Davutoğlu Neden Diyarbekir Dedi?
Bayram namazını sürpriz bir kararla Diyarbakır'da kılan Başbakan, vatandaşlara "Diyarbekirliler" diye seslendi. Peki neden Diyarbakır yerine Diyarbekir dedi? İşte yanıtı.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, bayram namazını kılmak için dün gece ani bir kararla Diyarbakır'a gitti. Namazı Ulu Camii'de kılan Davutoğlu, çıkışta gazetecilere yaptığı açıklamada Diyarbakır için, 'Diyarbekir' kelimesini kullandı.
Davutoğlu şöyle konuştu:
"BİZ DİYARBEKİR'E AŞIĞIZ"
"Eğer insanlık tarihinin bütün birikimini birisi görmek isterse gelip Diyarbekir'i görmesi lazım. Eğer İslam kültürünün, ortak inancımızın bütün yansımalarını birisi görmek isterse gelip Diyarbekir'i görmesi lazım. Diyarbekir'in insanına selam verdiğinizde hediye alırsınız. Gözlerine baktığınızda muhabbet alırsınız, yüreklerini yüreğinize açtığınızda sadece karşılıklı aşk, sevda ve kardeşlik duyguları iletilir. Onun için biz Diyarbekir'e aşığız."
PEKİ DİYARBEKİR İSMİ NEREDEN GELİYOR?
Davutoğlu'nun kullandığı 'Diyarbekir' ifadesi aslında Osmanlı zamanından kalma. Diyâr-ı Bekr Eyaleti tam adı Diyâr-ı Bekr Beylerbeyliği, 1515 yılında kurulan Osmanlı Devleti'nin en büyük eyaleti. Eyaletin merkezi Amid yani Diyarbakır. Doğrudan Osmanlı İmparatorluğuna bağlı olarak yönetilmişti.
'DİYARBEKİR EYALETİ'NİN TARİHİ
Akkoyunlu Türk imparatorluğu'nun başkenti Diyarbakır'a Safevi Hanedanı egemen olmuştu. 23 Ağustos 1514 yılında Çaldıran Savaşı'nda Osmanlı Devleti, Safevi Hanedanı'nı yenmiş, Diyarbakır'ı yönetmekte olan Ustacılı Muhammed Han, Osmanlı Devleti kuvvetleri ile savaşırken ölmüştü. Bunun üzerine halk ayaklanarak Osmanlı Devleti'ne bağlanmak istemişti. Bu isteklerini Osmanlı Devleti'ne bildirmek için halk Mevlana İdris-i Bitlisi'den yardım istemişti. Dönemin Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim durumu kendisine bildiren Mevlana İdris-i Bitlisi'yi bu işle görevlendirmişti.
(Dönemin Diyarbekir Eyaleti)
Bunun üzerine Safevi şahı Şah İsmail gerekli önlemleri aldırmış, Ustacılı Muhammed Han'ın kardeşi Karahan'ı Urfa hakimi Durmuş Bey ile birlikte Diyarbakır'ı kuşatıp geri almakla görevlendirmişti. Karahan ve Durmuş Bey'in kuvvetlerine Mardin, Hasankeyf ve Ergani'de bulunan Safevi kuvvetlerine de katılmıştı. Böylece Karahan'ın kuvveti 5 bin kişiye ulaşmıştı. Karahan'ın ordusu bir yıl kadar Diyarbakır'ı kuşatma altında tutmuştu. Diyarbakır halkı Karahan'ın ordusuna karşı savaşmış, Bıyıklı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Diyarbakır'a gelmiş ve kuşatmayı kaldırmıştı. Karahan'ın ordusu Mardin'e çekilmişti. 10 Eylül 1515 tarihinde Osmanlı Devleti ordusu Diyarbakır'a girmiş,. 4 Kasım 1515 tarihinde Diyâr-ı Bekr Eyaleti kurulmuştu. Eyaletin ilk beylerbeyi ise Bıyıklı Mehmet Paşa olmuştu.
1847 yılında eyalette Bedirhan Bey isyanı çıkmış, Teşkil-i Vilâyet Nizamnâmesi'nin kabul edilmesinin ardından 1867 yılında Diyâr-ı Bekr Eyaleti kaldırılmış yerine Diyâr-ı Bekr Vilayeti kurulmuştu.
DİYARBEKİR NE ZAMAN DİYARBAKIR OLDU?
