Haberler
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler: Suç kılıç çatmak değil, kasıtlı organize disiplinsizliktir

Milli Savunma Bakanı Güler: Suç kılıç çatmak değil, kasıtlı organize disiplinsizliktir

Rusya bir kez daha ABD füzeleriyle vuruldu, Savunma Bakanlığı 'Yanıt verilecek' dedi

ABD füzeleriyle bir kez daha vurulan Rusya'dan dünyayı korkutan açıklama

Narin cinayetinde yeni görüntü! Cansız bedenini saklamak 38 dakika sürmüş

Narin cinayetinde yeni görüntü! Cansız bedenini saklamak 38 dakika sürmüş

5 yaşındaki kız çocuğunun ölümünde sır perdesi 6 yıl sonra aralandı

5 yaşındaki kız çocuğunun ölümünde sır perdesi 6 yıl sonra aralandı

Demokrasinin İnfazı: 27 Mayıs - "Kamuoyu Darbeye Basın Aracılığıyla Hazırlanıyor" (1)

Haberler
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Gazeteci Yazar Seda Şimşek, "Hem 27 Mayıs'a hem 15 Temmuz'a giden süreçte kamuoyu darbeye basın aracılığıyla hazırlanıyor.

AYNUR EKİZ - Gazeteci Yazar Seda Şimşek, "Hem 27 Mayıs'a hem 15 Temmuz'a giden süreçte kamuoyu darbeye basın aracılığıyla hazırlanıyor. Medya, darbenin meşrulaştırılmasında önemli bir role sahip." diye konuştu.

Gazeteci Yazar Şimşek, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ve 15 Temmuz darbe girişimi öncesinde medyanın rolünü karşılaştırdığı çalışmasını AA'ya anlattı.

Şimşek, "Türkiye'de bütün darbe süreçlerinin hazırlanmasında medya önemli bir etkiye sahip." dedi.

Medya, yargı, akademi dünyası ve askeriyenin dörtlü bir yapı ile darbe sürecini hazırladığına dikkati çeken Şimşek, "Hem 27 Mayıs'a hem 15 Temmuz'a giden süreçte kamuoyu darbeye basın aracılığıyla hazırlanıyor. Medya, darbenin meşrulaştırılmasında önemli bir role sahip." değerlendirmesinde bulundu.

Darbelere giden süreçte ulusal ve uluslararası medyada benzer cümleler kullanıldığının altını çizen Şimşek, "Darbeler sürecine baktığımızda, medyada o günkü liderin 'diktatör' olduğu algısı işleniyor. Yönetimin 'otoriterliğe kaydığı' iddia ediliyor. Yolsuzluklar, çok sık işlenmeye başlanıyor. Hatta Türkiye'nin NATO üyeliği tartışmaya açılıyor. Basın ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığı ileri sürülüyor. Bu açıdan baktığımızda neredeyse medyada bire bir aynı cümleleri görüyoruz. 15 Temmuz'da da 27 Mayıs'a benzer bir şablonun oluşturulduğunu görüyoruz." diye konuştu.

"CHP ile kutuplaşma arzu edilmiyor"

Demokrat Parti'nin destekçilerinden Vatan gazetesinin sahibi ve bas¸yazarı Ahmet Emin Yalman'ın DP'nin zaferiyle sonuçlanan 1950 seçimlerinin ardından İsmet İnönü'yü tebrik eden yazısını hatırlatan Şimşek, "CHP ile kutuplaşma ya da bir gerginlik arzu edilmiyor." ifadelerini kullandı.

Şimşek, Yalman'ın yazısındaki "Cumhurbaşkanlığı mevkisinden ayrılırken küçülmeyeceksiniz. Milletin nazarında yeni bir mertebeye yükseleceksiniz." cümlelerine atıfta bulundu.

6-7 Eylül Olayları, "hükümetin bir tertipi" olarak yansıtılmış

Darbe süreçlerinde yabancı basının rolüne ilişkin ise Şimşek, "Önce uluslararası medya, Türkiye'deki yönetime yönelik 'diktatörlük', 'otoriterlik', 'yolsuzluk' tartışmaları başlatıyor. Bu, bir şablon adeta. 'Diktatörlük', 'otoriterlik', 'yolsuzluk' eleştirileri Türkiye'deki 1950 seçimleriyle birlikte hakim olmuş medyada ana unsur çerçevesinde transfer ediliyor. Bunlarla iktidar yıpratılıyor. Böylelikle kamuoyu darbenin ne kadar haklı gerekçelerle yapıldığına ikna ediliyor."

