Cumhurbaşkanı Erdoğan Burdur'da (4)
Erdoğan'a FAHRİ DOKTORABurdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi'nde (MAKÜ) İstiklal Marşımızın kabulünün 95'inci yılı MAKÜ Konferans Salonu'nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla kutlandı.
Erdoğan'a FAHRİ DOKTORA
Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi'nde (MAKÜ) İstiklal Marşımızın kabulünün 95'inci yılı MAKÜ Konferans Salonu'nda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla kutlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, üniversitenin senato kararıyla eğitim sosyolojisi alanında fahri doktora payesi verildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın fahri doktora payesini MAKÜ Rektörü Prof. Dr. Adem Korkmaz takdim etti. Törende, 1'inci Uluslararası Mehmet Akif Ersoy Bilim ve Sanat Ödülleri de verildi. Mehmet Akif Ersoy adına bir ödül töreni olmayışının büyük bir eksiklik olduğunu, bu eksikliği giderdiği için üniversite yönetimine teşekkür eden Erdoğan, ödül alan Prof. Dr. Zekai Şen, Prof. Dr. Teoman Şaban Duralı, Mehmet Bozdağ, Kenan Sofuoğlu ve Mehmet Akif Ersoy özel ödülü Mehmet Ertuğrul Düzdağ'ı kutladı.
MEHMET AKİF'İ ÖVDÜ
Törende konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Mehmet Akif'i bu millet için İstiklal Marşı yazabilecek tek şair kılan sırrın onun hayatında saklı olduğunu dile getirdi. Akif'in, sömürge aydınına karşı yerli ve milli duruşun sembolü olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hepsinden önemlisi Akif vatanını imanla sevmiş bir gönül insanıdır. Gerçekten de Akif'in hayatı en az eserleri kadar muhteşemdir. Şundan emin olun, Akif dün kimlerle mücadele etmişse, biz de bugün o anlayışın temsilcileriyle mücadele ediyoruz. O gün Akif'in karşısına kimler dikilmişse, bugün de aynı zihniyet bizim karşımıza dikildi" dedi.
VATANSIZLIK SENDROMU
16 Mart 1920'de İstanbul'da işgal kuvvetlerini alkışlarla, bayraklarla, sevinç çığlıklarıyla karşılayanların bakiyelerinin bugün de yabancı ülkeleri Türkiye'ye müdahale etmeye çağırdıklarını dile getiren Erdoğan, şöyle dedi:
"O dönemde millet nasıl varı yoğuyla bağımsızlık mücadelesi verirken, mandacılığı kurtuluş olarak görenler mevcutsa, bugün de aynı anlayışa sahip olanlar var. Kalemini işgal kuvvetlerinin emrine verenler de vardı, televizyon ekranlarından, gazete köşelerinden NATO'ya, Avrupa Birliği'ne, şu veya bu ülkeye yalvaran müstemlekecilere bugün de şahit oluyoruz. Aradan yaklaşık 100 yıl geçse de bu zihniyet değişmemiştir. Birileri taşeronluk yapmayı, başka ülkelerin nüfuz ajanı olmayı bize gazetecilik, akademisyenlik, ilericilik diye yutturmaya çalışıyor. Huzurunda eğilmeyi borç bildiğimiz bizim hocalarımız, akademisyenlerimiz vardır. Ama onlar vatansever, milliyetperverdir, onların önünde eğiliriz. Çünkü onlar bizim varlık sebebimizdir. Ama bunlar batıya karşı alabildiğince ezik, doğuya ve kendi milletine karşı ise küstahtırlar. Bu kesimlerin yaşadıkları tam anlamıyla bir vatansızlık sendromudur. Teröre destek veren sözde aydınlarda da, batı başkentlerini ağlama duvarına çeviren kimi siyasilerde de paralel ihanet çetesinin elebaşlarında da bu hastalığın işaretlerini rahatlıkla görebilirsiniz. Terörü, terör örgütünü kutsayacak, teröristlere sempatiyle bakacak kadar muvazeneyi (dengeyi) şaşıranların bu ülkeyle, bu milletle hiçbir gönül bağı yoktur. Onlar ne derse desin kime taşeronluk yaparsa yapsın, biz milletimize hizmet etmeye, yol yürümeye devam edeceğiz."
