"Bir fotoğrafı duvara astıramazsak başarı sağlayamayız"
Fotoğraf sanatında 60 yılı geride bırakan A. Halim Kulaksız, "Fotoğraf çekmek, şimdiki devirde cep telefonlarıyla çok kolay ama onların arasından sıyrılmak bir o kadar zor. Yani ortaya anlatım olarak bir şey koymak lazım. Fotoğraf çünkü bir anlatım aracıdır.
Fotoğraf sanatında 60 yılı geride bırakan A. Halim Kulaksız, "Fotoğraf çekmek, şimdiki devirde cep telefonlarıyla çok kolay ama onların arasından sıyrılmak bir o kadar zor. Yani ortaya anlatım olarak bir şey koymak lazım. Fotoğraf çünkü bir anlatım aracıdır. Kompozisyonu iyi ayarlamak lazım. Her zaman söylediğim bir şey var. Bir fotoğrafı duvara astıramazsak başarı sağlayamayız. Ben hala bu mücadeleyi veriyorum." dedi.
Henüz lise yıllarında fotoğrafla tanışan ve 1959'dan bu yana fotoğraf çekmeye devam eden Kulaksız, bu sanat dalı adına üniversite eğitimini de yarıda bırakarak, Türkiye'de renkli fotoğrafın öncüsü olarak gösterilen Refo Color AŞ laboratuvarlarının kurucusu oldu.
DIFOART Nişantaşı Galeri'de "Nostalgia" adlı sergisini sanatseverlerin beğenisine sunan 75 yaşındaki sanatçı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, fotoğrafın bütün hayatını kapladığını anlattı. Kulaksız, Türkiye'ye renkli fotoğraf teknolojisi gelmeden önce yurt dışında incelemelerde bulunduğunu ve daha sonra açtığı laboratuvarla bunu 60 yıl önce en iyi kaliteyle uygulamaya başladığını söyledi.
Kulaksız, büyük fotoğraf şirketlerinin eğitim programlarına katıldığını ve kullandıkları teknolojileri de Türkiye'ye getirdiğini belirterek, "Fotoğraf bir sanat dalı olduğu için sanatın bütün dalları üzerine de çalıştım diyebilirim. İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneğinin (İFSAK) en eski üyelerinden birisiyim. O zamanki başkanımız rahmetli Şinasi Barutçu ekolünden geliyoruz." ifadelerini kullandı.
Çalışma hayatı boyunca birçok fotoğraf derneğinin üyesi olduğunu, aynı zamanda da başkanlık yaptığını aktaran Kulaksız, "Bugün 1969'da Ankara'da kurduğum laboratuvar artık 7 şubeye ulaştı. İstanbul'da üç şube olmak üzere, İzmir, Antalya ve Ankara'da şubelerimiz var. Birçok da sergi açtım, sayısını bile artık bilmiyorum. Aynı zamanda birçok da ödül aldım." dedi.
"Fotoşopta bir düğmeye basarak yaptığınız bir filtre fotoğraf değildir"
Halim Kulaksız, bir fotoğrafı çekerken kompozisyonu öncelikle kurguladığına dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Yani bunu analog devrinde de böyle yapıyordum. Şimdi dijital çağda da böyle yapıyorum. Fotoğraf öyle bir hale geldi ki dijital çağda tamamen değişti gibi gözüküyor. Fakat işin aslı öyle değil. Yani fotoşopta bir düğmeye basarak yaptığınız bir filtre fotoğraf değildir. Ben buna kesinlikle inanmıyorum. Ancak birçok konuda fotoşopla çalışmamak da delilik. Çünkü bu bir imkandır. Ben 1995'den beri fotoşopu kullanıyorum. Günde 7-8 saat bilgisayarın başındayım. Fotoşop çok büyük bir olanak. Fakat istismar etmeden kullanmak gerekiyor. Gençlere tavsiyem bu."
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi bünyesinde 1978'de kurulan ilk Fotoğraf Enstitüsü'nün danışma kurulunda bulunduğunu ve burada 2 yıl eğitim verdiğini anlatan Kulaksız, "Bana o zaman 18 saat ders yazmışlardı. Çok yoğun çalışıyordum. Derslere bu kadar zaman ayıramadım. Sonra fotoğraf okulları üniversitelerde çoğalmaya başladı. Marmara Üniversitesinde de açıldıktan sonra hocalar arkadaşımdı. Bana ısrar ettiler. 20 yıl da orada hocalık yaptım." diye konuştu.
Kulaksız, eğitim verdiği dönemde tecrübelerini gençlere aktarmak amacıyla yola çıktığını söyleyerek, şunları kaydetti:
"Gençlere yol açmak ve daha iyi bir şeyler yapabilmesini sağlamaktı. Fakat daha sonra eğitim vermeyi bıraktım. Neden bıraktığıma gelince hem yaş olarak hem de bu dijital çağı gençlerimiz yanlış değerlendirdi. Her şeyi internetten bulup, 'yapabilirim' havasına girdiler. Dersleri aksatmaya başladılar. Tüm bu nedenlerle eğitim vermeyi bıraktım. Bu alanla ilgilenen gençlere tavsiyem çok okumaları, çok sergi gezmeleri ve fotoğrafları incelemeleri."
