Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye'nin doğurganlık hızı tarihte ilk kez 1.48'e geriledi, bu bir felaket

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye'nin doğurganlık hızı tarihte ilk kez 1.48'e geriledi, bu bir felaket
Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

Uluslararası Aile Forumu'nda açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'nin doğurganlık hızı tarihimizde ilk kez 1,48'e gerilemiş durumda. Bu, bir felaket. 2026-2035 dönemini Aile ve Nüfus 10 Yılı ilan ediyoruz. Bu 10 yıl içerisinde tüm alanlarda aileyi merkeze alan güçlü adımlar atacağız" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Uluslararası Aile Forumu'na katıldı. Türkiye'deki doğum hızı düşüşüne dikkat çeken Erdoğan, "2026-2035'i aile ve nüfus 10 yılı ilan ediyoruz" ifadelerini kullandı.

İstanbul'da böyle önemli bir toplantıya ev sahipliği yapmanın Türkiye için bir gurur vesilesi olduğunu dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti:

"Aile, en mukaddes varlığımız olma yanında toplumun da temel yapı taşıdır. Aile, yeri doldurulamayacak, yerine başka hiçbir kurum, ilişki veya bağ konulamayacak derecede mühimdir, değerlidir, kutsaldır. İlk insan Hazreti Adem babamız ve Hazreti Havva validemizden beri aile müessesesi vardır, hep olagelmiştir. On binlerce yıldır insanlar aile ortamında dünyaya gözlerini açmış, hayatı ilk orada öğrenmiş, ömürlerini bu şekilde idame ettirmiştir. Kadın ve erkekten oluşan aile müessesesi, insan neslinin devamı için de vazgeçilmez bir role sahiptir.

Dolayısıyla aile, toplumu hem ayakta hem de bir arada huzur, güven, dayanışma ve kardeşlik içinde tutan bir çimentodur. Aile, huzur bulduğumuz, güven bulduğumuz ve kendimizi bulduğumuz en korunaklı limanımızdır. Aile, fertleri bir arada tuttuğu kadar istikbalimizin teminatı olan çocukların da doğduğu, büyüdüğü, ilk eğitimlerini aldığı müşfik bir yuvadır. Tüm bunlarla birlikte aile, kadını koruyan, çocuğu büyüten, sosyalleştiren, insanı yaşatan bir yapıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye'nin doğurganlık hızı tarihte ilk kez 1.48'e geriledi, bu bir felaket

"AİLENİN ÇÖKTÜĞÜ HER TOPLUM KÖKÜNDEN ÇÜRÜMEYE MAHKUMDUR"

Bakınız, tarih bize şu hakikati defalarca göstermiştir: Modernleşmeyi ailesizleşme ve yalnızlaşma gibi iki kavram üzerine bina eden anlayışın bireye de, topluma da huzur vermesi mümkün değildir. Ailenin çöktüğü, çözüldüğü, yıprandığı her toplum kökünden çürümeye, yozlaşmaya, çökmeye ve nihayetinde berhava olup gitmeye mahkumdur. Aileye yönelik her türlü tehdit ve saldırıya karşı koymak, aile kurumunu yüceltmek ve tahkim etmek hepimizin özellikle asli vazifesidir.

Bunun için diyoruz ki aileyi savunmak, insanı savunmaktır. Aileyi korumak, toplumu yaşatmaktır. Aileyi büyütmek, geleceği inşa etmektir.

Dünyada teknolojinin körüklediği büyük bir dönüşüm yaşanıyor. Bu değişim dalgasının hızlandırdığı küreselleşme ve modernleşme, toplumun temeli olan aile kurumunu da dönüştürüyor. Hayatımızın her alanda dijitalleşmesiyle birlikte aile mefhumu başta olmak üzere birçok geleneksel kurum da anlam kaybına uğruyor. İnsani değerler zayıflarken, toplum merkezli anlayışın yerini ben merkezli ne yazık ki zihniyet alıyor. Modern çağın insanlığın pek çok değeri gibi aile kurumu üzerinde de ciddi tahribatlara yol açtığını biliyoruz. Bireysel özgürlükler ve çağdaşlaşma adına bizleri asırlardır ayakta tutan manevi değerlerin örselendiğini, önemsiz hale getirildiğini görüyoruz. Kişisel konforu önceleyen yaşam biçimi, gençlerden başlayarak maalesef toplumun kılcallarına doğru hızla sirayet ediyor.

