Danıştayın 149. Kuruluş Yıl Dönümü
Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, "Olağanüstü halin (OHAL) ilanı ve bu süreçte kabul edilen kanun hükmünde kararnamelerin (KHK) amacı, devletin kurumlarını terör örgütü mensuplarından arındırmak ve demokrasiyi korumak olup, kişilerin hak ve özgürlüklerine, amaç dışında herhangi bir...
Danıştay Başkanı Zerrin Güngör, "Olağanüstü halin (OHAL) ilanı ve bu süreçte kabul edilen kanun hükmünde kararnamelerin (KHK) amacı, devletin kurumlarını terör örgütü mensuplarından arındırmak ve demokrasiyi korumak olup, kişilerin hak ve özgürlüklerine, amaç dışında herhangi bir sınırlama getirilmemiştir." dedi.
Güngör, Danıştayın 149. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla Danıştay Konferans Salonu'nda düzenlenen törende yaptığı konuşmada, Fetullahçı Terör Örgütünün devletin çeşitli kademelerine sızmış mensupları tarafından, 15 Temmuz 2016'da cebir ve hileyle, silahlı ve acımasız bir darbe girişiminde bulunulduğunu anımsattı.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü imkanı kullanılarak terör örgütü mensuplarınca başlatılan bu girişimin, aziz milletin, devletine ve demokrasiye canı pahasına sahip çıkması sayesinde başarısız olduğunu, hainlerin emellerine ulaşamadığını belirten Güngör, anayasal düzeni ortadan kaldırmaya yönelik gerçekleştirilen bu terör eyleminin vahameti ve alınması gereken tedbirlerin ivediliği sebebiyle OHAL ilan edildiğini hatırlattı.
Güngör, "Olağanüstü halin ilanı ve bu süreçte kabul edilen KHK'ların amacı, devletin kurumlarını terör örgütü mensuplarından arındırmak ve demokrasiyi korumak olup, kişilerin hak ve özgürlüklerine, amaç dışında herhangi bir sınırlama getirilmemiştir." ifadesini kullandı.
Başarısız darbe girişiminin, kamu imkanları kullanılarak bir kısım kamu personeli eliyle yapılmasının "kamu personelinin sadakat yükümlülüğü"nün önemini açıkça ortaya koyduğunu kaydeden Güngör, bir proje kapsamında adeta devlet içinde farklı bir devlet gibi örgütlenen, devlet yetkililerinin emir ve talimatlarını hiçe sayarak sadece örgüt yöneticileri ve imamlarının talimatlarıyla hareket eden yapıya, bu nedenle "paralel devlet yapılanması" denildiğini dile getirdi.
Güngör, silahlı darbe teşebbüsünün, devletin içine sızan terör örgütü mensuplarının, demokratik hukuk devleti için gerçek ve büyük bir tehdit olduğunu açıkça ortaya koyduğunu vurguladı.
Bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nin, bu tehditle mücadelesini sürdürürken, hukuki denetim yollarını da açık tutması gerektiğine işaret eden Güngör, 685 sayılı KHK ile OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunun kurulduğunu, bu komisyonun kararlarına karşı da idari yargı yolunun açıldığını söyledi.
"FETÖ, bağımsızlık ve tarafsızlığı ayaklar altına aldı"
Aynı KHK ile, meslekten çıkarılan yargı mensuplarına bu işlemlere karşı doğrudan ilk derece mahkemesi olarak Danıştayda dava açabilme imkanının sağlandığını belirten Güngör, "OHAL kapsamında tesis edilen işlemlerin yargı denetimine tabi olması, hukuk devleti olmanın gereğidir." dedi.
Uzun süredir, sistematik olarak yargıya sızan ve stratejik makamları ele geçiren bu yapıya mensup sözde hakim ve savcıların, örgütün emir ve talimatlarıyla adalete değil, bu yapının karanlık amaçlarına hizmet ettiklerinin, kendi itiraflarıyla aşikar hale geldiğini anlatan Güngör, bu yapının mensuplarının, yargının en temel değerleri olan bağımsızlık ve tarafsızlığı ayaklar altına aldığını ifade etti.
