Haberler

CHP'li Toprak'tan Erdoğan'a: "Kendisini Patates- Soğana Kurban Etmemelerini İstemesi, Havaalanlarının 'Yenilemeyeceğini' Kabul Etmesi, Söyleyecek...

Haberler
Güncelleme:
Haberler
Twitter'da Paylaş Facebook'da Paylaş WhatsApp'da Paylaş

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kullandığı dile ilişkin “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisini soğana, patatese kurban etmemelerini seçmenden istemesi, köprülerin, yolların, havaalanlarının ‘yenilemeyeceğini’ kabul etmesi, iktidarın topluma söyleyecek sözünün tükendiğini gösteriyor” yorumunu yaptı.

CHP Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kullandığı dile ilişkin "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini soğana, patatese kurban etmemelerini seçmenden istemesi, köprülerin, yolların, havaalanlarının 'yenilemeyeceğini' kabul etmesi, iktidarın topluma söyleyecek sözünün tükendiğini gösteriyor" yorumunu yaptı.

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, haftalık değerlendirme raporunu bugün yayınladı. Toprak seçimlere giderken iktidarın ekonomik krizin üstünü "din ve terör üzerinden" örtmeye çalıştığını ifade ederek, şunları kaydetti:

"İktidar, ekonomiyi yıkıma uğrattıklarını bildikleri için tüm söylemlerini 'din, kin ve terör' üzerine kurgulamaya ağırlık veriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendilerinin Allah'tan talimat aldıklarını' ifade etmesi, muhalefeti imansızlık ve kitapsızlıkla itham etmesi, Gabar'da mezara gömme çağrıları yapması, nefret dilinin en uç noktasıdır!

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini soğana, patatese kurban etmemelerini seçmenden istemesi, köprülerin, yolların, havaalanlarının 'yenilemeyeceğini' kabul etmesi, iktidarın topluma söyleyecek sözünün tükendiğini gösteriyor. Ne yazık ki; ülkenin istikbali için kavgacı, kindar tavırdan, milletin kutsallarını istismar eden dilden vazgeçmek gerektiğini kabul etmekte zorlanıyorlar."

EMEK YAŞAMINDAKİ TABLO

Toprak, AKP'nin politikalarının emekçilerin insani yaşam koşullarını gerilettiğini ifade ederek, "1 Mayıs İşçi Bayramı her yıl olduğu gibi yine iktidarın yasakçı-baskıcı uygulamalarıyla engellenmeye çalışıldı. Mevcut gerçekler; 21 yıllık AKP iktidarının emekçiyi ezen, alın terinin hakkını yok sayan politikalarıyla, işçilerin insani ve ekonomik haklarının gerilediği, dünyada işçilerin çalışma koşullarının en kötü olduğu birkaç ülkeden birisi haline geldiğini ortaya koyuyor" dedi.

Toprak, Türkiye'de emek yaşamındaki tabloyu şöyle aktardı:

"Türkiye, OECD üyesi 36 ülke arasında haftalık ortalama çalışma saatinin uzunluğu açısından 45,6 saatle ikinci sırada. Türkiye'de işçiler 37,2 saat olan OECD ortalamasından 8 saat daha fazla çalıştırılıyor. Şimdi iktidar seçimi kazanırsa çalışma süresini günde 6 saate indirmeyi vaat ediyor. Türkiye iş kazalarında en fazla insanın hayatını kaybettiği ülkeler sıralamasında OECD'de birinci.

"SENDİKAYA ÜYE OLANLAR ATILIYOR"

2002'de çalışanların yüzde 50'si sendikalıyken, 2022 sonunda sendikalı çalışan oranı yüzde 14,3. Kayıtlı 16 milyon işçinin yüzde 85,7'si sendikasız. Toplu sözleşme hakkından yararlanamıyor. Sendikaya üye olan atılıyor.