"KÜRESEL EMPERYALİZM AİLEYİ ÖZELLİKLE HEDEF TAHTASINA KOYUYOR"

Kendi mecrasında yaşanan değişimin de ötesinde küresel emperyalizmin aileyi özellikle hedef tahtasına koyduğunu müşahede ediyoruz. Şunu bugün artık açık açık söylememiz gerekiyor: Kültür emperyalizmi tüm araç, gereç ve aparatlarıyla aile müessesesini hacklemeye çalışmaktadır. Bunun da gerisinde paylaşan, bölüşen, dertleşen, sevinen, kaynaşan bir ailenin kültür emperyalizminin varoluş dinamiklerine tehdit oluşturması bulunmaktadır. Şöyle ki yediğini, giydiğini, kazandığını, hasılı tüketime konu gereçlerin tamamını diğer aile fertleriyle paylaşan, dayanışmacı aile yapısı, küresel pazar aktörlerinin tercih ettiği, tasvip ettiği, istediği bir durum asla değildir. Tüketim kültürünün özendirilmesiyle eş zamanlı olarak aile kurumunun itibarsızlaştırılmasının en büyük sebebi işte budur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye'nin doğurganlık hızı tarihte ilk kez 1.48'e geriledi, bu bir felaket

"ÖZGÜRLÜK AMBALAJIYLA SUNULAN ASLINDA KÖLELİK DÜZENİDİR"

Birileri ısrarla kabul etmek istemese de ailesinden koparılmış, millet bağı zayıflamış bireyin özgür ve özgün olmasına imkan yoktur. Dünyanın neresinde olursa olsun, aile kurumunun irtifa kaybetmesiyle birlikte insanlar popüler kültürün tüketim nesnesi haline gelmektedir. Özgürlük ambalajıyla sunulan aslında büyük bir esaret ve kölelik düzenidir. Bunun en çarpıcı örneği ise hiç şüphesiz cinsiyetsizleştirme projesidir.

Bugün insanlık kendi varlığının en temel hakikatleriyle sınanıyor. İnsan fıtratı küresel ölçekte organize bir kuşatma altındadır. Adına özgürlük denilen ancak özünde insanın yaratılışına karşı bir inkar hareketi olan bu ideolojik kuşatma sadece aileyi değil, kadını da, çocuğu da, insan onurunu da tehdit ediyor. LGBT denilen sapkınlığın çeşitli sebeplerle bunun önünü açan ülkelerde ne derece vahim boyutlara ulaştığını ibretle takip ediyoruz. Tercihlere saygı denilerek meşrulaştırılan bu sapkınlık, bugün farklı hiçbir sese, görüşe tahammülü olmayan bir zorbalığa, kelimenin tam manasıyla bir faşizme dönüşmüştür.

"BU İSTİSMARI KESİNLİKLE SEYREDEMEYİZ"

Bu dayatmaların arkasında sadece bazı sivil inisiyatifler değil, çok uluslu şirketler, bazı uluslararası kuruluşlar ve belli başlı devletler de yer alıyor. Sırf LGBT belasını eleştirdiği için sanatçılar, iş adamları, siyasetçiler, bilim insanları linç edilmekte, adeta yaşayan birer ölüye çevrilmektedir. Bir başka acı verici gerçek ise şudur: Cinsiyetsizleştirme projeleriyle insan fıtratını inkar edenler, çocuklarımızın bedenlerine geri dönüşü olmayan tıbbi müdahalelerde bulunarak aslında masum çocukları da istismar etmektedir. Bu ısrarı, bu istismarı kesinlikle seyredemeyiz. Daha 4-5 yaşındaki yavrularımıza uzanan bu kirli ve rezil ellerin, insanı insanlığından utandıran çarpık ilişkileri meşrulaştırmaya çalışması elbette tesadüfi değildir. Bunlar insanlık düşmanıdır, kadın düşmanıdır, çocuk düşmanıdır. LGBT sapkınlığına karşı mücadele, aynı zamanda özgürlük mücadelesi, haysiyet ve insanlığın istikbalini kurtarma mücadelesidir.