Diyarbekir, Atatürk'ün ölmeden 1 yıl önce gerçekleştirdiği ziyaret sırasında kullandığı 'Diyarbakır' ifadesiye son ismini almış oldu.
Olay ise şöyle gelişti:
Diyarbakır'a yeniden geldiğinde ömrünün son yılına girmiş, geri sayım başlamıştı. Sağlığı iyi değildi. 12 Kasım'da başladığı "Şark seyahati" onu hepten yoracak ve Ankara'ya döndüğü 20 Kasım'da, kendisini ölüme götürecek ilk krizi yaşayacaktı.
O gezide Sivas ve Malatya'dan sonra 15 Kasım'da Diyarbakır için yola çıkmıştı. Kente akşam varacağından "Beyhude merasim yapılmasın" demişti. Tabii kimse bu emri dinlememişti. İstasyonda toplanan coşkulu kalabalığın tezahüratını duyan Atatürk, bütün yorgunluğuna rağmen trenden inmeye ve gar binasının terasındaki "Diyarbekir" tabelasının üstünden halkı selamlamaya mecbur kaldı.
"BEŞERİYETİN MEDENİ HALKI"
O gece Halkevi'ne gitti. Genç elemanlardan kurulu orkestranın klasik müzik konserini izledi. Konser bitince de şu konuşmayı yaptı: "20 yıl sonra Diyarbakır'da bulunuyorum. Dünyanın en güzel ve en modern binası içinde, modern, nefis bir müziği dinleyerek... Beşeriyetin medeni bir halkı huzurunda, bu halkın evinde duyduğum zevk ve saadetin ne kadar büyük olduğunu elbette takdir edersiniz. Bunu kaydetmekle bahtiyarım."
YENİ ADI DİYARBAKIR
Konuşmayı heyecan içinde dinleyen şehir ahalisi şaşırdı. Çünkü Atatürk, şehirlerinin adını bir başka söylemiş, "Diyarbekir" yerine "Diyarbakır" demişti. Bunu bir dil sürçmesi sananlar, yanıldıklarını çabuk anladılar. Çünkü hemen ertesi gün, şehrin adı "Diyarbakır"a çevrildi. Ve bu ad, 10 Aralık 1937 günkü Bakanlar Kurulu kararı ile kesinleştirildi.
Ama hepi topu iki harfin değiştirilmesinden ibaret görünen bu "küçük müdahale"nin ardında, büyük bir dil ve tarih seferberliği vardı.
DİYARBAKIR SÖZÜ TETKİK KOMİSYONU
"Diyarbekir"in "Diyarbakır" oluşuna dair çalışmalar, Türk Dili dergisinin Haziran 1938 nüshasında özetlenmiştir.
"Diyarbakır Adı Üzerine Çalışmalar" başlıklı bu özet okunduğunda bile "iki harfin" değiştirilmesi için nasıl hummalı bir faaliyet gerçekleştirildiği anlaşılır.
Her şey, Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman'ın 17 Kasım 1937'de (yani Atatürk'ün trenle Diyarbakır'dan Elazığ'a geçtiği gece), muhtemelen özel vagondaki sofrada yapılan bir dil tartışmasının ardından, sabaha karşı 03.45'te Ergani'den geçtiği telgrafla başladı.
"Acele" kaydıyla, "Türk Dil Kurumu Genel Sekreteri Bay İbrahim Necmi Dilmen"e gönderilen telgraf, aynen şöyleydi:
"D.Bekir şehrinin isminin etimolojisine dair etüt var mıdır? Esasta bu şehrin ismi 'Bakır memleketi' manasına olan 'Diyarbakır' olması gerektir ve artık bu isimle tanınacaktır. Dil Kurumu'nun bu hususta Tarih Kurumu ile işbirliği yaparak, historik ve lengüistik tetkikatta bulunması emrediliyor. Balıkesir saylavı İsmail Hakkı'nın da mesai birliğine davet edilmesi faydalı olacaktır. Tetkikatın titizlikle yapılmasını ve mümkün ise neticelerin takiben bildirilmesini saygılarımla dilerim."
ÜÇ SAATTE TETKİK
Bu emirden 12 saat sonra Türk Dil Kurumu ile Tarih Kurumu ortak toplantı yaptı.