Euro bazında net asgari ücret açısından Türkiye, Avrupa'da sondan ikinci. Sonuncu sırada Arnavutluk yer alıyor. Yüzde 50 zamla 8500 TL olan asgari ücret 33 bin TL'lik yoksulluk sınırının dörtte biri. İşsizlikte OECD ortalaması yüzde 5 ve altında iken Türkiye'de TÜİK'in şubat verisiyle resmi işsizlik oranı yüzde 10,1, geniş tanımlı işsizlik yüzde 23,4. Kayıt dışı güvencesiz çalışanların oranı yüzde 30. Kayıtlı 16 milyon işçinin yüzde 80'inin ortalama ücreti asgari ücret düzeyinde. Geniş bir kesim ise asgari ücretin altında ücretlerle güvencesiz, sendikasız çalıştırılıyor.

"EMEĞİN ALDIĞI PAY GERİLEDİ"

Kamu kesiminde 700 bin işçi adına sürdürülen toplu sözleşme müzakerelerinde sendikalar 15 bin TL talep ederken iktidarın teklif ettiği taban aylık 12 bin TL. Yoksulluk sınırının üçte biri! AKP iktidara geldiğinde emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 29 iken, 2022 sonunda TÜİK verisiyle yüzde 26'ya geriledi.

İktidarın politikalarıyla yoksullaştırılan, sendikasızlaştırılan, angaryaya ve kölelik ücretleriyle çalışmaya mahkum edilen milyonlarca işçinin yasal, sendikal ve parasal hakları 14 Mayıs sonrası gerçekleşecek iktidar değişikliğiyle uygar ve demokratik ülkeler düzeyine çıkartılacak. Sendikalaşma teşvik edilecek. Ekonomik demokrasi hayata geçirilecek. 60 yıl önce CHP'nin 1963'te çıkarttığı yasayla toplu sözleşme, grev, sendika hakkına kavuşan işçilerimizin hakları ve refahı daha ileriye taşınacak. Emek ve alın teri yeniden en kutsal değer olacak."

"12 BİN AKADEMİSYEN ÜLKEYİ TERK ETTİ"

Toprak, ülkeyi terk eden akademisyen sayısının 12 bine ulaştığına da dikkat çekerek, şunları belirtti:

"Akademik kadrolar kişiye özel tariflerle, iktidara yakınlık derecesine göre seçilen liyakatsiz kişilerle dolduruldu. Özerk üniversiteyi savunan binlerce akademisyen KHK'larla üniversitelerden ihraç edildi. Yargılandı, tutuklandı. Bu iktidar döneminde Türkiye, 12 binden fazla nitelikli, bilimsel çalışmaları ve makaleleri tüm dünyada övgü kazanan bilim insanını kaybetti. Yabancı üniversitelere kaptırdı. Bilimden, bilimsel aydınlanmadan korkan, hazzetmeyen iktidar, 50 binden fazla insanımızı yitirdiğimiz deprem felaketinde bile bilim insanlarının uyarılarına kulak tıkayarak rantı, bir avuç iktidar müteahhidini önceledi. En iyi 100 üniversite sıralamalarında Türkiye'den üniversite kalmadı.

14 Mayıs'ta gerçekleşecek iktidar değişikliğiyle 'tersine beyin göçünün' kapısı açılacak. Akademik ekosistem yeniden inşa edilerek ülkemiz, büyük bir atılıma sahne olacaktır.

İktidarın üniversiteleri partizanlaştırması, üniversiteleri 'aile boyu' kadrolarla doldurmasıyla Türkiye, üniversite eğitimi, kişi başına bilimsel yayın ve patent sayısı, AR-GE'nin milli gelire oranı vb. kriterlerde OECD ülkeleri arasında en dip noktaya inerken, dünyada da geriledi. İktidarımızda beyin göçünü tersine çevirip özerk üniversite, özgür akademi ve bilim ortamını sağlayarak yetişmiş değerlerimize sahip çıkacağız. Türkiye'yi her alanda bilimin ışığıyla aydınlatacağız."

