Berbat Oynayanlar Kesilmeli
Spor yazarı Uğur Meleke’ye göre, farklı İzlanda yenilgisinin ardından başarısız, turnuvalara katılamayan ve bahane üretmeye alışan nesile neşter vurmak gerekli.
Turnuva istikrarsızı olduğumuzu düşünmüyorum... Şimdiye kadar (yani 2016'da 24'lü formata geçilene kadar) Avrupa Şampiyonası'na gitmek için yarışılan 14-15 bilet vardı. Dünya Kupası'ndaki Avrupa kıtası kontenjanı da aşağı yukarı bu kadar. Zaten bu 14-15 biletin yedisini yedi büyük futbol ülkesi (İng, İsp, Alm, İta, Fra, Hol, Por) düzenli olarak alıyorlar. Geriye kalan yedi sekiz bilet için de 15-16 ikinci halka ülke yarışıyor (Yun, Rus, Bos, Ukr, Hır, İsveç, Dan, İsviçre, Bel, Çek, İrl, Sır, Tür, Nor, Pol gibi)…
Doğal olarak her turnuvaya hepsi gidemiyor, yeterince bilet yok. Bir turnuvaya biri gidiyor, bir turnuvaya diğeri... İyi bir nesil yakalayan birkaç turnuva üst üste görse de, İspanyollar gibi, Almanlar gibi, İtalyanlar gibi 10 turnuvaya üst üste katılma şansları yok.
Biz Avrupa futbol masasına 1996'da katılmış bir ülkeyiz. Son 10 büyük turnuvadır bu yarışta varız, dördüne katıldık. Fena bir performans değil. Ama esas sorun son 10 yılda: 2004'ten 2014'e tam altı büyük turnuva geçti (üç dünya kupası, üç Avrupa şampiyonası)... Sadece birine (2008'e) gidebildik. Son altı turnuvadan üçüne, dördüne katılmış olsak iyi. Ama sadece birine gidebildiysek burada net bir başarısızlık var. O yüzden de kesin bir nesil değişikliği gerekli. Başarısız nesile, turnuvalara katılamayan ve bahane üretmeye alışan nesile neşter vurmak gerekli.
"Terim, Amerika'daki hazırlık kampında, değişim yapacağına dair sinyaller vermişti; ama resmi müsabakalar gelince değişim konusunda tereddütlü olduğunu gösterdi. "
Uğur Meleke
Terim, Amerika'daki hazırlık kampında bu değişimi yapacağına dair sinyaller vermişti; ama resmi müsabakalar gelince değişim konusunda tereddütlü olduğunu gösterdi. Evet, bütün bir takımı çöpe atamazsınız ama yeni bir takım yaratmak için daha cesur hamleler gerek: Selçuk berbat. Olcan sahada yok. Emre kötü. Burak formsuz. Arda kesinlikle hazır değil. Ama sahada yine aynı adamlar var, formsuzlar var, kaybedenler var.
Belki de hayırlı oldu bu farklı mağlubiyet... Kıl payı alınmış bir yenilgi, sert bir darbe sayılmayacak; radikal değişiklik gerekliliği hissedilmeyecekti. Bu ağır darbe, belki de milli takımda bir şeylerin değişmesi gerektiğinin de açık sinyali sayılabilir. Ekim'deki Çek Cumhuriyeti ve Letonya maçlarına kadar çok şey değişebilir ulusal takımda... Değişmeli de.
Onur, Volkan, Tolga meselesi...
Volkan, etik nedenlerle kadroda yok... Neyse ki Onur gibi uluslararası bir yıldız alternatifimiz var. Ama o da ne; Danimarka maçının 86'ncı dakikasında arka adalesini tutuyor genç adam... Sakatlığı ciddi değil biliyorum, ama eğer İzlanda maçının beşinci dakikasında bu rahatsızlığı nüksetse ne olacaktı, düşünmeden edemiyorum... Üstelik İzlanda önünde yan toplardaki çekingenliğini görünce de yüzde yüz sağlıklı olduğuna inanamıyorum.
Ülkenin en iyi üç kalecisinden bir diğeri Tolga da kadroda yok, onun da hafif sakatlığı olduğu söyleniyor. Ama benim anlamadığım şu: Eğer Tolga oynayamayacak kadar sakatsa, neden Mersin'de yedek kulübesindeydi? Eğer Mersin'de Cenk sakatlansa Tolga girip oynayabiliyorsa, pekala milli takımda da kadroda olamaz mıydı?
Acaba Tolga mı milli takıma gelmeyi tercih etmedi, yoksa Terim mi onu davet etmedi, çok merak ediyorum doğrusu...
Bebek ve Maziç, Süper Lig'de olsa...
Aslında hikaye geçtiğimiz Çarşamba akşamı Kopenhag'da başladı. Danimarka-Türkiye hazırlık maçında skorbord 33'üncü dakikayı gösteriyordu. Hücum yönümüze göre sol açıkta topla rakibi arasına giren Selçuk İnan, kalçasını hemen arkasındaki Ankersen'e dayayıp kendini yere bırakmıştı. Sırp hakem Maziç pozisyona şaşkınlıkla baktı, Selçuk'un düşmesine bir anlam veremedi ve oyunu doğal olarak devam ettirdi...
Benzer iki sahneyi Salı gecesi İzlanda'da da yaşadık... Daha üçüncü dakikada kendi ceza alanımız içinde Emre rakibinin sağından attı, solundan geçerken –herhalde rüzgarın etkisiyle olacak- o klasik dairesel düşüşünü yaptı. Hakeme baktı, Bebek oyunu devam ettirdi.
45'te Caner'in yaşadığı da benzerdi. O da kendi kanadından çıkarken rakibine bir bacak arası yapıp yere düştü ama herhangi bir temas olmadığı için Bebek yine oralı olmadı.
Altı günde yaşadığımız bu üç pozisyonun, Selçuk'un, Emre'nin ve Caner'in pozisyonlarının ortak özelliği şu: Pozisyonlarda oyuncularımız düştü. ve pozisyonlarda faul yoktu. Lakin bu düşüşleri Türkiye'de her yaptıklarında faul düdüğü çalmasına öyle alışmışlardı ki, serbest vuruşu kazanamayınca şaşırdılar. Oysa FIFA kural kitabı rakibin rüzgarından kaynaklanan bu düşüşleri henüz kayıt altına almadı! Sırp Maziç ve Hırvat Bebek de doğal olarak çalmadılar bu faulleri...
Bu üç pozisyonda çok büyük dersler vardı aslında. Dilerim oyuncularımız da, hakemlerimiz de alabilmişlerdir bu dersleri...
Uğur Meleke, Milliyet Gazetesi spor yazarı.
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.