Dem Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, Partisinin TBMM Grup Toplantısında Konuştu: "Biz Kimsenin Yedeği ya da Pazarlık Unsuru Değiliz"

Dem Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, Partisinin TBMM Grup Toplantısında Konuştu: 'Biz Kimsenin Yedeği ya da Pazarlık Unsuru Değiliz'
Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, 27 Mayıs askeri darbesinin yıl dönümü olduğuna değinerek "Askeri vesayet ve darbe kültürünü demokratik bir sözleşmeyle tamamen kapatabiliriz. Siyaseti kişisellikten arındırıp kurumsal çözümlere odaklanma zamanıdır. Siyasetin benden bize kişisel hedeften ortak gelecek eksenine kayması anayasal dönüşümü hazırlar. Anayasa tartışması tabu değil. Demokrasi, özgürlük ve adalet ekseninde samimi müzakere alanı olmalıdır. Ne eski vesayete sığınırız, kabul ederiz, ne de mevcut merkezleşmeyi kabul ederiz. Biz üçüncü yoluz, biz demokratik zeminiz. Biz kimsenin yedeği ya da pazarlık unsuru değiliz ha. Biz DEM Partiyiz” diye konuştu.

(TBMM) - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, 27 Mayıs askeri darbesinin yıl dönümü olduğunu anımsatarak, "Askeri vesayet ve darbe kültürünü demokratik bir sözleşmeyle tamamen kapatabiliriz. Siyaseti kişisellikten arındırıp kurumsal çözümlere odaklanma zamanıdır. Siyasetin 'benden bize', 'kişisel hedeften ortak gelecek eksenine' kayması anayasal dönüşümü hazırlar. Anayasa tartışması tabu değil, demokrasi, özgürlük ve adalet ekseninde samimi müzakere alanı olmalıdır. Ne eski vesayete sığınırız, kabul ederiz, ne de mevcut merkezleşmeyi kabul ederiz. Biz üçüncü yoluz, biz demokratik zeminiz. Biz kimsenin yedeği ya da pazarlık unsuru değiliz. Biz DEM Parti'yiz" diye konuştu.

Bakırhan, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, toplantı öncesinde Genel Başkan Devlet Bahçeli başkanlığındaki MHP heyetiyle görüştüklerini hatırlattı.

Siyasi partileri ziyaret ederek, istişareler yürüttüklerini belirten Bakırhan, "Tarihi süreci ve siyasi partilerin üzerine düşen sorumlulukları tartışıyoruz. Verimli bir görüşme geçti. İstişarelerimize bundan sonra da devam edeceğiz" dedi.

Bakırhan'ın konuşmasında öne çıkan başlıklar ise şöyle:

"Orta Doğu halkları ilk defa kendi senaryosunu yazabilir"

"Bu toprağın bütün renklerine uygun bir yaklaşım içerisinde olabilirsek emin olun, rotasını en doğru yere sürükleyen bir halde olabiliriz. Kimse bu ülkede kimsenin yerinde değil. Kimse kimsenin gerisinde değil. Hepimiz bu ülkenin yurttaşlarıyız. 'Demokratik Ulus Mutabakatıyla gerçek bir eşitlik zemini kurabiliriz bu süreçte' diyoruz. Orta Doğu halkları ilk defa belki de başkalarının senaryosuna mecbur kalmadan kendi senaryosunu yazabilir. Siz de bilirsiniz, başkalarının yazdığı senaryoda olsa olsa figüran olunur. Biz kendi senaryomuzu birlikte yazalım diyoruz. Sayın Öcalan'ın çağrısıyla da aslında rotamızı, senaryomuzu yazabileceğimiz, çizebileceğimiz, birlikte hareket edebileceğimiz aslında önümüze bir kapı aralanıyor. Kendi sözünü söyleyen, kendi kararını veren irade ortaklığı sağlamak bu süreçte mümkündür. Demokratik bir Orta Doğu, demokratik bir Türkiye, geçmişte belki hayaldi ama emin olun bu son süreçle birlikte artık hayal değil. Bunu gerçekleştirmek mümkündür. Bu yüzyıl halkların olacaksa o yola baş koyanlar olarak biz de yeni yüzyılın sofrasını kurmaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Adıyaman, Kars, Batman ile birlikte.