"Fotoğrafta bir duraklama dönemi yaşıyoruz"
Türkiye'de fotoğraf alanının son dönemde iyi bir sürece girdiğinin altını çizen Kulaksız, "Koleksiyonerler bu alanla oldukça ilgilenmeye başladı. Fakat galeriler birçok hata yaptılar. Dünyada satış yönünde yağlı boya resimler öndeyken bundan 20 yıl önce fotoğraf, resmin önüne geçti. Türkiye'de böyle bir hamle oldu. Fakat galeriler yanlış kişileri, yanlış fotoğrafları, yanlış fiyatlarla sattılar. Bunun için yeni bir mücadele başladı. Bazı krizler de alanı etkiledi. Bu anlamda fotoğrafta bir duraklama dönemi yaşıyoruz ama üretim devam ediyor. Aslında üretimi anlayıp, bunları insanlara anlatacak kişilere çok ihtiyacımız var. Biraz toparlanarak fotoğraf sanatına eğilmemiz şart." değerlendirmesini yaptı.
Usta fotoğrafçı, bir fotoğrafta en önemli noktanın kompozisyon olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi:
"Bazı fotoğraf gezilerine gidiyorum. Orada şunu söylüyorum, 'Siz buraya Turizm Bakanlığına fotoğraf çekmeye, yoksa gerçekten fotoğraf çekmeye mi geldiniz? Bu ayırımı yapabilirseniz başarılı olursunuz.' Yani 'tanıtım fotoğrafı mı, sanat fotoğrafı mı çekiyorsunuz? demek. Bir sanat fotoğrafı ısmarlama çekilmez. Gördüğünüz ülkede, gördüğünüz mekanda farklı ışık şartlarında, değişik bir anlatımla bulduğunuz her şeyi objeyi çekebilirsiniz. İlla 'ben manzara ya da portre çekeceğim' diye bir kaide yok. Yeter ki kompozisyon, ışık doğru olsun ve teknik hata olmasın. Ayrıca makineyi doğru kullanman gerek."
"Daima bilinçli olarak çekilen bir kare değer taşır"
İstanbul'da ikinci kez "Nostalgia" adlı sergisini açan Halim Kulaksız, sergideki eserlerinde Fransız ressam ve kimyager Louis Jacques Mande Daguerre'nın bir icadına atıfta bulunduğuna işaret ederek, "Fotoğrafın ilk icadında Daguerre gümüş bileşiklerden fotoğraf elde etmeye başlayınca, bunları parlak metal yüzeylere sürmüş ve bu metal parçalar üzerine de fotoğraf çekmiş. Tabii bu yüzeyler gümüş bileşen olduğu için çizgiler ve lekeler oluşmuş. Hatta bu metal parçalar, fotoğraf banyo edilip çıkarıldıktan sonra ışıkta parlatınca bazı renkler de o yansımadan dolayı kendiliğinden oluşmuş. Ben bu tekniği çok iyi inceleyerek, bu çağda buna benzer ne yapabilirim diye düşündüm. Bu sergi de bu fikirden çıktı ortaya." dedi.
Kulaksız, İstanbul ve çevre illerde çekilen doğa fotoğraflarının yer aldığı sergideki eserlerinde gümüş düz yüzeyleri, tabak, plaka altlarını oksitlendirerek, bazen de kasıtlı çizerek kullandığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Belli kıvama geldikten sonra ya tarama yoluyla ya da fotoğraf çekme yoluyla yeni efektler elde ettim. Sergideki eserlerin üzerindeki efektler de bunlardır ve o efektlerle asıl fotoğrafları birleştirerek Daguerre'nin yaptığının bugünkü halini yansıtmaya çalıştım. Yani hem fotoğrafın başlangıcını hatırlamak hem de bu çağda bu teknik yapılabiliyor mu göstermek istedim. Tarihte de o dönem fotoğrafları büyütme olanağı olmadığı için fotoğraflar 18'e 24, 20'ye 25 gibi çekilebiliyordu. Onun için de fotoğraflar küçük basılmıştır. Tamamıyla gençlere ve fotoğrafseverlere bu icadın bir anısını yaşatmak için böyle bir sergi hazırladım."
Sergideki eserleri 2013'te ürettiğini kaydeden usta fotoğrafçı, "İlk açtığım sergide yapmak istediğim yeterli anlatılamadı. Benim amacım bu eserleri satmak değil. Amacım Türk fotoğraf sanatında bunların yapılabildiğini göstermek. Çünkü dünyada da bu teknik çok az yapılan bir şey. Fotoğraf çekmek, hele ki şimdiki devirde cep telefonlarıyla çok kolay ama onların arasından sıyrılmak bir o kadar zor. Yani ortaya anlatım olarak bir şey koymak lazım. Fotoğraf çünkü bir anlatım aracıdır. Kompozisyonu iyi ayarlamak lazım. Her zaman söylediğim bir şey var. Bir fotoğrafı duvara astıramazsak başarı sağlayamayız. Ben hala bu mücadeleyi veriyorum. Daima bilinçli olarak çekilen bir kare değer taşır. Tesadüfi olarak çekilen fotoğrafların değer taşıması çok çok azdır." değerlendirmesini yaptı.
DIFOART Nişantaşı Galeri'de sanatseverlerle buluşan sergi, 16 Kasım'a kadar görülebilecek.