Bitlis?te Türk-Ermeni İlişkilerinin Bölgesel Politikalara Etkisi Uluslararası Sempozyumu Başladı
Bitlis'te Türk-Ermeni İlişkilerinin Bölgesel Politikalara Etkisi Uluslararası Sempozyumu başladıBitlis'teki Eren Üniversitesi (BEÜ) ile Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı tarafından düzenlenen 'Uluslararası 19'uncu Yüzyıl'dan Günümüze Türk- Ermeni İlişkilerinin Bölgesel Politikalara Etkisi Sempozyumu' başladı.
Bitlis'te Türk-Ermeni İlişkilerinin Bölgesel Politikalara Etkisi Uluslararası Sempozyumu başladı
Bitlis'teki Eren Üniversitesi (BEÜ) ile Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı tarafından düzenlenen 'Uluslararası 19'uncu Yüzyıl'dan Günümüze Türk- Ermeni İlişkilerinin Bölgesel Politikalara Etkisi Sempozyumu' başladı.
Sempozyum, üniversitenin Rahva Yerleşkesi'ndeki merkezi konferans salonunda başladı. 2 gün sürecek, 36 bilim adamı bildiri sunacağı sempozyumun açılış konuşmasını Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof.Dr. Mehmet Ali Beyhan yaptı. Bayhan, sempozyumda akademisyen ve bilim adamlarının Ermeni meselesi ile ilgili bilgilerini aktaracaklarını, bugüne kadar bilinen bazı gerekçelerin ve buna ek olarak yeni bilgiler verileceğini, ayrıca yanlış bilgilerin de düzeltileceğini belirterek şöyle konuştu:
"Afrika'da yaşayanlar bugün AB'ye ev sahipliği yapan Belçika idi. Tam da bu zamanda ülkesinin birliği, vatandaşlarının dirliğini sağlamak olan 2. Abdulhamit, batı matbuatında halk düşmanı, aciz yönetici, sefil denilerek hakarete uğramaktaydı. İtibarsızlaştırma halk düşmanı Abdülhamit, ortadan kaldırılması gereken bir adam gibi gösteriliyordu. Günümüz dünyasında insanlık tarihinin en önemli cinayetleri halen işlenmektedir. Her birimiz canlı yayında izlemekteyiz. Suriye'de, Filistin'de, Irak'ta çocuklar kadınlar ve aciz insanlar katledilmektedir. Daha dün Cezayir'de meydana gelen olayları kimse sorgulamıyor. Dünyanın gözü önünde cinayetler işlenmektedir. Batılı güçlerin seyri altında cinayetler işlenmektedir. Tehcir kanunun seyri değişmektedir. Tarihin bize gösterdiği önemli bir nokta vardı. Millet üretim gücüne sahipse uluslararası arenada sözü dinlenir bir ülke oluyorsunuz. Barışı ve huzuru tesis eden bir ülke konumuna geliyorsunuz. Türkiye'nin gücü bu yöndedir. Her geçen gün uluslar arası baskılar düşecektir. Bunu tarihçi olarak söyleyebilirim. 2 gün boyunca burada akademisyenler ve bilim adamlarımız Ermeni meselesi ile ilgili bilgilerini bizlerle paylaşacaktır. Bugüne kadar bilinen bazı gerekçeleri ve buna ek olarak yeni bilgiler katılacak ve yanlış bilgiler düzeltilmiş olacaktır."