Güngör, yargı kurumlarının, 15 Temmuz ve sonrasında verdiği hızlı tepki sayesinde, örgütün binlerce mensubunun meslekten çıkarıldığını, yerlerine yeni atamalar yapıldığını dile getirerek, "Bugün itibarıyla yargının, 15 Temmuz öncesine göre daha sağlıklı bir yapıya kavuştuğu açıkça ortadadır. Yaşanan şerden bir hayır çıkmış ve bunun sonucunda yargı, kendi özüne dönmüştür. Yargı mensupları, adalet ve demokrasi paydasında buluşarak, yargıya güveni yeniden tesis etmek için özverili çalışmalarını sürdürmektedirler." diye konuştu.
"Hakim, hukukun çizdiği sınırdan ayrılmamalı"
Hakimlerin, demokrasi kültürünün gelişmesi, hukukun üstün kılınması için çabalamasının önemine işaret eden Güngör, evrensel değerlerin, tarihin ve öz değerlerin iyi bilinmesi gerektiğini kaydetti.
Hakimlerin, bilimin ve aklın üstünlüğünü benimseyen, eleştirel düşünce sistemine sahip, sorunlara duyarlı, kalemini doğru kullanan, araştıran ve sorgulayan bireyler olması gerektiğini vurgulayan Güngör, sözlerine şöyle devam etti:
"Son yaşananlar, korku ve çıkarlarının esiri olmayan, etik değerlere sahip, ülkesine, milletine, devletine sadakatle bağlı ve tarafsız hakimlerin önemini gözler önüne sermiştir. Bir hakim, hukukun çizdiği sınırlardan ayrılmamalı, bundan taviz vermemeli, cesur olmalı, doğruluk ve dürüstlüğü hiçbir şeye değişmemeli, ihtirasına yenik düşmemelidir. Hakim öyle bir sorumluluğa sahiptir ki hukukun, doğruluk ve dürüstlüğün dışına çıkması halinde bunun bedelini yalnız kendisi değil, tüm toplum öder. Bu sebepledir ki hiçbir hakim ve savcının topluma karşı keyfi davranmaya hakkı yoktur. Aksi halde bunun bedelini ödeyeceğini düşünmelidir. Ülke olarak yaşadığımız bu acı tecrübeden çıkarmamız gereken dersler olduğuna inanıyorum.
Naçizane kanaatime göre, kamudaki görevlendirmelerde liyakat ve devlete sadakat ölçüsünden ödün verilmemeli ve devlet içinde her ne şekilde olursa olsun, menfaat grupları ve güç odakları oluşturacak yapılanma girişimlerine asla müsamaha gösterilmemelidir."
"Uyuşmazlıklar yargıya intikal etmeden çözülmeli"
Danıştayın, yargısal denetim yapan yüksek bir mahkeme olmasının yanında, kuruluşundan bu yana idari görevlerinin bulunduğunu hatırlatan Güngör, bu kapsamda Danıştayın, Anayasa, Danıştay Kanunu ve diğer kanunlarla verilen idari görevleri yerine getirdiğini, bir danışma ve inceleme merci olarak da görev yaptığını kaydetti.
Kanun tasarıları hakkında düşünce bildirme yoluyla yasamaya katkıda bulunmanın, Cumhurbaşkanlığı veya Başbakanlıktan gönderilecek işleri istişari mahiyette inceleme ve düşünce bildirmenin Danıştayın başlıca idari görevlerinden olduğunu belirten Güngör, şöyle konuştu:
"Yargılamanın amacı uyuşmazlıkları sonlandırmaktır. Ancak yargısal denetim, doğası gereği işlem tesis edildikten ve çoğu zaman işlemin hukuki sonuçları doğduktan sonra yapılmaktadır. Ayrıca yargılama uzun ve zahmetli bir süreçtir. Uyuşmazlıklar yargıya intikal etmeden çözülmeli, eskilerin deyimiyle 'Basra harap olmadan' gereği yapılmalıdır. Danıştaya verilen idari görevlerin tamamı, uyuşmazlık çıkmasını önleyen ya da uyuşmazlık doğduktan sonra yargı yoluna başvurulmadan uyuşmazlığın çözümlenmesini sağlayan görevlerdir."
Güngör, Danıştayın bu yönünün öne çıkarılması halinde, bireyler ile kamunun kaynak ve enerjisinin gereksiz yere tüketilmesinin önüne geçilebileceği gibi, sahip olunan geniş idari tecrübeden de yararlanma imkanının bulunacağını söyledi.
