Başbakan Yardımcısı Arınç Almanya'da Açıklaması
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Heybeliada Ruhban Okulu'nda, Rum Ortodoks Patrikhanesi veya Ortodoks cemaati için din adamlarına ihtiyaç varsa ki var."
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Heybeliada Ruhban Okulu'nda, Rum Ortodoks Patrikhanesi veya Ortodoks cemaati için din adamlarına ihtiyaç varsa ki var. Bunların yetişmesi için bir okula ihtiyaç varsa ki var, bunu da kabul ediyoruz. O zaman bu okulun mutlaka açılması ve buradan yeniden ruhban sınıfında din adamlarının yetişmesi gerekir" dedi.
Arınç, Uluslararası ve Kültürlerarası Diyalog Enstitüsü tarafından Alman Federal Meclisi Dışişleri Komitesi Konferans Salonu'nda düzenlenen "Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar: Barış Mümkündür. Geçmiş ve Mevcut Durumda Barış İçinde Birlikte Yaşamanın Örnekleri-Geleceğe Dair Perspektifler" konulu konferansta katılımcıların sorularını yanıtladı.
Toplantıya katılan Almanya Yunan-Ortodoks Metropoliti Augustinos Labardankis'in, ruhban okuluyla ilgili sorusunu yanıtlayan Arınç, 1971'de Anayasa Mahkemesi tarafından bazı sebeplerden dolayı Ruhban Okulu'nun kapatıldığını belirterek, "Heybeliada Ruhban Okulu'nda Rum Ortodoks Patrikhanesi veya Ortodoks cemaati için din adamlarına ihtiyaç varsa ki var. Bunların yetişmesi için bir okula ihtiyaç varsa ki var, bunu da kabul ediyoruz. O zaman bu okulun mutlaka açılması ve buradan yeniden ruhban sınıfında din adamlarının yetişmesi gerekir" ifadesini kullandı.
Arınç, gayrimenkullerin iadelerine dair Vakıflar Kanunu'nda çok önemli hükümler koyulduğuna işaret ederek, Büyükada'da Patrikhane'ye bağlı yetimhanenin iadesinin yapıldığını, Ermeni vakıflarına ve Rumlara gayrimenkullerinin verildiğini, Musevilerin sahip oldukları ancak ellerinden bir şekilde gitmiş olan vakıfların iade edildiğini ve Süryanilere gayri menkullerin iadesinin yapıldığını hatırlattı.
"Hak haklının en mukaddes malıdır. Bunu biz cebimizden bir bahşiş gibi vermiyoruz. Bunlar zaten sizindi" diyen Arınç, şöyle konuştu:
"Ama bir şekilde elinizden çıkmıştı. Şimdi biz bunu bir insanlık hakkı olarak görüyoruz, sizin inancınızın mukaddes saydığı bir değer olarak görüyoruz. ve sizlere veriyoruz. Geçmişte yaşananlar için de hepinizden özür dileriz. Bunu yerine getirdik ve bundan dolayı da hepimiz büyük bir memnuniyet duyuyoruz."
Arınç, 2011 yılında Patrikhane'yi ziyaret ettiğini hatırlatarak, 60 yıl sonra Patrikhane'yi ziyaret eden ve iç politikada eleştirileceğini bile bile bu ziyareti yapan bir Başbakan Yardımcısı olduğunu, kendisinden önce merhum Başbakan Adnan Menderes'in Patrikhane'yi ziyaret ettiğini kaydetti.
-"Yunan Hükümeti Müslüman Türk azınlığına aynı şekilde sevecen davranmıyor"-
Ruhban okulunun 2 sebepten dolayı açılamadığını belirten Arınç, bunun için politik sebeplerin de olduğunu kaydetti.
Arınç, iç politikada Ruhban Okulu'nun açılabileceğinin konuşulduğunu ancak örnek olarak Batı Trakya'da Müslüman Türk azınlığına karşı Yunan Hükümeti'nin aynı sevecen davranışlarda bulunmadığına dikkati çekerek, "Vakıflara yasak getirildiğini, Müslümanların dini gruplarının kendi müftülerini bile seçemediklerini, din adamlarının hükümet tarafından atandığını ama cemaat tarafından seçilemediğini, vakıfların mal varlığı edinemediğini, okullarda ayrımcılık yapıldığını iddia ediyorlar ki veya camilerin belirli yerlerde açılamasına izin verilmediğini söylüyorlar ki bu da doğrudur" ifadesini kullandı.
Türk kelimesi bulunan bir derneğin tabelasına bile Yunan Hükümeti'nin müsaade etmediğini belirten Arınç, Yunan Hükümeti'nden yıllardan beri AB içinde bu hakların tanınmasını istediklerini kaydetti.
Arınç, Batı Trakya'da olan bitenlere karşı hiç kimsenin bigane kalamayacağını, o yüzden Yunan Hükümeti'nin Türkiye'yi ve Batı Trakya'dakileri rahatlatacak adım atması gerektiğini anlatarak, "Ama atmıyorlar, ne zaman atarlar onu da bilmiyoruz. Buna karşı biz yine şunu söylüyoruz; bu mesele bir mütekabiliyet meselesi değildir. 'Yunanlı yapmazsa biz de yapmayacağız' anlamı çıkarmayalım. Çünkü buradaki talep farklı bir talep. Burada Patrikhane var, burada yaşayan Rum Ortodoks cemaati var. ve onların din adamına ihtiyaç var. Biz bunu 'Batı Trakya'da bu oluyor, şu oluyor' diye geciktiremeyiz. Çünkü bu insanlık hakkıdır" diye konuştu.
