Bülent Arınç: "Bağırmanın Zamanıdır, Kral Çıplak Demenin Zamanıdır"
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, “Tatlı su balığı siyasetçileri var. Suya sabuna dokunmadan. Majestelerinin gazetecilerine havanın güzelliğinden, suyun berraklığından bahsetmek yeterli değil; öksürmenin zamanıdır, bağırmanın zamanıdır, kral çıplak demenin zamanıdır. Allah cesur olana izzet verir. Cesur olan izzet kazanır, itibar kazanır” dedi.
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, "Tatlı su balığı siyasetçileri var. Suya sabuna dokunmadan. Majestelerinin gazetecilerine havanın güzelliğinden, suyun berraklığından bahsetmek yeterli değil; öksürmenin zamanıdır, bağırmanın zamanıdır, kral çıplak demenin zamanıdır. Allah cesur olana izzet verir. Cesur olan izzet kazanır, itibar kazanır" dedi.
Eski TBMM Başkanı Bülent Arınç; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Saadet Partisi Genel Başkan Vekili Sabri Tekir ve Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı'nın da katıldığı ve Türk Demokrasi Vakfı'nın düzenlediği "Türk Demokrasi Vakfı; Yeniden" başlıklı programda konuştu.
Arınç, şunları söyledi:
"Siyasi hayatında dört partisi kapatılmış bir kişi karşısında konuşuyor. Biz, Refah Partisi'nin yüzde 3 buçuk aldığı, yüzde 7'ye çıktığı seçimlerden geçerek geldik. Birebir siyaset ve propaganda yapmayı tercih ettik. Milli Görüş'ün temel prensibi böyleydi. Herkese fikrimizi anlatmalıydık. Herkesi dinlemeliydik. Ola ki bir yanlışımız varsa, düzeltirdik. Ola ki karşımızdakinin bir yanlışı varsa, onu bertaraf etme imkanımız olurdu. Hiçbir paneli kaçırmadık. Hiçbir açık oturuma gitmemezlik etmedik. Hiçbir şekilde, bir toplantıda fikrimizi açıklamaktan geri kalmadık. Her yerde var olmak bizi görünür kıldı. Fikirlerimizi bilinir kıldı. ve biz 95'te birinci parti olduk. Çok da küçük bir oranla, şimdiki oranlara bakarak söylüyorum; yüzde 21,5 ile 158 milletvekili çıkardık. Bu bizim her yerde varoluşumuzdur. Esnaf, köy ziyaretleri ile... Bütün STK'ları ziyaretle, onların toplantılarına katılmakla. Köy köy, kasaba kasaba gezmekle. Şimdiki siyasetçilerin çoktan ihmal ettiği bazı şeyleri biz çok sık yapıyorduk.
AK Parti'nin kuruluşunda, bütün toplantılara gittim; özellikle ben. Hem Meclis'te; kürsüleri iyi kullandık. Toplantılarda görüşlerimizi açıkladığımız gibi; grup başkanvekilliği yaptık, milletvekili olarak fikirlerimizi söyledik. 38 milletvekiliyle, 91-95 arasında Refah Partisi öyle bir muhalefet örneği gösterdi ki 95'i hazırlamış oldu.
"KENDİMİZİ ANLATMALIYDIK, DÜŞÜNCELERİMİZİ SÖYLEMELİYDİK"
Mehmet Ali Birand'lar, Ali Kırca'nın Siyaset Meydan'ları… Hiç unutmuyorum, daha milletvekili bile değilim, 90'lı yılların başında; Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte, o tarihte İstanbul İl Başkanı olması lazım, Dinamit programına katıldık, Ahmet Altan ve Neşe Düzel'in birlikte sundukları program. Biz oralara koşarak gittik. Kendimizi anlatmalıydık, düşüncelerimizi söylemeliydik. Çünkü hakkımızda öyle yanlış algılar vardı ki; 'bunlar gerici, bunlar yobaz, bunlar laiklik düşmanı, bunlar Atatürk denildiği zaman tüyleri diken diken olur.' Ama biz bu ülkenin akıllı insanları, iyi siyaset yapan insanları olarak laikliğin ne anlama geldiğini söylemeye çalışıyorduk. Ama laiklik yerine, laikçi kesilen bir takım insanlar; bizi peşin hükümlerle maalesef mahkum ediyorlardı.