"Gecikmenin ülkemize maliyeti büyük"
Bu tür idari görevlerin cumhuriyet öncesinde, Divan-ı Hümayun, Meşveret Meclisi ve Sultan 2. Mahmut döneminde kurulan Dar-ı Şurayı Bab-ı Ali ve Meclisi Ahkamı Adliye gibi kuruluşlar tarafından yerine getirildiğine dikkati çeken Güngör, cumhuriyet döneminde ise bu görevlerin anayasalarla Danıştaya verildiğini ifade etti.
Danıştay olarak, Cumhurbaşkanlığının veya Başbakanlığın isteği halinde, idari ve yasal düzenlemelerin hazırlık çalışmalarında, danışma ve inceleme görevleri kapsamında hukuki destek vermeye hazır olduklarını dile getiren Güngör, inceleme ve danışma fonksiyonlarının hak ettiği önemi ortaya çıkarmak adına "Şurayı Devletten Günümüze" adlı kitap çalışmalarının son aşamasına gelindiğini, titizlikle çalıştıkları bu eser basıldığında, araştırmacılar için yol gösterici bir kaynak olacağını kaydetti.
Güngör, anayasada, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması kuralının yer aldığını hatırlatarak, "Ülkemizde son yıllarda, ekonomik ve sosyal alanda gerçekleştirilen büyük çaplı yatırım ve enerji projeleriyle ilgili bir kısım uyuşmazlıkların, idari yargıya intikal ettiği bilinmektedir. Bu uyuşmazlıklar süratle ve etkin bir yargılamayla sonuçlandırılmalıdır. Aksi halde gecikmenin, ülkemize maliyetinin büyük olacağı bir gerçektir." dedi.
Yargılamaların uzun sürmesinin, adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracağına ve yargıya güveni olumsuz etkileyeceğine dikkati çeken Güngör, göreve geldiği günden itibaren gerçekleştirilmesi için çaba gösterdiği, davaların makul ve öngörülebilir sürede çözümüne katkı sağlayacağına inandığı "idari yargıda istinaf kanun yolu"nun 18 Haziran 2014'de yargılama hukukuna dahil edildiğini ve istinaf yargılaması yapacak 7 bölge idare mahkemesinin 20 Temmuz 2016'da faaliyete geçtiğini anlattı.
"Danıştay, içtihat mahkemesi haline getirilmeli"
Önemli bir yargı reformu olan "istinaf kanun yolu"nun, Türk hukuk sistemine kazandırılmasında değerli desteklerini esirgemeyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a minnet ve şükran duygularını ifade eden Güngör, "istinaf kanun yolu" ile ilk derece mahkemesi kararlarına karşı, daha önce yapılmakta olan tek dereceli kontrol ve denetim sistemi yerine, iki, hatta kimi durumlarda üç dereceli bir kontrol sisteminin oluşturulduğunu kaydetti.
Güngör, bu yeni sistemde hukuk ve içtihat birliğinin sağlanmasının büyük önem arz ettiğini belirterek, aynı konuda farklı istinaf mahkemeleri arasında ya da Danıştay ile istinaf mahkemeleri arasında içtihat farklılığı olmasının, hukuk güvenliğini ihlal edeceğini, istinafa olan güveni olumsuz etkileyeceğini söyledi.
Bu kapsamda, uygulama sırasında karşılaşılan aksaklıkların gecikmeksizin tartışılıp değerlendirilmesinin çok yararlı olacağını vurgulayan Güngör, "Sağlıklı bir istinaf sisteminden söz edebilmek için Danıştay, tam anlamıyla içtihat mahkemesi haline getirilmeli ve yargı mercileri arasındaki içtihat farklılıkları, pratik çözüm yöntemleriyle giderilmelidir. İstinaf mahkemelerinin Danıştayla ve kendi aralarında, iletişim ve paylaşımı sağlayacak veri tabanının oluşturulması ve iş birliği yapılması amacıyla çalışmalar sürdürülmektedir." diye konuştu.
İstinaf mahkemelerinin çalışmaya başlamasıyla, Danıştayın içtihat mahkemesi rolünün güçlendirilmesi için atılması gerekli adımlara da değinen Güngör, idarenin işlem tesis ederken, daha önce benzer konularda verilmiş ve istikrar kazanmış yargı kararlarını dikkate almasının iş yükünü ciddi anlamda azaltacağını, bunun da Danıştayın içtihat üreten yüksek mahkeme olma vasfını güçlendireceğini vurguladı.
