Cumhuriyet Gazetesi Davasında Tutuksuz Yazarlar Savunma Yaptı
Gazeteciler Can Dündar, Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Musa Kart'ın sanıkları arasında bulunduğu Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve yazarlarına yönelik 19 sanıklı davanın dördüncü gününde tutuksuz sanıklar Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin ve Orhan Erinç savunma yaptı.
Gazeteciler Can Dündar, Ahmet Şık, Kadri Gürsel, Musa Kart'ın sanıkları arasında bulunduğu Cumhuriyet Gazetesi yönetici ve yazarlarına yönelik 19 sanıklı davanın dördüncü gününde tutuksuz sanıklar Hikmet Çetinkaya, Aydın Engin ve Orhan Erinç savunma yaptı. Çetinkaya, kimse tanımazken Fetullah Gülen'in gerçek yüzünü ortaya çıkaran kişi olduğunu belirterek, "Bütün siyasal iktidarlar cemaatin ne kadar masum olduğunu ve benim ne kadar haksızlık yaptığımı sürekli söylediler" dedi. Gazetecilik ile teröristliği ayırmak lazım diyen Aydın Engin de "Sadece FETÖ değil, Afganistan'da El Kaide'nin inine girdim, Hizbullah ile Diyarbakır'da görüştüm, haberler yaptım. Bu haberlerden dolayı da ödüller aldım" dedi. Orhan Erinç de, "Cumhuriyet'in yayın politikası değil, Türkiye'nin gündemi değişti, haber akışı ona göre belirlenir oldu. Savcının atadığı bilirkişi uzman olsaydı, Türkiye'nin gündeminin değiştiğini, yayın politikasının değişmediğini anlardı" ifadesinde bulundu.
İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yapılan duruşmada ilk savunmayı tutuksuz sanıklardan Hikmet Çetinkaya yaptı. 51 yıllık gazeteci olduğunu belirten Çetinkaya, en önemli haberlerinden birinin FETÖ elebaşısı Fetullah Gülen ile ilgili olduğunu söyledi.
"DEVLETTEN MAAŞ ALAN BU İMAMIN GERÇEK YÜZÜNÜ AÇIĞA ÇIKARTTIM"
Fetullah Gülen'in hakkında davalar açtığını belirten Çetinkaya, "Hakkımda yaklaşık 170 dava açıldı, çoğundan beraat ettim, bazılarından ise para cezası aldım. Poliste, yargıda, eğitimde örgütlenmelerini haberleştirdiğim yıllarda Türkiye Fethullah Gülen'i tanımıyordu. 'Altın Nesil' adı altında Amerika'da örgütlenmesini yazdığımızda kimse olup bitenleri görmedi. Devletten maaş alan bu imamın gerçek yüzünü açığa çıkarttım. Bornova'da başlayan örgütlenmesini ve vaiz olarak İzmir Kestanepazarı Camii'ne atanmasını, Akevler Yapı Kooperatifi'nde Yaman Koleji'nde, Maltepe Askeri Lisesi, Işıklar ve Kuleli Liseleri'nde sahte sağlık raporları ile örgütlendiklerine kimseyi inandıramadık, inanmak istemediler. Bütün siyasal iktidarlar cemaatin ne kadar masum olduğunu ve benim ne kadar haksızlık yaptığımı sürekli söylediler hakkımda 'Hocaefendiye' karşı yazdıklarımdan ceza davaları açtılar" diye konuştu.
"BÖYLE BİR İDDİANAMEYİ GAZETECİLİĞİM ADINA REDDEDİYORUM"
Gazeteci olduğunu, laik, demokratik, hukuk devleti ilkelerinden asla vazgeçmeyeceğini belirten Çetinkaya, "Yazdıklarım, haberlerim, iddianameye karşı savunmam ve sorgumdur. Yaşamın olağan akışına aykırı böyle bir iddianameyi kendim, yazılarım, yaptıklarım ve gazeteciliğim adına reddediyorum" diye konuştu.
AYDIN ENGİN: ÜLKEM ADINA ACI VERİYOR
Duruşmada savunma yapan tutuksuz sanıklardan Aydın Engin ise " Tutanağa geçmesi için tek bir cümleme izin vermenizi diliyorum. Sayın yargıçlar, böyle bir iddianame ile benim ve arkadaşlarımın sanık iskemlesine oturtulmuş olmamız bana hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor" dedi.
Engin devamla şunları söyledi:
"İddianameye suç kanıtı gibi yerleştirilmiş ve yasal süre içinde basın savcılığınca herhangi bir soruşturmaya konu edilmemiş 9 makalemle ilgili herhangi bir açıklama yapmayı da anlamsız buluyorum. O yazılar zaten benim ek cümleler kurmama gerek bırakmayacak bir açıklıkla iddianameye cevap veriyor. Soruşturma savcısının yazıların başlıklarına bakıp ama içeriğini bile okuma zahmetine girmeden iddianameye yerleştirdiğini düşünüyorum. Aksi takdirde 'Savcı yazıları okumuş ama anlayamamış' demek zorunda kalırım ki hukuk eğitimi görmüş bir savcının bu duruma düşeceğini düşünmek bile istemem. Bu konuda ben karar vermeyeceğim. Seçimi soruşturma savcısına bırakıyorum" diye konuştu.
