Ddk'nın "Madımak Olayı"Na İlişkin Raporu
Rapordan: (2) "Sivas'ta cereyan eden olay, tedbir almakta ciddi ihmal ve zafiyetler gösterilmesi neticesinde kontrolden çıkan ve kutsalına hakaret edildiğine ilişkin nefret duygularıyla hareket eden şuursuz hale gelmiş kalabalıklarca otelde bulunan 35 kişinin ölümüne yol açılması ile sonuçlanan ve 'katliam' olarak nitelendirilmesi gereken bir toplumsal olaydır" "Olayların oluş şekli ve mahiyeti, bunların yanında, başka faillerin ve sorumluların da varlığına işaret etmektedir.
Devlet Denetleme Kurulu'nca (DDK) hazırlanan raporda, Sivas'ta 1-2 Temmuz 1993'te yaşananların "katliam" olarak nitelendirilmesi, sebep ve faillerin, kamu yönetiminin rolünde, oluşan toplumsal krizi yönetmedeki basiretsiz uygulamalarında ve Sivas olaylarına ilişkin kolektif hafıza gruplarının tutum ve yaklaşımlarında aranması gerektiği belirtildi. Raporda, "Olayın ortaya çıkmasında, önlenememesinde ve soruşturulmasında/yargılanmasında devlete terettüp eden ağır bir hizmet kusuru bulunmaktadır" ifadesi kullanıldı.
DDK'nın, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 30 Kasım 2012'deki talimatıyla hazırladığı "1-2 Temmuz 1993 tarihlerinde Sivas İlinde Meydana Gelen 'Madımak Olayının' Oluş Şekli, Amacı, Sonuç ve Tesirleri İtibarıyla İncelenmesi"ne ilişkin araştırma ve inceleme raporu Cumhurbaşkanlığının internet sitesinde yayımlandı.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde başlayan "kimlik" oluşturma çabalarının "tek kimlikli" ve çok kültürlülüğü reddeden bir kavramsallaştırmaya doğru yöneldiği, bu yöndeki uygulamaların da farklı bir sosyolojik yapının ortaya çıkmasına yol açtığı belirtilen raporda, dindarlar, Aleviler, Kürtler, sol düşünce sahipleri, gayrimüslimler ve farklılıklarını muhafaza etmeye çalışan diğer toplulukların ötekileştirildiğine işaret edildi. Bu grupların, marjinalleştirildiği ve tehdit unsuru olarak kavramsallaştırıldığı kaydedilen raporda, "Böylece, ideal tek tip vatandaş oluşturma amacına yönelik tektipleştirme siyasetleri toplumda daha geniş bir çerçevede ötekileştirme kültürünün gelişimine ve bunun da ötesine geçilerek herkesin ötekileştirildiği ve birbiriyle çatışma içerisinde olan gruplar ve hafızalar ortaya çıkmıştır" denildi.
2 Temmuz 1993'te Sivas'ta yaşananlara bakıldığında da, taraflarca geliştirilen tutum ve davranışlarda tarihsel tecrübe ve toplumsal yapıdaki kırılmaların ve mücadelelerin izlerinin görüldüğü vurgulanan raporda, "Sivas Olayları"nın devlet açısından da Alevi toplumsal belleği ve Sünni kolektif hafızası açısından da Sivas'ın farklı tanımlandığı ifade edildi.
Raporda, "Herhangi bir kolektif hafıza bagajı taşımaksızın Sivas'ta gerçekleşen olayın nitelendirilmesi şudur" denilerek, aşağıdaki değerlendirme yapıldı:
"Sivas'ta cereyan eden olay; 2 Temmuz 1993 tarihinde düzenlenen etkinlik nedeniyle oluşan bir toplumsal krizin başlangıcından sonuna kadar yönetilmesinde; gerek etkinliğin düzenlenme yerinin belirlenmesi gerekse katılımcı profilinin oluşturulmasında devletin aktif katılımına ve apaçık gerçekleştiği/oluştuğu görülen toplumsal kriz riskine rağmen, gerek yeterli güvenlik önlemleri alınmadan etkinliğin yapılmasına devlet tarafından ön ayak olunması gerekse etkinliği düzenlemeye aktif olarak katılan valiliğe ve katılımcı profiline yönelik olarak ciddi protestoların yaşanmasına rağmen; ortamı soğutmaya ve can güvenliğini sağlamaya yönelik olarak etkinliğin iptali, kalabalığın dağıtılması, katılımcıların otelden tahliyesinin sağlanması, sokağa çıkma yasağı uygulanması gibi tedbirleri almakta ciddi ihmal ve zafiyetler gösterilmesi neticesinde kontrolden çıkan ve kutsalına hakaret edildiğine ilişkin nefret duygularıyla hareket eden şuursuz hale gelmiş kalabalıklarca otelde bulunan 35 kişinin ölümüne yol açılması ile sonuçlanan ve 'katliam' olarak nitelendirilmesi gereken bir toplumsal olaydır."