Toprak raporunda şu konulara da dikkat çekti:

"2002'de Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde 180 ülke içinde 99'uncu sırada olan Türkiye, 2023 endeksinde 165'inci sıraya indi. Çok sayıda gazetecinin gözaltına alındığı, tutuklandığı Türkiye, basın özgürlüğünün 'vahim' olduğu ülkeler arasına alınarak, gazetecilerin idam edildiği Afganistan, Sudan, Çin, İran ile aynı gruba dahil oldu.

İktidarın özgür bir medya korkusu çok açık. İletişim Başkanlığı, Basın İlan Kurumu, RTÜK, yargı, iktidarın otoriterliği ve sansürü pekiştirme, medyayı tehdit ve cezalandırma aparatları. İktidarımızda 3 Mayıs; Özgür ve sansürsüz medyanın, korkusuzca çalışan, sendika ve iş güvencesi olan, habercilik yaptığı için yargılanma, tutuklanma endişesi taşımayan gazetecilerin gerçek bayramı olacak.

"İHRACATTA SERT DÜŞÜŞ": İhracatçının dövizine el koyma ve kuru baskılama politikalarının sonucunda, nisanda 43 milyar dolarla tehlikeli boyuta ulaşan dış ticaret açığının yanı sıra, ihracatta yüzde 17'lik sert düşüş yaşandı. Türkiye, ana ihraç pazarlarında ciddi kayıplarla geriledi. Çin, bu boşluğu hızla dolduruyor!

Türkiye'nin ciddi kayıplar yaşadığı Ortadoğu ve Afrika pazarlarında ise Çin'in payını büyüterek, Türkiye'den doğan ihracat boşluğunu fırsata çevirdiği görülüyor. Rusya'ya yapılan ihracattaki artış, bir süre sonra ABD ve AB'nin yaptırım baskısını artırmalarıyla hız kaybedebilir!

"YÜZDE 20, YARATILAN DEĞERİN YARISINI ALIYOR": TÜİK'in 2022 Gelir Dağılımı ve Yaşam Koşulları Araştırması'nın sonuçları, uygulanan ekonomik ve sosyal politikalarla toplumsal yoksullaşmanın ve gelir dağılımında yaratılan adaletsizliğin ne kadar vahim boyutlara ulaştığını gösterdi. Nüfusun yüzde 20'lik kesimi ülkede yaratılan ekonomik değer ve toplam gelirin yaklaşık yarısına sahip olurken, en alttaki yüzde 20'lik nüfusun aldığı pay ise sadece yüzde 6!

İktidarın 'işçiyi, memuru, emekliyi enflasyona ezdirmedikleri' iddiasını TÜİK yalanlıyor. Yıllık ortalama gelirlerde en düşük artış yüzde 21,5 ile ücretlilerde. 2022'de yüzde 64 olan resmi enflasyonun üçte biri. Ülkenin toplam gelirinin yarısını ise bir avuç kişi paylaşmış. İktidar, sosyal devleti ve sosyal adaleti yok ettiği gibi gelir dağılımı adaletsizliğini kat kat artırıyor!

"4'LÜ KUR": Merkez Bankası (MB) net uluslararası rezervleri 6,3 milyar dolarla son 20 yılın en dip noktasına indi. MB'nin açıkladığı resmi döviz alış-satış kurları piyasalarda ciddiye alınmaksızın sadece tabelada kalırken, döviz piyasalarında dört farklı kur söz konusu. Ödemeler dengesi krizi ciddileşirken, ithalata döviz bulma riski büyüyor!... Nisan ayında yüzde 4,5 düşmesine rağmen ithalatın 28 milyar dolar olduğu dikkate alındığında MB rezervlerinin geldiği noktanın vahametini daha somut görmek olanaklı. Sonuçta MB rezervlerini tüketen, piyasalarda '4'lü kur' oluşumuna çaresiz kalan iktidar, döviz piyasasında 'kayıt dışılık ve kaynağı belirsiz' işlemlerin ulaştığı boyut karşısında sadece gelişmeleri izlemekle yetiniyor!

