Cumhuriyet Gazetesi Yönetici ve Yazarları Hakkındaki Dava
Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarının da arasında bulunduğu 6'sı tutuklu 20 sanığın yargılandığı davada tanıklığına başvurulan eski Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun, "(Yönetim kurulu seçimini) Önder Çelik kazanınca vakfın yapısı değişti ve sonuçta Cumhuriyet gazetesine genel...
Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarlarının da arasında bulunduğu 6'sı tutuklu 20 sanığın yargılandığı davada tanıklığına başvurulan eski Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun, "(Yönetim kurulu seçimini) Önder Çelik kazanınca vakfın yapısı değişti ve sonuçta Cumhuriyet gazetesine genel yayın yönetmeni olarak tayin edilmesi mümkün olmayan bir kişi, yani Can Dündar genel yayın yönetmeni oldu." dedi.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, daha önce dinlenilmesine karar verilen tanıklardan Fatih Aytuğ, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden beyanda bulunmasının ardından, eski Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun'un bilgisine başvuruldu.
Cumhuriyet gazetesinin 95 yıllık bir kurum olduğunu, Atatürk'ün çok yakın mesai arkadaşı kurucu meclis üyesi Yunus Nadi tarafından kurulduğunu ve ilk gazetenin de 7 Mayıs 1924'de yayınlandığını belirten Coşkun, bu gazeteye 1992 yılının nisan ayında İlhan Selçuk tarafından çağrıldığını ve onun onayıyla başkan vekilliği görevine getirildiğini, birinci derecede imza yetkisine sahip olarak 22 yıllık bir görev süresi olduğunu da anlattı.
Coşkun, şöyle devam etti:
"İlhan Selçuk vefat edince, bir hareket başladı ve o detaya girmiyorum. 2 Nisan 2013 tarihinde vakfın üyesi Aydın Aybay'ın vefat etmesi üzerine bir üyenin seçimi yapıldı. Bu seçimde hukuka aykırılık olduğuna inanıyoruz biz. Zaten bu 2 Nisan 2013 tarihli seçim, Cumhuriyet Vakfı ve Cumhuriyet gazetesi için bir kırılma noktasıdır. Seçimle ilgili yapılan itirazlardan sonra yeni seçim yapıldı 2014'de. O seçim de hukuka aykırı oldu. Bununla ilgili imzalarımızla şikayette bulunduk. 4 ayrı zamanda 4 ayrı Vakıflar Genel Müdürlüğü müfettişi tarafından bu iki seçim incelenmiştir. 3 müfettiş bizim düşüncemizin doğru olduğuna karar vermiştir, bir müfettiş 'hayır' demiştir. Fakat bu kararlar olduğu halde, nedendir bilinmez, Vakıflar Genel Müdürlüğü, 'Cumhuriyet gazetesi karışsın' düşüncesinde midir nedir bilmiyorum, bir türlü seçim yaptırmıyor. Bunun üzerine ben ve arkadaşlarım 2016 şubat ayında İstanbul 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtık. Bu dava 1.5 yıl sürdü. Tüm bilgiler, tüm müfettiş raporları incelendi, sonunda 2 Haziran 2017'de bizim iddiamızın doğru olduğu tespit edildi ve gerekçeli karara bağlandı. Şu anda görülen dava, Cumhuriyet Vakfı yöneticilerinin sorumluluklarıyla ilgili bir ceza davasıdır. ve bu dava, 'terör örgütü üyesi olmamakla beraber terör örgütüne yardım etmek' ile 'vakıf mallarının özenli bir şekilde yönetilmemesi nedeniyle görevi kötüye kullanmak' suçlarını kapsıyor. Demek ki bizim açtığımız dava ile bu dava arasında en ufak bir ilişki, hukuki irtibat yoktur. Bizimki basit bir iptal davasıdır. Bu dava ise ceza davası. ve ekim ayında bu dava açılıp arkadaşlarımız tutuklandığı zaman buna birinci derecede ilk karşı çıkan, itiraz eden ben ve arkadaşlarımız olduk. Tutukluluğa karşı olduğumuzu söyledik, halen de söylüyoruz. Bildiri yayınladık bir kaç kez."
