Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, Filistin'in Geleceği Konferansı'nda konuştu: (2)
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kendi personelinin hakkını korumayan bir Birleşmiş Milletler, başkalarının hakkını nasıl savunacak?
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kendi personelinin hakkını korumayan bir Birleşmiş Milletler, başkalarının hakkını nasıl savunacak? Her gün itibar kaybeden Birleşmiş Milletleri, içine düştüğü bu utanç girdabından kim çekip alacak? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, bölgemizin kan deryasına dönmesini, daha ne kadar seyredecek?" dedi.
Erdoğan, AK Parti Konferans Salonu'nda, Dış İlişkiler Başkanlığı ve İnsan Hakları Başkanlıkları tarafından düzenlenen Filistin'in Geleceği Konferansı'na katıldı.
Filistin halkının gözünde 14 Mayıs 1948'in büyük bir felaket demek olduğunu belirten Erdoğan, şöyle konuştu:
"İsrail güçleri, Nekbe sırasında yaklaşık 1 milyon Filistinliyi sürgün etti, Filistinlilere ait 675 köyü ve kasabayı yok etti, binlerce Filistinliyi öldürdü. Kan ve işgal üzerinde kurulan İsrail, Nekbe'den itibaren Şaron Katliamı, Sabra ve Şatilla Katliamı, Kudüs ve Cenin katliamları ile kan dökmeye devam etti. Burada İsrail'in işgal siyasetinin anlaşılması açısından bazı rakamları kısaca paylaşmak istiyorum. Nekbe'den bu yana işgalini sürekli genişleten İsrail, şu anda 27 bin kilometrekarelik Filistin topraklarının yüzde 85'ine el koymuş durumdadır. Yani işgal etmiş durumdadır. Yine bu tarihten itibaren İsrail, Filistinlileri öz yurtlarında mülteci konumuna getirmiş, milyonlarca Filistinliyi evinden, yurdundan göçe zorlamıştır. Biraz önce de ifade ettim sadece Nekbe'de sürgün edilen Filistinli sayısı 1 milyona yaklaşıyor. Bugün önemli bir kısmı Ürdün'de olmak üzere, dünya genelinde evlerine dönmeyi hasretle bekleyen, hatta zorla çıkartıldıkları evlerinin anahtarını saklayan 6 milyonu aşkın Filistinli mülteci bulunuyor."
"Gazze'yi işgalle yetinmeyeceklerini Lübnan'a saldırarak gösterdiler"
Erdoğan, dini fanatizmle hareket eden illegal yerleşimcilerin sayısının ve gasbedilen Filistin toprağının her yıl katlanarak büyüdüğüne dikkati çekti ve şöyle konuştu:
"2002 yılında inşasına başladığı ayrım duvarıyla İsrail, Filistin topraklarındaki apartheid rejimini kurumsallaştırmıştır. Batı Şeria'da yaşayan milyonlarca Filistinli bu ayrım duvarı sebebiyle Filistin toprağı olan Kudüs dahil birçok bölgeye artık gidemiyor. 7 Ekim soykırımından önce Gazze zaten 17 yıl boyunca abluka altındaydı. 2 milyonu aşkın Gazzeli 17 yıl süresince açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkum edildi. Aslında İsrail'in ırkçı, faşizan politikalarının mağduru sadece Filistin halkı da değildi. Farklı kökenden, özellikle de Afrika kökenli Museviler de apartheid uygulamalarıyla karşılaşmaktadır."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün Birleşmiş Milletler üyesi olup da resmi sınırları halen netleşmemiş tek devletin İsrail olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
"Bu gerçeği, 74'üncü Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda 1947 yılından bu yana İsrail'in değişen haritasını göstererek; 'İsrail'in sınırları neresidir' diye tüm dünyaya sormuştum. Aradan geçen zaman zarfında bu sorunun cevabını veren çıkmadı. İsrailli yöneticiler, bırakın cevap vermeyi, Gazze soykırımıyla birlikte yeni haritalar paylaşmayı sürdürdüler. Fakat biz bu haritaları göstermeye devam edeceğiz. Bununla kalmayıp, Gazze'yi işgalle yetinmeyeceklerini Lübnan'a saldırarak gösterdiler. Netanyahu'nun kabine üyeleri, asıl gayelerinin ne olduğunu, gözlerini nerelere diktiklerini, işgal politikalarını nereye kadar uzatmak istediklerini, yaptıkları her yeni açıklamayla deşifre ediyor. Burada şunu da vurgulamak durumundayım; giderek şımaran, giderek azgınlaşan İsrail durdurulmadığı takdirde, bu yayılmacılığın nereye uzanacağını tahmin edebiliyoruz. Ülkemizde yaklaşan tehlikeyi göremeyen idrak yoksunu kimi şahsiyetler varsa da biz riski görüyor ve her türlü tedbiri alıyoruz."