1960 darbesinin gerekçelerinden biri olarak gösterilen 6-7 Eylül olaylarını, Gezi Parkı olaylarına benzeten Şimşek, CHP yanlısı gazetelerin, 6-7 Eylül olaylarını "Hükümetin bir tertibi" olarak yansıttığını söyledi.

"Mahkum olan gazetecilerin çoğu hakaretten ceza almış"

Şimşek, 1957 seçimlerinde Demokrat Parti'nin oy kaybetmesinin ardından iktidar-basın ilişkilerinde yeni bir devreye geçildiğini belirterek, "Seçimlerde usulsüzlük yapıldığı", "Öğrenci hareketlerinin başlamasıyla eş zamanlı olarak kolluk güçlerinin korkunç yöntemlere başvurduğuna" yönelik haberlere yer verildiğini anlattı.

İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker'in sahibi olduğu Akis dergisinde ortaya atılan iddiaların "kesinleşmiş gerçekler" olarak lanse edildiğini kaydeden Şimşek şöyle devam etti:

"Eleştiri sınırlarının ötesinde yapılan hakaretler sebebiyle de yazarlar, yazı işleri müdürleri tutuklanmaya ve mahkum olmaya başlamış. O dönemde Basın Kanunu'na muhalefetten tutuklananların gönderildiği cezaevine 'Ankara Hilton' deniliyor. Mahkum olan gazetecilerin çoğu hakaretten ceza almış. Kendilerine gösterilen nazik tavır sebebiyle cezaevine 'Ankara Hilton' dedikleri, çoğu gazetecinin de rapor alarak cezaevine değil hastaneye gittiği yıllar sonra ortaya çıkmıştı. Menderes, mahkum olan gazetecilerle yakından ilgilenmiş. Onların cezalarını, cezaevinde değil, hastanede çekmelerinin yollarını aramış. Hüseyin Cahit ve Metin Toker bunun önemli örneklerindendir. Toker, cezasının büyük bölümünü Ankara Gülhane Hastanesinde geçirmiştir."

"Bugünle dün arasında aslında hiçbir fark yok" diyen Şimşek, tutuklu gazeteciler ile basın ve ifade özgürlüğü açısından aynı süreçlerin ısıtıldığını vurguladı.

27 Mayıs sürecine giden yolda medyadan örnekler

Şimşek çalışmasında, 27 Mayıs 1960 askeri darbesine giden süreçte gazetelerde yayınlanan haberlerin etkisine dikkati çekerek, medyadan örnekleri paylaştı.

CHP Genel Başkanı İsmet İnönü'nün 17 Ekim 1958'deki Zile ziyaretini örnek gösteren Şimşek, bir gazeteci hariç Zile'ye kimsenin gitmediğini, herkesin o gazetecinin düzmece haberini gazetelerine gönderdiğini aktardı.

Şimşek, düzmece haberde "Zile'de İnönü'yü karşılamaya gelenlere müdahale edildiği, gaz bombası ve cop kullanıldığı, havaya ateş edildiği, İnönü ve bazı milletvekillerinin itfaiyenin sıktığı sular nedeniyle ıslandığı, kendilerine saldırıldığı" gibi gerçek olmayan bilgilere yer verildiğini anımsattı.

Menderes'in Afyon Emirdağ ziyareti

Gazetelerde, Adnan Menderes'in 19 Ekim 1958'deki Afyon'un Emirdağ ilçesi ziyaretine ilişkin, yeşil bayraklar açıldığına, Türkiye'ye irticanın geldiğine yönelik haberlerin yapıldığını hatırlatan Şimşek, bu hadisede de benzer bir durumun yaşandığını, Cumhuriyet gazetesinden bir gazetecinin haberi yazarak, orada olmayan diğer gazetecilere verdiğini aktardı.

Şimşek, gazetecilerin bu haberin doğru olmadığını, kendilerini makamına çağıran dönemin Emniyet Genel Müdürü'nden öğrendiklerini anlattı.

Gazeteci tarafından yapılan provokasyon

İsmet İnönü'nün 29 Nisan 1959'da 48 milletvekili ve bir gazeteci topluluğu eşliğinde gerçekleştirdiği Uşak ziyaretine dikkati çeken Şimşek, "Uşak'ta İnönü'ye taş atılmasının ve başının kanamasının Demokrat Parti'nin dikta rejimi hevesinde olduğunun bir kanıtı" olarak sunulduğunu belirtti.