-"Kamu yönetimi olaylar sırasında zafiyet gösterdi, kontrolü yitirdi"
Sivas olaylarında yargılanarak çeşitli cezalara mahkum edilen 81 kişinin, otelde öldürülen 35 kişinin görünen, temas edilebilen ve yargılama süreçlerinin tespit ettiği sorumluları olduğuna dikkat çekilen raporda, şunlar kaydedildi:
"Olayların oluş şekli ve mahiyeti, bunların yanında, başka faillerin ve sorumluların da varlığına işaret etmektedir. Bu açıdan, esas itibarıyla söz konusu olaydaki sebep ve failleri, kamu yönetiminin söz konusu olaylardaki rolünde ve oluşan toplumsal krizi yönetmedeki basiretsiz uygulamalarında ve Sivas olaylarına ilişkin kolektif hafıza gruplarının tutum ve yaklaşımlarında aramak gerekmektedir. Başka bir deyişle, kolektif hafızalar arasında çatışmalı bir alana girip bir başka kolektif hafızayı ötekileştiren ve tarafsızlığını yitirecek nitelikte başka bir kolektif hafızaya ait bir etkinliği düzenleme ve heykel dikimi gibi sair işlere girişen ve güvenliği sağlamakla ilgili temel görevine ilişkin gereklerden hiçbirisini yerine getirmeyen ve olaylar sırasında da aynı zafiyeti gösteren ve olaylarda kontrolü yitiren ve böylece 37 kişinin öldürülmesine seyirci kalan ve sebep olan dönemin kamu yönetimi unsurları ile kamu yönetimine hakim olan paradigma ve yaklaşımlar da olayın esas failleri olarak görülmelidir.
Aynı şekilde, yargıya müdahale niteliği taşıyan vasıtalarla olayın gerçek mahiyetini kavramaya yönelik çabaların sonuçsuz kalmasının; adli ve idari soruşturmaların kamu vicdanını tatmin etmeyen bir biçimde sonuçlanmasının ve böylece olayın tümüyle kolektif hafızalar tarafından tarihselleştirilmesine yol açılmasının da temel müsebbibi devletin söz konusu olaylarda taraf haline gelmesi ve geleneksel tarihselleştirme araçlarına başvurmasına ilişkin uygulama ve yaklaşımlarıdır. Bu nedenle, olayın ortaya çıkmasında, önlenememesinde ve soruşturulmasında/yargılanmasında devlete terettüp eden ağır bir hizmet kusuru bulunmaktadır."
-"Sorumluları gösteren yaklaşım, oteli yakanların ve 35 kişinin ölümüne yol açanların suçunu hafifletmez"
Sivas olaylarında hem yönetsel hem de siyasal organları itibarıyla olayın temas ettiği dönemin tüm devlet ricali ile yaklaşımlarının, 37 kişinin ölümünden dolayı, en az kalabalıkları şuursuz hale getiren ve kolayca tahrike kapılan Sünni kolektif hafızaya ait bazı algı ve yaklaşımlar ile Sünni kolektif hafızanın tahrikine yol açtığı kanaati edinilen bazı davranışlar kadar sorumlu olduğunun altı çizilen raporda, "Ne yazık ki gerek kamu görevlileri ile ilgili etkin bir adli ve idari soruşturma ve yaptırım kapasitemizin olmaması gerekse siyasal sorumluluk algılaması ile ilgili yetersiz demokratik standartlarımız nedeniyle herkes 'tüm suçu' kalabalıkların ve toplumun üzerine yıkma kolaycılığını tercih etmiştir" tespitinde bulunuldu.
Sorumlulukların böyle bir perspektifte belirlenmesinin, oteli yakan ve oteldeki 35 kişinin ölümüne yol açan kişilerin ve anlayışların suçunu hafifletmeye yönelik bir tavır olmadığı vurgulanan raporda, tam aksine, Sivas olaylarında söz konusu kişiler ve anlayışlar dışında da faillerin ve sorumlulukların olduğu gerçeğinin kavranılmasına ve topluma bu gerçeğin gösterilmesine yönelik bir yaklaşımı ifade ettiğine vurgu yapıldı.
-"Uzun süre otelin önünde bekletilen kalabalığa her türlü eylemi yapma imkanı verilmiş"
Raporda, "Şeytan Ayetleri" kitabı ile ilgili hem dünyada hem de Türkiye'de İslamofobi kaygılarının oluştuğu bir zamanda ve Sivas gibi benzer hadiseler yaşanmış bir şehirde, daha önce Banaz köyünde yapılan bir etkinliğin ilk iki gününün şehir merkezine taşınması ve bir Alevi etkinliğine "Şeytan Ayetleri" kitabının çevirisinin Aydınlık gazetesinde tefrika edilmesi ile gündeme gelmiş Aziz Nesin'in onur konuğu olarak davet edilmesi neticesinde milliyetçi ve dini reflekslerle bir protesto gerçekleşmiştir" denilerek, protestolar olacağının bilinmesine rağmen yeterli güvenlik önlemlerinin alınmadığına, kalabalığı dağıtmak için etkili çaba gösterilmediğine dikkat çekildi.
Madımak Otelinin önündeki kalabalığın dağıtılması ya da otelde kalanların boşaltılmasına yönelik herhangi bir tedbire başvurulmadığı vurgulanan raporda, şu tespitler yer aldı:
"500 civarında polis ve jandarmadan oluşan güvenlik görevlisi ile yangından önce görevlendirilen ilave 370 kişilik askeri personel, kalabalıkları soğutmaya ve dağıtmaya veya otelde kalanların tahliyesine yönelik herhangi bir faaliyette kullanılmamıştır. Olaylara ilişkin risk ve tehdit belirlemesinin yanlış yapılması ve buna bağlı olarak güvenlik unsurlarının edilgen müdahale içerisine girmesi, bir yandan kalabalığın artması ve kabarmasına diğer yandan da güvenlik unsurlarının caydırıcılığının aşınmasına neden olmuştur. Böylece, uzun süre otelin önünde bekletilen kalabalığa adeta her türlü eylemi yapma imkanı verilmiş ve kalabalıkça tüm protesto eylem ve söylemlerinin tüketilmesine ve nihayetinde otelin yakılmasına kadar gidecek bir ortam yaratılmıştır."
- Ankara