"Ben Karakol Basmayacağız Demedim"
Murat Karayılan Dağlıca baskını, AK Parti, MİT'le görüşme ve Silvan saldırısıyla ilgili çok çarpıcı açıklamalar yaptı.
Sekiz askerin ölümüne neden olan Dağlıca Karakolu baskınına sahip çıkan Karayılan "AKP'nin kendini her şeyin merkezinde gören zihniyeti bu işi bu noktaya getirmiştir." diyerek baskına sahip çıktı.
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yanlış hesap içinde olduğunu savunarak, "AKP cephesinden savaşın sürdürülmesinde bir ısrar var" dedi.
Fırat Haber Ajansı'na (ANF) konuşan Karayılan, PKK lideri Abdullah Öcalan'a ev hapsi tartışmalarına ilişkin "Bizim Önderlik için ev hapsini isteme gibi bir durumumuz yok. Biz Önderlik için özgürlük istiyoruz" ifadelerini kullandı. Uludere katliamı ile Şanlıurfa Cezaevi'nde yaşanan ve 13 mahkûmun ölümüyle sonuçlanan olayların halkı korkutmak için gerçekleştirildiğini belirten Karayılan, özetle şunları söyledi:
AYRILIKÇI MESAJ
"AKP'nin, kendine sevdalı, kendini her şeyin merkezinde gören, 'herkes önümde diz çöktü, PKK de diz çökecektir' diyen egemenlikçi, sömürgeci zihniyeti bu işi bu noktaya getirmiştir. Onlar Kürt halkına diz çöktürmek istiyorlar. Erdoğan, Erdoğan'ın yandaşları ve danışmanları bu konuda yanlış hesap içindedirler. 'Biz sonuç alırız' dediler. Bunu daha zengin yöntemlerle yani bir taraftan 'biz Kürt sorununu çözeceğiz', vb. söylemlerle toplumu beklentiye sokarak, ardından ise dönüp-dolaşıp 'biz aslında Kürt sorununu çözdük şimdi PKK sorunu var' diyerek yapmaya çalışıyorlar. Bugün Kürdistan'da bir savaş var ama AKP devleti bunu ısrarla gizlemeye, kayıplarını az göstermeye ve toplumu yanıltmaya çalışıyor. Tek seçeneğimiz AKP'nin merhametine sığınmak değil ya da illa mutlaka diyalogla çözüm değil. Eğer diyalogla çözüme gelmezlerse, gerekirse Güney Kürdistan'la birleşerek, bağımsızlığımızı da ilan ederiz.
DAĞLICA BASKINI
Birincil olarak bahsettiğim protokoller temelinde diyalogla ve önder Apo'nun belirttiği üç şart temelinde çözmeyi tercih ediyoruz. Ama yok bunu yapmazsan, bir bütünen halkımızı her alanda hedefleyerek, üzerimize gelip, bizi teslim almak istersen, biz buna karşı direnerek, teslimiyet politikalarını parçalama temelinde başarıya gidecek güçteyiz. Bu konuda hiçbir tereddüt yoktur. Bunun bu biçimde yalın ve açık bir tarzda herkesçe bilinmesinde büyük bir fayda vardır. İşte gerçekleşen Şitazin- Oramar eylemini herkes bu eksende doğru anlamalıdır. Farklı biçimlerde, yok işte 'PKK'nin bir kararı mıdır, değil midir', vb. tartışmalar ile kalkıp Silvan eylemiyle karşılaştırma yanlıştır. Biz Silvan eylemini daha önce söyledik. Silvan yerel gücün kendi inisiyatifiyle yaptığı bir eylemdir. Kaldı ki eylem bile değildir. Operasyona çıkmış olan Türk askerî güçleriyle karşılaşan bir gerilla birliğinin yaptığı bir çatışmadır. Ancak şimdi durum daha farklıdır.
AVNİ ÖZGÜREL'E YALANLAMA
Ben o röportajda kimseye barış umudu vermedim. Tersine durumun ciddiyetini ve gelişen yoğun operasyonlar temelinde savaşın daha da gelişebileceğini yansıtmaya çalıştım. Kaldı ki röportaj yaptığımız tarih 17 mayıstır. Oramar-Şitazin eylemi ise 19 haziranda oldu. Bu iki tarih arasındaki zaman diliminde yaşanan gelişmeler Oramar-Şitazin türü eylemleri zorunlu hale getirmiştir. Bir gazeteci bir yere gittiğinde tabii ki gördüklerini, gözlemlediklerini kendi yorumları olarak yazabilir. İzlenimlerini kanaat olarak değerlendirebilir. Biz buna bir şey demiyoruz. Ancak yapılmış bu yorumların bizzat bana mal edilmesi kişiyi yanlış sonuçlara götürebilir.