BİRİLERİ KÖŞELERİNDE DARBE ÇIĞIRTKANLIĞI YAPIYOR
2002'de 76 üniversiteyle yola çıktıklarını ve şu an 193 üniversite olduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Her şehre bir üniversite olur mu' şeklindeki eleştirilere de cevap verdi. Erdoğan, "Peki problemi ne çözer? Hakkari'nin ücra köşesindeki bir çocuk, bir genç acaba üniversite için İstanbul'a, Ankara'ya nasıl gelecek, bunun değerlendirmesi yapıldı mı? İşte biz üniversiteyi Hakkari'ye o yavrunun ayağına götürdük. Orada üniversite tahsilini görebilsin diye dertlenirken, birileri de çıktı oralarda molotofla üniversitelerimizi yakmaya çalıştı. Bunlar benim oradaki Kürt kardeşimin, evlatlarımızın temsilcisi olabilir mi? Mümkün değil. Yıllarca köşelerinden demokrat veya liberal olarak ahkam kesenlerin içlerinde nasıl şifa bulmaz bir darbeci maraz taşıdıklarını hep birlikte gördük, görüyoruz. Milletten ve demokrasiden umudunu kesen bu kesimler her fırsatta tekrar 1960-80'lerin kendilerine alan açan, vazife veren günlerini hatırlıyor. Bu özlemle şu ana kadar savuna geldikleri ne varsa ayaklar altına almaktan gerçek yüzlerini göstermekten çekinmiyorlar. Bir bakıyorsunuz birileri köşelerinde darbe çığırtkanlığı yapıyor, bir diğeri terör örgütüne göz kırpıyor. Hepsi birden bu ülkenin çocuklarının birbirini kırdığı o kara günleri özlüyor. Ama biz bunlara bugüne kadar fırsat vermedik, vermeyeceğiz. Çünkü biz bedel ödedik, yavrularımıza bedel ödetmeyeceğiz" dedi.
"ÜNİVERSİTELERİ TERÖR ÖRGÜTLERİNİN EĞİTİM KAMPINA ÇEVRMEYE ÇALIŞANLARA PRİM VERMEYİN"
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını şöyle tamamladı: "Bu mücadeleyi bundan sonra sizlerle ve bu millete hizmet etmeyi kendine şiar edinen hocalarımız, akademisyenlerimizle yürüteceğiz. Bunu Asım gençleri olmaya aday, çalışan, bilinçli gençlerimizle gerçekleştireceğiz. İşte bu yüzden eğitime özellikle de yükseköğretime çok önem verdik. Bilhassa öğrencilerimizden çok büyük beklentilerim var. Türkiye 1970'li günlerin karanlık günlerine üniversitelerden başlayarak yuvarlanmıştır. Sizlerden, üniversiteleri bilim ve eğitim yuvası olmaktan çıkartıp, terör örgütlerinin eğitim kampına çevirmek isteyenlere prim vermemenizi istiyorum."
Konuşmanın ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'a MAKÜ Rektörü Prof. Dr. Adem Korkmaz tarafından doğal mermer taş kırıklarının öğütülmesiyle oluşturulmuş ve üzerinde hiç boya kullanılmayan Erdoğan ve annesi merhum Tenzile Erdoğan'ın resminin bulunduğu tablo hediye edildi. Erdoğan'a ayrıca Burdur İmam Hatip Okulları Platformu Başkanı ve Ak Parti Burdur Milletvekili Reşat Petek ve imam hatip öğrencileri tarafından üzerinde İstiklal Marşı yazılı ve Mehmet Akif Ersoy'un resmi bulunan mermer üzerine işlenmiş tablo hediye edildi.