Büyükelçi Gürsoy: İslam Dünyası, Vatikan Nezdinde Güvenilirliğini Yitirme Yolunda
Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Prof. Dr. Kenan Gürsoy, kısa sürede yaptığı eylemlerle dünyanın dikkatini çeken Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı terör örgütüne karşı tepkisini 'Cılız' biçimde ortaya koyan İslam aleminin, Vatikan nezdinde güvenilirliğini kaybetme yolunda olduğunu söyledi.
Türkiye'nin Vatikan Büyükelçisi Prof. Dr. Kenan Gürsoy, kısa sürede yaptığı eylemlerle dünyanın dikkatini çeken Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı terör örgütüne karşı tepkisini 'Cılız' biçimde ortaya koyan İslam aleminin, Vatikan nezdinde güvenilirliğini kaybetme yolunda olduğunu söyledi.
Gürsoy, Batı'yı da eleştirirken İslam dünyasının ihtiyacı olan dinler ve etik, dinler ve İslam tipinde bir konseyi gerçekleştirebilecek ülkenin Türkiye olduğunu öne sürdü. Dışişleri Bakanlığı dışından yapılan bir atama olması nedeniyle adından söz ettiren Prof. Dr. Kenan Gürsoy'un, yaklaşık 5 yıldan bu yana sürdürdüğü Vatikan (Kutsal Makam) büyükelçiliği görevi 30 Eylül'de son buluyor. Galatasaray Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'nı yürüttüğü sırada misyon şefliğine getirilen Gürsoy, diplomasi geleneğinden uzak olmasının yanı sıra, son dönem Osmanlı maarifçi ve mutasavvıflarından Kenan (Rifai) Büyükaksoy'un torunu olması nedeniyle 'şeyh' yakıştırması yapılarak haberlere konu edildi.
Türk Tasavvufu, Varoluşçuluk Felsefesi, Fenomenoloji, Etik ve Karşılaştırmalı Dini Etik gibi konular üzerinde çalışmalar yapan, kitaplar yazan felsefe profesörü Gürsoy, Türkiye'de felsefi tutum ve düşüncenin yaygınlaşması için çaba sarf edenlerden. Alanındaki derin bilgisiyle kısa sürede Vatikan ve onu içinde barındıran İtalya'da dikkatleri üzerine çekmeyi bilen Gürsoy, bu nedenle dönemin Papa'sı 16'ncı Benediktus'a güven mektubunu sunarken ruhani liderle girdiği derin sohbet, kendisi için belirlenen saat diliminin aşılmasına neden oldu. Kendisini, 'Hariciye'nin (Dışişleri Bakanlığı) haricinden" diye niteleyen Gürsoy, "Dünya tecrübesi derin, kültürü ve ihatası çok geniş olan bir öğretim üyesidir" dediği Diyanet İşleri'nin Dış İlişkilerden Sorumlu Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Paçacı'ya görevini devredecek olmaktan çok memnun. Gürsoy, inananı bakımından en büyük Hristiyan mezhebi olan Katolikliğin merkezindeki deneyimlerini ve buranın dünya sorunlarına eğilişinin nasıl olduğunu anlattı.
"VATİKAN'DA HÜSN-Ü KABUL GÖRDÜM"
Vatikan hariciye, diplomatik ortamında yabancılık çekmediğini söyleyen Gürsoy, büyükelçiliğe yönelinen bir mesleğin içinden değil, öğretim üyeliğinden gelmesinden ötürü, Vatikan Büyükelçisi olarak atandığında bu görevi layıkıyla yerine getirememe endişesi taşıdığını söyledi. Gürsoy, şöyle dedi:
"Burada iyi bir hüsn-ü kabul gördüm. Benim kendi uğraştığım işler için de çok faydalı oldu. Siyasetin içinde de olsanız, sosyal hayatı yönlendiren bir takım kurumlarla ilişkinin içinde de olsanız orada herkesin formasyonunda daha temelde bir inanca ilişkin teolojik veya felsefi formasyon var. Bu sizin iyi karşılanmanız için anlaşılmanız ve sizin anlaşılmanız için iyi bir vesile oluyor."