"İlhan Selçuk'a olan sadakatim nedeniyle bu davayı açtım"
İptal davasını açtığı için özellikle kendisi üzerinden son 1.5 yıldır algı operasyonu yapıldığını ve davayı açmasının 4 sebebinin olduğunu kaydeden Coşkun, "Birinci sebep, hukuka bağlılık. Cumhuriyet gazetesi 95 yıldır, 'hukuk devleti' diyor. Önce vakıf hukuka bağlı olmak zorunda. İkincisi, vakfın kurucu yönetim kurulu üyesiyim ve 22 yılımı vermişim. Kolay zamanlar değil. O çalışmalarımı yaparken ne yazık ki bugün tutuklu olan arkadaşlarımla beraber çalıştık, yaptıkları hizmetleri hiç inkar etmiyorum. Üçüncüsü, ben ideolojik olarak Nadir Nadi, İlhan Selçuk, Uğur Mumcu ideolojisinin yolunda çalışan insanım. En sert yazıları yazmış bir insanım. Ona bağlıyım. İlhan Selçuk'a karşı sadakat ve bağlılığım nedeniyle bu davayı açtım. Cumhuriyet gazetesini kurumlaştıracağız diye bağlılığımız vardı. Hukuka uymazsa nasıl kurumlaştıracağız ki?" diye konuştu.
Açtığı davanın bu davayla bir ilgisinin olmadığını, üzerine haksız bir şekilde gelindiğini ve davadan vazgeçmesi için ikna edilemediğini de savunan Coşkun, "Sanık olarak görülenlerin içinde Can Dündar ile oturup kahve içmişliğim yok ama Dündar'ın bütün her şeyini bilirim. Düşünce kodunu bilirim. Can Dündar'ın aleyhine yazı yazmış insanım ben Cumhuriyet'te. İlhan Selçuk da yazdı zaten." ifadesini kullandı.
"Bu arkadaşlardan terörist olmaz, FETÖ'cü olmaz"
Diğer sanıklardan Murat Sabuncu ve İlhan Tanır'ı tanımadığını, Ahmet Şık'ı ise yazılarından bildiğini dile getiren Coşkun, Kadri Gürsel'i çok iyi tanıdığını, Orhan Erinç'in 50 yıllık arkadaşı olduğunu, Akın Atalay ile 22 yıl beraber çalıştıklarını da aktararak, "Ben bu arkadaşlarımın geçmişini biliyorum. Eğitim durumlarını biliyorum. Bunlarla 22 yıl beraber çalıştım. Yaşam biçimini biliyorum bunların. Bu arkadaşlardan terörist olmaz, FETÖ'cü olmaz. Tutuksuz yargılanmaları için yüksek mahkemeden talepte bulunuyorum." dedi. Beyanını bitiren Alev Coşkun'a, duruşma savcısı tarafından, "İlhan Selçuk ölünce bir hareket başladı, ayrıntıya girmiyorum, kırılma noktasıdır' dediniz. Bunu açar mısınız?" diye sordu. Coşkun da, şöyle konuştu:
"Yönetim kurulu üyemiz Aydın Aybay Mart 2013'de vefat etti. Cumhuriyet Vakfı'nın amir hükmü gereği, bir ay içinde herhangi bir nedenle ayrılan yönetim kurulu üyesi için seçim yapılır. Bu seçim için 2 Nisan 2013'te yönetim kurulu toplandı. Bir kişi ölünce 11 kişi kaldı yönetimde. 11'den 9'u toplantıda hazır bulundu. 2 arkadaşımız oylarını kapalı zarf içerisinde vekaletnameyle gönderdi. Toplantı açıldı, yeter sayısı olduğu görüldü. Cezaevinde olan Mustafa Balbay ve İnan Kıraç vekaletle kapalı zarfla oylarını yollamışlar. Başkan Orhan Erinç, 'Mustafa Balbay'ın oyunu kabul edebiliriz, çünkü kendisi tutukludur, mücbir sebep var. Ama İnan Kıraç'ın oyunu kabul edemeyiz. Paris'e gitmiş çünkü.' dedi. Buna itiraz ettim. '2 oy var, birini kabul edip birini etmezseniz yarın zor duruma düşeriz, eşitlik ilkesine, hukuka aykırı olur' dedim. Orhan Erinç, 'bir oylama yapacağım' deyince, 'yapamazsınız' dedim. Kıraç'ın oyu kabul edilsin mi edilmesin mi diye oylama yaptı. 50 yıllık Orhan Erinç'in kariyerinde en talihsiz oylamadır. Aynı şekilde 22 yıl beraber çalıştığım Cumhuriyet gazetesi baş hukuk müşaviri Akın Atalay'ın hukuk geçmişinde de talihsiz bir oylamadır. Ağır itham yapmıyorum. Çünkü bu konuda Yargıtay'ın içtihat kararı var. Yargıtay, mücbir sebep demiyor."