"Sürece ilişkin güveni yeniden tesis etmek için en başta AK Parti'ye önemli görevler düşüyor"

Hem Kürt halkında hem Türkiye halkında aslında yürüyen sürece ilişkin tereddüt ve güven sorunu var. Muhtemelen Adıyaman'dan buraya gelen arkadaşlarımızın kafasında da aynı sorular var. Bir sürecin layıkıyla devam edebilmesi için güven ortamının da tesis edilmesi gerekiyor. Bu güveni yeniden tesis etmek için hepimize büyük görev ve sorumluluklar düşüyor. En başta da AK Parti'ye düşüyor. En başta iktidar ve ortağına düşüyor. Yine bütün siyasi partilere düşüyor. Özellikle bu süreçte güveni tesis etmek, toplumu bu konuda ikna etmek, toplumu bu yürüyen sürecin yanında konumlanmaya sevk edecek söylem, bir pratik içerisinde olmamız gerekiyor. Bu konuda aslında başta AK Parti olmak üzere birçok siyasi partide deneyimli olan, birikimi olan, geçmişte bu süreçlerde yer almış insanların da artık bence bu süreçte söz kurması gerekiyor, öne çıkması gerekiyor. Bu süreçin toplumsallaşması için onların da bu sürece katkı sunacağı bir pratik içerisinde olmaları gerekiyor. Yani bu süreçte sadece DEM Parti değil, herkes daha cesur olmalı, daha büyük bir sorumlulukla hareket etmeli ve bu sürece katkı sunacak söz, pratik ve eylem içerisinde olmalı.

"Süreçte sanırım en büyük emek veren döken siyasi partilerden birisi de biziz"

Biz gece bugüne kadar yüz binlerce evin kapsini çaldık. Eş başkanlar olarak bir mektup kaleme aldık. Bu mektubu Kürt demeden, Türk, Arap demeden, DEM Partili, CHP'li demeden çaldığımız bütün evlere bırakıyoruz. Onlarla konuşuyoruz. Anlatmaya çalışıyoruz. Kaygıları varsa kaygılarını almaya, önerilerini eleştirilerini almaya çalışıyoruz. Süreçte sanırım en büyük emek veren alın teri döken siyasi partilerden birisi de biziz. Bu çok kıymetli, çok değerlidir.

"Toplumsal rızayı gerçekleştirmek sadece bizim işimiz midir?"

Yine aynı şekilde sahaya baktığımız zaman MHP'nin de kendi teşkilatına ve tabanına bu süreci anlatmak için çaba ve gayret içerisinde olduğunu görüyoruz. Muhalefetteki siyasi partilerin bu konuda duruşu fena değil. Ama bu sadece söz tabanlarında bu konuda bilgilendirmeleri bu süreci aktif katılımlarına destek sunacak açıklamalar, planlamalar yapmaları gerektiğini belirtmek istiyoruz. Gittiğimiz her yerde toplum bize çok net bir soru soruyor. Diyor ki 'Aylardır bu süreç başladı. Siz sahadasınız. İktidar niye bu konuda ürkek davranmıyor? İktidar niye sahada yok? Seçimlerde ilçe ilçe Türkiye'nin yüz yıllık meselesi tartışılırken çözüm yolu aranırken niye gelmiyor? Siirt'in Şirvan ilçesine, Kars'ın Digor ilçesine niye anlatmıyor bu süreci?' diyor. Emin olun ki gittiğimiz her yerde insanlar diyor ki, 'Barış için toplumsal rızayı büyütmek sadece sizin mi görevinizdir? İktidarın da görevi değil mi? Ana muhalefet partisinin de görevi değil mi?' diye size soruyor. Biz de bugün sizin huzurunuzda, grup toplantımızda, iktidara, ana muhalefet partisine soruyoruz, toplumsal rızayı gerçekleştirmek sadece bizim işimiz midir? İnşallah önümüzdeki günlerde başta iktidar olmak üzere birçok siyasi partinin de sahada bizim gibi ter dökerek, mücadele ederek, bilgilendirerek, bilinçlendirerek bu sürece katkı sunacakları bir tabloya hepimiz şahitlik ederiz. Bizim düşüncemiz budur. AK Parti daha fazla sorumluluk alabilirsin. Cesaretle konuşabilir, çözüm dilini daha çok kullanabilir.