Gazeteci Neşe Düzel'in yaptığı röportajda Avni Özgürel kendi yorumlarını aktarıyor. Bu yorumların bizzat benim söylediğim sözlermiş gibi anlaşılması doğru değildir. Örneğin ben 'Biz saldırı olursa cevap veriyoruz ama merkezin kararıyla karakol baskınları gibi eylemler yapmıyoruz' gibi bir cümle kullanmadım. Böyle bir cümleyi daha önceki ateşkes dönemlerinde kullanmış olabilirim ama yeni dönemde kullanmam mümkün değil. Çünkü ortada bir ateşkes durumu yok. Biz bu konuda ilkesel ve oldukça samimi yaklaşıyoruz, politiklik adına kamuoyunu yanıltma gibi bir tarzımız yoktur. Bu cümle Sayın Avni Özgürel'in kendi yorumu olabilir.
MİT'LE DEĞİL DEVLETLE GÖRÜŞTÜK
Bizim istihbaratçılarla işimiz yoktur. Söz konusu kurum uluslararası tanınan bir kurumdur. Ondan sonra Türkiye cumhuriyeti devleti adına gelip bizimle görüşenler de 'biz MİT temsilcisiyiz' demediler. 'Biz devleti temsil eden bir heyetiz' dediler ve biz o temelde görüşmeleri yaptık. Kaldı ki heyetin tümünün MİT üyesi olmadığını biliyoruz. Ama ısrarla MİT ile PKK görüşmesi, ısrarla bilmem hangi istihbarat kurumunun aracılık yaptığı gibi vurguların gündemleştirilmesi doğru değildir.
"SİLVAN PROVAKASYON DEĞİL"
Yine PKK içinde kimi unsurların barışı provoke ettiği yönündeki değerlendirme ise tümüyle gerçek dışıdır. PKK disiplinli ve kontrol altında olan bir harekettir. Yerel birimlerin inisiyatifi vardır ama öyle kimsenin herhangi bir biçimde çizgiyle oynama durumu söz konusu olamaz. Silvan olayı bir provokasyon değildir. Eğer bu konuda bir provoke etmeden bahsedilecekse, olsa olsa o askerleri gerilla mevzilerinin içine gönderen kişilerden provokatör olarak bahsedilebilir."
"OSLO'DA ARACI KURUM İNGİLİZ İSTİHBARATI DEĞİL"
"Diğer bazı konular da sanki yanlış anlaşılmış gibi geliyor bana. Mesela bu Oslo süreciyle ilgili konuda yanlış anlaşılma diyebileceğim, doğru olmayan cümleler de yorum olarak ifade edilmiştir. Örneğin Oslo sürecinde aracı olan kurum İngiliz istihbaratı değildir. Ben böyle bir şey söylemedim. Tam tersine bu kurum uluslararası düzeyde itibarı olan, dünya çapında benzer birçok toplumsal sorunu çözmede rol oynamış yani salt bizimle Türkiye arasında aracı olmamış, başka birçok devletle örgüt arasında da aracı olmuş, sorunları çözmüş, muteber bir kurumdur. Benim adını söylememe gerek yok. O kendilerine ait bir şeydir. İsterlerse adlarını açıklarlar. Ama uluslararası ciddiyeti ve saygınlığı olan bir kurumdur. İstihbarat örgütleriyle herhangi bir ilişkileri yoktur, barış için çalışan saygın bir sivil toplum kuruluşudur.
"MİT'E 'BİZİ SORUŞTURUN' DEMEDİM
Ben, 'MİT gelsin, bizi soruştursun' demedim. Bizim MİT ile ne öyle bir hukukumuz ne de bir ilişkimiz vardır. Biz 'o aracı kuruma' dedik. Ben onu söyledim. Yani o söz konusu uluslararası aracı kuruma dedim ki, 'bu bilgi sızdırması bizden gitmemiştir. Gerekirse soruşturma açın, gelin, biz bütün ortamımızı size açarız. Soruşturma yapabilirsiniz. Biz o görüşmenin kayıtlarını yapmamışız ve biz dışarıya vermemişiz' dedik.
