicdansız olabilir mi? Hiç mi insafınız yok? İşte böyle bir ortamda emeklilere reva görülen maaş 12 bin 500 lira. Bir de Erdoğan, emekli maaşına verdikleri şaka gibi zammı eleştiren muhalefete hiç utanıp sıkılmadan 'Bunların sırtında küfe yok. Biz ölçüyoruz, biçiyoruz' demiş. Sayın Erdoğan... Sen farkında değilsin ama asıl küfe 'emeklinin, emekçinin, işçinin, esnafın sırtında.' Neyi ölçüp biçiyorsanız, yanlış ölçüyorsunuz. Asgari ücret bile açlık sınırının altında kalmışken, ölçüp biçip hesapladığınız ücret 12 bin 500 lira öyle mi? İktidarı bir kere daha uyarıyoruz. En düşük emekli maaşı asgari ücret seviyesine çekilmeli, asgari ücret de en az 25 bin lira olmalı.
AKP iktidara geldiğinde, en düşük emekli maaşı sekiz çeyrek altın alıyordu. Bugün emekli maaşı, ne yazık ki 3 çeyrek altın alamıyor. Emeklinin cebinden en az beş buçuk çeyrek altını gitti. Emekli vatandaşlarımızdan çalınan altınların hesabını soracağız. Emekli vatandaşlarımıza da seslenelim; kaybettiğiniz 5,5 çeyrek altını sandıkta arayın. Çünkü ne demiştik; 'geçim olmazsa seçim olur.'
"CHP olarak biz, emeklilerin sesi olmaya devam edeceğiz"
Emeklilerin maaşlarıyla ilgili tek tip düzenleme yapması gerekirken, intibak yasası çıkarılarak emekliler arasındaki ayrımların ortadan kaldırılması gerekirken, prim güncelleme katsayısının, aylık bağlama oranlarının, aylıkların alt sınırlarının hakkaniyetle belirlenmesi gerekirken, AKP'nin son planı, emeklilik yaşını 65'e yükseltmekmiş. AKP emeklilik ile ilgili ne zaman bir düzenleme yapılacağını söylese emekli haklarında bir gerileme yaşanmıştır. En yıkıcı olanı ise 2008 yılında yapılan değişikliktir. Bu değişiklik ile emeklilik yaşı yükseltilmiş, aylık bağlama oranları düşürülmüş ve emekliliğe hak kazanma koşulları ağırlaştırılmıştır. AKP'yi bir kere daha uyarıyoruz; emeklilik sistemini değiştirip insanlarımızı 'mezarda emekliliğe' zorlayacağınızı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Hatırlatalım; EYT bizim zorlamamızla çıkarıldı. Mağdur olan binlerce kişi hakkını aldı. Eğer çalışanlara karşı yeni bir oyun oynamaya kalkarsanız karşınızda bizi bulacaksınız. Emeklilikle ilgili yapacağınız en hayırlı iş, emeklilik maaşlarını arttırmak olacaktır. CHP olarak biz, emeklilerin sesi olmaya devam edeceğiz.
"Milyonlarca lira tarikatlara, yandaşlara aktarılıyor, sonra memurun işçinin alın teri ile kazandıklarını göz dikiliyor"
Geçtiğimiz hafta ülkemizin, devlet kurumlarının kaynaklarının milletimize değil de; yandaşlara, belli kişilere ve gruplara aktarıldığının bir örneği daha ortaya çıktı. Türk Hava Yolları, milletimizin gururu filenin sultanlarını 13 saatlik ABD yolculuğuna ekonomi sınıfında daracık koltuklarla gönderirken; meğer bir taraftan da tarikatlara, yandaşlara, kendilerine yakın derneklere sınırsız ayrıcalıklar tanımış. 2018-2021 tarihleri arasında binlerce bedava bilet verilmiş. Tonlarca bagaj ve kargo bedava taşınmış. İndirimli yolculuklar yapılmış, üst sınıfta uçmuşlar. Tarikatlara, yakın görülen derneklere, eşe dosta kıyak çekilmiş. Bunlar Allah'tan korkmaz, kuldan utanmazlar. Milyonlarca lira tarikatlara, yandaşlara aktarılıyor, sonra memurun işçinin alın teri ile kazandıklarını göz dikiliyor.
