Deniz Kuvvetlerindeki Eylemlerle İlgili Darbe Girişimi Davası
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlere ilişkin 72 sanığın yargılandığı davanın sanık ifadelerinin dinlendiği üçüncü celsesi tamamlandı.
Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminde Deniz Kuvvetleri Komutanlığındaki eylemlere ilişkin 72 sanığın yargılandığı davanın sanık ifadelerinin dinlendiği üçüncü celsesi tamamlandı.
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesinin Sincan Cezaevi yerleşkesi içerisindeki duruşma salonunda gördüğü davada savunmasını yapan tutuksuz sanık mühendis yüzbaşı Okan Sayar, açığa alınmadığını, ihraç edilmediğini belirtti.
"İhanetin hiçbir türlüsünü kabul edemem" diyen Sayar, darbe girişimi günündeki nöbetinin, haziranın son haftasında belirlendiğin ve saat 21.30'a kadar rutin olarak sürdüğünü, bu saatte bir astsubayın kendisine çevreden silah sesleri geldiğini söylediğini kaydetti.
Açık alana çıkarak ses olup olmadığını anlamaya çalıştıklarını, birkaç dakika sonra bulundukları yerin uzağından silah kullanılmasına benzeyen seslerin geldiğini duyduklarını anlatan Sayar, bunun üzerine konuştuğu diğer görevlilerin de olaylardan haberlerinin bulunmadığını ifade etti.
İlerleyen süreçte Üsteğmen Emre Bayram'dan Genelkurmay Başkanlığına silahlı saldırı yapıldığını, DKK'ya da saldırı beklendiğini, giriş çıkışların yasaklandığını öğrendiğini aktaran Sayar, saat 23.00'te Güvenlik Harekat Merkezine çağrıldığını ve sabaha kadar burada kaldığını söyledi.
Sayar, "Güvenlik Harekat Merkezinde telefon ve televizyon imkanı yoktu. Burada özel bir görev yapmadım, sadece bulundum. Bu hain darbeyi gerçekleştirenleri lanetliyor ve kınıyorum. Darbeyi gerçekleştiren kimseyle irtibatım olmadı. 15 Temmuz 2016'da birliğimde olmamın tek sebebi, planlı nöbetimin olmasıdır. Talihsizliğim yanlış zamanda, yanlış yerde olmaktır. 248 kişinin şehit, yüzlerce kişinin gazi olmasına neden olan hain girişimin parçası olmadım. Benim ve ailemin FETÖ ile bağlantısı yok. Evimde yapılan aramada suç unsuruna rastlanmadı." diye konuştu.
"DKK'da herhangi bir personel rehin alınmadı"
Tutuklu sanık Ömer Faruk Öncü de 15 Temmuz'da nöbetçi amir olduğunu, bunun bir ay öncesinden karargah tarafından planlandığını söyledi.
Öncü, saat 21.00'de kendisini arayan nöbetçi subayın, "Karargaha amirallerin intikal ettiğini, büyük terör tehdidi bulunduğunu, giriş çıkışların emniyet için kapatıldığını rapor ettiğini" aktararak, "Kısa süre sonra Genelkurmay tarafından silah sesleri duymaya başladım. 21.15-21.30 sıralarında kuzey kapıya gittim. Tuğamiral Murat Şirzai ile Yüzbaşı Murat Mengi ve Astsubay Ufuk Kabasakal'ı gördüm. İlave emniyet tedbirleri alındığını, giriş çıkışın kapatıldığını gördüm." dedi.
Karargah Komutan Vekili Yarbay Aşkın Öge'yi sabit hattan arayarak amirallerin geldiğini, terör saldırısından bahsedildiğini, Genelkurmaydan silah sesleri duyulduğunu rapor ettiğini söyleyen Öncü, Öge'nin, kendisine "Karargaha gel" dediğini ama bir sonraki güne kadar kendisinden haber alamadığını belirtti.
Nöbet için kullanılan iki tabancadan birini yanına alarak nöbet elbisesinde silah yeri bulunmadığı için önce beline koyduğunu, silah burada da durmayınca elinde taşıdığını ifade eden Öncü, saat 23.00 sıralarında Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklamasıyla darbe girişiminden haberdar olduğunu, bu saate kadar terör saldırısı olduğunu düşündüğünü kaydetti.
Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu'nun, "Biz bu hareketin içinde değiliz" açıklamasını duyduğunu dile getiren Öncü, amirallerin birliğe emir-komuta içinde geldiğini düşündüğünü söyledi.
TBMM'ye bomba atılınca yere düştüğünü, üzerine camların geldiğini aktaran Öncü, dışarı çıkmayı düşündüğünü ancak tehlikeli olabileceği için bundan vazgeçtiğini belirtti. Öncü, güvenli olacağı düşüncesiyle Harekat Merkezine indiğini, buradaki diğer kişiler gibi televizyondan haberleri ve monitörleri izlediğini anlattı.