28 Şubat dönemini hatırlayın ki… Bunların hepsi el ele vererek bir iktidarın sonunu anormal bir şekilde ortaya çıkarmışlardı. Bütün bunları yaşamış insanlar olarak şunu söylüyorum. AK Parti seçime gidiyor, yani 3 Kasım 2002. Çok yakın bir zamanda Recep Tayyip Erdoğan'ın genel başkanlığı ve aday olamayacağı Yargıtay tarafından karara bağlandı. Oysa rahmetli Hasan Celal Güzel için bunun tam aksi bir karar vermişti, yani siyasi yasaklı olamayacağı yönünde. Ben de soru soran Türkiye Gazetesi'nden bir gazeteciye, 'yargı siyasallaşmıştır, iki tane farklı görüş ortaya çıkmıştır' dedim. Sadece bunu ifade ettiğim için, Yargıtay'ın o dairesinin başkan ve üyeleri, hakkımda beşer bin liralık tazminat davası açtılar. Yargı nasıl siyasallaşmıştır, dediğim için.
Anlaşıldı ki Tayyip Bey, birinci bölgenin birinci sırasından silindi. Yerine Kemal Unakıtan getirildi. Karşımızda muhalefet partileri var. CHP'si ile o tarihte DYP'si ile DSP'si var, diğerleri var. Çok neşeliler. Bana ısrarla şu soruyu soruyorlar. 'Erdoğan'ın milletvekili olamayacağı anlaşıldı, dolayısıyla Başbakan da olamayacak. Adayınız kim?' Adamların bütün derdi, bu. Ben de şöyle, 'önce ben size soru sorayım' dedim. Hiçbirisi 'ikinci Başbakan adayımız şudur' diyemedi. Ben yaradana sığındım, 'alın size 10 tane başbakan adayı dedim, Abdullah Gül'den başladım.' Allah duamızı kabul etti. Tayyip Erdoğan'ın aday olamadığı seçimde Abdullah Gül başbakan oldu.
"O TARİHTE 10 İSİM VERİRKEN, BU TARİHTE VEREMİYORUM"
O tarihte 10 tane isim verirken, bu tarihte, 'bir tane daha hiç olmazsa bir isim ver' diyenlere veremiyorum. Devir böyle değişti. Biz güçlüydük, ekiptik. Bu ekipte, ön planda görünen insanlar eşitler arasında birinci olarak ön plana çıkarlardı. Buna da ihtiyacımız vardı, Türkiye bunu istiyordu. Ama bu tablodaki eksiklerden bir tanesi olsaydı, o kadar popülarite sağlayamazdık.
"İSTERDİM Kİ AK PARTİ'Yİ TEMSİL NOKTASINDA BİRKAÇ ARKADAŞIMIZ BULUNSAYDI"
Bu tür toplantılara mutlaka katılmak zorundalar. Kim? AK Partililer… Katılmazlarsa eksik kalır. Fikirleri olmadığını anlarlar veya düşünürler. Fikirlerini savunmaktan aciz olduğunu düşünürler. Ben buraya AK Partili sıfatıyla gelmedim. Evet AK Partiliyim, AK Parti'deyim, Meclis başkanı olarak davet edildim. İsterdim ki AK Parti'yi temsil noktasında birkaç arkadaşımız bulunsaydı.
"SEN DE GELSEYDİN. BİZ KORKMAYACAĞIZ"
Neden gelmediklerini, gelemediklerini biliyorum. 'Devir çok zor be kardeşim, şimdi oraya gidersek, bir tarafta Kılıçdaroğlu olacak, bir tarafta öbürü olacak. Böyle bir fotoğrafı ben birilerine nasıl izah ederim.' Korkuyor. Bu çok yanlış. Davet edilenler gelmişler. Sen de gelseydin. Biz korkmayacağız. Fikrine güvenen insan hiçbir şeyden korkmaz. Benim buraya gelip de sayın Genel Başkanlar ki birazdan konuşacaklar. Onların fikirlerine katıldığımı, onların ittifakı içinde yer aldığımı göstermez ki.
Ben Meclis Başkanlığı yapmış bir insan olarak buraya davet edildim. Eğer Demokrasi Vakfı yarın; sempozyumlar, paneller, açık oturumlar yaparsa, oraya gelir, kendi fikirleri ifade etme imkanı bulurum. Ben bu vakıfta eskiden çalıştım.