"SUÇA KONU YAZILARIM İDDİANAMEYE BİZZAT CEVAP VERİYOR"
İddianamede 9 yazısının suç olarak yereleştirildiğini ifade eden Engin, "O yazıların kendileri benim ek birşey söylememe gerek kalmadan iddianameye bizzat cevap veriyor. Savcı ya başlıklarına bakıp yakaladım demiş, ya da içeriklerini okumadan iddianameye yerleştirmiş" dedi.
"GAZETECİLİK MESLEĞİ İLE TERÖRİSTLİĞİ AYIRMAK LAZIM"
İddianamede FETÖ'nün sözde İsrail imamı Harun Tokak ile iletişim kaydının olması ve Vazarlar Vakfı'nın toplantılarına katılmasının sorulması üzerine Engin şunları kaydetti; "Eskiden cemaat diye nitelendirilen gruba ait insanlarla konuşmanın suç olduğunu iddia ediyor soruşturma savcısı. İster FETÖ olsun, ister PKK, bu yapılardan kişilerle konuşmasam ben mesleğimi, gazeteciliği yapmamış olurdum. Devletin derinlerine girmiş bir örgütün ne olduğunu anlamak için konuşmak zorundasınız. Gazetecilik mesleği ile teröristliği ayırmak lazım. Terör gruplarının amacını anlamak için haberler yaptım. Ben İlhan Selçuk'un önerisiyle Gülen okullarını ziyaret ettim. Uganda ve Moskova'da cemaatin topluma nasıl sızabileceğini gözlerimle gördüm. Sadece FETÖ değil, Afganistan'da El Kaide'nin inine girdim, Hizbullah ile Diyarbakır'da görüştüm haberler yaptım. Bu haberlerden dolayı da ödüller aldım. Keza Kosova'da, Ürdün de de bazı terör gruplarıyla söyleşiler yaptım. Şimdi ben tüm bu örgütlerin üyesi mi oldum"
MAHKEME BAŞKANINI'NDAN "JAMES BOND" ESPRİSİ
Engin'in bu sözleri söylemesi üzerine Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ'ın "Zaten ben sizde 007 James Bond ruhu izliyorum" demesi, salonda gülüşmelere neden oldu.
ERİNÇ: BİZDEN İSTENEN SAVCI VE YARGIÇLAR GİBİ DAVRANMAKTIR
Son savunmayı ise gazeteciliğe 1957'de başladığını söyleyen Orhan Erinç yaptı.
Erinç, "Bizim gazeteci olarak halkı bilgilendirmek amacıyla yaptıklarımıza, birilerine mesaj veriyormuş gibi bir mesaj veriyormuşuz anlayışı var. Gazetecilerden yargıç ve savcı gibi davranması bekleniyor. Bizim için olay haberdir. Yolsuzluk, kavga, dövüş bizim için haberdir. Yargıç ve savcılar için elde edilen belgeler yasal elde edilmemişse hukuken hiçbir değeri yoktur. Bizden istenen de yargıç ve savcılar gibi davranmaktır. Yolsuzluk ortaya çıkmış, belgeler yasaya aykırıysa savcı takipsizlik verir. Ama bu gazeteciler için haberdir" ifadesinde bulundu.
"İDDİANAMEDE 3 KİŞİNİN ÇIKMASIYLA CUMHURİYET'İN ATATÜRKÇÜLÜKTEN ÇIKTIĞI BELİRTİLİYOR"
Erinç, 'Bizi tasfiye ettiler' diyen Mehmet Faraç 2010, Alev Coşkun 2013, Mustafa Balbay 2015 yılında ayrıldı. 3 farklı tarihi nasıl birleştiriyorlar. İddianameye bakarsanız Cumhuriyet'in Atatürkçülüğü sanaldır. Niye? Çünkü 3 kişinin çıkmasıyla Cumhuriyet'in Atatürkçülükten çıktığı belirtiliyor. Bu 3 kişi dışında kalanların Atatürkçü olmadıkları anlamını çıkarıyor. Bu kabul edilemez. Hakimlerin, bizim gazeteci olarak halkı bilgilendirmek için yazdıklarımızı casusluk olarak okuduklarını anlıyorum" dedi.
"CUMHURİYET'İN YAYIN POLİTİKASI DEĞİL, TÜRKİYE'NİN GÜNDEMİ DEĞİŞTİ"
Suçlamalardan en önemlisinin Cumhuriyet Vakfı'nı ele geçirmek ve yayın politikasını değiştirmek" olduğunu dikkat çeken Erinç, "Cumhuriyet'in yayın politikası değil, Türkiye'nin gündemi değişti, haber akışı ona göre belirlenir oldu. Savcının atadığı bilirkişi uzman olsaydı, Türkiye'nin gündeminin değiştiğini, yayın politikasının değişmediğini anlardı" ifadesinde bulundu.
Duruşmaya ara verildi. - İstanbul