Deniz Feneri Önerisi
Yücel Sayman,hayalini açıkladı.
Doğu ve Güneydoğu Dernekleri Platformu'nun Bağcılar'da bir düğün salonunda düzenlediği 'Barış Sürecine Sivil Toplum Örgütlerinin Rolü' konulu toplantıya katılan Marmara Bölgesi Akil İnsanlar Komisyonu üyesi Yücel Sayman, barış sağlandığı zaman Dicle ile Botan'ın birleştiği yere bir 'Deniz Feneri' kurulmasının en büyük hayali olduğunu söyledi.
Deniz Feneri'nin Kürtçe'deki karşılığını merak edip sorduğunda, " Bizim oralarda Deniz yok ki Feneri olsun" yanıtını aldığını belirten Sayman," 'Şimdi, o zaman' dedim benden herkese açık ilan. Barış olduğu zaman. Dicle'nin Botan'la birleştiği yerde ya da başka bir yerde, bir Deniz Feneri yapmayı, ben üstleniyorum. Birlikte yapacağız. Simgesel olarak Deniz Feneri, gidilecek yola ışık verir, yol gösterir. Orada Deniz Feneri'ni yapalım. Mezopotamya'da konuşulan tüm dillerden kitapların olduğu kütüphaneler yapalım. Bahçesinde farklılığımız ne olursa olsun birleşelim. Kendi danslarımızla el ele verelim, çoşalım, birlikte piknik yapalım." diye konuştu.
Sayman'ın bu sözleri toplantıda hazır bulunan BDP Eş Genel Başkanı Gülten Kışanak ile sayıları 500'ü bulan katılımcılar tarafından alkışlandı.
"BARIŞI HALK KURAR"
Konuşmasına " Ben niye burdayım?" sorusunu sorarak başlayan İstanbul Barosu Eski Başkanı ve Marmara Akil insanlar Komisyonu Üyesi Yücel Sayman sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bana birileri 'sen akil adamsın' dedi diye gelmedim. Ben buraya sadece barış istediğimi sizlere bildirmek üzere geldim. Barış isteyen seslere başka sesler eklenince bu sesler gürleşir. Kendimi bildim bileli hep tekrarladığım birşey var. Barışı birileri kurmaz. Barışı halk kurar. Marmara bölgesinde benim yaptığım bu. Oradaki halkın barış isteğini gür sesle dile getirmesi, Bursa'daki seslerin, buradaki seslerin, Diyarbakır'daki seslerin birleşmesi.
Hepimizin kafasında birtakım sorular var. Barış olacak ' Nasıl olacak' Kafamdaki amaları çözümün olmazsa olmaz şartı haline getirmek istemiyorum. Barış istiyorum. Barış, kafamdaki amaların siyasi alandaki mücadelenin önünü açacaktır. Ben Türk'üm; siz Kürt'sünüz. Benim sorunum, sizin karşınızda 'başımı dik tutayım', siz de benim karşımda başınızı dik tutun, yani bir araya geldiğimizde başımızı dik tutmakta yarılaşım. Böyle bir sorunumuz yok. Bizim başlarımız zaten dik. Biz kol kola girelim. Şu ölüm ortadan çıksın. Ölümü kutsuyoruz. Ödül olarak kullanıyoruz, 'şehit' diyoruz. ya cezalandırma olarak kullanıyoruz, 'öldürerek ele geçirdik' diyoruz. Bazen öldürdüğümüz zaman gurur duyuyoruz. İnsanlık bir yandan ölümü biyolojik olarak yenmek için uğraşırken; biz ölümü siyasetin temeline oturtuyoruz. Siyasi kültürümüzden ölümü çıkartalım."
SORUN SİLAH SORUNU DEĞİLDİR
Aynı toplantıya katılan Marmara Bölgesi Akil İnsanlar Komisyonu'nun bir diğer üyesi Levent Korkut konuşmasına, " Ben Türkiye'de Kürt'lerin var olduğunu lisede öğrenmiş bir insanım. Ankara'da Van öğrenci yurduna davet edildim. İlk karşılaşmam gerçekleşti. Bundan sonra aşağı yukarı 30 yıldır Kürtlerle Türkiye'de demokrasi mücadelesinde kol kola geçirdim " diyerek başladı. Korkut sözlerini şu şekilde sürdürdü:
"Benim kişisel tarihim de gösteriyor ki, Türkiye'deki düşmanlıkların kökünde halklarının birbirini tanımaması önem taşıyor. Türkiye'nin Batısında önemli bir kesim önyargılarla yaşıyor. Bunu engelleyecek önlemleri almamız gerekiyor. Sorunun çözümü için, önce sorunun ne olduğunu net olarak anlamamız gerekiyor. Sorun kesinlikle 3-5 kişinin eline silah alıp dağa çıkması sorunu değildir. Bunu anlatabilmemiz gerekir. Bunu herkesi anlatmamız şarttır. Türkiye demokratikleşmek zorundadır. İnsan haklarına saygılı bir sistem kurmak zorundadır. Kimlikleri kabul eden bir sistem oluşturmak zorundadır. Bunu yapmadan bu sorunu aşmamız mümkün değildir."