"İnfaz Kanunu artık demokratik standartlara göre yeniden düzenlenmeli, cezaevleri boşaltılmalıdır"

Güven verici adımların da atılması gerekiyor. Bugün bir yandan barışçı konuşuyoruz ama bir yandan cezaevlerine bakarken büyük bir acı yaşıyoruz. Bakın hasta mahpuslar meselesi vicdanları sızlatan acı bir gerçek. Adalet Bakanlığının verilerine göre günde iki hasta tutuklu hayatını kaybediyor. Cezaevlerinde 515 günde bin 26 hasta tutsak yaşamını yitirmiş. Tedavi edilse belki bugün yaşayacaklardı. Onları bekleyen eşlerinin, çocuklarının, ailelerinin yanında olacaklardı. Her gün neredeyse iki cenaze, iki tabut çıkıyor. Bu dehşet tabloyu sona erdirmek barışın en ilk ve en acil adımıdır. Bir diğer adımı da infaz düzenlemesine ilişkin olmalıdır. Yıllardır keyfi nedenlerle cezaevlerinde kalan binlerce insan adaletin aşınmasına neden oluyor. Bunu artık herkes görüyor. Bu sürecin odağında olan adalet duygusunu zedeleyen İnfaz Kanunu artık demokratik standartlara göre yeniden düzenlenmeli, cezaevleri boşaltılmalıdır ve cezaevindeki bulunan tutsak aileleri çifte bayram yapmalıdır diyoruz. Bu konuda, bu dediğimiz çerçevede çıkacak bir infaz paketini de destekleyeceğimizi, aksi halde kendi düşüncelerimizi o platformda dile getireceğimizi belirtmek istiyorum.

"Medyanın dili en başta acilen değişmelidir"

Haftasonu Diyarbakır'daydık. Amed'de yerel yönetimler ara dönem konferansımız yapıldı. Seçilmiş birçok kentten arkadaşlarımız da oradaydı. Çok verimli tartışmalar oldu ama konferansta en çok güven artırıcı adımlar konuşuldu, tartışıldı. Kayyımların kaldırması ve yerel demokrasinin güçlendirilmesinin Türkiye'nin demokrasisine yapacağı büyük katkıyı hep birlikte konuştuk. Halkın iradesine müdahale eden kayyım uygulaması demokrasiye aykırı Türkiye'nin barışını konuşturdu. Barışını aradığı bu süreçte artık bence bu kayyım belasından Türkiye kurtulmalıdır. Güven artırıcı önemli adımlardan biri de siyaset ve medyada kullanılan dildir. Eskinin diliyle yeni bir yüzyıl kurulamaz. Eskinin diliyle yeni bir yüzyılda demokratik bir zemini oluşturamayız. Medyanın dili en başta acilen değişmelidir. Halen sürece uygun olmayan, zehirli, tahrik edici bir dil kullanılıyor. Bilen bilmeyen herkes konuşuyor. Herkes yorum yapıyor. Aynı insanlar futbolu da yorumluyor, psikoloji de anlatıyor, felsefe de anlatıyor, iklim değişikliğini de anlatıyor, Kürt meselesini de anlatıyor. Bence artık Türkiye bu tür yorumlardan, bu tür yaklaşımlardan kurtulmalıdır. Sabah akşam bize ve değerlerimize hakaret edenlerin dili çözümü zehirliyor. Çok açık söylüyorum. Biz de, tabanımız da oldukça rahatsızız.

"Demokratik, eşit vatandaşlık, güçlü yerel demokrasi istiyoruz"

Televizyon kanallarında gerçekten insan şaşırıyor ya Türkiye halkının aklıyla olay ediyorlar. Birisi çıkmış adı da 'Barış', diyor ki bu barış süreci Türkiye'yi böler. Şaşırarak bunları izliyoruz. Demokratik, eşit vatandaşlık, güçlü yerel demokrasi istiyoruz. Batman'ın iradesine kayyım atanmasın istiyoruz. Batman'da yerel yönetimlerin yetkileri arttırılsın, yerele daha rahat hizmet sunsun istiyoruz. Kayyım olmasın istiyoruz. Bütün farklılıkların zenginlik olarak görülmesini istiyoruz. Kötü bir şey mi istiyoruz? Hepimiz farklıyız, farklı dillere, farklı kimliklere, farklı inançlara mensupuz. Ama kaderin cilvesi aynı topraklar üzerinde aynı ülkede yaşıyoruz. Niye birimiz daha üstün, bir diğeri de farklılıklarından dolayı inkar edilsin? Onun farklılıkları onun için bir cezaya, bir ezaya dönüştü.