Şimdi orada deniyor ki 'MİT çağrılmış, gelin araştırma yapın denmiş' Öyle bir şey yok. MİT bize yüklemeye çalıştı. Biz de ona karşı bu biçimde uluslararası kurum nezdinde savunmamızı yaptık. Ama sonradan bu sorun herkes tarafından anlaşıldı. Bu görüşme tutanaklarını ve ses kaydını sızdırma işini Türk devletinin kendi iç çelişkilerinden kaynaklı bazı kesimler yapmıştır."
ZANA- ERDOĞAN GÖRÜŞMESİ
Kürt sorununun sadece yapılan görüşmelerle çözümünün mümkün olmadığını belirten Karayılan, "Çünkü bu sorun, çok temel ve köklü bir sorundur. Yumuşamaya, çözüme doğru giden bir sürece hizmet ederse iyi fakat bu ara böyle bir şey pek uygun görülmüyor" dedi. AKP'nin sorunu şiddet yoluyla çözmek konusunda kararlılık gösterdiğini kaydeden Karayılan, hükümetin temelde, "terörle sonuna kadar savaşacağız, siyasilerle de görüşeceğiz" politikasını izlediğini, bu stratejinin bir tarafının Kürt toplumu üzerinden PKK'yı güçsüz kılmayı içerdiğini belirtti ve "AKP devletinin net gözüken bu politikası yüzünden kimsenin umuda kapılmaması gerekiyor. Bu konuda çaba gösterenlerin, görüşmek isteyenlerin amaçları farklı olabilir ama Erdoğan her şeyi kendi hizmetine sokma amacıyla yapmaktadır" yorumunu yaptı.
"HERKES YENİDEN DÜŞÜNMELİ"
Erdoğan-Zana görüşmesinin ardından Erdoğan'ın PKK'ya karşı kullandığı dili eleştiren Karayılan, Erdoğan'ın Leyla Zana ile yaptığı görüşmenin ardından daha yapıcı bir tavır takınması gerektiğini kaydetti. Karayılan, "Görüşmeden sonra daha yapıcı olsaydı, örneğin "Bu sorunu diyalog ile çözmek istiyoruz, kimseyi düşman görmek istemiyoruz' gibisinden bir yaklaşım olsaydı, insan "Bu görüşmenin demek ki bir etkisi var' diyebilirdi. Ama hemen birkaç saat sonra en sert bir üslupla hareketimize ve halkımıza hakaret eden saldırılar geliştirdi ve yürüttüğü savaşı bir kez daha ilan etti. Bu açıdan herkes yeniden düşünmelidir" ifadelerini kullandı. Karayılan, Zana'nın "Erdoğan bu içi çözer" çıkışı hakkında da "Elbette ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümeti Kürt sorununu çözebilir. Elbette ki bu devletin ve hükümetin başındaki Erdoğan Kürt sorununu isterse çözebilir; ancak çözmesi için önce bir karar vermesi gerekiyor" değerlendirmesinde bulundu.
"ZANA'YA KÜSLÜK YOK"
Karayılan, medyanın bir kesiminin daha başlangıçta Leyla Zana'nın çıkışını sahiplendiğini ve Kürt siyasetini tahrik ederek yanlışa sevk etmeye çalıştığını belirtti ve "Onlar Kürt siyasetinin çok sert tepki göstereceğini yine PKK hareketi olarak bizim artık üstünü çizeceğimizi bekliyorlardı. Bunun da ciddi bir çatlaklığa ve bazı sorunlara yol açacağını hesaplıyorlardı. Ama Kürt siyaseti çok olgun bir biçimde hem eleştirilerini söyledi hem de neyin nasıl ele alınması gerektiğini ifade etti. Bu da Kürt siyasetinin olgunlaşma düzeyini gösteriyor" ifadelerini kullandı. Buna karşın Karayılan, "Ancak durum ne olursa olsun, Kürt siyasetinin başarısı, ferdi çıkışlarla değil, konsensüse dayalı, birlikçi ruhu güçlendiren mücadele biçimleriyle sonuç alabilecektir" sözleriyle Erdoğan'la görüşen Zana'ya göndermede bulundu.