Eren Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mahmut Doğru da, Ermeniler'in Hıristiyan olmaları, bu inançtaki millet, devlet ve topluluklarla yakınlıkları nedeniyle Türk boy ve topluluklarına karşı hep mesafeli durduklarını, kendi arzu ve amaçları ve başkalarının kışkırtmalarıyla Türklerle olan ilişkilerini koparmalarına neden olduğunu söyledi. Prof.Dr. Doğru, şöyle dedi:
"Milletler ve devletler arasındaki ilişkiler, tıpkı aynı semtte oturan komşular arasındaki ilişkilere benzer. Zaman zaman içten, zaman zaman da mesafeli olmayı gerektirir. Bildiğiniz üzere komşular arasındaki ilişkileri genelde birlikte yaşama mecburiyeti, ortak çıkarlar, ihtiyaçlar ve amaçlar belirler. Milletler ve devletler arasındaki ilişkiler de hiç kuşkusuz aynen böyledir. Nitekim tarih boyunca ortak amaçlar ve ihtiyaçlar, milletleri ve devletleri birbirine yakınlaştırmış; çıkarların çakıştığı noktada ortaya çıkan anlaşmazlıklar ise birbirinden uzaklaştırmıştır. Türk boy ve topluluklarının Orta Asya, Kafkasya ve Anadolu coğrafyasında ilişki halinde olduğu; aynı coğrafyada birlikte yaşamak ve paylaşmak zorunda kaldığı milletler arasında Ermeniler de bulunmaktadır. Ermenilerin Orta Asya coğrafyasında Kıpçaklar'la; Kafkasya ve Anadolu coğrafyalarında ise Azerbaycan ve Osmanlı/Türkiye Türkleri ile birlikte yaşadıkları bilinmektedir. Türk boy ve topluluklarının anılan coğrafyalarda Ermenilerle birlikte yaşadıkları; Ermenilerin kültürlerine, medeniyetlerine, yaşayışlarına ve inanışlarına ciddi anlamda tesir ettikleri inkar edilemez bir gerçektir. Kilise/din dilinin bir zamanlar Kıpçakça olması, Kıpçak Türkçesiyle Ermeni harfli metinlerin vücuda getirilmesi de bunun en açık kanıtıdır. Ancak Ermenilerin Hristiyan olmaları, Hıristiyan milletlerle, devletlerle ve topluluklarla olan yakınlıkları genelde Müslüman olan Türk boy ve topluluklarına karşı hep mesafeli durmalarına sebebiyet vermiştir. Ermeniler, ne yazık ki zaman zaman kendi arzu ve amaçları zaman zaman da başkalarının kışkırtmalarıyla Türklerle olan ilişkilerini koparma noktasına getirmiştir. Ermenilerin 1'inci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'ne karşı giriştikleri hasmane tavırlar, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde halka karşı yaptıkları zulümler Osmanlı Devleti yöneticilerinin bazı güvenlik önlemlerini almalarını ve Ermenilerin daha güvenli bölgelere nakledilmelerini zaruri kılmıştır. Sonrasında Ruslar tarafından tarihi Azerbaycan topraklarına yerleştirilen Ermenilerin Azerbaycan Türkleriyle ciddi sorunlar yaşadıkları, Azerbaycan topraklarını işgal edip katliamlar yaptıkları da bilinen bir gerçektir."
Bitlis Vali Vekili Salih Altun ise, Ermeni ve Türkler'in Osmanlı vatandaşı olarak 500 yıldan uzun bir süre dostça ve kardeşçe yaşadıklarına dikkat çekti. 1'inci Dünya savaşı öncesine kadar Osmanlı vatandaşı olan Ermeniler ile Türkler arasında sıkıntı bulunmadığınıda belirten Vali Vekili Altun, şöyle dedi:
"Yaşanan olayları, bilim insanları sunumları ile bize açıklayacaklar. Yakın tarihe geldiğimizde yurtta sulh, cihanda sulhu benimsemiş bizler yurtdışı komşuları ile olumlu ilişkiler konusunda sürdürmüştür. Ortak bir tarih komisyonunun oluşturularak 1915 tarihinde yaşananların uluslar arası kamuoyuna sunulması çağrısında bulunmuştur. Ermenistan ile ilişkilerin devletin iradesi 2007 yılında İsviçre'nin arabuluculuğu ile devam etmiştir. 2009 yılında ikili ilişkilerin geliştirilmesi protokolü ile yeni bir aşamaya gelindi. Bu protokoller hükümetimiz tarafından imzalanarak TBMM'ye gönderilmiş. Ermeni tarafından uygun olmadığı kararı verilerek 22 Nisan 2010 tarihinde Sarkisyan televizyonda açıklama yaparak görüşmeleri sonlandırmıştır. Geçmişte yaşanan onca acıya rağmen diplomatlara suikastlara rağmen bölgesindeki lider ülke olma yolunda 3 milyonluk ermeni halkını kucaklamak istemiş. Güney Kafkasya'da barış ve huzur çabaların sürdürmüştür. Ne yazık ki Ermenistan'ın Azerbaycan'a saldırması üzücü olmuştur. Bugüne kadar gerek batılı güçler, gerekse bölgede egemenlik tesis etmek isteyen güçlerin böyle fakir ve kendi içerisinde mazlum diyeceğimiz halkları kullandığını görüyoruz. 500 yıl Osmanlı imparatorluğu bünyesinde yaşayan Ermenilerin ümid ediyorum ki bölgede Azerbaycan, Rusya ile huzurlu ve güvenli bir ortamın oluşturulması başlar. Dünyada savaşlara ve silaha ayrılan bütçe ve efor huzur için harcansa hiçbir sorun kalmayacaktır."
Konuşmaların ardından Bitlis Eren Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Mahmut Doğru tarafından Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof.Dr. Mehmet Ali Beyhan ve Bitlis Vali Vekili Salih Altun'a katkılarından dolayı plaket verdi. Sempozyum toplu fotoğraf çekiminin ardından Prof. Dr. Mustafa Sıtkı Bilgin'in 'Ermenistan ve Diasporanın Türkiye'ye Yönelik Stratejileri' konulu bildirisinin sunulması ile başladı.