"Bu ülkenin çocuklarının başına gelen en büyük talihsizliksin Yusuf Tekin"
Bir diğer değinmek istediğimiz konu ise geçtiğimiz günlerde, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Türkiye'deki Fransız Okulları'nın MEB'e bağlanması ve bu okullarda MEB'in müfredatına göre eğitim verilmesi gerektiğini söyledi. Bakanlık bu konuda taviz vermemekte kararlıymış. Ancak bu Fransız okullarından birinde; 'Milli ve manevi değerlerimize bağlı çocuklar yetiştireceğiz' diyen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Göktaş'ın çocuğu da okuyormuş. Sayın Mahinur Göktaş, devlet okullarındaki eğitimi yada müfredatı mı beğenmiyor da çocuğunu Türk okullarına göndermek yerine Fransız okullarına gönderiyor? Yoksa konu kendi çocuğu olunca milli ve manevi değerlerinden vaz mı geçmiş? İki bakanı birbirine düşüren bu tartışma bize; ülkemizin eğitim sistemindeki çifte standardı, kaliteli ve nitelikli eğitimin artık bu ülkede sınıfsal bir mesele haline geldiğini bir kez daha göstermiştir. Parası olan yine bir yolunu bulup çocuğunu, bu tarikatların gölgesi düşmüş müfredattan uzak tutabiliyor da, çocuğunu özel okula gönderecek parası olmayanın çocuğu bilimden, çağdaşlıktan uzak bu müfredata maruz bırakılıyor. Bana bak Yusuf Tekin. Senin zihniyetinin yansıması olan bu karanlık müfredatı, sizinkiler bile beğenmiyor. Bu ülkenin pırıl pırıl çocuklarını atmaya çalıştığınız o kör karanlığa, kendi çocuklarınızı atmaya razı oluyor musunuz? Bu ülkenin çocuklarının başına gelen en büyük talihsizliksin Yusuf Tekin. Karanlık zihniyetinizin de, senin de karşında durmaya devam edeceğiz.
"Diyanet İşleri Başkanı kendini resmen şeyhülislam sanıyor"
Bir Diyanet İşleri Başkanı var ki akıllara zarar. Adam kendini resmen şeyhülislam sanıyor. Geçtiğimiz cuma günü Düzce Akçakoca Merkez Camisi'nde okuduğu cuma hutbesinde 'Kadınların yüz, el ve ayakları hariç örtünmesi gerektiği, kadınların gençlerin erken yaşta evlenmesi gerektiğine' dair bir şeyler saçmalamış. Diyanetin sınırsız bütçesiyle, saltanat süren bu hadsiz adam, Anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti devletinin "Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti" olduğunu unutmuşa benziyor. Unuttuysan hatırlatırız Ali Erbaş. İnsanların giyimine, yaşam tarzına, kaç yaşında evleneceklerine, telkin ve tavsiye yoluyla dahi karışamazsın. Haddini bil. Burası Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti. Türkiye'de kadınlar kaç yaşında evleneceklerine kendileri karar verebilirler. Türkiye'de kadınlar, siz istiyorsunuz diye dört duvarın arasına sıkışıp kalmayacaklar.
"İki gün sonra Lozan Barış Antlaşması'nın 101. yılını kutlayacağız"
İki gün sonra Türk Tarihi'nde eşi benzeri görülmemiş bir zaferin tescili, Cumhuriyetimizin tapusu addettiğimiz Lozan Barış Antlaşması'nın 101. yılını kutlayacağız. Lozan Antlaşması, ulusumuza yönelik büyük güçler tarafından hazırlanmış ve Sevr ile tamamlandığı sanılmış yok sayma ve yok etme girişiminin yine ulusumuzun direnci ile püskürtülmesinin belgesidir, bir siyasal zafer yapıtıdır. Sevr'i yırtıp atan, bir ulusun kaderini, dünya tarihini değiştiren büyük önderimiz, Cumhuriyetimizin birinci Cumhurbaşkanı, Kurucu Genel Başkanımız Mustafa Kemal Atatürk'ü; Lozan Kahramanı, 2. Cumhurbaşkanımız, 2. Genel başkanımız İsmet İnönü'yü ve kurtuluş savaşında can veren tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum."
"Genel Başkanımız Özgür Özel'in Esad'la görüşmesinin tarihi, yeri ve zamanı netleşmedi"
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Yücel, "MYK toplantınızda Genel Başkanınız Özgür Özel'in Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad ile gündeme geldi mi? Bununla ilgili herhangi bir planlama var mı? Güncel durum nedir" sorusu üzerine "Bu konu zaten bizim gündemimizde olan bir konu. Bir süredir bu konuyla ilgili diplomatik yollardan gerekli iletişim gerekli çalışma yapılıyor. Önümüzdeki günlerde, önümüzdeki süreçte Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'in Suriye Devlet Başkanı Sayın Esad'la görüşeceğini ifade edebiliriz. Ancak bu görüşmenin tarihi, yeri ve zamanı henüz keskinleşmiş, netleşmiş değil" dedi.