Öncü, şunları kaydetti:
"DKK'da herhangi bir personel rehin alınmadı, kimse ateş etmedi. Sabah 08.00 sıralarında Tümamiral Macit Arslan ve Aşkın Öge'yi gördüm. Arslan beni görünce, 'Burada neler oluyor?' diye bağırdı. Aşkın yarbay araya girerek, 'Komutanım, beni arayarak haber verdi.' dedi. Macit Arslan, 'Tamam, bundan sonra benim yanımdasın.' dedi. Bu sıralarda amiraller alınıyordu. Arslan'ın talimatıyla askeri savcıyı aradım. 5 Ekim'de normal mesaimdeyken karakola götürüldük, sonrasında tutuklandık. Suç teşkil edebilecek eylemde bulunmadım. FETÖ üyesi değilim. Devletin bekasına zarar verebilecek eylemim yok. Darbe girişiminden sonra tutuklanana kadar personel arasında kimsenin kimseye güvenmediğini, adaletin yerini bulacağını değerlendiriyorum. Tahliyemi ve beraatımı istiyorum."
"Erlerin sorumluluğunu aldım"
Sanıklardan Sinan Avşar da, iddianamede isnat edilen tüm suçlamaları reddettiğini, darbe girişimi ve FETÖ/PDY ile hiçbir bağının olmadığını savundu.
Mızıka Astsubay Hazırlama Okulu mezunu olduğunu ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bandosunda görevli bulunduğunu aktaran Avşar, "Karanlık güçlerin demokrasimize set çekmek için harekete geçtiği 15 Temmuz günü nöbetçi astsubaylık görevini 1998'den beri tuttuğum nöbetler gibi rutin bir şekilde teslim aldım. Bu nöbet, daha önceden planlanmış bir nöbetti. Bir gün önce veya sonra nöbetçi olsaydım, bugün sizin karşınızda bulunmayacaktım." dedi.
15 Temmuz'da karargahta erleri güvenlikleri için eksi üçüncü kata aldığını ifade eden Avşar, şöyle devam etti:
"Askerleri teskin ettim. Aileleriyle görüştüm, güvenli olduklarını, olaylarla hiçbir ilgimizin bulunmadığını ailelere anlattım.
Vatan evlatlarının canını korudum. Diğer komutanların görevden kaçmasıyla tüm erlerin sorumluluğu benim üzerime kaldı.
Bando astsubayı olarak asker sevkiyatı ve ateşli silahlarla ilgili bilgim olmamasına rağmen tamamen inisiyatif alarak bize emanet edilen erlerin güvenliğini sağladım. Buna rağmen şu anda vatan haini olarak yargılanmam, beni derinden yaralıyor.
Ben Astsubay Habip Tımar'ın korumasındaki erlere sahip çıktım. O ise görevini yapmadı. Hatta erlere ağlayarak, 'Bugün son gününüz, bildiğiniz tüm duaları yapın.' dedi. Bu durum daha sonra karargahta alay konusu oldu. Şu an o tanık, ben sanık durumundayım. Bu durumda bir yanlışlık yok mu?
Astsubay Murat Karaağaç'ın ifadesi beni çok şaşırttı. O gün yaşadıklarımızı neden anlatmadı bilmiyorum. Gerçekleri anlatmaktan kaçan, sanki orada yokmuş gibi davrananlar, hukuk ve adalet terazisinde gerçek değerlerini bulacaktır."
Sanıklardan Murat Yılmaz da evinde otururken telefonla aranması üzerine şahsi tabancasını alarak karargaha geldiğini, panik atak olduğunu, bu nedenle karargahta hiçbir faaliyete katılmadığını söyledi.
Mahkeme başkanının "Panik atak olan birinin terör saldırısı ihbarıyla karargaha çağrılması normal mi?" sorusu üzerine Yılmaz, hastalığının ilaçlarını almayınca nüksettiğini kaydetti.
Sanık eski üsteğmen Emre Bayram ise 15 Temmuz akşamı karargahtan çıkarılan İbrahim Kaplan'ı komutanın emriyle dışarı çıkarmak istediklerini, ancak direnmesi üzerine Hazır Kıta timini çağırdığını ve Kaplan'ı "geçici kontrol" altına aldıklarını, Kaplan'ın daha sonra kendi isteğiyle karargahtan ayrıldığını öğrendiğini söyledi.
Sanıklardan eski binbaşı Süleyman Özgün, telefon üzerine karargaha geldiğini, 4. katta güvenliği sağlamakla görevli olduğunu belirterek, "Benim oraya gitmem, mesleğimin gereği olarak her askerin yapması gereken bir faaliyet." dedi.
İddianamede sanık İrfan Arabacı'nın koruması gibi davrandığının anlatıldığını ifade eden Özgün, böyle bir şeyin söz konusu olmadığını, Arabacı ile birkaç kez karşılaştıklarını ileri sürdü. Özgün, "Binbaşı rütbesiyle benim ona korumalık yapmam uygun değil. Sürekli yanında olduğum doğru değil. Böyle bir şey eğitim gerektirir. Benim böyle bir eğitimim yok. Her komutanın emir astsubayı ayrıca korumasıdır." diye konuştu.
Karargahtan ayrılırken Güney Nizamiyede İrfan Arabacı ile tesadüfen karşılaştıklarını belirten Özgün, evinde bulunan 1 doların oğlunun kumbarasından çıktığını ve sünnetinde atıldığını öne sürdü.
Özgün'ün savunmasının ardından mahkeme başkanı, yarın devam etmek üzere duruşmayı bitirdi.