"Aslolan uyuşmazlıkların, dava yoluyla çözülmesi"
Güngör, modern hukuk sistemlerinde başarılı şekilde uygulanmakta olan "temyiz ve istinaf izni" kurumlarının Türkiye'de hayata geçirilmesinin de aynı amaca hizmet edeceğini anlatarak, idarelerin takdir yetkisini kullanırken, yargı kararlarıyla geliştirilen hukuk ilkelerini göz önünde bulundurmalarının önemine işaret etti.
İdarenin takdir yetkisinin sınırlarını ve bir işlem tesis ederken uyacağı usul kurallarını belirleyen Genel İdari Usul Yasası'nın bir an önce çıkarılmasının acil bir ihtiyaç olarak gündemdeki yerine koruduğunu bildiren Güngör, şunları kaydetti:
"Aslolan uyuşmazlıkların dava yoluyla çözülmesidir. Ancak dava açılmadan ya da dava sırasında uyuşmazlıkların alternatif çözüm yöntemleriyle sonlandırılmasına duyulan ihtiyaç giderek artmaktadır. Esasen, Türk hukuk sisteminde bazı idari uyuşmazlıkların yargı dışı yollarla çözüme kavuşturulması yeni değildir. Bu kapsamda, idari uyuşmazlıklar için dava öncesinde ya da yargılama aşamasında, arabulucu veya uzlaştırıcı gibi çözüm yöntemlerinin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin uygulanmasıyla, idari yargıdaki yoğun iş yükünün eritilmesinin yanı sıra uzlaşma kültürünün geliştirilmesi ve toplumun idareye olan güveninin arttırılması sağlanmış olacaktır. Bu tür yolların geliştirilmesi amacıyla yapılacak yasal düzenlemelerde idare ve yargı aşamaları bir bütünlük içinde bulunmalıdır. Biz de Danıştay olarak, özel bir önem verdiğimiz bu tartışma ve arayışları dünyayla eş zamanlı olarak gündemimize almış bulunuyoruz."
Güngör, bu kapsamda Danıştay Başkanlığınca 2015'ten itibaren çeşitli ulusal ve uluslararası çalıştay, sempozyum ve kongrelerin yapıldığını, bu çalışmalarda sunulan önerilerin tartışmaya açılarak değerlendirildiğini söyledi.
"Adalet dağıtma görevinin ulvi olduğunun bilincindeyiz"
Danıştayın ev sahipliğinde geçen yıl gerçekleştirilen Uluslararası Yüksek İdari Yargı Mercileri Birliğinin 12. kongresinde, "idare hukukunda, alternatif uyuşmazlık çözüm yolları" konusunda, üye ülke uygulamalarından elde edilen bilgi ve kazanımların, hukuk dünyasına aktarılması amacıyla "kongre kitabı"nın hazırlandığını anlatan Güngör, Danıştay ve idari yargı mensuplarının, Türkiye'nin gerçeklerini ve geleceğini gözeterek, hukuk yaratıcı rolüyle, Türk idare hukukuna, hukuk devleti ilkesinin gelişmesine, evrensel hukukun uygulanmasına katkı sağlama idealini, her geçen gün ileriye taşıma çabasında olduğunu ifade etti.
Her bir meslektaşının bu amacın gerçekleşmesi için yoğun gayret, özveri ve üstün hizmet anlayışıyla çalıştığına inandığını belirten Güngör, halen görevde olan ve görev süresini başarıyla tamamlayan yargı mensuplarına teşekkür etti.
Cumhuriyetin kurucusu ve hukuk reformlarının mimarı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, dava arkadaşlarını ve aziz şehitleri saygı, minnet ve rahmetle andığını dile getiren Güngör, Danıştaya 17 Mayıs 2006'da yapılan menfur terör saldırısında kaybedilen yargı şehidi Mustafa Yücel Özbilgin'i ve ebediyete intikal eden tüm yargı mensuplarını da rahmetle andı.
Güngör, "Bizler, bağımsız ve tarafsız olarak üstlendiğimiz adalet dağıtma görevinin ne kadar ulvi olduğunun, yargıya intikal eden uyuşmazlıkların adaletle ve süratle karara bağlanması gerektiğinin bilincindeyiz. 149'uncu yıl dönümünde Danıştayın, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerin korunması, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması ile adaletin süratle ve isabetle yerine getirilmesi konularında, daha da kararlı ve azimli olduğunu memnuniyetle bir kez daha ifade ediyorum." değerlendirmesini yaptı.
(Bitti)