Bu konuda dünyada giderek artan bilinçlenmeyi çok olumlu karşılıyorum. Bilhassa farklı ülkelerde aileyi kadın ve erkek arasındaki meşru birliktelik olarak tanımlayan yasal ve anayasal düzenlemelerden büyük memnuniyet duyuyoruz. Bu yönde adım atan liderlerin maruz kaldığı saldırıların gayet farkındayız. Ama ne pahasına olursa olsun, insanlığın bekasını ilgilendiren böylesine hayati bir meselede dik duruş sergilenmesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye olarak aileye savaş açan hiçbir ideolojiye, insanın doğasını inkar eden hiçbir zorbalığa eyvallah demeyeceğimizi burada özellikle ifade ediyorum. Şunun da bilinmesini isterim: Her ne kadar ülkemiz içinde muhalefet partileri ve kimi kadın örgütleri tarafından himaye ediliyor olsa da, milli bünyemizi açıkça tehdit eden cinsiyetsizleştirme projeleriyle mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Anomalinin özgürlük ve kişisel tercih markajıyla ve makyajıyla normalleştirilmesine göz yummayacağız. Uluslararası arenada bu konuda yük almaya, sorumluluk almaya, öncü rol üstlenmeye inşallah devam edeceğiz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Türkiye'nin doğurganlık hızı tarihte ilk kez 1.48'e geriledi, bu bir felaket

"ART NİYETLİ POLİTİKALAR SONUCU DEMOGRAFİK DENGEMİZ ALTÜST OLDU"

Bugün cinsiyetsizleştirmeyi teşvik eden malum odaklar daha önce de uzun yıllar boyunca nüfus kontrolü ve aile planlaması politikalarının savunuculuğunu yaptı. 1960'lardan itibaren dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi ülkemizde de benzer politikalar uygulandı. Tıbbi zorunluluklar haricinde, özünde bir cinayet olan kürtaj yine aynı çevreler tarafından masumlaştırıldı, sıradan hale getirildi. Neticede demografik dengemiz maalesef altüst oldu. Bugün bu yanlış, daha doğrusu art niyetli politikaların can yakıcı ve menfi sonuçlarıyla çok dramatik bir şekilde yüzleşiyoruz.

"REFAH SEVİYESİ YÜKSELDİKÇE DOĞURGANLIK HIZIMIZ DÜŞMEYE BAŞLADI"

Geçtiğimiz aylarda TÜİK'in açıkladığı veriler, ülkemizin karşı karşıya olduğu tehditleri açıkça ortaya koyuyor. Türkiye'nin doğurganlık hızı, tarihimizde ilk kez 1,48'e gerilemiş durumda. Bu bir felaket. Bu rakam, kritik eşik olan 2,1'in çok altında bir seviyedir. İster iktidar, ister muhalefet olsun, hiç kimse buna kayıtsız kalamaz. Tabii biz bunu söyleyince hemen birileri "ekonomi" diyor. Özellikle muhalefet bu meseleyi sık sık istismar ediyor. Bugün muhalefetin adeta üzerinde tepindiği bir gerçeği de burada açıklığa kavuşturmakta fayda görüyorum. Ülkemizde doğum hızının düşmesinin sebebi asla ekonomide yaşanan dönemsel sorunlar değildir. Tam aksine, kişi başına düşen gelirin şu anki seviyenin beşte biri olduğu dönemlerde, ülkemizin doğurganlık hızı yaklaşık iki kat daha fazlaydı. Yıllar içerisinde refah seviyesi yükseldikçe birçok sebepten ötürü doğurganlık hızımız düşmeye başladı.

Sadece Türkiye'de değil, dünyanın diğer ülkelerinde de benzer bir durum söz konusudur. Bakınız, bugün dünya ülkelerinin yarısından fazlasında doğurganlık hızı, nüfus yenilenme seviyesinin altındadır. Küresel doğurganlık hızı 1950'de 5 iken, 2024'te 2,2'ye düşmüştür. Avrupa Birliği üye ülkelerinin toplam doğurganlık hızı ortalaması 1,38'dir. Malta, kişi başına düşen geliri 41 bin dolar olmasına rağmen 1,06 oranla Avrupa içerisinde doğurganlık hızında en alt sıralarda. 1,81 ile Avrupa'da en yüksek doğurganlık hızına sahip Bulgaristan'ın kişi başı geliri ise 16 bin dolardır.

Ekonomik zorluklardan ziyade popüler kültürün konforu, tüketimi ve nefsi hevesleri yücelten telkinleri bu sıkıntıların en önemli nedenidir.