"Kış mevsimiyle birlikte bu trajedinin derinleşeceği açık"
Gazzeli bir çocuğun, "Susuzluktan, açlıktan ve sürekli yer değiştirmekten başka hiçbir şey yaşamadım. Çocukluğumu da yaşayamadım. Yorulduk, bıktık. Artık ölüp dinlenmek istiyorum." sözlerinin yaşanan barbarlığı çok net gösterdiğini dile getiren Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Hepimize ibret olacak bu sözler; aslında evlerinden, topraklarından sürülen milyonlarca masum Filistinlinin acı hikayesinin özetidir. İsrail'in vahşi saldırıları sonucunda Gazze, benzerlerine sadece İkinci Dünya Savaşı sırasında tanık olduğumuz, 2 milyon insanın toplandığı devasa bir 'temerküz kampına' dönüşmüştür. İsrail'in yıldırma politikasıyla sürekli kuzeyden güneye, güneyden kuzeye sürüklenen Gazzeliler, çok büyük bir insani trajedi yaşıyor. Yaklaşan kış mevsimiyle birlikte bu trajedinin derinleşeceği açıktır. Gazze'ye, kış mevsiminden önce daha fazla insani yardım ulaştırılması noktasında uluslararası toplumun ve İslam dünyasının daha fazla gayret sarf etmesi gerekiyor. Yine bu süreçte, Filistinli mültecileri ayakta tutan Yardım Ajansı UNRWA'ya desteğin artırılması fevkalade önemlidir."
"Daimi üyelerden net bir tepki gelmemesi, saldırılar kadar vahim"
Erdoğan, İsrail'in Lübnan Geçici Görev Gücüne saldırısıyla başta Güvenlik Konseyi olmak üzere Birleşmiş Milletlere alenen meydan okuduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Bu hoyratlıklara şimdiye kadar daimi üyelerden net bir tepki gelmemesi, en az saldırılar kadar vahim bir durumdur. Soruyorum; kendi personelinin hakkını korumayan bir Birleşmiş Milletler, başkalarının hakkını nasıl savunacak? Kafasında 'UN' yazılı mavi kaskı olan askere uzanan elleri kıramayan Birleşmiş Milletler, Gazzelilere, Lübnanlılara uzanan kirli elleri nasıl engelleyecek? Her gün itibar kaybeden Birleşmiş Milletleri, içine düştüğü bu utanç girdabından kim çekip alacak? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, bölgemizin kan deryasına dönmesini daha ne kadar seyredecek? Tekrar söylüyorum; İsrail yönetimi, Gazze ve Lübnan'da uyguladığı vahşetle sadece on binlerce masumu değil, dünyanın son bir asırda inşa ettiği tüm yapıları, kuralları ve değerleri de katletmektedir. Gazze ve Lübnan'da ölen sadece çocuklar, sadece kadınlar, yaşlılar ve siviller değil, insanlığın vicdanıdır, binlerce yıllık ortak birikimidir."
(Sürecek)