Roma'daki ve dünyanın çeşitli yerlerindeki tanınmış, teoloji, felsefe, hukuk ve biyoetik konularının işlendiği, Vatikan'ın görüşünü şekillendiren, politikasını belirleyen Katolik üniversitelerinin bağlanma noktasının Vatikan olduğuna dikkat çeken Misyon Şefi, şöyle devam etti:
"Bir tip felsefenin de en iyi gerçekleşmekte olduğu yerin burası olduğunu görüyoruz. Bir kere inanca uzak olmayan, etik alana önem veren, dindarlığın sosyal alanla işbirliği yapmasının gerekli olduğunu savunan, genel anlamda dünya barışına götüren felsefenin ve özellikle insan şahsiyetini değerlendiren personalist (kişisel) yaklaşımın çok etkin olduğunu görüyorum. Kilisede, 2. Vatikan Konsili ile reform yapılırken de felsefenin sözünün geçmiş olduğunu görüyoruz."
"DİN, FELSEFE İLE YÜKSEK TEMASTA OLMALI"
Kutsal Makam'ın, dünya, insan sorunlarına açılmada, dindarlıklarından hareketle bu dindarlıklarının kucaklayıcı açılma ve farklılıklarla olan münasebetleri, farklı dinlerle olan münasebetlerinin oluşturulmasında felsefe ile yüksek temaslarının olmasının önemine değinen Büyükelçi, şöyle konuştu:
"Bu, dünya dinleri için benim dilediğim bir şeydir ve özellikle benim mensubu olduğum İslam dininin oluşturduğu fikir hayatı bakımından. Bunu yapamadığımız sürece bağlı bulunduğunuz dinin ve dindarlığınızın, dünyanın gelişen problemleri, fikri ve sosyal problemleri karşısında zayıf düşeceğini düşünüyorum."
PAPA: BANA TÜRKİYE'DEN YEŞİL IŞIK YANDI MI?
Kenan Gürsoy, geçtiğimiz günlerde Türkiye'nin resmi daveti iletilen Papa Francesco'ya kısa bir veda ziyaretinde bulundu. Bu sırada 28-30 Kasım arasında yapılması planlanan Türkiye seyahatinin gündeme geldiğini anlatan Gürsoy, "Türkiye sizi coşkuyla bekliyor" sözleri üzerine Papa'nın, "Bana yeşil ışık yandı mı?" dediğini anlatırken, "Demek ki bir beklenti içindeydi ve Türkiye gezisine önem veriyor diye düşündüm"
Gürsoy, Papa'nın Türkiye ziyaretinin resmiliğe kavuşmasının ardından tüm dünya kamuoyu nezdinde büyük heyecan uyandığını da ekleyerek, "Bunun İslam ile Hıristiyan aleminin, diyalog bakımından karşı karşıya gelmesinin bir tür somut örneği olacak diye düşünüyorlar. Tam da bugünlerde olmasından dolayı dünya kamuoyu buna önem veriyor. Bu, Vatikan ve Fener Rum Patrikhanesi diyaloğunun etkin bir parçası olarak da değerlendirilmesi bakımından önemli" diye sözlerini sürdürdü.