Din adamı ihtiyacını karşılayacak bir okulun açılmasına kesinlikle taraftar olduklarını belirten Arınç, "Bu eğer sizin ifade ettiğiniz yerdeki okul olacaksa bu konuda da ümitli olun. Önümüzde dağ gibi sorunları çözdük bu sorunları da umarım ki ikinci bir toplantıya geldiğimizde birimizi tebrik ederek kutlayacağız ve sizlere bu müjdeyi vermiş olacağız" dedi.
Arınç, AK Parti Hükümeti'nin 11 yıldan bu yana iktidarda olduğunu ve her iki seçmenden birinin oyunu aldığını dile getirerek, halkın desteğinin önemli olduğunu, bu desteğin yüzde 55'lere tırmandığının göründüğünü kaydetti.
Önlerinde acil ve zor görevlerin bulunduğunu, bunları da cesaretle yapmaya çalışacaklarını ifade eden Arınç, "Türkiye'de yaşayan, adına 'azınlık' denen, Lozan Antlaşması ve daha sonraki sözleşmelerle Türkiye'de rahat, huzurlu, mutlu, bütün insan haklarına sahip grupların da aynı bizim gibi birlikte aynı haklara sahip olduğuna inandık. Azınlık ifadesini de hukuki bir tabir olduğu için kullanıyorum" değerlendirmesinde bulundu.
-Diğer katılımcıların konuşmaları-
Alman-Türk Parlamenterler Dostluk Grubu Başkanı Johannes Kahrs da dini cemaatlerin birbirleriyle çalışmalarının olumlu yönlerinin bulunduğunu ancak Almanya'da bir caminin inanan insanların istediği gibi inşa edilmesinin hala mümkün olmadığını belirterek, aynı şekilde Türkiye'de de inananların istediği şekilde bir kilise yapılmasının da sorunsuz olmadığını kaydetti.
Kahrs, bu konuda siyasetçilerin ve din adamlarının görevinin gerçekte yaşanan aksaklıkların giderilmesi olduğunu bildirdi.
Türkiye'nin AB'ye üyelik projesinin ilerletilmesi gerektiğini anlatan Kahrs, Fransa'nın bu konuda hareket etmesini ve Alman Hükümeti'nin adımlar atmasını olumlu bulduğunu belirtti.
Kahrs ayrıca, Türkiye-İsrail ilişkilerinin de bir dönem ulaştığı olumlu seviyeye yeniden gelmesini istedi.
İstanbul, Ankara ve İzmir Süryani Cemaati'nin ruhani lideri Yusuf Çetin ise barış dili kullanılarak karşılıklı iletişimin etkin hale getirilebileceğini belirterek, "Barışçıl diyaloğu tesis etmek, geliştirmek ve sürekliliğini muhafaza etmek için dinler ve kültürlerarası dayanışmaya ihtiyaç vardır" dedi.
Süryanilerin nüfusunun dünyaya dağıldığını ifade eden Çetin, Almanya'da ikamet eden Süryani nüfusunun 200 bin civarında, Türkiye'de ise nüfusun göçler nedeniyle 25 bine gerilemiş durumda olduğunu kaydetti.
Çetin, Süryaniler olarak Türkiye'nin AB perspektifini desteklediklerini vurgulayarak, "Arzumuz ülkemizin bir an önce AB'ye alınmasıdır. Her platformda bu dileğimizi savunucusu olduk. Olmaya da devam edeceğiz" ifadesini kullandı.
Türk-Musevi Cemati Başkanı İshak İbrahimzadeh de ailesinin bir kısmının İspanya'dan, bir kısmının da Sovyet rejiminin altında gördüğü baskıdan 1930'larda kaçarak Türkiye topraklarına geldiğini söyledi.
Türkiye'de son 5 yılda en büyük değişimin her şeyi konuşabilmek olduğunu ifade eden İbrahimzadeh, "Her şeyi isteyebiliyoruz. Karşılıklı isteklerimizi, eksiklerimizi şikayet anlamında değil ama ileriye atılmış doğru adımlar anlamında konuşabiliyoruz. Bununla ilgili bize imkan veriliyor. Bütün vatandaşlar olarak diyorum. Azınlık olmamız, inancımın daha eksik bir nüfusla temsil edilmesinden ötedir, onun dışında herhangi bir temsil sıkıntısını önümüzde görmemekteyiz. Hatta umutla geleceğe yaklaşabiliyoruz" diye konuştu.
İbrahimzadeh, en büyük başarısızlığın bunları 10 yıl sonra da konuşmak olabileceğini belirterek, "Birbirimizin başarısız olmasına izin vermeyin" ifadesini kullandı.
Diğer konuşmacılar da dinlerarası diyaloğun önemine işaret ettiler.
(Bitti)
Muhabir: Erbil Başay
Yayıncı: Tarkan Demir - BERLİN