Bizim Dilimiz Osmanlıca" Sempozyumu
Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Osmanlı Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, “Dünyada Türk milleti dışında 100 sene önceki harflerini okuyamayan bir nesil yok” dedi.
Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü ve Osmanlı Araştırmaları Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, "Dünyada Türk milleti dışında 100 sene önceki harflerini okuyamayan bir nesil yok" dedi.
Muradiye Mezunlar Derneği, "Bizim Dilimiz, Osmanlıca" konulu sempozyum düzenledi. Kocatepe Kültür Merkezi'nde düzenlenen sempozyuma, bürokratlar, edebiyatçılar, gazeteciler, dernek üyeleri ve çok sayıda davetli katıldı. Muradiye Mezunlar Derneği Başkanı Tuncay Çelik'in teşekkür konuşmasının ardından söz alan gazeteci ve yazar Ahmet Taşgetiren, "Konumuz Osmanlıca, bizim dilimiz. Kendi ifadelerimiz var, kelimelerimiz var ama sanki o kelimeler kullanıldığında başka bir dünyadan getirilmiş gibi bir his doğuyor. Bizim olmayan kelimeleri kullanmak sanki daha tabi, daha normal hale gelmiş. Oradan başladığımızda Osmanlıca'yı, Türkçe'yi, bizim dilimizi, bizim alfabemizi konuşmak son derece hayati bir mesele haline geliyor. Biliyorsunuz Osmanlıca tartışması, eğitim kurumlarımıza Osmanlıca diye bir ders konulması, en azından seçmeli konulması teklifinin akabinde meydana geldi. Böyle bir teklif Osmanlı'yı geri getirmek, Cumhuriyet ile hesaplaşmak gibi bu bağlamlarda tartışılır hale geldi. Yani Osmanlıca öğrenmenin devlet arşivleriyle de Osmanlı arşivleriyle de çok yakın bağlantısı var. Yani, bir anlamda tarihimizi okuyabilmek, geçmişimizi okuyabilmek noktasında da çok hayati önemi var" ifadelerini kullandı.
"İDDİA BİN YILLIK TARİHİMİZLE, DİNİMİZLE, MİLYONLARCA BELGELERİMİZLE KOPAN BAĞIMIZI YENİDEN İHYA ETMEK"
Prof. Dr. Akgündüz, "İster Arap harfleri deyin, ister Osmanlıca harfler deyin, ister İslam harfleri deyin mesele İslam harfleri veya Osmanlıca harfleri yani alfabe meselesidir. Şimdi bin küsur yıldan beri bütün kültürümüzün kendisi ile yazıldığı, çizildiği ve tartışıldığı, sadece genel müdürümüz burada Osmanlı Arşivi'nden. Hatamı düzeltsin, 200 milyonun üzerinde evrak bulunan, 100 binler, milyonlarca gazetemiz, 10 binlerce cilt kitaplarımız olan bir kültürle köprümüz yıkılmış. Dünyada Türk milleti dışında 100 sene önceki harflerini okuyamayan bir nesil yok arkadaşlar" dedi.
Rusya'nın Türki Cumhuriyetler'de Rus alfabesini kabul ettirerek bunu yapmaya çalıştığını vurgulayan Prof. Dr. Akgündüz şunları kaydetti:
"Buna rağmen Özbekistan'daki, yani Osmanlı alfabesi diyelim veya İlam alfabesi diye onu bilenler bizden daha fazla. Çünkü medreseler devam etmiş. O zaman ikinci bir sorunun cevabına gelmek lazım. Bana göre Mustafa Kemal, tam Latin harflerinin kabul edildiği gün vermiş olduğu beyanatta, ki orada onun tabiriyle Arap harflerini bırakıp, Latin harflerine geçmek, deveden inip bir modern arabaya binmek şeklinde karikatürize edilmiş. Bende bütün belgeleri var. Vaktimi harcamak istemiyorum. Osmanlı lügatini kimse geri getirmeye veya Latin harflerini ortadan kaldırmaya, öyle bir iddia yok. Rejim değişikliği iddiası da yok. İddia, bin yıllık tarihimizle, dinimizle, milyonlarca belgelerimizle kopan bağımızı yeniden ihya etmek. Bu bir kültür ihtilalidir. Teşebbüs edenleri tebrik ediyorum ve muvaffakiyet diliyorum, dua ediyorum."
"BU KAÇINILMAZ GEÇİŞ VE ETKİLEŞİM DAHA SAĞLIKLI ŞEKİLDE YAPILABİLİRDİ"
Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hayati Develi ise, "İçinizde Kur'an-ı Kerim'i yüzünden okumayı bilmeyen çok az insan vardır diye düşünüyorum. Önemli bir kısmımız biliyoruz. Osmanlı alfabesi dediğimiz şey de buna birkaç işaret ilavesinden ibarettir. Peki bu bizim Osmanlıca metni okumamıza yetiyor mu? Yetmiyor. Demek ki alfabeyi öğrenmişiz, bir şekilde öğretmişler. Ama Osmanlıca bunu tırnak içinde kullanıyorum, 'Osmanlı Türkçesi' demeyi tercih ederim. Esasen sadece Türkçe'dir. O dönem dilini, metinlerini okumamıza yetmiyor. Alfabe devrimini yapanlar da esasen ne gayeyi murat ettiklerini ifade etmişlerdir anılarında veya gizli satır aralarında. Artık bunu biliyoruz. Bütünüyle yapılan her şey, bu toprakların insanını ait olduğu medeniyet dairesinden başka bir medeniyet dairesine taşıma işlemi idi. Bu kaçınılmaz geçiş ve etkileşim daha sağlıklı şekilde yapılabilirdi" diye konuştu.
"ARŞİVLERİMİZ AÇIK AMA BİRAZDA KİŞİLERİN AÇIK OLMASI GEREKİR"
Devlet Arşivleri Genel Müdürü Doç. Dr. Uğur Ünal da, "Eğitim tarihi üzerine araştırmalarda ben hep şunu gördüm, 2000'li yıllarda biz bunları yaparken, düşünürken, değerlendirirken, kurgularken 1900'lerde de bunların çabalandığını, bir şeylerin araştırıldığını, aynı konuların düşünüldüğünü, aynı konuların tartışıldığını gördüm. 1800'lerde de gördüm, 1700'lerde de gördüm. Arşivlere gittiğimde, aslında benim gibi düşünen, benden daha güzel düşünen, daha sağlıklı kritik yapan, daha sağlıklı değerlendirme yapan, daha akil insanların olduğunu görme imkanına sahip oldum. Bu birikimle irtibat kurabilmenin en önemli yollarından birisi tarihteki o insanlarla konuşabilmek, onlarla anlaşabilmek, onlarla sohbet edebilmek. Bunu yapmadığınız sürece bunlardan bir haber kalacaksınız. Tasnif yapmak demek, o belgeyi kamuoyuyla paylaşmak demektir. Arşivlerimiz açık ama birazda kişilerin açık olması gerekir. Kişiler gelip onu bulacak, akademisyenlerimiz onlara erişecek ve onunla tarihe ışık tutacaktır" dedi. - ANKARA