Yöneltilen sorular üzerine Kutsal Makam'ın güncel dünya sorunlarına ve barışına yönelik tutumunu da değerlendiren Gürsoy, Papa Francesco'nun IŞİD'e karşı silahlı değil, fikri bir mücadele verilmesi gerektiği mesajına ilişkin şunları kaydetti:
"Bu çok doğru, ama gerçekleştirilmesi aynı zamanda çok güç olan bir mesaj. Fakat Papalık hiyerarşisi sadece toplumsal anlamda değil, siyasi anlamda da çok sayıda mesaja imza attı. Suriye'ye karşı oluşturulacak bir politikaya nasıl baktığını ifade eden görüşleri var. Suriye politikasına bu kadar girmesi gerekir mi onu bilmiyorum, ama siyasi alanda cereyan etmekte olan uluslararası, hatta şiddete dayalı cereyan eden bir takım hadiseler üzerine görüşü var, sadece görüşü değil bir politikası var. Bu politikayı da ulaşabileceği her yere götürüyor."
Geçen yıl Suriye'ye karşı olabilecek muhtemel bir savaşı engelleyen önemli unsurlardan bir tanesinin, ortaya koyduğu barış fikri dolayısıyla Vatikan olduğuna dikkati çeken Büyükelçi, "Bunun yanlışlığını ya da doğruluğunu tartışmıyoruz, ama böyle bir tarafının olduğunu söyleyebiliyoruz" dedi. Gürsoy, Vatikan bir devlet dahi olsa, dünya olayları karşısındaki mesafesinin, bir etik mesafe olması gerektiğini düşündüğünü ekledi.
Dünyadaki 1.2 milyar Katolik'i temsil eden Vatikan, IŞİD karşısında çok net mesajlar vererek, İslam dünyasını da bu konuda açık bir tepki vermeye çağırdı.
Gürsol, "Bugüne kadar muhatabından cılız sesler yükseldi" şeklindeki bir hatırlatma üzerine şu karşılığı verdi:
"Genelde bütün bir İslam dünyasının kendisini ifade ederken ileri sürdüğü konular bakımından bir mesafeye çekildiğini görüyorum. Bu mesafe, belki net olarak dile getirilmeyen bir dil ile yapılıyor, yani sözcükleri kavramları dile getirmiyor ama tarzda böyle bir şey var. Bu bize şunu söylüyor: siz bütün bunların hakiki İslam'la alakalı olmadığını hep söylediniz, fakat ne yaptınız? Afrika'da, Asya'da, hatta dünyanın farklı yerlerinde insanlar, Hristiyanlar öldürülüyor. Suriye'de ve Irak'ta Hristiyanlara karşı yaşananlar da bunun örnekleri olabilir. Buna karşı nasıl bir örgütlenme gerçekleştirdiniz? İslam'ın içinden nasıl bir müşterek ses yükseldi? ve İslam'ın kendi içinde nasıl bir teşkilatlanmayı buna karşı gerçekleştirmiş olabiliriz? 'Gelin dostluğu nasıl oluşturabiliriz, bunları tekrar düşünelim' dediğiniz zaman bu dil bize 'Siz bugüne hiçbir şey yapmadınız' diyor ve kendi taraflarına çekiliyorlar. Bu alanda bu görüntüler üzerinden İslam dünyası, Vatikan nezdinde güvenirliliğini maalesef kaybetme yolundadır. Mutlaka örgütlenilmesi gerekir ve bu örgütlenmenin sadece İslam dünyası için değil, bütün dünya ile beraber çalışılması gerekir diye düşünüyorum. Ortaya çıkan bir İslam dünyasından bahsediyoruz, ama asla İslami olan bir tavır değildir. İslam dünyasının kendi içinde bir etik ve İslam, dinler ve etik, dinler ve İslam tipinde bir konseye ihtiyacımız olduğunu ve bunu da yapabilecek olanın Türkiye olduğunu düşünüyorum."
Gürsoy bu önemli adım için Türkiye'yi işaret etmesinin nedenini ise, "Bütün kazanımları, tarih boyunca gerçekleştirdiği İslami yaşayış tecrübesinin buna uygunluğu, dünya ile olan münasebetinin zenginliği ve Batı dünyası ile her an iletişim içinde olmak için bir gayret sarfediyor olması dolayısıyla" diye açıkladı.