"BU PARANOYA ŞU ANDAKİ DEMOKRASİNİN EN BÜYÜK HANDİKAPLARINDAN BİRİSİDİR"
Niye buraya gelemesin bazı insanlar? Paranoya var. 'Orada olursam eyvah mahvoldum, bittim.' Bu paranoya şu andaki demokrasinin en büyük handikaplarından birisidir. Arkadaşlarımız video konferansta herkes görüşlerini açıklıyor. Birisini ismi dikkatimi çekti. Adı Fettullah'tı ve sakallıydı arkadaşımız. Gül vardı başında. İnşallah 'Gülen' değildir dedim içimden. Bu ne olur, bu bir paranoya. Arabasının plakası FG olduğu için 'Sen bu plakayı değiştir, yoksa başına çok işler gelir' denen bir Türkiye'de yaşıyoruz. Umarım KHK ile işinden atılmamıştır. Adli yargılamalar Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın da en çok şikayet ettiği şekilde, bugünkü sıkıntıları üzerimizden atacak noktaya gelmemizi gerektiriyor.
"TANIMIYORUZ DİYEMEYİZ"
Türk Demokrasi Vakfı da bundan sonra çalışmalarında günümüzün koşulları içinde adli yargılamalar, yüzde 67'si sadece bunlardan diyen Anayasa Mahkemesi ağlıyor, yalvarıyor. Artık önüme mahkeme ile dava ile gelmeyin. Verdiğimiz emsal kararları uygulayın diyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde hakim arkadaşımız var. Ona rağmen tanımıyoruz diyemeyiz. 87'den beri bunun içindeyiz. Bundan çıkmaya da niyetimiz yok. Varsa gücünüz çıkarsınız ama hem yargı yetkisini tanıyacağız, hem kararlarını Anayasa'nın içinde üstün noktaya getirmişiz. Ben bunu uygulayamam. Bunlar doğru şeyler değil.
"KRAL ÇIPLAK DEMENİN ZAMANI"
Tatlı su balığı siyasetçileri var. Suya sabuna dokunmadan. Majestelerinin gazetecileri ile bazen baş başa gelirler, havanın güzelliğinden, suyun berraklığından bahsederler. O sırada da bazı ufak tefek şeylerden konuşurlar. Zannedersiniz ki bir şey söyledi. Majestelerinin gazetecilerine havanın güzelliğinden, suyun berraklığından bahsetmek yeterli değil; öksürmenin zamanıdır, bağırmanın zamanıdır, kral çıplak demenin zamanıdır. Allah cesur olana izzet verir. Cesur olan izzet kazanır, itibar kazanır.
Her gün TBMM'de neredeyse bir eski milletvekilimizin bir eski bakanımızın cenaze törenine katılıyoruz. Siyasetçilerden yana taraf olmalıyız, siyasetçileri korumalıyız, siyasetçileri küçük görmemeliyiz. Herkes arkasında bıraktığı iz ile gidiyor. Eğer hiçbir iz bırakamamışsa, hayıflanırım ona. İz bırakmak da şahsiyetle olur. Bana fikrimi sordukları zaman; ben hiçbir zaman sağa sola, yukarı aşağı bakmadan konuşurum. Kim ne demiş beni ilgilendirmez. Evet bunun için dokuz köyden de kovuluyoruz ama arkadaşın biri çok güzel söylemiş: 'Senin söylediklerin doğru olsun, sen doğruyu konuş, gerisi dokuz köyün meselesi. Mutlaka bir yer bulur ve orada halkın gönlüne girmeyi başarırsınız.
"ALTILI MASA VE ONLARIN TEMSİL ETTİKLERİ İTTİFAK, HER BİRİ BENİM KATIMDA SAYGINDIR"
Sayın Genel Başkanları hep beraber dinleyeceğiz. Benim burada bulunmam, Türk Demokrasi Vakfı'nın kuruluş yıldönümünde kutlamaya iştiraktir. Altılı masa ve onların temsil ettikleri ittifak, her biri benim katımda saygındır. Düşüncelerine de fikirlerine de saygı duyuyorum. Ben onlar gibi düşünmüyor olabilirim. Ama bu fikirlerimi ayrıca bir tartışma mekanında konuşma imkanımız olur. Burada onların hazır bulunması mazhariyettir. Hazır bulunmayanlar açısından da sadece üzülüyorum. ve gittikleri yolun yol olmadığını söylüyorum. Televizyon programlarında, onların adına konuştuklarını zannettiğimiz… AK Parti'ye yarayışlı işler yapmıyorlar. Her konuşmaları ile AK Parti'yi daha da aşağı çekiyorlar. Onlar temsil etmesin partimizi, siz temsil edin. Ey Genel Başkan Yardımcıları… Yani partimin düşüncesi budur diye siz neden çıkmıyorsunuz? Neden konuşmuyorsunuz? Her şeyi çok bildiğini zanneden bu laf ebesi adamlardan ne zaman kurtulacaksınız?"