Güngör Yerdeş'in hatıralarında bu olayın aslını anlattığını kaydeden Şimşek, gazetecilerin arasından bir kişinin peronda bekleyen Demokrat Partililere el hareketi yaptığını ve tepki olarak da Demokrat Partililerin o kişiye taş attığını aktardı.

Buna ilişkin haberlerin "İsmet Paşa'ya taş atıldı" şeklinde sunulduğunu belirten Şimşek, "Tam anlamıyla bir provokasyon yapılıyor. Bu provokasyonu yapan da bir gazeteci." ifadelerini kullandı.

Menderes'ten oğluna "İsmimi satarsın" uyarısı

Gazetecilerin yaptığı provokasyonların yeni olmadığını belirten Şimşek, 15 Temmuz'a giden sürecin de aynı şekilde ilerlediğini söyledi.

"Başbakan Hazine'nin altınlarını uçağa doldurdu kaçırıyor" haberlerini örnek gösteren Şimşek, "Menderes'in oğlu Yüksel Menderes'in ticaret yapmaması konusunda gösterdiği hassasiyeti biliyoruz. Diyor ki 'Benim ismimi alıp satarsın.' Kendi topraklarını köylüye dağıtan bir başbakandan bahsediyoruz. Çiftçinin haklarını seslendiren bir tutumla CHP'de muhalif olmuş bir isim. Demokrat Parti döneminde başbakanın yolsuzluk yaptığını söylemek, akla yatkın bir şey değil. Ama halk, bu iddialarla darbeye hazırlanıyor." diye konuştu.

Şimşek, 1960 darbesinin ardından basın özgürlüğünden bahsetmenin mümkün olmadığını belirterek, "Basın özgürlüğü şuraya kadar; 27 Mayıs ile ilgili hiçbir eleştiri yapmayacaksın, 27 Mayıs'a yönelik aleyhte hiçbir şey yazmayacaksın. Bu sadece basın değil, akademi dünyası için de böyle." ifadelerini kullandı.

Akademi dünyasında 27 Mayıs 1960 darbesine ilişkin çok kapsamlı araştırmalar yapılmadığını savunan Şimşek, "Geçmiş, geçmişte kaldı. O günün koşullarında da zaten kimse bir şey yazamazdı. Dolayısıyla biz süreçleri hiçbir zaman tam olarak analiz edemedik. Akademi dünyasının en önemli eksiği bu. Bu süreçlerde nasıl demokrasi adına demokrasinin gasbedildiğinin, nasıl hukuk adına hukukun gasbedildiğinin mutlaka bilimsel çalışmalarla ortaya konulması gerekiyor." dedi.

"Kamuoyunu iknaya çalıştılar"

Darbe sonrasında basında yer alan haberleri anımsatan Şimşek, gazetelerde "Partizan valiler birer birer tevkif ediliyor", "Ethem Yetkiner'in bankada 15 milyon lirası olduğu tespit edildi", "Sarol, otomobil kaçakçılığı ile meşgulmüş", "Kemal Aydın, belediye tahvillerini kırdırıp kendi hesabına toplamış", "Menderes, 10 yılda 480 bin lira maaş ve tazminat almış", "Bayar, kahve ithali işinde de ortakmış" başlıklı haberlerin yer aldığına dikkati çekti.

27 Mayıs'ın meşrulaştırılması için yapılan "yolsuzluk" yayınları ile 17-25 Aralık'ta yapılmak istenenin benzerliğine işaret eden Şimşek, "Yolsuzluk algısını net olarak görüyoruz. 'Yolsuzluk yaptılar, darbeyi hak ettiler', kamuoyunu buna iknaya çalıştılar." diye konuştu.

"Batı ile iyi geçiniyorsa lider, çatışıyorsa diktatör"

Ortadoğu'daki bazı diktatörlüklerin Batı tarafından eleştirilmediğine dikkati çeken Şimşek, "Eğer Batı ile iyi geçiniyorsa lider, çatışıyorsa diktatör oluyor. 27 Mayıs'tan 15 Temmuz'a bütün darbe süreçlerinde medya ve medyanın darbe için ürettikleriyle toplum darbelere hazırlanmıştır. 27 Mayıs askeri darbesinden farklı olarak 15 Temmuz 2016'da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ın darbe girişimine karşı halkı sokağa çıkmaya ve direnmeye çağıran açıklamalarını yayınlayan televizyon kanalları var. Bu en önemli fark." değerlendirmesinde bulundu.?

Demokrasinin İnfazı: 27 Mayıs -
Kaynak: AA / Güncel
title