"Barış ve demokrasi, bizden de Cumhur İttifakı'ndan da daha büyüktür"

Bize, 'MHP ve AKP'yle işbirliği mi yapacaksınız' türünden sorular yönetiliyor. Net olarak söyleyelim. Barış ve demokrasi, bizden de Cumhur İttifakı'ndan da daha büyüktür. Barış ve demokrasi yolunda ucuz siyasi hesaplar ve çıkar oyunlarını reddediyoruz. Toplumun ve siyasetin ortak ve adil barış ihtiyacını tüm partilerimize rağmen demokratik uzlaşıyla çözmeye kararlıyız.

Bir de ne yapsak bölüyorlar, kesiyorlar, biçiyorlar gibi akıldan yoksul barış karşıtları var. Hangi arkadaşımız konuşsa tekfir edip linç ediyorlar. Doğru mu yanlış mı diye bakmaksın. Utanmasalar 'çatışmalar sürsün, gençlerimizin cenazeleri gelsin' diyecekler. Utanmasalar 'Türk-Kürt ilişkileri sonsuz bir karanlığa gömülsün' diyecekler.

"Bin yıllık kardeşliğimizi eşit yurttaşlığa dayalı demokratik bir anayasayla güvence altına alabiliriz"

Biz 86 milyona taahhütte bulunmaya hazırız. İktidar da buna hazır mı? Ana muhalefet partisi de buna hazır mı? Sorularını da sormaya devam edeceğiz. Barış sadece Kürt'ün değil. Barış sadece Adıyamanların değil. Barış sadece DEM Parti'nin değil. Barış senindir, bizimdir, hepimizindir, 86 milyonundur ve buna sahip çıkmamız gerekir. Sayın Öcalan'ın kardeşlik, hukuk çağrısı 'demokratik ulus mutabakatı' temelinde yeni ve kalıcı bir toplumsal sözleşmenin ruhunu yansıtıyor. Bin yıllık kardeşliğimizi eşit yurttaşlığa dayalı demokratik bir anayasayla güvence altına alabiliriz.

"Anayasa tartışması tabu değil; demokrasi, özgürlük ve adalet ekseninde samimi müzakere alanı olmalıdır"

Bugün 27 Mayıs'ın yıl dönümündeyiz. Buradan bir kez daha seslenmek istiyorum. Askeri vesayet ve darbe kültürünü demokratik bir sözleşmeyle tamamen kapatabiliriz. Siyaseti kişisellikten arındırıp kurumsal çözümlere odaklanma zamanıdır. Siyaseti kişisellikten arındırıp kurumsal çözümlere odaklanma zamanıdır. Siyasetin 'benden bize', 'kişisel hedeften ortak gelecek eksenine' kayması anayasal dönüşümü hazırlar. Anayasa tartışması tabu değil, demokrasi, özgürlük ve adalet ekseninde samimi müzakere alanı olmalıdır. Ne eski vesayete sığınırız, kabul ederiz ne de mevcut merkezleşmeyi kabul ederiz. Biz üçüncü yoluz, biz demokratik zeminiz. Biz 86 milyon insanın barış içerisinde kardeşçe yaşamasını savunan bir yoluz ve öyle olmaya devam edeceğiz. Biz kimsenin yedeği ya da pazarlık unsuru değiliz ha. Biz DEM Partiyiz. Arkasında yüzlerce binlerce arkadaşımızın yaşamını, yitirdiği 40 yıldır bütün zulüm ve acılara rağmen ayakta durmayı bilen Türkiye'nin en temel zemini haline gelen bir partiyiz. Biz öyle kimsenin yedeği de değiliz. Kesinlikle pazarlık unsuru da değiliz. Olmayız da. Bu süreç de o süreç değil. Biz demokratik siyasetin kurucu unsuruyuz, kendisiyiz. Bizden daha demokratik zemin mi var? Bizden daha demokratik zemin mücadelesini kararlıca yürüten başka bir zemin mi var? Rotası demokrasi olana elimizi uzatırız. Barışa gönül verene de yüreğimizi açarız. Ama ikisi de olmayan karşısında da mücadele ederiz."

Kaynak: ANKA / Güncel
500
Haberler.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve haberler.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.
Bu haber hakkında ne düşünüyorsunuz?
500
title