Toplantıyı açan Prof. Abdülkadir İnan söze, "Aldığım emir üzerine 'Diyarbekir' ve 'Diyarbakır' kelimeleri üzerine ilimizde bulunan mehazlarda araştırmalar yaptım. Aldığım neticenin üç saat zarfında yapılan bir tetkikin mahsulü olduğunu dikkat nazarınıza alarak kusurlarımın affını da önce dilerim" diye başladı.
İnan o günlerde popüler olan "Güneş Dil Teorisi"ne göre "Diyarbekir"in "Bakır Diyarı" anlamında kullanıldığı kanısındaydı.
Şehrin eski adı olan "Amida" sözünün Yakut lügatinde "Bakır sikke" anlamı taşıdığını, "Diyar"sözcüğünün de Yakutça'da "ev" manasına "dier"den geldiğini belirtti.
PEK YÜKSEK BİR BULUŞ
Cumhurbaşkanlığı'nın tezini doğrulayan bu buluş, toplantıdakileri sevindirmişti. Diğer üyeler de benzer açıklamalar yaptılar.
TDK Genel Sekreteri Dilmen, durumu Atatürk'ün Özel Kalem Müdürü'ne bildirdi: "Telgrafınız üzerine hemen iki kurumun buradaki üyeleriyle 22 kişilik bir toplantı yapıldı. Toplantıya katılanlar bu yerlere 'Bakır eli' anlamında 'Diyarbakır' denilmesinin pek yüksek bir buluş eseri olduğu görüşünde" dedi. Ardından mesele komisyona havale edildi. "Diyarbakır Sözü Üzerine Tetkik Komisyonu" kuruldu. Komisyon üyeleri Prof. Hasan Reşit Tankut, Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Prof. Yusuf Ziya Özer, Prof. Abdülkadir İnan, Ahmet Cevat Emre ve Mükrimin Halil Yinanç'tı.
"İSLAM GAYRETİ"
Komisyon ertesi gün toplandı. O toplantıda da "Tutulga" (yani zabıt) tutuldu. Gündem "Diyarbakır adının ilmi durumu" idi.
Uzmanlar, iki gün boyunca konuyu tartıştılar. Çoğunlukla ilk "buluş" doğrulanıyordu:"'Amid', Türkçe 'bakır' demektir. İslam'dan sonra imlanın verdiği imkan ve halk etimolojisi 'bakır' kelimesini Arap şivesiyle 'Bekir' şekline sokmuş, muahhar coğrafyacıların İslam gayreti bunu 'Bekr-ibni-vail' adına bağlamak gayretini teşvik etmiştir."
Eskişehir'deki "Kalemi Mahsus Müdürü" gelişmeleri yakından izliyordu. TDK'ya "çok tez" kaydıyla şu telgrafı çekti:
"'Bekr İbn-i Vail' ile 'Bakır, ebin, avıl' sözlerini karşılaştırarak elde edeceğiniz anlamı Ankara'ya vardığımızda bize bildirmeniz..."
"'BAKIRELİ' DESEK?"
Komisyon 19 Kasım günü işini bitirdi ve şu karara vardı:
"'Diyarbakır' kelimesinin 'bakır' anlamına gelen eski Türkçe 'amiday' tercümesi olduğuna tetkikler neticesinde tam kanaat hasıl olmuştur. İlkin 'bakır diyarı' anlamıyla 'Amiday' denen bu yerlere sonradan gelen Türkler, bu eski Türk sözünü 'bakıreli' manasıyla 'Diyarbakır' şekline koymuşlar ve bu söz de sonradan Arap dili gayretiyle ve avam etimolojisiyle 'Diyarı Bekir' şeklini almıştır." Prof. Uzunçarşılı, kentin adı "Diyarbakır"a çevrilse de halk ağzında yine "Diyarı Bekir" kılığına girme ihtimalinden söz etti:"Nasıl 'Tunceli' diyorsak, buraya da 'Bakıreli' diyelim" dedi."Bu temenni ve mütalaaların Ulu Önder'in Ankara'ya avdetlerinde ağızdan arzı muvafık görüldü." Gerçekten de tetkikin sonucu, 20 Kasım gecesi Ankara'ya gelen Atatürk'e daha istasyonda haber verildi. Ata'nın koyduğu isim böylece, onun acilen toplantıya çağırdığı dil ve tarih bilginlerince de tescillenmiş oluyordu. O günden sonra Diyarbekir, "Diyarbakır" diye anılacaktı.