"Şunu da soralım: Hristiyan dünyası bütün bunlar karşısında evrensel tavrını doğru koyabilmiş midir?" sorusunu gündeme getiren Gürsoy, şöyle dedi:
"Tabii içinde misafir olduğum bir ülkenin politikasına karışmak benim harcım değildir, ama Vatikan gerçekten barışı arzu eden, bu konuda çaba sarf eden kurumlara sahiptir. Gönül ister ki tavırları sadece dünya Hristiyanlığının korunması için, onların gördüğü problemlerin dile getirilmesi ve bunlara özelde çare bulmak için olmasın. Fakat bütün dünya insanlığı, bütün dindarlar için olsun. Bunu, kendi vazifemizi yapıp yapmadığımızı iyi kontrol etmeden söylemeye hakkımız var mı? Ama en azından burada Vatikan politikalarını takip eden bir temsilci olarak böyle bir dileği dile getirebilirim. Doğru anlaşılmış, idrak edilmiş bir İslamiyet'in yaşanıyor olmasından dolayı Vatikan'ın özellikle memnun olacağını gayet iyi biliyorum."
"IŞİD MİLİTANLARI YETİŞİRKEN BATI NEREDE İDİ?"
Misyon Şefi, IŞİD konusunda Batı'yı da şu sözlerle eleştirdi:
"Fakat şunu da söyleyelim ki IŞİD'de yer alan pek çok gencin Müslüman ebeveynlerden olmalarına rağmen Batı'da, Avrupa'da yetişmiş olduklarını biliyoruz. Onlar bu şekilde yetişirken Batı dünyasının entelektüelleri ve dindar entelektüelleri nerede idiler? Elbette kabahat bizimdir, biz yeterince eğitemedik, ama onlara düşen bir pay da yok muydu? En azından bu gençler yetişirken onların dindarlıklarına saygı göstererek, ama yine de onları dışlamayarak bir takım birliktelikler oluşturamazlar mıydı? Kategorik bakmayarak, kendi kalelerini dışarıya karşı kurmayarak, banliyöde yaşayan insanlara daha farklı bir seviyede muamele ederek bunu sağlayamaz mıydı? Büyük gayretlerin olduğu muhakkak Batı dünyasında bunun gerçekleştirilmesi için, ama onların da en az biz İslam dünyası gibi bu konunun hallinde yapabileceği işler vardır, bunda muktedirdir. Kabahat, durumun sorumlusu olmamız bakımından bizlerdedir, ama onların da kendi bakış açılarını ortaya koyarken evrensel bir bakış açısı içinden hadiseleri görmeleri uygun olur diye düşünüyorum."
"TÜRKİYE KURUMSAL BİR CEVAP VERMELİ"
IŞİD meselesinde Türkiye'nin ne yapabileceği sorusuna Gürsoy, şu şekilde yanıt verdi: "Türkiye buna cevabının bir tür kurumsallaşması lazım ve karşı tarafın da bizim cevabımız karşısında, buradaki kurumsallaşmanın farkında olması ve onun da buna iştirak etmesi lazım. Bu konuda Türkiye'de bir teşkilatlanmaya ihtiyaç var. Biraz evvel söylediğim dinler ve etik, dinler ve barış gibi bir yapılanmanın, bir araştırma enstitüsünün en azından tüm bunlara muhatap olacak bir ölçüde örgütlenmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin bugüne kadar ihmal ettiği bir konu var. En güzel bir şekilde bunu yaşıyor fakat bilimsel ve belki de felsefi bir seviyeye getirmekte o kadar dinamik olamıyor. 21'inci yüzyılın şartlarında doğru bir dindarlığı, evrensel bir mahiyet ve evrensel bir kucaklayışa sahip dindarlığın nasıl olması gerektiğini, kavramlarını ve sistemlerini belirleyerek ortaya koymalıdır. Bu sadece kendisi için bir mesaj değil, fakat bütün bir dünya için bir çağrı niteliğinde olmalıdır. Türkiye bu insanlara, bu donanıma sahiptir ve dikkat ederse tarihi geçmişinden de araştırmayla bunun nasıl yapılması gerektiğine ilişkin bir takım ipuçlarını elde etme imkanına da sahiptir. Gaflet içinde olmayalım derim. Bunu ihmal etmeyelim. Aksi takdirde nereye gittiğimiz ortada."
