BBP Genel Başkanı Destici'den 12 Eylül darbesinin 45'inci yılına ilişkin açıklama Açıklaması
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, "12 Eylül 1980 tarihini, ülkemizin ve milletimizin yaşadığı karanlık günlerden biri olarak hatırlıyoruz.
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, "12 Eylül 1980 tarihini, ülkemizin ve milletimizin yaşadığı karanlık günlerden biri olarak hatırlıyoruz. 12 Eylül darbesi, 'öncesi', 'darbe dönemi' ve 'sonrası' ile şartları oluşturulmuş bir darbedir." ifadesini kullandı.
Destici, 12 Eylül askeri darbesinin 45'inci yılı dolayısıyla yaptığı yazılı açıklamada, darbeler ve darbe girişimlerinin Türkiye'ye çok şey kaybettirdiğini belirtti.
Yakın dönem Türk tarihi değerlendirildiğinde, yaşanan sorunların darbeler, darbe girişimleri ve ara rejimlerden kaynaklandığını ifade eden Destici, "12 Eylül 1980 tarihini, ülkemizin ve milletimizin yaşadığı karanlık günlerden biri olarak hatırlıyoruz. 12 Eylül darbesi, 'öncesi', 'darbe dönemi' ve 'sonrası' ile şartları oluşturulmuş bir darbedir." değerlendirmesinde bulundu.
Destici, döneme dair henüz aydınlatılmamış suçlar olduğuna değinerek, şunları kaydetti:
"Türkiye'nin, yabancı istihbarat örgütlerinin oyun alanına döndüğü ve binlerce evladını kaybettiği dönemin mağduriyetlerinin yanında, o dönemde bünyemize sokulan ve bedellerini hala ödediğimiz hastalıkların, 'din, mezhep, bölge, ideolojik ve etnik kökenlere dair farklılıkların çatışma zemini haline getirilmesi', bugün hala tamamıyla çözemediğimiz problemler olarak önümüzde duruyor.
12 Eylül günü, Türkiye'de, anayasa ve hukukun yanında, millet iradesi, demokrasi, insan hakları askıya alındı. Yaşadığımız ara dönemden sonra Türkiye, ABD ve Avrupa için hiçbir kuralı, kısıtlaması, barajı olmayan bir açık pazar haline dönüştü. 'Yunanistan'ın NATO'ya dönüşü' örneği gibi, bugün hepimizin aleyhimize olduğuna dair görüş birliği içinde olduğumuz, dış politikaya dair, çok sayıda, ekonomik, askeri ve siyasi karara imza atıldı, büyük tavizler verildi."
"Bir araya gelmeye ihtiyacımız var"
Mustafa Destici, 1987'de Mamak Askeri Cezaevi'nde siyasi tutuklulara uygulanan sistematik ve ağır işkencelerin bitirilmesi için, tutuklu aileleri ile Ankara'da açlık grevi yaptıklarını anımsatarak, şu ifadeleri kullandı:
"12 Eylül'den sonra bizi en çok yıpratan hususlardan biri, o dönemden bize miras kalan, suni, yıkıcı, zaman zaman şiddetle kaşınarak kanatılan ve hala yaraları kapanmayan, Alevi-Sünni, dindar-laik, Türk-Kürt çatışmaları oldu. Hain ve kanlı terör örgütü PKK, o dönemin sonuçlarından biri olarak, hala, vatandaşlarımızın hayatlarını, milletimizin kaynaklarını, ekonomimizi, huzurumuzu, güvenliğimizi, sosyal barışı, dış ilişkilerimizi tahrip etmeye devam ediyor.
Millet olarak ciddi bir muhasebeye, camia olarak ise hatıralarımızı yaşatmaya, hatıralarımıza sarılmaya, ortak hikayemiz, ortak acılarımız, ortak sevdalarımız, ortak ideallerimizin etrafında bir araya gelmeye ihtiyacımız var. 12 Eylül'ün 45. yılında, 12 Eylül öncesinde, alçakça, haince, vahşice şehit edilen tüm dava arkadaşlarımızı, darbecilerin hukuksuz ihtilal mahkemeleri aracılığıyla şehit ettikleri Mustafa Pehlivanoğlu'nu, Cevdet Karakaş'ı, İsmet Şahin'i, Fikri Arıkan'ı, Cengiz Baktemur'u, Ali Bülent Okan'ı, Ahmet Kerse'yi, Halil Esendağ'ı, Selçuk Duracık'ı, işkencelerde ve ağır cezaevi şartlarında şehit edilen tüm dava arkadaşlarımız ile 12 öncesinde, ihtilal mahkemelerinde, cezaevlerinde, 12 Eylül sonrasında, hep Ülkücü Hareket'in yüz akı ve gururu olmuş, rahmetli şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu'nu da tekrar, sevgiyle, saygıyla, hasretle, rahmetle ve minnetle yad ediyorum. Ruhları şad, mekanları cennet, makamları ali olsun."