"10 YIL İÇERİSİNDE TÜM ALANLARDA AİLEYİ MERKEZE ALAN GÜÇLÜ ADIMLAR ATACAĞIZ"

Aileyi güçlendirecek politikalarımıza yön vermesi amacıyla Bakanlığımız bünyesinde Aile Enstitüsü'nü kurduk. Ancak şurası da bir gerçek ki, aile ve nüfus bir yıla sığdırılacak kadar dar bir gündem değildir. Aile kurumu üzerindeki küresel baskılar ve nüfus yapımızdaki değişim ancak uzun vadeli bir vizyon, kararlı ve bütüncül politikalarla yönetilebilir. Yalnızca demografik göstergelere odaklanan değil, aynı zamanda aileyi ve insan fıtratını koruyan, değerleri yaşatan, toplumun sürekliliğini teminat altına alan kalıcı politikalar geliştirmek mecburiyetindeyiz. Bu yüzden 2026-2035 dönemini Aile ve Nüfus 10 Yılı ilan ediyoruz. Bu 10 yıl içerisinde iş hayatından eğitime, kültürden şehir planlamasına, teknolojiden sosyal politikalara kadar tüm alanlarda aileyi merkeze alan güçlü adımlar atacağız."

Olgun Kızıltepe
Haberler.com - Güncel
500

Yorumlar (201)

Haber YorumlarıEmrah Emir:

Millet kendi karnını doyuramıyor bebeği nasıl büyütsün

Yorum Beğen1541
Yorum Beğenme68
yanıtYanıtla
Haber YorumlarıSer_hat:

Malesef o iş aç karnına olmuyor hadi oldu diyelim her ay rutin kontroller var,devlet hastanelerinde sıra yok,Özele para yetmez.Bi şekilde doğdu maması,bezi. ...ammmmaan aklımı kaçıracam

yanıt89
yanıt1
Haber Yorumlarıgirilmez:

sizin kafadakiler zaten çoğalmasın bu kafa ile devam edin, Bu millet milli mücadeleden çıkmış 20 milyon gelmiş buralara o zamandan daha mı kötüsün aynen siz üremeyin

yanıt11
yanıt86
Haber Yorumlarıkobradeniz78 null:

Ya hiç kendinizde bir özeleştiri duymuyormusunuz acaba bizim hatamız varmı diye.bu hayat pahalılığı nda bu kiralarla bu maaşlarlaillet nasıl evlensin evlenen coçugun masraflarını nasıl karsılasın bi mama bir bez fiyatlarından haberiniz varmı.

Yorum Beğen1271
Yorum Beğenme28
yanıtYanıtla
Haber YorumlarıLevent erka:

Çok düzgün bir açıklama yapmışsınız millet adına teşekkür ederim size. Sebebi bizmiyiz acaba diyemeyen bir iktidar nasıl hala açıklamaya yapar anlamış degilim. Demografik yapıyı ve ekonomiyi kim bu hale getirdi açaba onuda cevaplar umarım. Bize Japonlar kadar onurlu ve gerekir ise harakiri yapacak bir yöneticiler lazım. Sanki son 20 yılı dış güçler ve muhalefet bu hale getirdi.

yanıt72
yanıt1
Haber Yorumlarıpqmfktcmrh:

onlarda bu dert düşünce yok ki anca konuşuyorlar boş boş ??

yanıt14
yanıt0
Haber Yorumlarıhalilsezer45:

sayesinde milletin S2i kalkmıyor ne çocuğu

Yorum Beğen1113
Yorum Beğenme37
yanıtYanıtla
Haber YorumlarıBAKARA MAKARA:

Sadece pahalilik da degil, gelecek korkusu, can guvenligi korkusu vs vs. Insanlsr bu dunyaya bu ulkeye cocuk yaptigina pisman oluyor. Kaldirimda giden cocugu araba eziyor, okulda basina lavabo dusup ölüyor, ya da biri bogup dereye atiyor. Insanlar tedirgin cunku yasalara uyan da, uygulayan adalet sistemi de yok. Tek sorun para olsa keske.

yanıt0
yanıt0
Haber Yorumlarıismail ŞEN:

kendine zorla sövdürmek istiyor

Yorum Beğen890
Yorum Beğenme41
yanıtYanıtla
Haber YorumlarıDefenestration Enjoyer:

kimin sayesinde

Yorum Beğen875
Yorum Beğenme23
yanıtYanıtla
Tüm 201 yorumu okumak için tıklayın Haberler.com'da yer alan yorumlar, kullanıcıların kişisel görüşlerini yansıtır ve haberler.com'un editöryal politikası ile örtüşmeyebilir. Yorumların hukuki sorumluluğu tamamen yazarlarına aittir.
Bu haber hakkında ne düşünüyorsunuz?
500
title