"Önder Çelik kazanınca vakfın yapısı değişti, Dündar GYY oldu" Yargıtay'ın kararını mahkeme heyetine sunan Coşkun, oylama sonucunda sonucun 5-5 çıktığını, Kıraç'ın oyunu Mustafa Pamukoğlu'na verdiğini ama başkanın oyuyla Önder Çelik'in kazandığını belirterek, "Önder Çelik kazanınca vakfın yapısı değişti ve sonuçta Cumhuriyet gazetesine genel yayın yönetmeni olarak tayin edilmesi mümkün olmayan bir kişi, yani Can Dündar genel yayın müdürü oldu." şeklinde konuştu. Sanık avukatlarından Dora Pekin'in, "Savcılık soruşturmasında nasıl tanık oldunuz?" sorusunu yanıtlayan Coşkun, "31 Ekim 2016'da arkadaşlarımız tutuklanınca aynı saatte ben bir bildiri yayınladım. 'Bugünkü ceza davasıyla bir ilişkimiz yoktur, tutuklamalara karşıyız' dedim. Ertesi gün telefonuma emniyetin terör biriminden mesaj geldi. Çağırdılar gittim ve sorularına cevap verdim." dedi.
"23-24 Mayıs tarihli Cumhuriyet gazeteleri beni ağlatmıştır"
Alev Coşkun, avukat Pekin'in, "Sanıkların tutuklanma gerekçelerinden bazıları gazetenin 23-24 Mayıs tarihli haberleri. Bu gazetelerin örneklerini siz mi götürdünüz soruşturma birimine?" sorusuna karşılık da, şunları ifade etti:
"Ben 23-24 Mayıs tarihli gazeteleri söz konusu ettim. 79 milyon kişi karşıma geçse, hayatım boyunca bu iki gazeteye karşı çıkıcam. Bu gazete beni ağlatmıştır. Cumhuriyet'in logosunun baş köşesinde Fetullah'ın resmi var. Siz bunu nasıl kabul ediyorsunuz? Tutuklama gerekçesi olduğunu bilmiyordum. Ama o günkü tanıklığımın arkasındayım. 'Bunlar FETÖ'cü mü' dediler. 'Ben FETÖ'cü olup olmadıklarını bilmem, bilemem, benim istihbaratım yok' dedim. 'Ama beni üzen bir şey var' da dedim. Bu gazetelerde Fetullah Gülen hoca efendi baş köşeye geçiyor. Madem tutuklanma gerekçesi, 'Fetullah'ı niye baş köşeye koydular' diye soruyorum ben de. Ben bu yapılanın bir suç oluşturduğuna inanmadım. Manevi olarak, Atatürk kurduğu için Cumhuriyet gazetesinde hiçbir tarikat lideri birinci sayfasında yer almamıştır. Hele hele logonun üstünde hiç yer almamıştır. Atatürk çizgisindeyim. Bu gazeteleri İlhan Selçuk görseydi ne yapardı? Kabrinde kemiklerinin sızladığına inanıyorum. Logonun üstüne haber gelmemesi kural değil manevi bir gelenektir. Takvim değil, Son Posta değil; bu gazete Can Dündar'ın oyun oynayacağı yer değil. Bu gazete vakıf gazetesidir. Gazetenin Atatürk'ün aydınlanma devrimlerine bağlılığı önemliydi. Terör örgütünün, cemaatin liderini baş köşeye getirmek değildir. Bu gazete ciddi bir gazete. Cumhuriyet logosunun altına koyabilirdiniz, o zaman da teşekkür ederdik. Doğru bir iş yaptığımı şimdi anlıyorum. Beni algı operasyonuyla suçlu noktaya getiriyorlar. "
Duruşmada gazeteci Rıza Zelyut'un da tanık olarak beyanı alındı. Tanık anlatımlarından sonra beyanı sorulan Savcı Hacı Hasan Bölükbaşı, tutuklu sanıkların bu hallerinin, somut delillerin varlığı, bilirkişi raporlarının ulaşmaması, kaçma şüphesi ve öngörülen cezaya göre devamını talep etti.