"MALİYET YÜZDE 200, FİYAT YÜZDE 64 ARTTI": Geçen yıl yaş çay alım fiyatını kiloda 6,70 TL olarak açıklayan Erdoğan, bu yıl Rize'deki seçim mitinginde 11,30 TL'lik fiyat verdi. Son bir yılda üreticinin girdi maliyetlerinin yüzde 200'ün üzerinde artmasına karşılık çaya verilen fiyatın yüzde 64 artırılması, üreticinin alın terinin göz ardı edilmesidir!

ÇAYKUR'un Cumhurbaşkanı Erdoğan Başkanlığındaki Türkiye Varlık Fonu'na (TVF) devredilmesi ve bu devirden sonra beş yıldır sürekli olarak yüksek tutarlarda zarar etmesi, çay üreticisine düşük alım fiyatı vermenin gerekçesi yapılmaktadır. TVF'ye devir öncesi kar eden ÇAYKUR devir sonrası, 2018'de 657 milyon, 2019'da 635 milyon 2020'de 547 milyon, 2021'de ise 504 milyon TL olmak üzere 5 yılda toplam 3 milyar TL'ye yakın zarar etti.  2022'de 60 milyon TL 'operasyonel kar' açıklanmasına karşılık ÇAYKUR'a hazine desteği sürüyor.

İktidarımızda Karadenizli üreticinin yegane ekmek kapısı olan çay ve fındıkta alın terinin karşılığı tam olarak verilecek, üretici mağdur edilmeyecek, refahtan hak ettiği payı alacaktır.

SURİYE'DEKİ SON DURUM: 2011'de başlayan iç savaş sürecinde ilk günden itibaren Esad yönetimine tam destek veren İran, bu kez desteğini siyasi olarak en üst düzeye çıkartan bir hamle yaptı. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, geçen hafta Şam'a yaptığı iki günlük ziyarette, oldukça stratejik 14 anlaşmaya imza attı. 13 yıl sonra gerçekleşen bu en üst düzey ziyaretin, Türkiye-Suriye normalleşme girişimlerinin başlaması, Esad'ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir araya gelmek için koşullar öne sürmesi ve Moskova'daki 4'lü toplantının ardından gerçekleşmesi dikkat çekici!

İran'ın Irak'tan sonra Suriye'de de her alandaki etkisini ve ağırlığını pekiştirmek istediği, olası Türkiye normalleşmesi öncesinde Şam yönetimi üzerinde kontrolünü güçlendirdiği anlaşılıyor. Rusya'nın da Suriye'de Türkiye'den önce İran'a yol açarak bu hamleye onay verdiği görülüyor.

ERMENİSTAN- AZERBAYCAN ARASINDAKİ BARIŞ MÜZAKERELERİ: Azerbaycan ile Ermenistan arasında sürdürülen barış müzakerelerinde ABD devreye girdi ve anlaşma taslağının bazı maddelerinde mutabakata varıldığı açıklandı. Türkiye-Ermenistan normalleşmesi ise Erivan'da açılan Nemesis Anıtı nedeniyle kesintiye uğradı. Ermeni terör örgütlerinin Türk diplomatlara saldırılarını simgeleyen anıtın açılışı ardından Türkiye, hava sahasını Ermenistan uçuşlarına kapattı.

Ermenistan'la yıllardır süren çatışmaların yanı sıra Azerbaycan'ın İsrail'le yakınlaşması, Azerbaycan-İran arasında gerilimlere ve zaman zaman sınır çatışmalarına neden oluyor. Sorunların çözülmesi, bölgeye barış gelmesi ülkemizin önceliği. Ermenistan sınırının açılması, ticaretin hızlanması başta Ağrı, Kars, Iğdır, Ardahan gibi sınır ve bölge illerimizde refahın artmasına, ticaretin ve ekonomik hayatın canlanmasına, işsizliğin azalmasına katkı sağlayacaktır."

Kaynak: ANKA / Güncel
title
Close