"İSLAM DÜNYASINDAKİ GELİŞMELER BATI TARAFINDAN İSTİSMAR EDİLİYOR"
Batı dünyasındaki bir fundamentalizmden (aşırı tutuculuk) de bahseden Gürsoy, şu ifadeleri kullandı:
"Buranın siyasetine önyargılar malzeme olmuyor mu? Hatta İslam dünyasındaki bu gelişmeler istismar konusu edilmiyor mu? Evet. Bakın bu noktada birlikte çalışmaya ihtiyaç var. Yine böyle bakıldığında Türkiye'nin Vatikan gibi dünya çapında 1 milyar 200 milyon insanı etkilediğini düşündüğümüz yerde iyi bir temsilciye ihtiyaç vardır. Kültürel anlamda etkinliklere ve bizde yaşanan İslami derinliğin fark edilmesi için çabaya ihtiyacı vardır. Bunun arka planındaki felsefenin, dünya görüşünün, bugün adına değerlendirilerek takdimine ihtiyaç vardır. Bunu ihmal etmeyelim derim. Bu bizim buradaki işlevimizdi. Niyetimiz büyük, imkanlarımız ve kabiliyetlerimiz dar olmuş olabilir, ama bir başlangıç olarak kabul edilsin, ileriye matuf olarak gelecek olan büyükelçilerimiz de inşallah buna özeni göstersinler. Zaten bu doğrultuda oluyor. Yeni gelecek olan büyükelçimiz de Diyanet İşleri Başkanlığı ikinci başkanı ve dış münasebetlerden sorumlu genel müdürümüz. Sayın Mehmet Paçacı, dünya tecrübesi çok derin olan, kültürü ve ihatası çok geniş olan bir öğretim üyesi arkadaşımızdır."
Paçacı'nın, Türkiye'deki diyanet teşkilatıyla Vatikan'daki diyalog bakanlığı arasında çalışmaları başlatmak üzere olan bir kişi olduğunu vurgulayan Gürsoy, "Bunu, burada bir fiil yürütecektir. Çok güzel temaslara ve müşterek bir takım mesailere temel olacak hadiselere imza atacaktır. Gönül rahatlığıyla görev değişimi yapabileceğim. Onun buraya gelişini sevinçle karşılıyorum" dedi.
"YUVAMA, ÜNİVERSİTEYE DÖNECEĞİM"
Hariciyenin haricinden biriyken şimdi hariciyeden dahile döneceğini dile getiren Büyükelçi Gürsoy, Türkiye'ye dönüşünde ne yapmak istediğini ise, "Kendi yuvama, üniversiteye dönmek ve bana bu imkanı verirlerse bulunduğum üniversitede dinler ve etik alanında bir merkez oluşturmak istiyorum. Değil ise etik dersleri üzerinden buna devam etmek, bunun gerekliliği anlamında da insanımızı ikna etmek istiyorum" ifadeleriyle anlattı. "Hayatımın en güzel dönemlerinden birini burada yaşadım" diyen Gürsoy, kendisini burada evinde hissettiğini dile getirdi. Öte yandan, Osmanlı'dan beri gelen hariciyecilik (dışişleri) geleneğinin Türkiye'de bozulmaması gerektiğinin de altını çizen Gürsoy, Türkiye'de kaybolmak üzere olan insan münasebetlerindeki davranış kalıplarındaki güzellik ve estetik tarz ile zarif bir dil kullanımının hariciyede hala mevcut olduğunun altını çizdi. - Roma